İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız saldırıları henüz
kesilmedi. Bugün itibarıyla ölü sayısı 1.600’ü geçmesine rağmen İslam Devleti
(İD) ve onun yeni kurduğu “hilafet”i ne kılını kıpırdatıyor ne de onun yakın
zamanda herhangi bir hamle yapması bekleniyor. Öncesinde Irak-Şam İslam Devleti
(IŞİD) olarak bilinen İD İsrail ile neden savaşmıyor? Savaşçıları işgal
altındaki Filistin sınırlarına ulaşma imkânı bulsa bir şeyler değişir mi?
İsrail’in askerî makinesi Gazze’de halkı kıyımdan
geçirdiği günlerde, “İslam hilafeti” ilânına dair haberin kimi cihadcılar
arasında büyük bir coşkuya yol açtığı koşullarda, İsrail içine füze fırlatan,
yüzleri maskeli şahısları gösteren bir video yüklendi internete ve bu eylem
İD’e maledildi. Birçokları bunu Müslüman halifenin Gazze halkının yardım
çığlıklarına cevap verdiği şeklinde yorumlayıp sevinç naraları attı, hatta
kimileri “hilafet”in Kudüs’ü kurtarmasına ramak kaldığına bile inandı. Ama bu
coşkunluk hâli fazla sürmedi.
Videonun 2012’de çekildiği, Mücahidlerin Şura Konseyi
olarak bilinen bir militan grup tarafından kaydedildiği ve kasten İD’e
maledildiği kısa sürede anlaşıldı. Tercumanu’l-Asawirti gibi İD’e bağlı
sosyal medya eylemcileri de kendi gruplarına maledilen videonun hakikiliğini
sorgulama konusunda epey cevval davrandılar.
Ahbar, Lübnan, Suriye ve Irak’taki İD destekçilerine
şu türden sorular soruyor: İD, Filistin’de yaşananlara neden mesafeli? Gazze
halkı Müslüman değil mi? Bu yaklaşım, İsrail’in gönlünü almakla mı ilgili,
yoksa bu eylemsizlik konusunda tek suçlanması gereken coğrafya mı?
Kendisini Müslümanların halifesi ilân etmesi ardından
yaptığı bir konuşmada İD lideri Ebubekir Bağdadî, Filistin’e yönelik terörden,
en genel manada, tüm dünyada Müslümanların yüzleştikleri terörden bahsederken,
laf arasında değinip geçti.
Ondan önce de, merhum El-Kaide lideri Usame bin Ladin
döneminde de cihadcıların Filistin’e yönelik tavrı, tartışmalıydı. Bu
cihadcılar, Filistin’i cihadın bir sahası olarak neden ilân etmezler?
Aslına bakılırsa, küresel cihadcılığın lideri Şeyh Eymen
Zevahirî ilginç bir konuma sahipti. O, meseleye öncelikler açısından
yaklaşıyor, konuyu “Darül küfr ve Darül İslam” temelinde ele alıyordu.
Zevahirî’ye göre, Filistin’de savaşmak, bu ülkenin Darül İslam olması temelinde
gerçekleşmeliydi, yani Filistin’i özgürleştirmek her Müslüman’ın göreviydi.
2007’deki “İslam ile küfür arasındaki ihtilafla ilgili hakikatler” başlıklı
konuşmasında bunu söylüyordu. Ama buna rağmen Filistin, birçok cihadcı için
öncelikler listesinin en altında yer aldı.
Zahirde, selefi cihadcılığa bağlı olanlar, “Şiilerin
Yahudilerden daha tehlikeli olduğuna” inanıyorlar. Batında ise, Filistin’i
özgürleştirmenin, öncesinde Filistin’i çevreleyen ülkelerde hilafet kurulmadan
mevzubahis olamayacağını düşünüyorlar.
İD’e bağlı kaynakların Ahbar’a ilettiğine göre,
“Filistin’i özgürleştirecek son savaşa hilafet öncülük edecek, bu savaş, Hz.
Muhammed’in Hadisleri temelinde, Levant (Suriye) ve Irak’ta hilafetin
kurulmasından sonra verilecek. Hilafet askerlerinin gerekli aşamaları atlayıp
Filistin’de Yahudiler’le savaşmayı ne kadar arzuladıklarını bir Allah bilir ama
zamanı gelmeden bir şeyi yapmak için acele edenler, münkir olup
cezalandırılırlar.”
Suriye’nin Rakka şehrindeki kaynaklar, bu gerekli
aşamaları şu şekilde sıralıyorlar: “Önce Bağdat kurtarılacak, sonra Şam’a
ilerlenecek ve tüm Levant kurtarılacak, ardından da Filistin.”
Şu da İD askerlerinin uyduğu ilke: “Yakındaki
mürtedlerle savaşmak, uzaktaki kâfirlerle savaşmaktan daha önemlidir.” Bu
ilkeyi meşrulaştırmak için İD askerleri, Hz. Ebubekir’in (Peygamber’in vefatı
sonrası dini terk eden Müslümanlara karşı) başlattığı Ridde Savaşları’na
dayanıyorlar, bu yaklaşım uyarınca, kâfirlerle savaşmak Müslüman fetihlerinin
önüne konuluyor.
İD savaşçılarına göre, halifeye biat etmeyen tüm İslam
mezhepleri mensupları ya mürted ya da mülhid. Bu insanlara karşı savaşılmalı,
bunlar öldürülmeli, tövbe etmeye zorlanmalı, bu insanların hak yola girmelerine
izin verilmeli ya da mürtetlere özgü nizamdan kurtarılmalıdır. Bir cihadcı, bu
yaklaşıma bir de şunu ekliyor: “Biz, insanların geçici heveslerini değil,
şeriatı takip eden bu yolun müritleriyiz.” Buna bir de şu sözü ekliyor:
“Peygamber, Benu Kureyzalı Yahudilerle savaşmadan önce Kureyş Kabilesi’yle
savaştı.”
Bu şeriat temelli argümanlar sahadaki gerçeklikle de
“destekleniyor.” Bir cihadcının ifadesiyle, “Doğrudan sınır olmaksızın İsrail’e
karşı savaş açmak imkânsız.” Ardından da aynı kişi alaycı bir ifadeyle şunu
söylüyor: “İD henüz İsrail’e çok uzak. Eğer o Ürdün ve güney Suriye’ye (Golan
ve Kuneytra’ya) ulaşırsa, her şey çok farklı olur. Şurası kesin ki mücahidler
İsrail’i havadan bombalayamazlar.”
Cihadcılar, vizyonlarını “Suriye, Lübnan, Mısır ve
Ürdün’ün İsrail ile işbirliği içerisinde olduğuna dair” algıya dayandırıyorlar
ve yapacakları herhangi bir saldırının güvenlik adına “putperest” rejimler
dedikleri güçler tarafından durdurulacağını söylüyorlar. Bir cihadcı şu tarz
bir fikir yürütüyor: “İsrail’e bitişik olan ülkeler ona tek bir kurşun
sıkmadıklarından, bu, onların İsrail’le çatışmak istemediğini gösterir. Kendi
egemenlik alanlarını İsrail’e saldırmak için kullanmaya çalışmaları, doğalında,
bu rejimlerle çatışma içine girmeyi ifade edecektir. Bu yüzden biz İsrail’e
saldırmak için ilkin bu ülkeleri temizliyoruz.”
İD bağlantılı cihadcılar son olarak şunu söylüyorlar:
“Arap
ülkelerinin ve Arap gruplarının İsrail’e düşmanlıklarının eylemde bir karşılığı
yok, hepsi lafta, yani sadece siyaset ve sloganlar düzeyinde. Durum böyle
oldukça harekete geçmek isteyecek herhangi bir grup kendi rejimiyle çatışma
içine girecektir.”
Bu tespiti desteklemek için cihadcılar, El-Kaide’ye
bağlı Abdullah Azzam Tugayları’nın Güney Lübnan dışında yürüttükleri
operasyonları ve İsrail’e füze attıktan sonra grup üyelerinin ezilmesini örnek
veriyorlar. Bu sebeple söz konusu cihadcılar, önceliğin kendi “devlet”lerini
tedricen genişletmek olduğuna inanıyorlar ve bunun dışındaki her şeyin manasız
ve mantıksız olduğunu düşünüyorlar.
İntihar eylemleri ile ilgili olaraksa cihadcılar, “bu
tip bir eylem masadadır ama onun için vakit henüz gelmemiştir.” diyorlar.
Rıdvan Murtaza
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder