Küresel Tekelci Mali Sermaye Çağında Sosyal Demokrasinin Ölümü
Tassos Şakiroğlu
18 Ocak 2014
Kapitalist
ekonominin giderek derinleşen açmazı ile hızla ivmelenen ekolojik tehdit
arasındaki karşılıklı bağlantılara dair bir anlayış geliştirmek, size göre ne
kadar acil bir ihtiyaç?
Ekonomik
açmaz ile ekolojik tehlike arasındaki karşılıklı bağlantıları anlamanın
aciliyeti, insanlığın uzun süre hayatta kalması ihtimali ve dünya nüfusunun
tabi olduğu maddî koşulları konusunda oluşan, iç içe geçmiş tehditlerle
alakalıdır. Yüzeyde bunlar, ayrıksı hatta taban tabana zıt sorunları temsil
ediyormuş gibi görünebilirler. Bu tehditlerin gerçekte birbirleriyle karşılıklı
bağlantı içerisinde oluşu, sadece bizim tam da sermaye birikiminde kökleştiği
biçimiyle, onları görmeye başlamamız ve üretim alanına nüfuz etmemiz üzerinden
aşikâr bir hâl alıyor. Bugün bizleri sıkıştıran ekonomik ve ekolojik krizlerden
belirli bir çıkış yolu bulmamız mümkün değildir ki zaten kapitalizmin de bu
krizlerden kurtulma yolu bulunmamaktadır.
Mevcut
“dönemsel kriz” ile “olağan gelişimsel krizler” arasında belirli bir ayrım
yapıyorsunuz. Aradaki fark tam olarak nedir?
İktisadî
dalgalanma ile bağlantılı dönemsel ekonomik krizler, sermaye birikim sürecinin
doğasında olan bir özelliktir. Tekelci kapitalizm, ayrıca büyüme oranı eğilimi
dâhilinde uzun erimli düşüş ya da durgunluk eğilimine tabidir. Yavaş büyüme,
bugün olgun kapitalizmde kural hâline gelmiştir ki bu süreç, kısmen kendi
doğasında olan kimi tehlikeleri taşıyan ekonominin finansallaşmasının direncine
maruz kalmaktadır. Tüm bu olgular, bütün olarak ekonomik ya da “gelişimsel”
krizler dediğimiz şeyi bir biçimde kuşatmaktadırlar.
Ancak
ayrıca sistemin kendi iç ve dış mutlak sınırlarına ulaştığı tüm üretim
tarzındaki yapısal kriz anlamında, “dönemsel kriz” olgusunun tarihindeki
belirli geçiş dönemlerinde bu türden krizlerin ortaya çıktığından da
bahsedebiliriz. Bu türden bir dönemsel kriz, tüm maddî koşulların,
ekonomik ve ekolojik koşulların altının oyulmasında görünür hâle gelir. Bugün
dünya genelinde yaşanan çevresel tehlike öylesine yaygındır ki bilim insanları
arasında insanlığın uzun vadede hayatta kalacağının şüpheli olduğuna dair bir
uzlaşma söz konusudur. Aynı zamanda bizler, ekonomik durgunluk ve finansallaşma
ile de yüzleşmekteyiz. Tüm bu koşullar, insanlık tarihinin tüm dönemine ait bir
krizi temsil etmektedirler.
Kriz
süresince hâkim medya ve haberleşme endüstrisi, politik direniş mücadelelerini
karalama ve tasarruf tedbirlerine ilişkin programları meşrulaştırma, toplumsal
düzeni muhafaza etme noktasında önemli bir rol oynuyor. Bu konuda elde herhangi
bir alternatif var mı?
Kapitalizmin
ideolojik gerçekliği nüfuz edicidir. Tam da Marx ve Engels’in Alman
İdeolojisi’nde tespit ettiği üzere, maddî üretim araçlarını elinde
bulunduran sınıf, (haberleşme gibi) fikrî üretim araçlarının da genelde
sahibidir, dolayısıyla bugüne özel esaslı kimi medya sorunlarımız mevcuttur.
Hem geleneksel kitle iletişim araçları hem de profesyonel gazetecilik internet
eliyle yürürlükten kalkmaktadır. İnternetin kendisi de ışık hızında
tekelleştirilmektedir. Robert McChesney’nin Monthly Review’ün Şubat
sayısında çıkacak makalesindeki tespitiyle, Bu da bizim (1) yeni internet
tekellerini tekelci sermayenin biçimleri olarak görmemiz ve onların varlık
temellerine itiraz geliştirmemiz; ayrıca (2) demokratik bir iklimin güvence
altına alınması gerekiyorsa, gazeteciliğe kamusal teşviklere muhtaç olan bir
kamu malı olarak muamele etmemiz gerektiği anlamına gelir. Bu da pekâlâ medya
isyanının başlangıcını teşkil edebilir. Monthly Review’ün Temmuz-Ağustos
2013 tarihli sayısında da tartışıldığı üzere, solun altmışların başında ortaya
çıkarttığı (kökleri ta Bertolt Brecht’in ilk dönem fikirlerine dek uzanan) ama
sonrasında unuttuğu kültürel aygıtla ilgili kapsamlı eleştirisini yeniden diriltmesi
hayatî önemde bir ihtiyaçtır.
Burada,
Yunanistan’da, askerî teçhizat üzerinden dönen milyonlarca dolarlık rüşvetlerle
alakalı bir yolsuzluk dalgasına tanık olduk. Eski bakanlardan biri hâlihazırda
hapiste. Askerî harcamaların toplumsal maliyeti nedir?
Kapitalist
ordunun toplumsal maliyeti, eşitsizlik, sömürü, atıklar, yıkım, her yere nüfuz
eden yolsuzluk ve tüm toplumların belirli bir sınıf eliyle gözetime tabi
tutulması, insanların ölmesi ve yaratıcılığın kaybı türünden kalemleri içeren
kapitalist üretim tarzının mevcut maliyetinin bizatihi kendisi kadar büyüktür.
Ordu, emperyalist dünya ekonomisinin sağ salim işlemesi, bu amaçla değişimin
savuşturulup baskının sürgit devam ettirilmesi için kullanılan bir araçtır.
Dolayısıyla militarizme ve emperyalizme yönelik muhalefet, küresel direniş
hareketinin ilk şartıdır.
Refah
devletinin yıkılması ve neoliberalizmin hâkimiyeti üzerinden düşünüldüğünde,
kapitalizmin mevcut krizi sosyal demokrasiyi ne tür bir konuma sürüklemektedir?
Neoliberalizm,
küresel tekelci-finans kapital çağında sosyal demokrasinin ölümü demektir.
Sosyal demokrasi, genel kabule göre, “insanî yüzlü kapitalizm”dir. Bugün mevcut
sistem, böylesi bir iddiaya sahip olmak için bile herhangi bir alan
açmamaktadır. Eleştirisini kapitalizm yerine neoliberalizme yönelten solun
yüzleştiği temel tehlike, bu yaklaşımın mevcut gerçekliklerin tanınması ve her
türden hareketin somut bir hedef olarak gerçek bir sosyalizme muhtaç olduğu
gerçeğinin kabul edilmesi yerine, sosyal demokrasiyi restore etmeye dönük nahif
bir arzuyu sıklıkla gizlemesidir. Elbette bu, reformlar için mücadele etmeye
son vermemiz gerektiği anlamına gelmez, aksine bugün reformlar, köklü toplumsal
dönüşüm için gerekli stratejilere bağlanmalıdırlar. İkisinin arasında bir şey
ya da üçüncü bir yol yoktur.
Daha
önce “mevcut yapısal kriz bağlamında marksist analizin dirilişine dair güçlü
deliller var” demiştiniz. Bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Bir
seferinde Jean-Paul Sartre, “anti-marksist bir argüman, marksizm öncesi bir
fikrin açık biçimde ihya edilmesinden başka bir şey değildir.” demişti. Burada
Sartre, tarihsel materyalizmin mazlumların devrimci insanî hareketi olması
sebebiyle, herhangi bir ileriye dönük mücadele dâhilinde, onun aşılmasının
imkânsız olduğunu söylemiş oluyordu. Marksist analizin dirilişi, tarihin
dünyayı sadece anlamakla yetinmeyip onu değiştirmesi gereken kolektif
mücadelenin geri dönüşünün kaçınılmaz bir ürünüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder