“Şimdi
hayal kırıklıklarından ve geçmişten konuşmanın vakti değildir. Direniş
(Mukavemet) için daha da önemli olan, Filistin’de zafer kazanmaktır, zira onun
elde edeceği zafer, İsrail’i koruyan öteki eksenin temellerini ortadan
kaldırmaya dönük yeni bir adımdır. Öteki eksen, sadece Birleşik Devletler’i ve
Batı’nın önemli bir kısmını içermemekte, önemli sayıda Arap rejimini de
içermektedir.”
Hizbullah Sekreteri General Hasan Nasrallah’ın dün
Uluslararası Kudüs Günü’nde yaptığı konuşmanın özü buydu. Önemli olan, Hamas’ın
Nasrallah’ın ifadelerini, özellikle bu çok önemli momentte, benimsemesidir,
zira o, birçok Arap rejiminin, İsrail ve onun Batılı müttefiklerinin örgütü
imha etme arzusunu paylaştığını herkesten daha fazla bilmektedir. Bu güçler,
savaşı uzatıp Hamas’ın altyapısını çökertmek, roketler konusunda sahip olduğu
yetenekleri sıfırlamak, haberleşme şebekesini yok etmek ve liderlerini öldürmek
niyetindedirler. Onların amacı, savaş sonrası örgütü kuşatmak, yaşanan katliam
ve yıkım konusunda onu suçlamak ve örgütün yardım almasına mani olmaktır.
Hamas’ın düşmanları, bu hamlelerin halktaki desteği kesip halkın örgüte
öfkelenmesini sağlayacağını düşünmektedir. Burada amaç, halkın desteğini
kesmektir. Bu sebeple, Hamas dışarıdan, Müslüman Kardeşler içindeki
müttefiklerini alt eden devletlerden gelecek bir kurtuluşu bekleyemez. Hamas,
Nasrallah’ın konuşmasını nasıl benimsedi?
İlk önce bu konuşmada yeni olana bir bakalım.
Her şeyden önce Nasrallah’ın ifadeleri, Lübnan
sınırlarının ötesine hitap etmiştir. Nasrallah, dürüst bir yaklaşımla,
Hizbullah’ın istisnasız tüm direniş gruplarını desteklediğini söylemiştir.
“İstisnasız” demekle Nasrallah’ın kastettiği, Hamas’tır. Hizbullah, sadece
Hamas’ı desteklemekle kalmamakta, ayrıca destek vermek için elinden geleni
yapmaya dönük bir arzu duymaktadır. Bu, İsrail’in çok iyi dinlemesi gereken
önemli bir taahhüttür, zira bu söz, her ne kadar herkes cephe açmanın bugün
beyhude olduğuna ikna olmuş olsa da, İsrail’e karşı yeni bir cephenin
açılmasına yönelik açık bir istemi ifade etmektedir. Yeni bir cephe açmak,
Hizbullah tarafından alınacak, ama Suriye ile İran ile kurulan bir koordinasyon
dâhilinde yürürlüğe konulacak bir karardır. Bu mesaj gayet açıktır.
Nasrallah, İsrail’in yürüttüğü savaşı bölgedeki diğer
eksenin büyük fesadı ile ilişkilendirmiştir:
“ABD
savaş için gerekli kılıfı temin etmektedir. (…) kimi Arap rejimlerinin elindeki
tahtlar İsrail’in müdafaasına bağlıdırlar. (…) Biz Filistin’in
sömürgeleştirilmesinden beri tanık olduğumuz en tehlikeli döneme girmiş
bulunuyoruz. (…) Biz devletlerin, orduların, halkların ve toplumların vb.
sistematik biçimde ortadan kaldırılıp parçalanmasına tanık oluyoruz. (…)”
Tam da bu bağlam dâhilinde Nasrallah şunları
söylemektedir: “Biz Filistin Direnişi’nin gerçek ortaklarıyız, onun zaferi
hepimizin zaferidir.” Burada kaderin ortaklaştığı gayet açıktır.
Nasrallah’ın Gazze’deki savaşla, İsrail’in sekiz yıl
önce Lübnan’a karşı yürüttüğü savaş arasında yaptığı kıyaslama çok büyük bir
anlama sahiptir, bu kıyaslama, Hizbullah’ın Lübnan içindeki ve dışındaki
düşmanları için çok önemli ve tehlikeli kimi mesajlar içermektedir. İsrail’in
geçmişte yaptığı hata, yeni bir Ortadoğu’nun oluşturulmasına mani olmuştur,
bugün de Gazze savaşı başka bir yıkım projesini alt üst etmiştir. Belki de
Nasrallah şu sözleri sarfederken, aklında kimi Lübnanlı siyasetçilerin ve Arap
yöneticilerin 2006 savaşında yaptıkları vardır:
“Ben
kimi Arap yöneticilerin Netanyahu’ya çağrıda bulunduklarından ve ondan savaşa
devam etmesini istediklerinden eminim. (…) Ama Direniş, Temmuz 2006’da olduğu
gibi, İsrail’e bir karar dayatacaktır.”
Burada da iki savaş arasında çok önemli bir bağ
kurulmaktadır. İki savaş arasında yapılan anıştırma belki de kastîdir, zira
Hizbullah ile Gelecek Hareketi arasındaki ilişki neredeyse kopma noktasına
gelmiştir, dolayısıyla iki savaş arasında kurulan bağ üzerinden Nasrallah,
Suudî Arabistan ve onun Suriye ile Irak’ta oynadığı role atıfta bulunmaktadır.
Nasrallah, Hamas’ın Direniş eksenine geri dönmesi için
gerekli yolu açmıştır. O açık biçimde, “Filistin halkı, Direniş ve dava söz
konusu olduğunda, farklılıkları ve fikir ayrılıklarını bir kenara koyma
çağrısı” yapmıştır. Nasrallah, fikir ve politik hüküm konusunda belirli
farklılıkların olduğunu inkâr etmemiş, en önemli hususun Direniş’in zaferi
olduğunu ifade etmiştir. Burada öncelikli olan konu, Nasrallah’ın Filistin’deki
Direniş’e politik, mali ve askerî destek sağlanması noktasında Suriye, İran ve
Hizbullah’ın oynadığı rolü hatırlatmasıdır. Bu hatırlatma, Hamas’ın tekrar
doğru yola girmesi ve yürünecek yolun tamiri için oldukça önemlidir.
Yapılan konuşma, Nasrallah, Hizbullah ve onun ait
olduğu eksen için de çok önemlidir. Pusulanın yönünü değiştirmek için altın bir
fırsattır. Yaşanan, Gazze ve Direniş’e fiiliyatta sempati duyan Arap kitleleri
harekete geçirmek için anlaşılması gereken tarihî bir momenttir. Hizbullah’ın
genel sekreteri, Gazze ve Direniş’e doğrudan destek vermek niyetindedir, o
farklılıkların üzerine çıkmakta, Arap halkının rejimlerine yönelik hissettiği
terk edilme hissine tam zıt yönde bir tavır sergilemektedir. “Sizin zaferiniz
bizim zaferimiz, siz kazanacaksınız ve o örümcek ağı (İsrail) sonsuza dek
dağılacak” diyen bir liderle, Filistin Direnişi’ni imha etmek için bir bahane
kollayan ve İsrail’in suçlarının örtbas edilmesi noktasında politik ve
diplomatik kılıflar temin eden bir lider arasında büyük bir fark vardır.
Arap dünyasının tehlikeli ve kanlı bir mezhep
çatışmasının içinden geçtiği bir dönemde Lübnan Direnişi’nin Şii liderinin
Sünni Filistin Direnişi ile birlik içinde olduğunu ifade etmesi çok önemlidir.
Düşmanına karşı yürüttüğü savaşta milletin mezhepsel ve inançsal
hassasiyetlerin kaşınmasına karşı ayağa kalkması zorunludur.
Nasrallah, IŞİD ve diğer gruplar tarafından kutsal
mabetlerin yıkılması ile El-Aksa Camii’nin yıkılması ihtimali arasında bir
bağlantı olduğunu söylemiştir. Bu türden bir bağ kurma, oldukça kapsamlı ve
idrak açısından güçlü bir yaklaşımın ürünüdür. Burada Nasrallah, İslamî tevhidi
ve Direniş’e destek verilmesini öne çıkartmaktadır. Bu bağlamda o, bölgeyi
kuşatan tehlikeli projelerle İsrail’in Gazze’ye yönelik yürüttüğü savaş
arasında bağ kurmaktadır.
Konuşmanın son ve belki de en önemli mesajı ise Batı
ve Arap dünyasındaki muhalif eksene mensup liderlere verilmektedir. Bu mesajla,
Hizbullah’ın Filistin’deki Direniş’i yalnız bırakmayacağı bir kez daha teyid
edilmektedir. Genelde İsrail, Batı ve Arap rejimleri Nasrallah’ın sözlerini
ciddiye almaktadırlar. Belki de bugün daha fazla ciddiye alacaklardır, almak
zorunda kalacaklardır. Bölge ayrışma ve anlaşma arasında salındığı bir dönemde,
Nasrallah’ın ait olduğu eksen, güçlü olduğuna dair mesajlar göndermeye devam
etmektedir, zira bu eksen caydırıcı bir güç olarak anlaşmaların gerçekleşeceği
bir zamanda onurlu bir dizi anlaşmanın gerçekleşmesi için gerekli yolu
açmaktadır.
Nasrallah’ın konuşması sonrası Filistin’in daha güçlü,
Nasrallah’ın daha belagatli olduğunu anlamak için, konuşmadan hemen sonra
sosyal ağ ortamlarında binlerce insanın yazdığı yorumları okumak yeterli
olacaktır.
Sami Kleib
30 Temmuz 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder