Memeliler içinde fare, gezegen üzerindeki en başarılı
hayvanlardan biridir. Kurnaz, acımasız, rekabete açık ve her şeyin ötesinde,
uyum yeteneği yüksek bir hayvan, fare. İçinde bulunduğu koşullara kendisini
uydurma gerektiği noktada alışkanlıklarını çabucak değiştirebiliyor.
Dış politika hususunda ABD hükümeti de farelerle dolup
taşıyor.
Irak’taki mevcut duruma bir bakalım. ABD, 2003’te
ülkeyi “kitle imha silâhlarına sahip” ya da “bu silâhları geliştiriyor”
iddiasıyla işgal etti. Bunun bir yalan olduğu, hadi daha doğru bir ifadeyle,
doğru olmadığı açığa çıkınca, işgal için dile dökülen gerekçe “rejim
değişikliği” olarak yenilendi ve hedefe “Irak’a demokrasi götürmek” konuldu.
2006’daki ilk meclis seçiminde Malikî koltukların
önemli bir bölümünü kazanıp başbakan olduğunda, ABD ve ABD’li şirketlerin
elindeki önemli haber merkezleri sevindiler. Washington Post’tan David
Ignatius sevinç çığlıkları atıp şunu söylüyordu: “Malikî’nin seçilmesindeki en
önemli gerçek, ülkenin artık İran’dan bağımsız olduğuna dair ılımlı bir
beyanatın verilmiş olmasıdır.” Ignatius, hemen Irak’ın ABD büyükelçisi Zalmay
Halilzad’ın yanına gitti, Ulusal Demokrasi Vakfı’yla bağlantılı bir yeni muhafazakâr
olan Halilzad’a lütufkâr bir üslupla, “ülkedeki itibarının İran’dan bağımsız
olan herhangi bir kişi kadar olduğunu” söyledi.
Halilzad, Malikî’nin iktidara getirilmesi amacıyla,
(İran’ın adamı olarak görülen) mevcut başbakan İbrahim Caferî’ye karşı çıkan
Kürd, Sünni ve Şii siyasetçilerden müteşekkil bir koalisyon kurmak için sahne
gerisinde epey gayretli bir biçimde (tıpkı bir fare gibi) çalıştı.
2010’da ABD Malikî’ye gene arka çıktı, rakibi Ayad
Allavî çoğunluğu almış olmasına karşın, ikinci turda onu destekledi. Beceriksiz
taktiklere başvuran ve yargı alanını kontrol altında tutan Malikî seçimi kendi
lehine çevirdi. Bu hileyi ABD Büyükelçiliği’nin onayı ile yaptı. 2010
itibarıyla ülkeyi kontrol edemese de önemli bir oyuncu olarak sahneye çıkmış
oldu.
Sonrasında Irak’ta yeni bir seçim yapıldı. ABD,
kampanya süresince Malikî’nin yeniden başbakan seçilmesini sağlamaya çalıştı.
Washington dış politikasının yerleşik nizamı konusunda sadık bir ses olan New
York Times’ın 30 Nisan tarihli nüshasında çıkan bir makalede meclis seçiminin
tam bir zafer olduğu iddia edildi. Muhabirler Tim Arango ve Dureyd Adnan
konuyla ilgili şunları yazdı:
“Çarşamba
günü milyonlarca Iraklı yeni meclis için oy kullandı, İslamcı aşırıcıların
tehditlerine meydan okuyarak bir seçimi sonuçlandırdılar, Irak’taki şiddete
dayalı ölçütler göz önüne alınırsa, bu seçim, takdire şayan bir huzur
içerisinde geçti.
Amerikan
birliklerinin ülkeyi terk etmesinden iki yılı aşkın bir süre sonra Irak
genelinde yapılan bu seçim, ülkeyi yeni bir iç savaşın eşiğine getiren ve
giderek büyüyen Sünni isyanının yaşandığı ortamda, üçüncü dönemde de başbakan
olmak isteyen Nuri Kamil Malikî’nin sekiz yılına dair bir referandum olarak
gerçekleşti.”
19 Mayıs’ta, (en azından Şii bölgesindeki) tüm oyların
sayılması ardından, ABD dış politikasının bir başka sadık destekçisi Washington
Post, seçimlerde Malikî’nin partisinin elde ettiği zaferi şu ifadelerle
verdi:
“Başkentteki
ABD Büyükelçiliği sonuçları memnuniyetle karşıladı ve bu seçimin ‘Irak’ın
demokratik gelişimindeki başka bir köşe taşı’ olduğunu söyledi.”
Ancak Malikî’nin yeniden önemli bir çoğunlukla
seçilmesi sonrası bir şey oldu: Sünni asiler, Malikî polisi ve ordusunun
şiddetli saldırıları ve baskı politikası ile kuzeydeki Kürdlerin oportünist
ayrılıkçı hamleleri karşısında uzun yıllardır öfkeli olan halkı yanına alarak
ani bir askerî saldırı gerçekleştirdiler. Bu saldırı Bağdat’ı da risk altına
soktu.
Birden, Washington’daki fareler, “Bağdat’taki
adam”larını savunmasız gördüler, Irak’ta kurdukları çürük yapının yıkılmak
üzere olduğunu anladılar. Bu aşamada demokrasi gibi bir dertleri olmayan bu
güçler, yeni politik ortama birden “uyum” sağladılar.
Wall Street Journal geçen
hafta şunları yazdı:
“Obama
yönetimi, Irak’ta Başbakan Nuri Malikî’siz yeni bir hükümetin kurulmasını
istiyor, Şii liderin Sünni çoğunlukla uzlaşabileceğine ve dengesiz politik
ortamın istikrara kavuşturabileceğine ikna olmuş değil. ABD yönetimi, seçimler
sonrası bir koalisyon kurulması için uğraştığından, Irak’taki politik
partilerin Bay Malikî’nin olmadığı yeni bir hükümet kurmalarını istiyor.”
Ne yani, ABD Irak için demokrasi mi istiyor? Dün bu
iddiadaydı. Bugünse mesele Sünnilerin isyanıyla mücadele etmek ve İran’ı Bağdat
üzerinde tesirli olmaktan alıkoymak.
Malikî konusunda herkes belirli bir fikre sahip
olabilir. Onun tipik bir Ortadoğulu lider olduğu, Şii destekçileri adına Sünni
azınlığı ezdiği, rakipleri olan Şii siyasetçilere karşı sert adımlar
atabildiği, onların bir kısmını tutuklattığı tabii ki doğru ama Washington’da
müttefiklerine alçakça ve kibar bir üslupla ihanet etmenin de epey köklü bir
gelenek olduğunu bilmek gerek. Hamas Gazze’de zafer elde edene dek, ABD
destekli gerçekleşen Filistin seçimlerinde Washington demokrasiyi rafa
kaldırmış, Gazze’yi dünyanın en büyük toplama kampına dönüştürme, insanları
susuz, yakıtsız ve gıdasız bırakma politikasını desteklemişti.
Ukrayna’da ABD, “turuncu devrimler” olarak anılan
süreci ve demokratik seçimleri destekledi ama sonrasında seçilmiş başbakanı
iktidardan indiren sağcı darbeye arka çıktı.
ABD, dünya genelinde ülkeler aşırı gerilmiş ABD
ordusundan daha az korktukça, dolar rezerv döviz olarak gerekli zemini
yitirdikçe ve baskı politikası olarak devreye sokulan ekonomik tedbirler daha
etkisiz kılındıkça, Foggy Bottom mahallesindeki dışişleri bakanlığı ile Beyaz
Saray, Soğuk Savaş günlerinden beri yaptığı gibi, dünyayı fareler misali istila
etmeyi umuyorsa, yeni sürece giderek daha yoğun biçimde uyum sağlamak zorunda
kalacaktır.
Dave Lindorff
20 Haziran 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder