“Silezyalı Dokumacılar” [Karl Wilhelm Hübner -1 Ocak 1846]
Bugün
Heinrich Heine, muhtemelen, şu kehanetinden ötürü iyi bilinen bir isimdir:
“Onlar nerede kitapları yaksalar, sonunda insanları da yakarlar.” Şahsen ben,
her zaman şu esprili yorumunu tercih etmişimdir: “Düşmanlarımızı affetmeliyiz,
ama onları astıktan sonra.”
Yaşadığı
günlerde Heine, Prusya’daki en ünlü şairlerden biridir, Silezyalı
Dokumacılar ise muhtemelen en ünlü eseridir.
Dokumacılar,
oldukça düşük ücretlere çalışmaktadırlar. Sanayi devriminin ilerlemesiyle
işsizlerin sayısı giderek artmıştır. İşçilerin ücretlerine el koyan diğer bir
kesim de toprak sahipleridir ve işçiler, zamanla köle emeği olarak kullanılmaya
başlanırlar.
Sonuçta
işçiler, 1844’te devlete karşı ayaklanırlar. Ayaklanma ezilir, ama örgütlü
işçiler, birlikte çalışarak, hayatlarını önemli ölçüde ilerletmeye çalıştıkları
ilk müdahaleyi gerçekleştirmiş olurlar. Sonuçta bu ayaklanma, hâlâ dünya
genelinde sosyalist hareketler nezdinde sembolik manada muazzam bir anlama
sahiptir. Dokumacılar, hem aşağıdaki şiiri yazması konusunda Heine’ye hem de
yukarıdaki resmi çizmesi için Karl Wilhelm Hübner’e ilham verir.
Şiir,
doğrudan işçilerin haklarına dair meselelerle ve zenginlerin işçileri nasıl
sömürüp, onlara nasıl zulmettikleriyle ilgilidir. Heine’nin tespitine göre,
hesaplaşma günü, asla uzak bir güne ertelenemeyecektir, er ya da geç zenginler,
değişiklik yapmaya zorlanacaklardır. Şiirde monarşi, din ve milliyetçilik, aile
açlıktan ölüp haklar ayaklar altında çiğnenirken, çok az teselli sunduğu için,
reddedilir. Heine, Karl Marx’ı tanıyan, onun meslektaşı Engels’in dostu olan
bir isimdir. Bu şiiri İngilizceye çeviren de Engels’tir.
Marx’ın
gözünü liberal burjuvaziden proletaryaya çevirdiği momentte, 1844 Haziran’ında
cereyan eden bu ayaklanma, onun yeni yönelimini teyit eder. Devletle çatışma içine
giren işçilerin ayaklanmasını sakıncalı ve beyhude bulan, Marx’ın Genç
Hegelciler ve Alman-Fransız Yıllıkları çalışmasından dostu olan Arnold Ruge,
ayaklanma sonrası iki haftalık Vorwärts gazetesinde bir makale kaleme alır. O
sıralar Paris’te bulunan Marx, oradaki Alman mülteciler arasında popüler olan
bu gazeteye Ruge'yi eleştiren iki ayrı makale yazar:
Heinrich Heine’nin kaleme
aldığı bu ilk Dokumacılar Şarkısı’nı hatırlayın, bu gözü pek savaş
çağrısı, evden, fabrikadan ya da mahalleden bile bahsetmiyor, ama proletaryanın
en kararlı, en kavgacı, en amansız ve en güçlü tarzda özel mülkiyet toplumuna
yönelik düşmanlığını hep bir ağızdan ilân ediyor. Silezya ayaklanması, Fransız
ve İngiliz işçilerinin ulaştıkları noktadan, yani proletaryanın doğasının
anlaşılmasından başlıyor işe. Bu üstünlük, tüm hikâyeye damgasını
vuruyor. Sadece işçilerin rakipleri olan makineler parçalanmakla kalmıyor,
ayrıca muhasebe defterleri de yırtılıyor, mülkiyete ait tüm unvanlar ayaklar
altına alınıyor, tüm diğer hareketler, saldırılarını esas olarak görünmez
düşmana, sanayicilere yöneltirken, Silezyalı işçiler bankacılara da
gösteriyorlar düşmanlıklarını. Velhasıl, tarih, böylesi bir cesaretle, basiretle
ve sabırla gerçekleştirilmiş tek bir İngiliz işçi ayaklanmasına tanıklık etmedi.
[Karl Marx, “Bir Prusyalının Yazdığı ‘Prusya Kralı ve Sosyal Reform’ Makalesine
Eleştirel Notlar, Vorwarts! (“İleri!”), Sayı: 64, 10 Ağustos 1844]
Matthew Ashton
“Dokumacıların Yürüyüşü” [Käthe Kollwitz -1897]
Silezyalı Dokumacıların Şarkısı
Gözler
kupkuru, yaş yok gözlerde bir damla.
Oturmuşlar tezgâhları başına, diş bilerler.
Dokuruz kefenini senin, hey Almanya, Almanya,
Dokuruz sana bir yuf, bir yuf daha, bir yuf daha,
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!
Yuf o
tanrıya, tapındığımız tanrıya,
Soğuk kış gecelerinde biz, aç çıplak
Yalvardık yakardık, umutlandık, bekledik boşuna,
Komadı bizi insan yerine, aldattı bizi, alay etti acımızla.
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!
Yuf o
krala, zenginlerin adamına,
Halkın yoksulluğuna hiç aldırmayan o krala,
Bir de soyar bizi varana dek son kuruşumuza,
Kurşunlatır köpekler gibi sokak ortasında bizi.
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!
Yuf o
anayurda, bağrımıza bastığımız anayurda,
Yalnız alçaklığın, utancın çiçeği yetişir üzerinde,
ve çiçekler soluverir, çiçekler açar açmaz, anide,
Solucanlar büyür ve kurtlar, kokuşmuşluğun kucağında.
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!
Dokuruz
ha dokuruz, senin sonunu dokuruz, gece gündüz,
İnleyen tezgâhlarda mekiklerimiz savrula savrula,
Sana kefen dokuruz, ey koca Almanya, sana kefen dokuruz,
Dokuruz sana bir yuf, bir yuf daha, bir yuf daha,
Dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha dokuruz, dokuruz ha!
Şiir: Heinrich Heine
Çeviri: A. Kadir – Selâhattin Yıldırım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder