ABD Öncülüğünde Irak ve Suriye’ye
Atılan Bombalar
Kürdleri Neden Kurtarmaz?
ABD, Türkiye, Britanya, İsrail ve III. Irak Savaşı
için toplanan ittifakın geri kalan kısmı, Kürd’ün haklarının gerçek bir
müdafisi değildir.
Bizim dağlardan gayrı dostumuz yok. Kürd tarihi
kederli bir meseli yankılar. 1916’da Sykes-Picot Ortadoğu’yu bölüştürdüğünden
beri, bir trajedi ya da bir ihanet diğerini izler durur.
Bu süreçtir ki Kürdleri dünyanın devleti olmayan en
büyük ulusal grubu kılmıştır.
Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürd halkı, tüm
dünya genelinde kimi dostlara sahiptir: 1991’de, 2003’te ve bugün açığa çıkan
savaş karşıtı hareket bu dostlardandır. ABD, Türkiye, Britanya, İsrail ve III.
Irak Savaşı için toplanan ittifakın geri kalan kısmı ise kesinlikle dost
değildir.
NATO’nun öncü güçlerinden ve üye devletlerinden biri
olan Türkiye’nin parlamentosu bu hafta her türden şüpheyi
giderdi. Parlamento, Perşembe günü tezkereyi oyladı, 298
lehte 98 aleyhte oy kullanılan oylama sonucu, Suriye ve Irak’a karadan saldırı
yapma yetkisini orduya verdi.
Dost Britanya ve ABD gibi NATO üyelerinin desteğinde
gerçekleştirilecek bir kara müdahalesinin amacı, Kürd sivilleri IŞİD güçlerinin
saldırılarından korumak değil.
İlerici, Kürd haklarından yana olan ve tezkereye hayır
diyen HDP’nin milletvekillerinden Ertuğrul Kürkçü’nün de hükümete söylediği
biçimiyle:
“Siz
IŞİD katliamlarına seyirci kaldınız. Obama, IŞİD’i hedef alana dek IŞİD’le bir
meseleniz yoktu. Siz, IŞİD’i desteklediniz ve hâlâ ona destek veriyorsunuz.”
İran Körfezi’ndeki otoriter Batı müttefikleri yanında
Türk hükümeti, IŞİD’i ortaya çıkartan Suriye iç savaşında söz konusu güçlere
verilen desteğin ana dayanaklarından biriydi. Bu yönelim, Suriye’deki
çatışmanın Suriyeliler ve bölge için üreteceği her türden ilerici sonuca mani
olmaya dönük siyasetin bir parçasıydı.
Bugün ABD, Britanya ve müttefikleri, IŞİD’i yok etmek
adına, Irak ve Suriye’yi bombalıyor. Siyaset niyetine atılan taklaların
ardında, bu güçlerin Arap ve Kürd içerisindeki ilerici güçleri ezme amaçlarını
titizlikle uygulama niyetleri var.
Geçen hafta, parlamentodaki oylamadan beş gün önce,
Dünya Ekonomi Forumu’nda yaptığı konuşmasında Türkiye cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, IŞİD ile Türkiye’deki militan ve yasaklı Kürd politik partisi
ve silâhlı gücü olan PKK’yi eşitledi:
“Ey
dünya, IŞİD gibi bir terör örgütü çıkınca ayaklanıyorsun da PKK gibi bir terör
örgütü ortadayken niye ayaklanmıyorsun? Ona niye sesin çıkmıyor? Ona karşı niye
ortak mücadele verelim demiyorsun?”
Rojava, Sincar ve Kobanê gibi kritik bölgelerde IŞİD’e
karşı direnen ana Kürd güçleri PKK’ye ve Suriye’deki kardeş örgütü olan YPG’ye
ait.
Mesud Barzani’nin hâkimiyetinde olan ve Kuzey Irak’ta
Batı tarafından desteklenen Kürd Bölgesel Hükümeti’ne ait güçlerse IŞİD’le
yapılan savaşta sınırlı bir konuma sahip.
Barzani’nin birlikleri Tel Aviv, Washington ve Ankara
ile kurulan yakın ilişkilerden istifade ediyorlar. Yıllardır Batı’dan silâh
alıyorlar. Kürd ve azınlıklara mensup muhalifler ile genç eylemciler neoliberal
KBH içinde yardım görüyorlar.
Dolayısıyla son on yıldır PKK savaşçıları, Türk
ordusunun baskısından kaçıp sınırın öte yanına geçiyorlar.
Erdoğan’ın dünya şirketlerinin, bankalarının ve
devletlerinin liderlerinin bir arada olduğu toplantıya sunduğu mesajın özü şu:
a) o, Kürd’ün çilesini istismar ederek, esas bağımsız
Kürd güçlerini, yani PKK ve müttefiklerini hedef almak için Türk ordusunun
saldırılarına dönük destek talep ediyor.
b) Ortadoğu’daki eskimiş Sykes-Picot kurgusu
parçalanıyor ama Ankara, ortaya çıkan süreç üzerinden, Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöktüğü ve Batılı güçlerin Birinci Dünya Savaşı sonrası hamle
yaptığı momentte, Kürdlerin, Arapların ve Türklerin mevcut arzularını inkâr
etmeye kararlı.
Aynı şekilde İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu da,
BM’de bir gün sonra yaptığı konuşmada, Kürd’ün içine düştüğü zor durumu alaycı
biçimde istismar etme yoluna gidiyor. IŞİD’e sözde karşı çıkıyor. Oysa 12 ay
önce İsrail’in Washington elçisi Michael Oren, hakikati rezil bir biçimde teyit
etmişti.
Görevini bıraktıktan sonra Oren, İsrail’in IŞİD gibi
mezhepçi, cihadist güçleri ilerici, demokrat Araplara ya da politik manada
İslam’a bağlı hareketlere, her şeyin ötesinde, İran’ın etkisini güçlendirmesi
muhtemel herkese her daim tercih ettiğini söylemişti.
BM’de Netanyahu gerçek amacını ortaya koydu. O da 2006
seçimlerini kazanan Filistinli İslamî direniş hareketi Hamas’ı IŞİD ile
eşitledi.
Netanyahu da Erdoğan’ın amacı kadar net bir amaca
sahip: IŞİD’in durdurulması bahanesiyle Irak ve Suriye’nin bombalanması,
İsrail’e Gazze’yi bombalama gerekçesi veriyor, bu da Hamas ile Filistin
direnişinin yok edilmesini amaçlayan bir hamle.
ABD, Britanya, Avustralya ve savaş koalisyonundaki
diğer güçler, kendi yarattıkları bir gücün hayaletine her daim başvuruyorlar ki
bunu da şu amaçlar doğrultusunda yapıyorlar:
a) Temel hak ve özgürlükleri lime lime etmek ve kendi
ülkelerindeki İslamofobiyi yükseltmek;
b) Kuzey Nijerya’dan Kuzey Afrika’ya, oradan Ortadoğu
ve Afganistan içlerine dek uzanan ve ABD’nin yerleşme noktasında, 10.000
birliğin devreye sokulmasını öngören bir “güvenlik” anlaşmasını zorladığı bir
hat üzerinde, Teröre Karşı Savaş meselesini yeniden ısıtmak ve
c) Filistinlilerin talep ettiği adalete yönelik inkârı
sürdürmek, hatta iğdiş edilmiş bir Filistin devletini BM Güvenlik Konseyi’nde
tanımak.
IŞİD’in saldırdığı bölgelerde Kürdlerin çektiği çilede
Washington’ın, Londra’nın, Ankara’nın ve İsrail’in gördüğü tek çıkar, bu
güçlerin bölgede uyguladıkları kendi ölüm saçan siyasetlerini gizleyecek ceset
yığınları oluşturmak. Oysa cümle âlem biliyor ki, bu küresel veya bölgesel
güçlerden birinin sahadaki her ilerleyişi Kürdlerin zararınadır.
Riyakârlık sınır mınır tanımıyor. Örneğin 1991’de
Başkanı George HW Bush, Kuzey Irak’taki Kürdleri I. Körfez Savaşı bitiminde
Saddam Hüseyin’e karşı ayaklanma konusunda teşvik etmişti.
Türk ordusunun baskılarının iyice yoğunlaştığı dönemde
Kürdlerin içine düştüğü zor duruma dair aynı Bush şunu söylemişti: “(Irak’ta
Saddam’a karşı savaşan) iyi Kürdler var, bir de (bizim NATO’daki müttefikimiz
Türkiye’de savaşan) kötü Kürdler var.”
PKK gibi, Türkiye’deki “kötü” Kürdlerin kitle
örgütleri, ABD, Britanya ve Avustralya’da hâlâ yasaklı. Hepsi de yıllardır
yasağı, PKK bağımsızlık konusunda teslim olup, Kürd halkının umutlarına ihanet
ettiği takdirde kaldıracağını söylüyor. PKK ise onlarca yıldır bu talebi her
daim reddediyor.
On yıldan fazla bir süre önce, ilk başbakan seçildiği
dönemde Erdoğan, barış sürecinden, politik uzlaşmadan, PKK’ye ve Türkiye’nin
doğusundaki Kürd bölgelerinde bulunan diğer militanlara karşı yürütülen savaşı
bitirmekten söz etmişti.
Tutsak olan PKK lideri Abdullah Öcalan bir süreç
başlattı, ateşkes ilân etti ve mevcut Türk devleti dâhilinde Kürdler için eşit
haklardan bahsederken, bağımsız devlet arzusunu önkoşul olarak sunmayacağını,
çatışma sürecini askerî niteliğinden arındıracağını söyledi. Son iki yıldır
eski başbakan, şimdinin cumhurbaşkanı Erdoğan söz konusu süreci terk etti.
Ordunun üst komutası içerisinde kendisine yönelik bir
darbe girişimi ile yüzleşmiş olan İslamcı lider, Türk devletinin en gerici
unsurlarının eski, kanlı siyasetine geri döndü. Kürd meselesine askerî çözümü
dayatmaya dönük bu nafile gayret, bölgede daha çok kan akmasına neden olacak.
ABD öncülüğünde Irak ve Suriye’ye atılan bombalar
Kürdleri kurtarmayacak. Batı’nın siyaseti, ordusu ve silâhları Kürdleri
kurtarmak için gelmedi bölgeye.
Bombardıman hâlihazırda Suriye’deki masumları vuruyor.
Hatta korkunç bir örgüt olan IŞİD’in bir direniş gücüymüş gibi görünmesine
neden oluyor.
Esasında IŞİD, Batı’nın karşısında duran Hamas,
Hizbullah ve diğer güçler yanında, Filistin’i geri almak için savaşmaktan çok,
(tıpkı Batı’nın müttefiki olan Suudiler gibi) daha çok “büyücüler”in kafasını
kesmekle ve (Bağdat’taki yozlaşmış memurlar gibi) paha biçilmez tarihî eserleri
çalmakla ilgileniyor.
Bombardıman, özünde yanlış. Ayrıca her bir gerici
devlet ve gücün ölü sayısını artırma, mezhepçiliği derinleştirme gayretlerini
meşrulaştıracak hatalı bir yol: tepkilerle yüklü bir karnaval.
Geçen yüzyılda, bölgede, diğer halklardan daha fazla
çile çeken iki halk var: Filistinliler ve Kürdler. Her iki halkın muhtaç olduğu
adalet adına, bu savaşı kışkırtmaya bir son verin.
Kevin Ovenden
5 Ekim 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder