Hamas, İslamî Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve
Gazze Şeridi’ndeki diğer direniş güçlerinin “ateşkes önerisi”ne yönelik
itirazlarına cevap yetiştiren Filistin cumhurbaşkanı Mahmud Abbas, şu yorumda
bulunmuş: “Filistinli grupların Mısır’ın İsrail ile ateşkes yapılması önerisine
dönük itirazları hepimizi hayal kırıklığına uğrattı.”
Bu ateşkes, Gazze’den yapılan roket saldırılarına son
verilmesi çağrısında bulunuyor, ama o roketlerin sebebi olan, İsrail’in
gerçekleştirdiği işgal, kuşatma ve ablukayla ilgili tek kelime etmiyor. Başka
bir ifadeyle bu, ateşkes önerisi değil kesinlikle. Yaptığı yorumlarla Filistin
Kurtuluş Örgütü başkanı, Fetih’in lideri Abbas, kendisini Filistinli grupların
geri kalan kısmından ayırıyor.
2007’deki Hamas-Fetih çatışmasından beri Filistin’deki
politik spektrum iyice kutuplaştı. İki ana örgüt arasındaki ayrışma, sadece
coğrafî, kurumsal, ideolojik ya da politik bir ayrışma değil. Daha da merkezî
olan bir husus da söz konusu örgütlerin direniş ve direniş karşıtlığı olarak
özetlenebilecek çatışmalı gündemlerinin yol açtığı bir fay hattı üzerinde
yürüyor olması.
Filistin’deki ulusal politika konusunda ayrışma yeni
bir konu değil. Filistin ulusal hareketi içinde örgüt politikalarının ana
özelliği, ta başından beri, politik ve ideolojik anlaşmazlıklar olageldi. Ancak
İsrail saldırılarının yoğunlaşmasına yönelik gerçekleşen direniş momentlerinde
bu çatlaklar açıldı. Söz konusu çatlakların bugün birlik ve ortak kader
anlayışı ile doldurulması zorunlu.
Ne yazık ki son yıllarda bu eğilim iyice zayıfladı.
Direniş, artık Filistinli örgütlerin ihtilafları geride bırakıp altında
toplandığı bir şemsiye değil.
Batı ve İsrail medyası, Abbas’ı Filistin’deki en
ılımlı politik kampın temsilcisi olarak sunmayı seviyor. Ama Filistinlilerin
gözünde onun direnişe yönelik düşmanlığı, Abbas’ı İsrail devletinin resmi
olmayan sözcüsü hâline getiriyor. Bu düşmanlık, kendisini hâlâ “ulusal kurtuluş
hareketi” olarak sunan bir politik eğilime başkanlık ettiği koşullarda, daha da
sorunlu bir nitelik arz ediyor.
Fetih, Filistin direnişini 1965’te başlattı.
Altmışların sonunda FKÖ’ye hâkim oldu. Ama Oslo Anlaşması’nı imzaladığından
beri örgüt, kurtuluş hareketinin esas işlevlerini terk etti. Hegemonyasını tüm
Filistin toplumuna dayatmaya çalışan dışlayıcı bir partiye dönüştü, ayrıca
politik karar alma süreçlerini, mali kaynakları ve şiddet araçlarını tekeline
aldı.
Fetih’in sorumsuz politikası, FKÖ’yü sömürgecilik
karşıtı misyonundan koparıp, onu Filistin Yönetimi seçkinlerinin dar
çıkarlarına teslim etti. Örgüt, Filistin toplumunu birçok kuruma ve örgüte
nüfuz etmiş olan bir patronaj ağı ile böldü; bugün bu ağ, hem potansiyel
liderliği atayan hem de muhalefeti marjinalleştiren bir mekanizma olarak iş
görüyor.
Dinamik bir öğrenci hareketinin tarihsel planda önemli
bir sahası olan Filistin üniversiteleri, Fetih’in güvenlik ajanları üzerinden,
Filistin Yönetimi diktasına tabi hâle geldi. Üniversitelerin işi, örgütçülerin
faaliyetlerini ihbar etmek ki bu da, muhalefetteki öğrencilerin politik manada
tutsak edilmesine, ayrıca Fetih’in öğrenci hareketi olan Şebiba lehine öğrenci
konseyi seçimlerinde tuhaf sonuçların alınmasına neden oluyor.
Oslo projesine bağlı olan Fetih, İsrail ile ekonomiyi
normalleştirip güvenliği koordine ediyor. Bu durum, direnişe yüzünü çevirmiş
Filistinli ulusal hareketlerin alternatif stratejiler geliştirmesi ve halkın
yoğun bir destek sunması ile aradaki ayrışmanın daha da netleşmesine hizmet
ediyor.
Gazze’ye yönelik son İsrail saldırısı ve Batı
Şeria’daki gösterilerin bastırılması ile birlikte Filistin Yönetimi ve
iktidardaki parti, eskiden daha fazla cevval davranıp işgalci İsrail ile
işbirliğine girerdi. Bu işbirliği, neredeyse bir ittifak olarak görülebilir.
Çoğu zaman direnişe en fazla düşman olan rejimlerle yan yana durmuş olan Fetih,
dünya genelindeki Filistin büyükelçiliklerini fesat yuvalarına dönüştürüp, dış
istihbarat servisleriyle işbirlikleri kurdu.
Hareket bünyesinde tarihsel açıdan rakip bir dizi
eğilimi barındırıyor. Bunların kimi zaman çelişen, ama asla çatışma noktasına
gelmeyen politik gündemleri mevcut. Örneğin İkinci İntifada esnasında Fetih’in
askerî kanadı olan Aksa Tugayları, İsrail birlikleriyle yaşanan çatışmalarda
önemli bir rol oynadı ve sık sık feda eylemleri gerçekleştirdi. Aynı zamanda
örgütün önemli güvenlik liderlerinin bir kısmı da İsrail güvenlik servisleriyle
işbirliği kurdu.
Batı Şeria’daki Fetih içinde en militan eğilim,
sembolik lideri Mervan Barguti’nin tutuklanması ve üyelerinin Abbas eliyle
ehlileştirilmesi sonrası, uçup gitti. Fetih’in sadece Gazze’deki askerî kanadı
hâlâ faal ve Batı Şeria’daki ana partisine karşı epey eleştirel bir tavır
takınıyor.
Fetih, pragmatizmin en ikiyüzlü türünü benimsemiş.
Örneğin batılı devletler, Arafat’a Filistin Devleti başbakanına onun gücünü ve
etkisini azaltmak için belirli bir konum hazırlaması yönünde baskı
uyguladığında, Abbas, ABD’nin söz konusu göreve getirmek istediği tek isimdi.
Kısa bir süre sonra Abbas, güvenlik güçlerinin kontrolü konusunda Arafat’la
çatıştı, bu çatışma da Abbas’ın 2003’te istifa etmesiyle sonuçlandı.
Bu olayın sonucunda Abbas, Fetih üyelerinin ekseriyeti
tarafından, Arafat’a karşı komplo kuran, İsrail ve ABD gündemlerini tatbik eden
“Filistin’in Karzai’si” olarak görülmeye başlandı. Abbas, politik sahneden
çekildi. Ancak Arafat’ın ölümü ardından Abbas, öngörülü bir kahraman olarak
yeniden doğdu, Arafat’ın yerini alacak, Filistin Yönetimi cumhurbaşkanı, Fetih
lideri ve FKÖ başkanı olacak en vasıflı kişi kabul edildi.
Halk arasında Filistin Yönetimi’ne yönelik artan öfke
üzerinden bir dizi Fetih üyesi, görevlerinden ayrıldı. Bu hamleye, hareket
içinde radikal bir değişim talep eden eleştirel seslerin yükselişi eşlik
etmedi. Bugün Fetih liderlerinden ve üyelerinden çelişkili ifadeler duymak
gayet olağan. Ama kritik momentlerde bu insanlar, Filistin davasının aslî
çıkarlarına karşıt bile olsa, mevcut merkezî kararlara bir biçimde teslim
oluyorlar.
Doksanların başından beri İslamî Direniş Hareketi
(Hamas), özelde Fetih’in genelde seküler FKÖ’nün en önemli politik rakibi
hâline geldi. Batılı devletlerce desteklenen Fetih’in aksine Hamas, terörist
örgütler listesine dâhil ediliyor. Örgütün doksanlarda artan popülaritesinin
ana kaynağı, örgütün Oslo Anlaşması’na karşı şiddetli muhalefeti. Bu itiraz
sahada karşılığını, İsrail içinde bir dizi feda eylemi gerçekleştirilmesinde
buldu.
Hamas, aynı zamanda gayet iyi bir temele sahip sosyal
yardımlaşma kuruluşları ile yardım götürdüğü marjinalleştirilmiş fukaradan
yoğun bir destek görüyor, ayrıca örgüt, söz konusu halk kesimlerini seferber
etme becerisine de sahip.
İkinci İntifada esnasında Hamas, İsrail birliklerine
ve yerleşimcilerine yönelik saldırılarda diğer direniş güçleriyle birlikte
hareket etti. Ayrıca İsrail içinde güçlü feda eylemleri gerçekleştirdi. Ancak
İkinci İntifada’nın sona ermesiyle Hamas konumunu ılımlılaştırmaya başladı, iki
devletli çözümü kabul edeceğine dair imalarda bulundu ve resmî politik sürece
katılma konusunda istekli olduğunu beyan etti.
2006’da Hamas, Filistin seçimlerini büyük bir oy oranı
ile kazandı, bu zafer Fetih’in ulusal hareket üzerindeki tarihsel hâkimiyetini
tehdit etti. Buna cevap olarak, ABD liderliğinde tüm uluslararası toplum,
demokratik yollardan seçilmiş hükümeti boykot etti ve Filistin Yönetimi’ne ait
kurumlara yapılan mali yardımları kesti.
Hamas ile Fetih arasında artan gerginlik, batı ve
İsrail tarafından derinleştirildi, İsrail Fetih’e arka çıktı, söz konusu
gerginlik, 2007’de Gazze’de gerçekleşen bir yarı iç savaşla sonuçlandı,
sonrasında Gazze’deki Hamas hükümeti ile Batı Şeria’daki Fetih liderliğinde
hareket eden Filistin Yönetimi arasında fiilî bir ayrışma yaşandı.
Hamas’ın Gazze’yi alması sonrası İsrail şehri kuşattı,
halka yönelik üç kez yıkıcı savaş gerçekleştirdi ve Filistin’deki iç ayrışmanın
sürmesi yönünde adımlar attı.
Hamas’ın hareket planını pek sevmeyen çokça insan var.
Gazze’deki hâkim konum, otoriter yönetim tarzı, muhafazakâr sosyal kuralların
dayatılması ve muhalif gruplarla gazetecilerin nadiren de olsa susturulması ile
ilgili olarak, yoğun bir eleştiriye maruz kalıyor.
Ancak İslamî Cihad, FHKC, hatta Fetih’in kimi militan
kolları Hamas’ın Gazze’deki idaresinden memnunlar, zira örgüt, burada askerî
eğitim ve silâh temini konusunda herkese geniş bir serbestiyet tanıyor.
Ama gene de Hamas’ın 2006 seçimlerine katılması ve
sonrasında Gazze’de resmî politik kurumları kullanması, kimi gözlemcileri
örgütün Fetih’in yoluna girdiğine dair sözler sarf etmeye itiyor. Bu kişiler,
örgütün İsrail ile politik bir sürece girmesinin sadece basit bir zaman
meselesi olduğunu iddia ediyorlar.
Bu algı, Hamas, kendisine askerî manada yıllardır
yardım eden, örgütü mali açıdan destekleyen, tarihsel planda muhafaza ettiği
bölgesel müttefiklerini, Hizbullah, İran ve Suriye’yi terk edip, ABD
hegemonyasının gölgesi altındaki, özellikle Katar ve Türkiye gibi diğer
bölgesel aktörlerin desteklediği, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in yükselişe
geçmesi sonrası yeni gelişen bölgesel eksene bağlandığında daha da fazla kabul
görmeye başlıyor.
Ancak Mısır’da Müslüman Kardeşler’in yaşadığı çöküş ve
iktidarın General Abdulfettah Sisi’nin eline geçmesi, Hamas’ın iktidarını ve
Gazze’deki yönetme kabiliyetini zayıflattı. Bu olaylar, Hamas için varoluşsal
bir krize yol açtı, onu Fetih ile, öncesinde akla bile getirilemez olan bir
dizi tavizi içeren bir uzlaşma görüşmesi yapmayı kabule zorladı.
Bunun nasıl olduğunu düşünmek çok önemli ve asla
kaçınılamayacak bir görev. Esasında bu tip meseleleri kenara iterek birçoğumuz,
zaman içerisinde Hamas ile ideolojik ve politik açıdan belirli bir anlaşmazlığa
düşüyoruz. Biz, onunla hâlâ anlaşamıyoruz, anlaşamamaya da devam edeceğiz. Ama
İsrail’in ölümcül saldırıları karşısında Filistinlilerin aynı kaderi paylaştığı
gerçeği giderek daha açık bir gerçek hâlini aldı.
Bu tarz kritik momentlerde kimi Filistin içi
eğilimlerce üretilen sistematik Hamas karşıtı propaganda, bir örgüt olarak
Hamas’ı değil, bir pratik, fikir ve bilinç olarak direniş anlayışının kendisini
hedef alıyor. Burada farklı taktikler üzerinden gerçekleştirilecek başka bir
direniş önerilmiyor. Önerilen, direnişin antitezi, yani sömürgecilikle ittifak
kurmak.
Bu sebeple şimdi açık olmak zorundayız. Tüm mevcut
örgütlerin gündemlerini ulusal kurtuluş hareketinin bir parçası olarak görmek
hatalı. Filistin mücadelesinin destekçileri, bugün itibarıyla içlerinden bir
kesimin Filistinlilerin kurtuluş ve kendi kaderini tayin hakkı için verdikleri
mücadelenin düşmanı olduğunu ispatladığının farkına varmak zorundalar.
Tarık Dana
21 Temmuz 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder