Pages

26 Ocak 2014

John Bellamy Foster Söyleşisi


Küresel Tekelci Mali Sermaye Çağında Sosyal Demokrasinin Ölümü


Tassos Şakiroğlu

18 Ocak 2014

 

Kapitalist ekonominin giderek derinleşen açmazı ile hızla ivmelenen ekolojik tehdit arasındaki karşılıklı bağlantılara dair bir anlayış geliştirmek, size göre ne kadar acil bir ihtiyaç?

Ekonomik açmaz ile ekolojik tehlike arasındaki karşılıklı bağlantıları anlamanın aciliyeti, insanlığın uzun süre hayatta kalması ihtimali ve dünya nüfusunun tabi olduğu maddî koşulları konusunda oluşan, iç içe geçmiş tehditlerle alakalıdır. Yüzeyde bunlar, ayrıksı hatta taban tabana zıt sorunları temsil ediyormuş gibi görünebilirler. Bu tehditlerin gerçekte birbirleriyle karşılıklı bağlantı içerisinde oluşu, sadece bizim tam da sermaye birikiminde kökleştiği biçimiyle, onları görmeye başlamamız ve üretim alanına nüfuz etmemiz üzerinden aşikâr bir hâl alıyor. Bugün bizleri sıkıştıran ekonomik ve ekolojik krizlerden belirli bir çıkış yolu bulmamız mümkün değildir ki zaten kapitalizmin de bu krizlerden kurtulma yolu bulunmamaktadır.

Mevcut “dönemsel kriz” ile “olağan gelişimsel krizler” arasında belirli bir ayrım yapıyorsunuz. Aradaki fark tam olarak nedir?

İktisadî dalgalanma ile bağlantılı dönemsel ekonomik krizler, sermaye birikim sürecinin doğasında olan bir özelliktir. Tekelci kapitalizm, ayrıca büyüme oranı eğilimi dâhilinde uzun erimli düşüş ya da durgunluk eğilimine tabidir. Yavaş büyüme, bugün olgun kapitalizmde kural hâline gelmiştir ki bu süreç, kısmen kendi doğasında olan kimi tehlikeleri taşıyan ekonominin finansallaşmasının direncine maruz kalmaktadır. Tüm bu olgular, bütün olarak ekonomik ya da “gelişimsel” krizler dediğimiz şeyi bir biçimde kuşatmaktadırlar.

Ancak ayrıca sistemin kendi iç ve dış mutlak sınırlarına ulaştığı tüm üretim tarzındaki yapısal kriz anlamında, “dönemsel kriz” olgusunun tarihindeki belirli geçiş dönemlerinde bu türden krizlerin ortaya çıktığından da bahsedebiliriz. Bu türden bir dönemsel kriz, tüm maddî koşulların, ekonomik ve ekolojik koşulların altının oyulmasında görünür hâle gelir. Bugün dünya genelinde yaşanan çevresel tehlike öylesine yaygındır ki bilim insanları arasında insanlığın uzun vadede hayatta kalacağının şüpheli olduğuna dair bir uzlaşma söz konusudur. Aynı zamanda bizler, ekonomik durgunluk ve finansallaşma ile de yüzleşmekteyiz. Tüm bu koşullar, insanlık tarihinin tüm dönemine ait bir krizi temsil etmektedirler.

Kriz süresince hâkim medya ve haberleşme endüstrisi, politik direniş mücadelelerini karalama ve tasarruf tedbirlerine ilişkin programları meşrulaştırma, toplumsal düzeni muhafaza etme noktasında önemli bir rol oynuyor. Bu konuda elde herhangi bir alternatif var mı?

Kapitalizmin ideolojik gerçekliği nüfuz edicidir. Tam da Marx ve Engels’in Alman İdeolojisi’nde tespit ettiği üzere, maddî üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, (haberleşme gibi) fikrî üretim araçlarının da genelde sahibidir, dolayısıyla bugüne özel esaslı kimi medya sorunlarımız mevcuttur. Hem geleneksel kitle iletişim araçları hem de profesyonel gazetecilik internet eliyle yürürlükten kalkmaktadır. İnternetin kendisi de ışık hızında tekelleştirilmektedir. Robert McChesney’nin Monthly Review’ün Şubat sayısında çıkacak makalesindeki tespitiyle, Bu da bizim (1) yeni internet tekellerini tekelci sermayenin biçimleri olarak görmemiz ve onların varlık temellerine itiraz geliştirmemiz; ayrıca (2) demokratik bir iklimin güvence altına alınması gerekiyorsa, gazeteciliğe kamusal teşviklere muhtaç olan bir kamu malı olarak muamele etmemiz gerektiği anlamına gelir. Bu da pekâlâ medya isyanının başlangıcını teşkil edebilir. Monthly Review’ün Temmuz-Ağustos 2013 tarihli sayısında da tartışıldığı üzere, solun altmışların başında ortaya çıkarttığı (kökleri ta Bertolt Brecht’in ilk dönem fikirlerine dek uzanan) ama sonrasında unuttuğu kültürel aygıtla ilgili kapsamlı eleştirisini yeniden diriltmesi hayatî önemde bir ihtiyaçtır.

Burada, Yunanistan’da, askerî teçhizat üzerinden dönen milyonlarca dolarlık rüşvetlerle alakalı bir yolsuzluk dalgasına tanık olduk. Eski bakanlardan biri hâlihazırda hapiste. Askerî harcamaların toplumsal maliyeti nedir?

Kapitalist ordunun toplumsal maliyeti, eşitsizlik, sömürü, atıklar, yıkım, her yere nüfuz eden yolsuzluk ve tüm toplumların belirli bir sınıf eliyle gözetime tabi tutulması, insanların ölmesi ve yaratıcılığın kaybı türünden kalemleri içeren kapitalist üretim tarzının mevcut maliyetinin bizatihi kendisi kadar büyüktür. Ordu, emperyalist dünya ekonomisinin sağ salim işlemesi, bu amaçla değişimin savuşturulup baskının sürgit devam ettirilmesi için kullanılan bir araçtır. Dolayısıyla militarizme ve emperyalizme yönelik muhalefet, küresel direniş hareketinin ilk şartıdır.

Refah devletinin yıkılması ve neoliberalizmin hâkimiyeti üzerinden düşünüldüğünde, kapitalizmin mevcut krizi sosyal demokrasiyi ne tür bir konuma sürüklemektedir?

Neoliberalizm, küresel tekelci-finans kapital çağında sosyal demokrasinin ölümü demektir. Sosyal demokrasi, genel kabule göre, “insanî yüzlü kapitalizm”dir. Bugün mevcut sistem, böylesi bir iddiaya sahip olmak için bile herhangi bir alan açmamaktadır. Eleştirisini kapitalizm yerine neoliberalizme yönelten solun yüzleştiği temel tehlike, bu yaklaşımın mevcut gerçekliklerin tanınması ve her türden hareketin somut bir hedef olarak gerçek bir sosyalizme muhtaç olduğu gerçeğinin kabul edilmesi yerine, sosyal demokrasiyi restore etmeye dönük nahif bir arzuyu sıklıkla gizlemesidir. Elbette bu, reformlar için mücadele etmeye son vermemiz gerektiği anlamına gelmez, aksine bugün reformlar, köklü toplumsal dönüşüm için gerekli stratejilere bağlanmalıdırlar. İkisinin arasında bir şey ya da üçüncü bir yol yoktur.

Daha önce “mevcut yapısal kriz bağlamında marksist analizin dirilişine dair güçlü deliller var” demiştiniz. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?

Bir seferinde Jean-Paul Sartre, “anti-marksist bir argüman, marksizm öncesi bir fikrin açık biçimde ihya edilmesinden başka bir şey değildir.” demişti. Burada Sartre, tarihsel materyalizmin mazlumların devrimci insanî hareketi olması sebebiyle, herhangi bir ileriye dönük mücadele dâhilinde, onun aşılmasının imkânsız olduğunu söylemiş oluyordu. Marksist analizin dirilişi, tarihin dünyayı sadece anlamakla yetinmeyip onu değiştirmesi gereken kolektif mücadelenin geri dönüşünün kaçınılmaz bir ürünüdür.

Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder