Pages

02 Ağustos 2014

Irak Kürdistan'ı ve İsrail


Irak Kürdistanı ve İsrail: Politik Stratejiler

ve Ahlâkî Duruşlar Arasında Tercih Yapmak

 

Son on yıl boyunca Güney Kürdistan olarak da bilinen Irak Kürdistanı, Irak’tan ayrılıp bağımsız bir Kürd devleti kurmaya doğru itiliyor. Eğer bu gerçekleşirse, Kürd siyasetçiler ve Kürd halkı rahatlıkla İsrail ile ittifak kuracak mı?

Kürdler, kendi kaderlerini tayin etmek için tüm yirminci yüzyıl boyunca uzun ve zahmetli bir mücadele verdiler.

Ta 1919’da Mahmud Berzenci liderliğindeki Kuzey Irak Kürdleri İngiliz sömürgeciliğinin hâkimiyetine karşı ayaklandılar, ayaklanma şiddetliydi, İngiliz hava kuvvetlerinin köyleri ve şehirleri gaz bombalarıyla ölümüne bombalamasına dek sürdü. Tam iki yıl sonra, 1922’de Berzenci Kürdistan Krallığı’nı ilân etti, yeni bir Kürd ayaklanması patlak verdi ama İngilizler bunu da hemen zorla bastırdılar.

Ama kuzeydoğu Suriye’yi, güneydoğu Türkiye’yi ve batı İran’ı içine alan bağımsız bir Kürd devleti rüyası varlığını sürdürdü ve zamanla daha da yaygınlaştı. Yirminci yüzyıl başlarında yaşanan bu olaylardan beri muhtelif Kürd politik ve direniş yanlısı grup, Suriye, İran ve Irak’ta zemin buldu; bu grupların her biri, Kürd davasını sürdürmek için farklı taktiklere ve ittifaklara başvurdu, ister bu devletler içinde bir sese sahip olma, isterse bağımsız bir ulus oluşturma biçiminde olsun, temsiliyet ve kendi kaderini tayin hakkı talebinde bulundu.

Özellikle Türkiye ve Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığı için verilen mücadeleler, zulmün en berbat biçimlerine tanık oldular.

Bugün Irak Kürdistanı'nda ya da birçok Kürd’ün isimlendirdiği biçimiyle, Güney Kürdistan’da modern Kürd tarihinde hiç tanık olunmamış en yüksek özerklik düzeyine ulaşıldı. Resmî planda Irak’tan bağımsızlaşmaya dair kimi tartışmalar yürütülüyor, bu tartışmalar, merkezî hükümetin en zayıf olduğu, bağımsızlığın oylanmasına dönük bir referandum çağrısının yapıldığı bir döneme denk düşüyor. Söz konusu bağımsızlık arzusuna yaygın ve sıklıkla alevlendirilen Kürd toplumu içi tartışma eşlik ediyor; bu noktada bağımsızlık ilânında gerekli uygun araçların neler olabileceği üzerinde duruluyor.

Söz konusu tartışma dâhilinde, bu devletin dış politikasının ne olacağına ve yeni kurulan devletin ne tür ittifaklar kurması gerektiğine dair sorular da soruluyor.

En azından bölgesel düzeyde, Siyonist bir devlet olan İsrail ile ittifak kurma fikrinden daha ihtilaflı bir konu yok.

“İkinci İsrail”

Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY), 2003’te İngiliz-Amerikan birliklerinin yasadışı yollardan işgal etmesi sonrası sahayı yönetmeye başladı. KBY’nin oluşturulmasından beri Kuzey Irak’ta İsrail’in politik, askerî ve istihbarat personelinin mevcudiyetine dair çok sayıda haber yapıldı. Öyle ki, 2006’da Kuveyt’e yaptığı ziyaret esnasında Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri ve KBY cumhurbaşkanı Mesud Barzani’ye Kuveytli muhabirler bu bağlantıları sordular. O ise şu cevabı verdi: “İsrail ile bağ kurmak suç değildir. Eğer Bağdat İsrail ile diplomatik bağ kurarsa, biz de Erbil’de onlara bir konsolosluk açacağız.”

Barzani’nin üzerinde durduğu husus şu: Irak Kürdistanı Irak’ın parçası olarak kaldığı sürece, teknik olarak İsrail ile savaşıyor olacak. Ama Barzani, ayrıca 2006 tarihli basın konferansında, diğer Arap ülkelerinin de İsrail ile bağının olduğunu söyledi. Bu, Kürd siyasetçiler ve kamuoyunun yürüttüğü birçok tartışmada da dile getirilen bir argüman.

Araplar, Kürdlerin İsrail ile bağ kurmasından korkuyorlar. Bu da Arap olmayan halkların pan-Arabist eğilimleri ezip boğmaya dönük gayretleriyle ilişkilendiriliyor.

Altmışların ortasında Iraklı Arap yetkililer ve yorumcular, Kürdlerin bağımsızlık arzularını “ikinci bir İsrail” kurma gayreti olarak tarif ediyorlar, batının çıkarlarıyla uyumlu başka bir Arap olmayan devletin kurulmasına yönelik korkuya sesleniyorlardı.

Onlarca yıl sonra Irak Kürdistanı'nın “ikinci İsrail” olduğunu söyleyen tanım, Ekim 2006’da bu sefer (Zaim Ali olarak bilinen) Ömer Osman tarafından sahiplenildi. KYB Peşmerge Bakanı olan Osman’ın bu yaklaşımı, Amerikan subaylarıyla yaptığı bir toplantının belgelerinin Wikileaks üzerinden sızması sonucu öğrenildi.

Iraklı yetkililerin ve diğer Arap yorumcularının onlarca yıl önce sahip oldukları niyetlerin aksine, Osman’ın KYB’yi “ikinci İsrail” olarak tanımlamasının nedeni, “KYB’nin Amerikan politikalarını desteklemesi ve terörizme karşı çıkması.”

Wikileaks belgesine göre,

“Osman bu kavramı geliştirdi ve 2003 öncesinde KYB’nin Araplarla (diğer Arap ülkeleriyle) iyi anlaştığını ama bugün Arap dünyasının KYB’nin ABD’yi desteklemesinden ötürü Kürdlerden nefret ettiğini söyledi. Zaim Ali’nin ifadesiyle Kürdler, ABD’nin yanında durmak için fedakârlıklarda bulundular, şimdi de bunun bedelini ödüyorlar. Ancak Ömer Osman, Filistin meselesinin Kürdlerin de canını yaktığını, çünkü Kürdler gibi Filistinlilerin de meşru ulusal hakları için mücadele ettiğini söylüyor.”

Bu yılın 29 Haziran’ında İsrail’in sağcı başbakanı Benjamin Netanyahu, hükümetinin Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığını desteklediğini açıkladı. Bu, epey şaşırtıcı bir açıklamaydı ve İsrail’i Kürdlerin kendi kaderlerini tayin hakkına dönük desteğini açıktan dillendiren ilk ülke hâline getirdi.

İngiliz-Kürd gazeteci ve yorumcu Ruveyda Mustafa Reber Ahbar’a şunu söylüyor:

“Açık olan şu ki İsrailliler, kendi rızalarıyla hareket ediyorlar. İsrailliler, bu bağımsızlığı kendileri için önemli bir fırsat olarak görüyorlar, zira Kürdistan petrole sahip, ayrıca o bölgedeki kuşatılmışlığını kırıyor.”

Reber şu tespiti yapıyor sonra: “İsrailliler tek taraflı hareket ediyorlar ama bu tavırları sanki bir felâket açacak başlarına.”

Irak ve bölgede Araplar söz konusu desteği eleştirdiler. Netanyahu’nun açıklaması, Irak’taki televizyon kanallarının ürettiği ve uluslararası ana akım yayın organlarının yaydığı, KYB’nin İsraillilere petrol sattığına dair asılsız söylentilerin sosyal medya üzerinden yayılmasından hemen sonra yapıldı.

Bu hikâye doğru olsa bile, Beyrut Carnegie Ortadoğu Merkezi’nde misafir araştırmacı ve Hollanda merkezli Hivos örgütü çalışanı olan Kava Hasan’ın ifadesiyle, Kürdler de, bu iddialar üzerine Mısır’ın İsrail’e petrol satmasını emsal olarak verdiler.

Hasan, bu konuda doğal olarak şu soruyu soruyor Ahbar’a: “Onlara helâl de bize haram mı?”

“Siyaset konusunda en uygunsuz şey, kapalı kapılar arkasında görüşmeler yapmak ve masa başında anlaşmalar imzalamak. Arap ülkeleri Filistinlilere çok az yardım ediyorlar ve perde arkasında İsrail hükümetiyle iyi ilişkiler kuruyorlar. Ama İsrail’in Kürdistan’a destek verdiği dillendirilir dillendirilmez Kürdler en sert eleştirilere maruz kalıyorlar.”

Irak’taki Kürd şehri Süleymaniye’de bulunan bir petrol ve gaz şirketinde çalışan, ayrıca eski bir gazeteci olan Lavin Azad bunları söylüyor.

“İçi Çürük Elmalı Şeker”

İsrail’in Irak Kürdlerine ne faydası olur? Tek bir konuda, o da askerî imkân ve kabiliyetler.

“ABD yönetimi, Kürd silâhlı kuvvetlerine para vermeyi ve onları eğitmeyi reddetti, bunun sebebi, Peşmerge üzerindeki mevcut ambargoydu. IŞİD yeni silâhlarla savaşıyorken, Peşmerge’nin elindekiler eski. İsrail’le kurulan bağ bu boşluğu doldurabilir.”

Reber’in kanaati bu yönde.

Dahası İsrail, Irak Kürdlerine, mevcut durumun onların arzularına düşman olduğu koşullarda ittifak kurmayı öneriyor.

“Saddam Hüseyin, Filistin davasına ve halkına destek sunduğunda, birçok Filistinli onu kendi sesleri olarak gördü, Saddam’a destek verildi ve Kürd halkına yapılan zulme ses çıkartılmadı. Bu da Filistin halkına karşı öfkeye neden oldu, işte bu yüzden Kürdler, İsrail hükümetini daha fazla destekliyorlar.”

Azad’ın iddiası bu yönde.

Tartışmalara oldukça pragmatik bir yaklaşım sergileniyor.

Hasan’ın söylediği kadarıyla,

“Kürd toplumunda oldukça sağlıklı bir tartışma sürüyor. Kürdler konuyla ilgili farklı konumlar alıyorlar. Bazıları, ABD, İsrail ve İran’ın 1975’teki Kürd ayaklanmasına ihanet ettiğini, bu nedenle ihtiyatlı olunması gerektiğini söylüyorlar. Bazıları da İsrail ile ittifak kurmaya gerek olmadığını, bu ittifakın içi çürük elmalı şeker olduğunu iddia ediyorlar. Bazı kesimler ise İsrail ile bağları bulunan Arap ülkelerine atıfta bulunuyorlar ve kanaatimce politik alandaki en güçlü konum da bu.”

Hasan sözlerine şunu ekliyor:

“Aynı zamanda araştırmacılar, aydınlar, akademisyenler, eylemciler ve diğer isimler, İsrail ile kurulacak ittifakın Kürdlere hiçbir katkısının olmayacağını düşünüyorlar.”

Aynı şekilde Reber de şunu söylüyor:

“İsrail ile kurulacak bir ittifak pek muhtemel değil, zira Irak Kürdistanı Arap ülkeleriyle kuşatılmış, bugün aslî öncelik, İsrail’e hasım olan Türkiye ile kurulacak bağların öne çıkartılmasıdır. Ancak sosyal medyadaki tartışmalara bakılacak olursa, başka bir yerde birileri ezilirken, bir zalimden gelecek desteğin nasıl kabul edileceğine dair tartışma giderek yaygınlaşıyor.
Nihayetinde kilit nokta, bu ittifakın Kürdlerin çıkarına olup olmaması. Mesele, bağımsızlığın ilân edilip edilmeyeceği ve onu kimin destekleyeceği. Her şeyin ötesinde, lafla peynir gemisi yürümüyor.”

Netanyahu’nun açıklamasından bir gün sonra, İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman, basına İsrail’in “Kürdlere resmî devlet statüsü elde etmeleri konusunda yardım etmek için hiçbir adım atmadığını” söyledi.

Meseleyle ilgili diğer ve belki de daha önemli problem de KDP’nin İsrail ile ittifak kurma olasılığına karşı çıkan diğer Kürd gruplarının konumu.

Hasan’a göre, “Tarihsel açıdan birçok Kürd, bugün bile Filistin davasını destekliyor. Belirli bir empati kuruluyor, adaletsizliğin ortak olduğu düşünülüyor.” Hasan burada, hâlihazırda bir Türk hapishanesinde bulunan Abdullah Öcalan’ın kurup yönettiği Kürdistan İşçi Partisi gibi örgütlere işaret ediyor. Birçokları, Öcalan’ın tutuklanmasının Mossad’ın dâhli olmaksızın imkânsız olacağına inanıyorlar.

Hasan şunları ekliyor:

“Güçlü bağlara sahip birçok Kürd politik örgütü mevcuttu. Bunların önemli bölümü Beyrut ve Suriye’deydi, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Filistin Kurtuluş Örgütü ile birlikte çalışıyorlardı. Erbil’de Filistin Yönetimi’nin bir elçiliğinin bulunduğunu, İsrail’in elçiliğinin olmadığını da unutmamak gerek.”

Bu tespiti destekleyen, Suriye Kürdleri Örgütü görevlisi ve Demokratik Birlik Partisi üyesi Rüstem Cudi ise KDP’nin İsrail ile ilişki kurmasını şiddetle eleştiriyor.

“Biz PYD olarak Siyonist devletle kurulacak her türlü ilişkiye karşıyız. O, Filistinlileri eziyor ve Suriye ile bölgenin diğer kısmına saldırıyor. Filistin’deki Direniş’i tümüyle destekliyoruz.”

Cudi’nin Ahbar’a ilettiği yaklaşım bu.

“İsrail ile ilişki kurmak, KDP’ye has bir durum. KDP eğer bir ulus inşa ediyorsa, bilmelidir ki İsrail, bölgedeki Kürdler ve Araplar arasındaki ayrışmayı istismar ediyor.” Devamında şunu ekliyor: “KDP dışında 25 Kürd politik grubu var ve bunların önemli bir bölümü KDP’ye karşı. Bu, bizim davamıza katkı sunmaz. Kürdler devredilemez haklara sahiptir ama bu durum bize zerre katkı sunmaz.”

Eğer bağımsız bir Irak Kürdistanı İsrail ile ittifak kurarsa, bölünmüşlüğün gölgesi daha fazla düşecek demektir. Bölgedeki Kürd siyasetçilerle onların destekçileri arasında yapılan hesaplamaların bir parçası da muhtemelen bu husus.

Azad’ın kanaatine göre,

“bugün Kürdistan’ın bağımsızlığı için birleştirici bir yaklaşıma ihtiyaç var, söz konusu yaklaşım, Büyük Kürdistan’ın diğer parçalarındaki tüm partileri içermektedir. Bunlara kimi noktalarda danışılmalıdır, zira bağımsız Kürdistan (Güney Kürdistan) anlayışına ulaşılmış olması büyük bir başarı olsa da, diğer parçalardaki durum inkâr ya da ihmal edilemez. Bir kez daha ifade etmem gerekir ki, insanî yön politik kazanımlar karşılığında satılmamalıdır.

Onların desteği sizi bir ülke hâline getirebilir ama bunun neye malolacağını kimse bilemez. Bu, yürünmesi epey çetin olan bir yoldur. Politik arzularınız ahlâkî ve insanî yükümlülüklerinize mani oluyor mu olmuyor mu, mesele budur.”

* * *

Irak’ta Kürdlerin (Kısa) Tarihi

 

Kava Hasan’a göre, “İsrail ile bağ kuran Barzani ile KDP’dir, diğer Kürd gruplarının bu işle bir alakaları yoktur.”

Kürdlerin, kendi kaderini tayin hakkı hedefi dâhilinde, ideolojik ve taktik anlamda yan yana gelmiş, birleşmiş, monolitik ve homojen grup olduklarına dair yaygın bir yanlış anlama mevcuttur. Gerçekte her biri kendi lehçesine sahip, birkaç ülkeye dağılmış 30 milyon Kürd vardır. Dahası Kürdler, onların kendileri dışında farklı halklarla bağ kurmalarını sağlayan bir dizi mezhep ve dinî inançtan oluşmaktadır. Kürdlerdeki değişkenlik ve heterojenlik, tarih göz önünde bulundurulduğunda, daha belirgin bir husustur.

Hasan’a göre, diğer Kürd gruplarının aksine, Irak Kürdistanı ve KDP lideri Barzani’nin Siyonist devletle özel bir ilişkisi vardır. Bu ilişki, onun Irak’taki öznel deneyimini de biçimlendirmiştir.

KDP ve İsrail arasındaki bağlar, ilkin Iraklı Kürd Yahudileri üzerinden tesis edilmiştir. Kürd Yahudileri, 1950-51’de Irak’ı terk edip İsrail’e gitmişlerdir. Söz konusu bağ, sonrasında, altmışlı yıllarda yaşanan ilk Kürd-Irak savaşı ile birlikte gelişmiştir. Savaşın bir tarafı olan, mevcut KDP’nin lideri Mesud Barzani’nin babası Mustafa Barzani’dir. Savaş, 1961’de Bağdat hükümeti ile Barzani arasındaki kısa süreli ve kırılgan yumuşama sürecinin sona ermesinin ardından yaşanmıştır. Bu savaş, modern Irak devletinin kurulmasından beri Barzani ailesinin önderlik ettiği bir dizi ayaklanmanın bir parçası olarak gerçekleşmiştir.

Mustafa Barzani ile Bağdat arasındaki çatışma, 1963’deki askerî darbenin kurduğu Irak hükümetinin ve beş yıl sonraki Baas darbesinin kimi radikal değişiklikler yapmasına karşın sürmüştür.

İlk Kürd-Irak savaşı süresince Mustafa Barzani, ABD, İran ve İsrail ile, politik, askerî ve ekonomik destek almak amacıyla, güçlü bağlar kurmuştur. Mustafa Barzani İsrail’i iki kez gizlice ziyaret etmiştir. İlki 1968, ikincisi 1973’te gerçekleşen bu ziyaretlerde İsrail Başbakanı Levi Eşkol gibi üst düzey görevlilerle buluşulmuş, İsrailli askerî danışmanlar Kürd bölgelerine gitmişlerdir.

Savaş 1970’de bir ateşkes anlaşması ile sona ermiş, anlaşma Kuzey Irak’taki Kürd bölgelerine özerklik vermiş, Irak hükümetinde Kürdlerin temsil edilmesine dönük vaatler dile getirilmiştir. Ancak barış kısa süreli olmuştur.

Sadece dört yıl sonra, Baas hükümetinin anlaşmanın kimi kısımlarını uygulamaya koyamaması üzerine, ikinci savaş patlak vermiştir. İlk savaşın aksine ikincisi, Mustafa Barzani’nin çatışmaya son vermesine dönük uluslararası destekçilerinden gelen baskılar sebebiyle, bir yılda bitmiştir. Sonuçta o ve yaklaşık yüz bin destekçisi İran’a sürgüne gönderilmiştir. Mustafa Barzani 1979’da İran’da vefat etmiş, oğlu Mesud KDP’nin başına geçmiştir.

Mustafa Barzani’nin başarısız olmasına karşın Irak’taki Kürd mücadelesi bitmemiş, daha büyük engellerle yüzleşilecek yeni bir safhaya geçilmiştir.

KDP’nin sürgün edilmiş olması, bugün Irak cumhurbaşkanı olan Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği olarak bilinen başka bir Kürd grubunun sahneye çıkmasına imkân vermiştir. KYB’nin yükselişi, KDP ile KYB’nin çatışmasına yol açmış, her iki yapı da Irak’ta Kürd davasının liderliğini kendi eline almaya çalışmıştır. Tüm bunlar yaşanırken, muhtelif Kürd gruplarının Irak hükümetine karşı ara sıra sürdürdükleri savaş devam etmiş, 1980’lerde İran-Irak savaşının patlak vermesi sonrası, Kürdler İran’ın safını tutmuştur.

Bu güçlüklerle yüzleşen Irak hükümeti, tarihçilerin ve yorumcuların soykırım olarak nitelediği bir politika uygulamıştır. Kürd bölgeleri ve Kerkük gibi şehirler hızla Araplaştırılmış, ordu, halkı bombalayıp, ona karşı yoğun bir şiddet uygulamış, 1988’de yaşanan Halepçe Katliamı’nda görüldüğü üzere, kimyasal silâhlar bile kullanmıştır. Toplamda yaklaşık iki yüz Kürd sivil, Saddam Hüseyin rejiminin yürüttüğü harekât esnasında katledilmiştir.

Irak’ın başarısız Kuveyt fethi ve işgali sonrası, 1991’de kısa süreli bir Kürd ayaklanması gerçekleşmiş, Kuzey Irak, Amerika ve diğer batılı güçler tarafından uçuşa yasak bölge ilân edilmiş, bu da Kürdlere güvenli ve özerk bir alan tahsis etmiştir. Söz konusu fırsatı değerlendiren Mesud Barzani Irak’a dönüp seçimlere katılmış, oylar KYB ile KDP arasında bölünmüştür.

KYB ile kurulan ittifak bozulmuş, bu da Kürdler arasında yeni bir çatışmanın oluşmasına yol açmıştır. Saddam Hüseyin’in askerî desteği sayesinde KDP üstünlüğü ele geçirmiştir. Washington’da 1998’de imzalanan barış anlaşması, KYB ile KDP arasındaki çatışmayı sonlandırmış, her iki parti muhtelif bölgeleri aralarında paylaşmıştır. Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak bilinen birleşik hükümet, 2003 İngiliz-Amerikan işgali sonrası kurulmuştur ve bugün de iktidardaki varlığını sürdürmektedir. Barzani bu yönetimin lideri iken, Talabani Irak cumhurbaşkanıdır.

Son birkaç yıl içinde KBY’nin gücü ve özerkliği, Irak Başbakanı Nuri Malikî liderliğindeki merkezî hükümetin giderek zayıflamasına karşın, tersten daha da artmıştır. Irak Kürdistanı bölgesi, Irak’ın geri kalan kısmında süren şiddetten uzak durmuş, ayrıca ekonomik ve sosyal açıdan belirgin bir bağımsızlık elde etmiştir. Daha da önemlisi, Kerkük gibi şehirler, Kürdlerin eline geçmiş, Saddam’ın Araplaştırma siyaseti terse çevrilmiştir. Kürdistan’ın bağımsızlığı ile ilgili önemli ayrışma noktaları olan ve bu bölgelerde bulunan petrol sahalarının ileride Irak hükümetinin elinden çıkması muhtemeldir.

Son dönemde Kürd bağımsızlığına dair motivasyon doruk noktasına ulaşmıştır.

Lavin Azad’ın Ahbar’a aktardığı kadarıyla,

“son birkaç yıl içinde Barzani’nin merkezî hükümeti, gerilimlerin iyiden iyiye tırmandığı noktada, bağımsızlıkla tehdit ettiğine tanık oluyorduk ama bu sefer durum farklı. IŞİD’in Irak’ta ilerlemesi herkesi şaşırttı, bu, birçok Iraklı ve Iraklı olmayan insanın IŞİD’in kontrol altına aldığı toplulukların Malikî hükümetince marjinalize edildiğini görmesini sağladı. Artık birçok insan, Malikî’nin ülkedeki istikrarı güvence altına alamadığını görüyor. Dolayısıyla bu sefer dem vurulan bağımsızlığın daha fazla ağırlığı var ve bu bağımsızlık daha somut.”

Azad sözlerine şunu ekliyor:

“Barzani, Kürdistan Parlamentosu’na referandum çağrısı yaptığında herkes şaşkına döndü, denildi ki ‘işte vakit geldi.’ Elbette sonrasında hayattaki gerçeklerle yani komşularınızla ve uluslararası toplumla yüzleşmeniz gerek. İran güçlü bir biçimde karşı çıkıyor bağımsızlığa, Türkiye’deki itirazın yoğunluğu daha düşük (bu konuda petrol işe yarıyor tabiî), Suriye’de ve Irak’ta kıyamet yaşanıyor. ABD, Irak’ın birleşmesi yönünde çağrıda bulunuyor ve tüm yükü, insafsızca, Kürdlerin omzuna yüklüyor, ardından da şu, İsrail’in Kürdistan’ı desteklediğine dair hükümet bildirisi geliyor.”

Yazen Sadi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder