Geçen sene İstanbul Üniversitesi’nde bir grup İslamcı,
Antikapitalist Müslüman gençlere saldırdı. Saldırırken söyledikleri şuydu:
“Allah, Tevhid diyorsunuz ama savaşmıyorsunuz, bu kelimeleri kullanmaya
hakkınız yok.” Aynı grup, geçenlerde İslam’a hakaret ediliyor diye solcu
gençlere saldırdılar.
“Haricîlerin devrimci tarihi yazılmayı bekliyor” diye
twitler döşenen “Marksistler”in bu İslamcılardan ve başka bir düzlemde de
PKK’den öğrendiği bu: şiddeti ve silâhı her türden teorik, ideolojik ve politik
mücadeleyi ezmek için kullanmak. Aynı “Marksistler”in bugün IŞİD’e
küfretmelerinin anlamı yok, zira aynı kafadalar. Kimi zaman PKK, kimi zaman
IŞİD basit bir bahaneden ibaret.
IŞİD de aynısını yapıyor çünkü. İslam tarihinden salt
savaş dönemine ait şeriatı cımbızlayıp alıyor ve ona din diye tapıyor. Bu din
mazlumun dinî mücadelesini ezmek için sivriltiliyor. Militanları, çekilen
videolara düşen görüntülerde, “sıkıntı içinde olmak ibadettir” diyorlar. Bugün
Kobanê’nin ara sokaklarında, yanına düşen bombadan irkilmeden, istifini
bozmadan işine devam etmelerinin nedeni burada. Bugün böylesi araçsal
militanlara seslenen “Marksistler” de IŞİD’den çok şey öğreniyorlar. Devrim
cenneti hikâyeleri, tartışmayan, sorgulamayan emir kulları, villalarında ve
barlarında twit atan ucuz komutanlar…
Silâhın ve şiddetin liberalizmi burada hüküm sahibi
oluyor. Bireyler, kolektif bir teorik, ideolojik ve politik mücadelenin
adsız-adressiz neferleri olmamayı silâh sayesinde gerekçelendiriyorlar. Toplam,
nesnel süreç o bireyleri aşabildiği ölçüde devrimcileşebiliyor. Bu kesimler,
“liberal” kelimesini “eline silâh almayan” olarak tarif ediyorlar. Oysa ele
silâh alanın silâhtan ötürü liberalizmden azade kaldığı bir yanılsamadan
ibaret.
Şiddetin ve silâhın ağırlık merkezini teşkil
etmesinin, gerçeğin pusulası olmasının sebebi, verili kolektif teorik,
ideolojik ve politik mücadeleyi dumura uğratmak; daha doğrusu, kendi
bireyliğinde kilitlenmiş teorinin, ideolojinin ve politikanın, yani geçmişe ait
öznelik hâlinin korunmasını sağlamak. Liberalizm, sadece kendi iradesinin
irade, başkalarının iradesini yanılsama olarak kodlamak. Liberalizm, sadece
kendi sözünün söz, başkalarının sözünü gevezelik olarak görmek.
Kobanê kıyamı, bir tür solculuk bağlamında,
ilerlemeciliğe, modernizme ve batı aydınlanmacılığına dönük bir savunmaya âlet
edilmek isteniyor. IŞİD bahane edilerek, tüm sakallı erkeklerin, peçeli
kadınların düşman bellenmesinin başka bir izahı yok. Gezi ile kurulmaya
çalışılan ilişki bunu gerektiriyor. Yaşam tarzlarının tehdit altında olduğunu
gören kentli orta sınıflara hamilik yapılmak isteniyor. Onlarsa, çoktan
devletten veya burjuvaziden yana saf tutmuş durumdalar. Bir AKP’li TV’de,
“kapitalizm doğuda ilerledikçe bu meseleler çözülür” diyor. Silâhın ve şiddetin
liberal boyutu, ağırlığı bu tarafa veriyor, ilerleyişin önündeki engelleri
kaldırmaya. O nedenle Amerika’yla görüşülüyor, o nedenle ihaleler alınıyor, o
nedenle çözüm süreci belirli bir hatta zorlanıyor.
Bu aşamada sol diyor ki, “AKP devlet oldu, bunu da
İslam’la yaptı, demek ki AKP’ye vurmak için İslam’a vurmak gerek.” Burada,
AKP’yi gayri İslam olarak görüp ona karşı kıyam edebilecek kitlelere karşı
körleşmek var.
Sol diyor ki, “Kürdistan, Kobanê, benim örgütüm,
derneğim vs. batının ilminden icazet almadan ilerleyemez, vur İslam’a!” Burada,
İslam’a vurmayı, batıya giriş bileti olarak görmek, batıya karşı savaşacak
kitlelere karşı körleşmek var.
Sol diyor ki, “sınıf benim, devrim benim, ben ne
dersem odur, düşman mevzilerindeki çatlakların önemi yok, teori de, ideoloji
de, politika da benden sorulur.” Burada olmuş bitmiş bir sınıf, olmuş bitmiş
bir devrim, olmuş bitmiş bir ben, olmuş bitmiş bir düşman var ama sınıfsal,
devrimci, düşmana saldıran bir pratikten, hâsılı olacak olandan eser yok.
Bu ortamda, “Haricîlerin devrimci tarihi yazılmayı
bekliyor” diyenlerin tilmizleri, içki masalarının ortasına bir rakı şişesi
koymuşlar, çeviriyorlar. Geçen sene “devrimci örgütler boş oturacaklarına
Esad’la savaşsınlar” diyorlardı, bugün de fırsattan istifade, “biz aslında
Kobanê’yi kastetmiştik” diyorlar. Her şey üç beş müşteri eksilmesin diye.
Liberalizm, herkesi müşteri kılma iradesi; “irade ancak müşterileşmeyle
mümkündür” yalanı.
Başarıya kilitlenmiş bir pratik, geçmişten sadece
başarılı gördüğü örneklere kilitlenir ve onları istismar eder. PKK güçlüdür, o
zaman onun nasıl güçlü olduğuna bakılır, neden güçlü olduğuyla ilgilenilmez,
silâh edebiyatı yapılır, güç ve şiddet üzerine nameler düzülür, böylelikle
hüküm konulacağı, PKK gibi güçlü olunacağı zannedilir. PKK kendisi gibi bir
öznedir, iradedir, Allah’ın Apo’su yapmışsa, kendisi haydi haydi yapar. Burada,
arka plandaki Kürd mücadelesinin, Kürd halkının esamisi okunmaz, zira onun hiçbir
önemi yoktur. Zaten onlar küçük, hatta tehlikeli görüldüğü için özel ve biricik
olana hapsedilmektedirler.
Silâhın liberalizmi öyle güçlüdür ki, tüm küçük
burjuva pratiklerinin tarihini kendisine kapatır. Her şeyi kendisinde başlatıp
kendisinde bitiren yüce irade, öyle sarhoştur ki karşısında ne toplum kalır ne
de tarih. Tam da bu yüzden 12 Eylül değil, “Gezi bir milattır”. İllâki bir
milada ihtiyaç duyar, kendisini allayıp pullaması için bu şarttır.
Silâhın liberalizmi öyle maddedir, öyle ilahidir ki,
savaş ve ayaklanmanın diyalektiği onda ölmek zorundadır. Mesele IŞİD ise,
toplum içerisinde IŞİD karşıtı tüm mevzilerin kolektifleştirilmesi esastır.
Oysa o gider, IŞİD’in ilk geldiğinde keseceği İrancıya ve Caferî’ye saldırır.
IŞİD karşıtlığını görmemek, işitmemek, liberalizmdir.
Esenyurt DBP ilçe başkanının, bağlandığı TV kanalında,
kasten, on kez “Romanlar” demesinin nedeni buradadır. Demek ki “demokratik
özerklik” o Romanları içermemiştir. Bir malumata göre, Kobanê’ye saldıran
IŞİD’lilerin komutanı gene Kobanê’li bir Kürd’dür. Demokratik özerklik, onu da
kapsamamıştır. Filistinli Arap’ı küçümseyen bir dilin sosyal âlemde dolaşıma
sokulması da bu açıdan hayra alamet değildir. Romanları hedef göstermek çıkış
değildir, geçmişte tecrit edilmek istenen ama zor günde omuzdaş olan Cephelileri
hedef göstermek gibi. Mesele, teorik, ideolojik ve politik çatlakları takip
edebilmektir. Evleri yıkılan Romanları AKP ve MHP’nin yanına savuran dinamikler
ancak buradan anlaşılabilir. İrade, isteyince uçabileceğini düşünen irade, bu
dinamiklere kör olmak zorundadır.
Bir rivayete göre, önümüzdeki seçimlere yönelik
HDP-CHP ittifakı için alttan alta bir çalışma yürümektedir. Dolayısıyla silâhın
ve şiddetin liberalizmi bu ittifak için gerekli taşları temizlemektedir.
Silâhın liberalizminin başat hâle gelmesi ya da zahirde öyle görünmesi bu
ittifak niyetleri içindir. Kavganın ucuz diplomasiye kurban edilecek bir yanı
yoktur, olmamalıdır. “Rahat koltuklar”ın düşüncesi, ideolojisi hüküm sahibi
olmamalıdır. Maalesef birkaç aydır sağda solda “iç savaş” edebiyatının ısıtılıp
durması bu ideolojiyle ilgilidir. O, ehline helâl, naehle haramdır.
Silâhın liberalizmi, Allah inse gene de tövbe
etmeyecek ölçüde kör ve sağırdır. Çünkü kendisini Allah zannetmektedir. Bu
liberalizm, sömürüye ve zulme karşı dövüşen halkın namlusuna kendi varlığını
mermi niyetine sürenleri tasfiye etmek zorundadır.
Kobanê’nin kendi liberal, küçük burjuva dünyaları için
direndiğini zannedenler, fena hâlde yanılmaktadırlar.
Eren Balkır
8 Ekim 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder