Birinci Enternasyonal, Komünist Enternasyonal’in
esaslarını ortaya çıkarmıştı ama Enternasyonal’in kısa ömrü, temel rotanın
belirlenmesinden fazlasına izin vermedi ve sömürgecilik sorunu, derinlemesine
ele alınamadı.
İkinci Enternasyonal’e gelince, orada MacDonald[1],
Vandervelde[2], Henderson[3], Blum[4] gibi ve bu tipteki delegelerle ne kadar
da ilgi gösterilmişti bu konuya! Bu liderler, en ufak fırsatı kapitalistlerinin
sahip oldukları sömürgelerde uyguladıkları emperyalist siyasete kayıtsız
şartsız eklemlendiklerinin altını çizmek için kullanıyorlardı. Bu baylar,
sömürülen halkların bağımsızlık için verdiği mücadeleyi desteklemediler. Bir
kere iktidara geldiğinde, başta Hint ve Sudan halkları olmak üzere, sömürgelerdeki
halkların yabancı zalimlere karşı cesaret dolu mücadelelerinin bastırılmasında,
Baldwin[5] ve Chamberlain’e[6] hiçbir yönden karşı koymayan MacDonald’dan
başkası mıydı?
Bu bayların emirleriyle yerlilerin köylerine bombalar
yağıyor, görülmemiş zalimlikte ve vahşilikte baskı uygulanıyordu. Bu
oportünistlerin uyguladıkları siyasetle işçileri, beyaz ırktan olanlar ve beyaz
olmayanlar olarak ayrıştırmaya çalıştıkları; bu aldatıcıların etkisindeki
sendikaların da beyaz olmayan işçileri bünyelerine katmayı reddettikleri herkes
tarafından bilinir. Başka diğer konular yanında, sömürgecilik konusundaki
siyaseti söz konusu olduğunda, gerçek bir küçük burjuva örgütü olan İkinci Enternasyonal’in
maskesi düşer. İşte bu nedenle sömürge ülkelerde, Ekim Devrimi gerçekleşene
kadar sosyalizm, sömürü ve aldatmanın yeni bir enstrümanı ve beyazlara tahsis
edilmiş bir öğreti olarak algılanıyordu.
Sömürülen halklar için gerçekten devrimci bir çağın
açılmasının müsebbibi, Lenin’dir.
Lenin, ilk olarak Avrupalı ve Amerikalı emekçiler
arasında sömürülen halklara yönelmiş olan kemikleşmiş önyargıları mahkûm
etmiştir. Onun Komünist Enternasyonal tarafından da kabul edilen ulusal sorun
hakkındaki tezleri, dünyanın ezilen halklarının gerçekleştireceği o büyük bir
devrim sürecini tetiklemiştir.
Lenin, ilk olarak dünya devrimi için sömürge
meselesinde doğru çözümün önemini kavramış ve bunun altını çizmiştir. Hem
Komünist Enternasyonal’in hem Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun hem de
Komünist Gençlik Enternasyonali’nin[7] kongrelerinde bu sorun, her daim en
önemli konular arasındadır.
Lenin, ilk olarak mesaisini sömürülen halkları
devrimci harekete kazanmanın önemine hasretmiştir. Sosyalist devrimin sömürülen
halklar olmadan başarılamayacağının altını ilk çizen de odur.
Ayırt edici özelliği olan öngörüsüyle Lenin,
sömürgelere devrim konusunda yol göstermek için bu topraklarda yükselen ulusal
kurtuluş hareketlerinden sonuna kadar yararlanmayı bilmenin önemini kavramıştı.
Sömürülen halkların mücadelesinin desteklenmesiyle, dünya emekçilerinin
sosyalist devrime çok sayıda yeni ve güçlü müttefik kazandığını görmüştü.
Sömürge halkların Komünist Enternasyonal’e katılan
delegeleri, önderimiz ve yoldaşımız Lenin’in ilgisini hiçbir zaman
unutmayacaklar. Lenin’in kendi ülkelerindeki devrimci çalışmaların son derece
karmaşık şartlarını ve özgünlüklerini nasıl da derinleştirdiği, sömürge halklar
tarafından her zaman hatırlanacaktır. Hiçbirimiz Lenin’in öngörülerinin hangi
noktalarda haklı olduğunu ve öğretilerinin ne kadar dakik olduğunu takdir
edemedik.
Sömürge ülkelerin en geri kalmış kitlelerini seferber
edebilmeyi onun bilgeliğine borçluyuz. Dünyanın her tarafındaki komünist
partiler tarafından uygulamaya konan taktikleri, sömürge ülkelerin en iyi ve en
faal unsurlarını, her zaman bu ülkelerdeki komünist harekete kazanmamızı
sağlamıştır.
Ulusal soruna Lenin’in Sovyet Rusya’da ileri sürdüğü
çözüm ve bunun Komünist Parti tarafından gerçekleştirilen uygulamaları, sömürge
ülkeler için en etkili propaganda silâhları olmuşlardır.
Ezilen ve köleleştirilen halklar için Lenin, esaret
altındaki sefil hayatların tarihsel miladının kahramanı ve aydınlık geleceğinin
sembolü olarak kalacaktır.
Ho Chi Minh
La Sirène
21 Ocak 1926
[Kaynak: Œuvres Choisies [“Seçme Eserler”],
Paris: François Maspero, s. 30-32.]
Dipnotlar:
[1] James Ramsay MacDonald (1866-1937): Bağımsız İşçi Partisi ve İşçi
Partisi’nin önderidir. Sınıfların işbirliği tezinin ve “kapitalizm içinde
sosyalizmin ilerici entegrasyonu” programının taraftarıdır. 1924’te ve
1929-1935 arasında Birleşik Krallık Başbakanlığı görevlerinde bulunmuştur. 1931'de
Liberaller ile Muhafazakârları da kapsayan bir Millî Hükümet kurulması
çağrısında bulundu (Süreci gerçekte yönlendiren muhafazakâr Baldwin’di). Bunun
üzerine MacDonald, bakanları Snowden ve Thomas ile birlikte İşçi Partisi'nden
ihraç edildi. MacDonald, Britanya emperyalizmini ateşli bir şekilde savunmuş ve
İngiliz işçi sınıfı içinde reformizm yanılsamasının yayılmasına katkıda
bulunmuştur.
[2] Emile Vandervelde (1866-1938): Belçika İşçi
Partisi lideri ve İkinci Enternasyonal’in önderlerindendir. Sovyetler
Birliği’ne silâhlı bir şekilde müdahale edilmesi gerektiğini savunmuştur ve
işçi hareketinin bölünmesi için çaba göstermiştir.
[3] Arthur Henderson (1863-1935): İşçi
Partisi’nin (İngiltere) liderlerindendir. İçişleri Bakanlığı (1924) yapmıştır.
İkinci MacDonald Hükümeti’nde, 1929-1931 arasında dışişleri bakanlığı görevinde
bulunmuştur. Ulusal ve uluslararası meselelerde gerici bir politika izlemiştir.
[4] André Léon Blum (1872-1950): Fransız
Sosyalist Partisi’nin lideridir. Uzun yıllar boyunca partinin merkezî yayın
organı olan Populaire’in yayın yönetmenliğini yapmıştır. Halk
Cephesi’nin (Front Populaire) 1936 seçimlerindeki başarısından sonra
Başbakanlık yapmıştır. Gerçekte ise Cephe’yi baltalamaya ve eylem planını
sabote etmeye uğraşmıştır. Blum’un bütün çabası, Marksizmi “aşmak” ve
“sosyal-demokrasi”yi yaymaktır.
[5] Stanley Baldwin (1867-1947): Britanya
muhafazakârlarının önderidir. 1923-24, 1924-29 ve 1935-37 tarihleri arasında
başbakanlık yapmıştır. Aşırı derecede sömürgeci bir politika izlemiştir.
1924-27 Çin Devrimi’ne karşı silâhlı müdahalenin kışkırtıcılığını yapmıştır.
1926’daki genel grevin ve madenciler grevinin bastırılmasını yürütmüş ve
Moskova ile diplomatik ilişkilerin kesilmesini (1927) sağlamıştır. İtalyan ve
Alman faşizmlerini teşvik etmiş ve Alman militarizminin SSCB’ye yönelmesi
beklentisiyle faşist rejimlere yaklaşmıştır.
[6] Austin Chamberlain (1863-1937): İngiliz
siyaset adamı. Muhafazakâr Parti hükümetlerinde maliye ve dışişleri bakanlığı
yapmıştır. Uyguladığı siyasetle SSCB’yi yalnız bırakmaya ve büyük kapitalist
güçleri SSCB’ye karşı bir blok hâline getirmeye çalışmıştır. Almanya’nın
yeniden silâhlanmasını desteklemiş ve Alman militarizminin SSCB’ye yönelmesine
çabalamıştır.
[7] Komünist Enternasyonal’in gençlik örgütlenmesidir.
1919’da başlayan faaliyetlerine 1943’te son vermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder