Pages

30 Temmuz 2014

Nasrallah'ın Kudüs Günü Konuşması

 

“Şimdi hayal kırıklıklarından ve geçmişten konuşmanın vakti değildir. Direniş (Mukavemet) için daha da önemli olan, Filistin’de zafer kazanmaktır, zira onun elde edeceği zafer, İsrail’i koruyan öteki eksenin temellerini ortadan kaldırmaya dönük yeni bir adımdır. Öteki eksen, sadece Birleşik Devletler’i ve Batı’nın önemli bir kısmını içermemekte, önemli sayıda Arap rejimini de içermektedir.”

Hizbullah Sekreteri General Hasan Nasrallah’ın dün Uluslararası Kudüs Günü’nde yaptığı konuşmanın özü buydu. Önemli olan, Hamas’ın Nasrallah’ın ifadelerini, özellikle bu çok önemli momentte, benimsemesidir, zira o, birçok Arap rejiminin, İsrail ve onun Batılı müttefiklerinin örgütü imha etme arzusunu paylaştığını herkesten daha fazla bilmektedir. Bu güçler, savaşı uzatıp Hamas’ın altyapısını çökertmek, roketler konusunda sahip olduğu yetenekleri sıfırlamak, haberleşme şebekesini yok etmek ve liderlerini öldürmek niyetindedirler. Onların amacı, savaş sonrası örgütü kuşatmak, yaşanan katliam ve yıkım konusunda onu suçlamak ve örgütün yardım almasına mani olmaktır. Hamas’ın düşmanları, bu hamlelerin halktaki desteği kesip halkın örgüte öfkelenmesini sağlayacağını düşünmektedir. Burada amaç, halkın desteğini kesmektir. Bu sebeple, Hamas dışarıdan, Müslüman Kardeşler içindeki müttefiklerini alt eden devletlerden gelecek bir kurtuluşu bekleyemez. Hamas, Nasrallah’ın konuşmasını nasıl benimsedi?

İlk önce bu konuşmada yeni olana bir bakalım.

Her şeyden önce Nasrallah’ın ifadeleri, Lübnan sınırlarının ötesine hitap etmiştir. Nasrallah, dürüst bir yaklaşımla, Hizbullah’ın istisnasız tüm direniş gruplarını desteklediğini söylemiştir. “İstisnasız” demekle Nasrallah’ın kastettiği, Hamas’tır. Hizbullah, sadece Hamas’ı desteklemekle kalmamakta, ayrıca destek vermek için elinden geleni yapmaya dönük bir arzu duymaktadır. Bu, İsrail’in çok iyi dinlemesi gereken önemli bir taahhüttür, zira bu söz, her ne kadar herkes cephe açmanın bugün beyhude olduğuna ikna olmuş olsa da, İsrail’e karşı yeni bir cephenin açılmasına yönelik açık bir istemi ifade etmektedir. Yeni bir cephe açmak, Hizbullah tarafından alınacak, ama Suriye ile İran ile kurulan bir koordinasyon dâhilinde yürürlüğe konulacak bir karardır. Bu mesaj gayet açıktır.

Nasrallah, İsrail’in yürüttüğü savaşı bölgedeki diğer eksenin büyük fesadı ile ilişkilendirmiştir:

“ABD savaş için gerekli kılıfı temin etmektedir. (…) kimi Arap rejimlerinin elindeki tahtlar İsrail’in müdafaasına bağlıdırlar. (…) Biz Filistin’in sömürgeleştirilmesinden beri tanık olduğumuz en tehlikeli döneme girmiş bulunuyoruz. (…) Biz devletlerin, orduların, halkların ve toplumların vb. sistematik biçimde ortadan kaldırılıp parçalanmasına tanık oluyoruz. (…)”

Tam da bu bağlam dâhilinde Nasrallah şunları söylemektedir: “Biz Filistin Direnişi’nin gerçek ortaklarıyız, onun zaferi hepimizin zaferidir.” Burada kaderin ortaklaştığı gayet açıktır.

Nasrallah’ın Gazze’deki savaşla, İsrail’in sekiz yıl önce Lübnan’a karşı yürüttüğü savaş arasında yaptığı kıyaslama çok büyük bir anlama sahiptir, bu kıyaslama, Hizbullah’ın Lübnan içindeki ve dışındaki düşmanları için çok önemli ve tehlikeli kimi mesajlar içermektedir. İsrail’in geçmişte yaptığı hata, yeni bir Ortadoğu’nun oluşturulmasına mani olmuştur, bugün de Gazze savaşı başka bir yıkım projesini alt üst etmiştir. Belki de Nasrallah şu sözleri sarfederken, aklında kimi Lübnanlı siyasetçilerin ve Arap yöneticilerin 2006 savaşında yaptıkları vardır:

“Ben kimi Arap yöneticilerin Netanyahu’ya çağrıda bulunduklarından ve ondan savaşa devam etmesini istediklerinden eminim. (…) Ama Direniş, Temmuz 2006’da olduğu gibi, İsrail’e bir karar dayatacaktır.”

Burada da iki savaş arasında çok önemli bir bağ kurulmaktadır. İki savaş arasında yapılan anıştırma belki de kastîdir, zira Hizbullah ile Gelecek Hareketi arasındaki ilişki neredeyse kopma noktasına gelmiştir, dolayısıyla iki savaş arasında kurulan bağ üzerinden Nasrallah, Suudî Arabistan ve onun Suriye ile Irak’ta oynadığı role atıfta bulunmaktadır.

Nasrallah, Hamas’ın Direniş eksenine geri dönmesi için gerekli yolu açmıştır. O açık biçimde, “Filistin halkı, Direniş ve dava söz konusu olduğunda, farklılıkları ve fikir ayrılıklarını bir kenara koyma çağrısı” yapmıştır. Nasrallah, fikir ve politik hüküm konusunda belirli farklılıkların olduğunu inkâr etmemiş, en önemli hususun Direniş’in zaferi olduğunu ifade etmiştir. Burada öncelikli olan konu, Nasrallah’ın Filistin’deki Direniş’e politik, mali ve askerî destek sağlanması noktasında Suriye, İran ve Hizbullah’ın oynadığı rolü hatırlatmasıdır. Bu hatırlatma, Hamas’ın tekrar doğru yola girmesi ve yürünecek yolun tamiri için oldukça önemlidir.

Yapılan konuşma, Nasrallah, Hizbullah ve onun ait olduğu eksen için de çok önemlidir. Pusulanın yönünü değiştirmek için altın bir fırsattır. Yaşanan, Gazze ve Direniş’e fiiliyatta sempati duyan Arap kitleleri harekete geçirmek için anlaşılması gereken tarihî bir momenttir. Hizbullah’ın genel sekreteri, Gazze ve Direniş’e doğrudan destek vermek niyetindedir, o farklılıkların üzerine çıkmakta, Arap halkının rejimlerine yönelik hissettiği terk edilme hissine tam zıt yönde bir tavır sergilemektedir. “Sizin zaferiniz bizim zaferimiz, siz kazanacaksınız ve o örümcek ağı (İsrail) sonsuza dek dağılacak” diyen bir liderle, Filistin Direnişi’ni imha etmek için bir bahane kollayan ve İsrail’in suçlarının örtbas edilmesi noktasında politik ve diplomatik kılıflar temin eden bir lider arasında büyük bir fark vardır.

Arap dünyasının tehlikeli ve kanlı bir mezhep çatışmasının içinden geçtiği bir dönemde Lübnan Direnişi’nin Şii liderinin Sünni Filistin Direnişi ile birlik içinde olduğunu ifade etmesi çok önemlidir. Düşmanına karşı yürüttüğü savaşta milletin mezhepsel ve inançsal hassasiyetlerin kaşınmasına karşı ayağa kalkması zorunludur.

Nasrallah, IŞİD ve diğer gruplar tarafından kutsal mabetlerin yıkılması ile El-Aksa Camii’nin yıkılması ihtimali arasında bir bağlantı olduğunu söylemiştir. Bu türden bir bağ kurma, oldukça kapsamlı ve idrak açısından güçlü bir yaklaşımın ürünüdür. Burada Nasrallah, İslamî tevhidi ve Direniş’e destek verilmesini öne çıkartmaktadır. Bu bağlamda o, bölgeyi kuşatan tehlikeli projelerle İsrail’in Gazze’ye yönelik yürüttüğü savaş arasında bağ kurmaktadır.

Konuşmanın son ve belki de en önemli mesajı ise Batı ve Arap dünyasındaki muhalif eksene mensup liderlere verilmektedir. Bu mesajla, Hizbullah’ın Filistin’deki Direniş’i yalnız bırakmayacağı bir kez daha teyid edilmektedir. Genelde İsrail, Batı ve Arap rejimleri Nasrallah’ın sözlerini ciddiye almaktadırlar. Belki de bugün daha fazla ciddiye alacaklardır, almak zorunda kalacaklardır. Bölge ayrışma ve anlaşma arasında salındığı bir dönemde, Nasrallah’ın ait olduğu eksen, güçlü olduğuna dair mesajlar göndermeye devam etmektedir, zira bu eksen caydırıcı bir güç olarak anlaşmaların gerçekleşeceği bir zamanda onurlu bir dizi anlaşmanın gerçekleşmesi için gerekli yolu açmaktadır.

Nasrallah’ın konuşması sonrası Filistin’in daha güçlü, Nasrallah’ın daha belagatli olduğunu anlamak için, konuşmadan hemen sonra sosyal ağ ortamlarında binlerce insanın yazdığı yorumları okumak yeterli olacaktır.

Sami Kleib
30 Temmuz 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder