19 Mayıs tarihli halk eğitimi kongresindeki konuşmamda
incelediğim, genelde eşitlik, özelde işçi ve köylünün eşitliği sorunu, şüphesiz
ki çağımızın en acil ve “sancılı” sorunlarından birisidir, ayrıca
küçük-burjuva, küçük arazi sahibi, küçük mülk sahibi, her cahilin ve
(Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler dâhil) aydınların onda dokuzunun en
köklü önyargılarına dokunan bir sorundur bu.
İşçi ile köylü arasındaki eşitliği inkâr etmek! Ne
korkunç şey! Elbette, kapitalistlerin bütün dostları, bütün uşakları ve en
başta, Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler, köylüyü “tahrik etmek”, onu
işçilere ve komünistlere karşı “kışkırtıp” ayaklandırmak için, bu meseleye dört
elle sarılmaya çalışacaklar. Bu türden girişimler kaçınılmazdır, ama yalan
üzerine kurulu olduklarından, içler acısı bir başarısızlığa uğramaya da
mahkûmdurlar.
Köylüler, aklı başında, işten anlayan, pratik
insanlardır. Onlara olup bitenleri, yaşamdan alınmış basit örnekler ile, somut
bir biçimde açıklamak gerekir. Tahıl fazlası olan köylünün, aç işçileri
düşünmeksizin, bu fazlayı, fiyatlar fahiş bir hâl alıncaya ve vurgunculuk için
bir düzeye ulaşıncaya dek saklaması doğru mudur? Ya da işçilerin elinde bulunan
devlet iktidarının, tüm tahıl fazlasını fahiş bir fiyatla, karaborsa fiyatıyla
değil, devlet tarafından saptanmış değişmez bir fiyatla alması doğru değil midir?
Söz konusu olan ana mesele, meselenin özü işte budur.
Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler gibi kapitalistlere hizmet eden,
kapitalistlerin bütünleşik iktidarının yeniden kurulmasını kolaylaştıran
muhtelif üçkâğıtçıların, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği” ile ilgili
boş sözleri aracıyla, içinden sıyrılmak istedikleri de işte budur.
Köylüler:
Ya tahıl üzerinden vurgunculuk, zenginler için daha da
zenginleşme, yoksullar için sefalet ve açlık içine düştüğünü görme özgürlüğü,
büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin mutlak iktidarının yeniden
kurulması, işçi-köylü ittifakının bozulması anlamına gelen özgür tahıl
ticaretini ya da burjuvaziden kurtulmak, burjuva iktidarının yeniden tesisine
ilişkin her türden imkânı ortadan kaldırmak amacıyla işçiler ve köylüler
arasında oluşturulacak ittifakı ifade eden birleşik işçi otoritesine, yani
devlete tahıl fazlasını teslim etmeyi seçmelidirler.
Tercih bu yönde yapılacaktır.
Zengin köylüler, kulaklar, birinci yolu
seçecek; işçilere, yoksullara karşı, kapitalistler ve toprak sahipleri ile
ittifak yaparak, talihlerini denemek isteyeceklerdir. Ama Rusya'da bu köylüler
azınlık durumundadır. Köylülerin çoğunluğu, kapitalistlerin iktidarının yeniden
kurulmasına, “zenginler için daha da zenginleşme özgürlüğü”ne karşı, “yoksul
için açlıktan kıvranma özgürlüğü"ne, “eşitlik” (tahıl fazlasını alan tokun
aç ile eşitliği) üzerindeki cafcaflı sözlerle, bu melun kapitalist “özgürlük”ü
(açlıktan ölme özgürlüğünü) maskelemeye yarayan yalana karşı, işçiler ile
ittifak yapmadan yana olacaktır.
Görevimiz, Menşevikler ile Sosyalist-Devrimciler’in
“özgürlük” ve “eşitlik” üzerindeki tumturaklı ve cafcaflı sözler aracığıyla
yaydıkları kurnazca kapitalist yalana karşı savaşmaktır.
Köylüler! “Özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi
demokrasisinin birliği”ne ilişkin methiyeler düzen, bunun yanı sıra, fiiliyatta
köylülerin ezilmesi amacıyla toprak sahiplerinin “özgürlüğü”nün, yarı aç
köylünün ya da işçinin zengin kapitalistle “eşitliği”nin, ülkenin savaş
yüzünden mahvolması sebebiyle açlık ve işsizliğin çilesini çeken işçi ile tahıl
fazlasını saklayan besili adamın “eşitliği”nin destekçiliğini yapan, kuzu
postundaki kurtların maskelerini düşürün. Bu kuzu postundaki kurtlar, emekçi
halkın en kötü düşmanlarıdırlar; kendilerine ister “Menşevik”, ister “Sosyalist
Devrimci” isterse “partisizim” desinler, bu insanlar gerçekte kapitalistlerin
dostlarıdırlar.
“İşçi ve köylü, çalışan insanlar olarak eşittirler,
besili bir tahıl vurguncusu aç işçinin eşiti değildir.” “Buğdayı emekçinin
elinden değil, vurguncunun elinden alarak, biz yalnızca emeğin çıkarlarını
savunmak için mücadele ediyoruz.” “Biz, orta köylü ile, emekçi köylü ile
uzlaşmak istiyoruz.” İşte konuşmamda söylediğim şeyler, işte ana düğüm
noktası, işte “eşitlik” üzerinden sarf edilen o tumturaklı sözlerle
anlaşılmaz duruma getirilen hakikat bu. Dahası köylülerin büyük çoğunluğu,
bunun doğru olduğunu, emekçilere ve yoksullara elinden gelen her yardımı yapan işçi
devletinin, vurgunculara ve zenginlere karşı savaştığını, oysa hem (monarşi
idaresi altında) büyük toprak sahipleri devleti hem de (en özgür ve en
demokratik cumhuriyetçi rejim döneminde) kapitalist devletin her zaman ve
her yerde, bütün ülkelerde, zenginlerin emekçileri soymasına, vurguncu ve
zenginlerin yoksulları yıkıma uğratarak daha da zenginleşmesine yardım
ettiklerini bilir.
Her köylü bu hakikatin bilincindedir. Bu nedenle
köylülerin ana çoğunluğu, daha büyük bir farkındalıkla, daha kısa sürede ve hiç
tereddüt etmeden kararlarını verip işçilerle toprak sahipleri ve kapitalist
devlete karşı kurulan işçiler hükümetiyle, “Kurucu Meclis” veya “demokratik
cumhuriyet”e karşı oluşan Sovyet iktidarıyla ve kapitalistlere, Menşevikler’e
ve Sosyalist-Devrimciler’e dönük her türden desteğe karşı Bolşevik
Komünistler’le anlaşma hususunda müttefik olduklarını ilân edeceklerdir.
O “okumuş” baylara, demokratlara, sosyalistlere,
Sosyal-Demokratlar’a, Sosyalist-Devrimciler’e vb.’ye ise biz şunu söylüyoruz: Hepiniz
“sınıflar mücadelesi”ni destekliyormuş gibi yapıyorsunuz ama fiiliyatta
gözleriniz, özellikle söz konusu mücadelenin derinleştiği noktalarda, birden
kapanıyor. Bu ise emekçi halka karşı sermayenin, burjuvazinin safını tutmak
anlamına geliyor.
Sınıflar mücadelesini kabul eden bir kişinin aynı
zamanda en özgür ve en demokratik biçimine sahip bile olsa, burjuva bir
cumhuriyette, “özgürlük” ve “eşitlik”in, emtia sahiplerinin eşitlik ve
özgürlüğünün, sermayenin eşitlik ve özgürlüğünün ifadesinden başka bir
şey olmayacağını ve hiçbir zaman da olmadığını kabul etmesi gerekir. Marx, tüm
yapıtlarında ve özellikle (hepinizin lafa gelince kabul ettiği) Kapital’de
bunu bin kez açıklamıştır; soyut “özgürlük ve eşitlik” anlayışını ve bu
kavramları kabalaştırıp gerçeklere gözlerini kapayan Bentham gibi isimleri
alaya almış, bu soyutlamaların maddî köklerini ortaya koymuştur.
Burjuva rejimde (yani toprak ve üretim araçları
üzerindeki özel mülkiyetin henüz varlığını sürdürdüğü düzende) ve burjuva
demokrasisi koşullarında “özgürlük ve eşitlik” gerçekte (biçimsel olarak özgür,
biçimsel olarak eşit haklara sahip) işçilerin ücretli köleliği ve sermayenin
bütünleşik iktidarı, emeğin sermaye tarafından ezilmesi anlamına
geldiğinden, saf anlamda biçimsel kalırlar. Ey o “okumuş baylar, işte sizlerin
unuttuğu gerçek bu.
İşin alfabesi üzerinden söylenebilir ki, proleter
devrim sırasında, sınıflar mücadelesi iç savaş durumuna dönüşecek derecede
ağırlaştığı vakit, yalnızca aptallar ve dönekler o boş “özgürlük”, “eşitlik” ve
“işçi demokrasisinin birliği” ile ilgili boş sözlerle meseleden kurtulma yoluna
giderler. Fiiliyatta her şey, proletaryanın burjuvaziye karşı verdiği
mücadelenin ortaya koyduğu sonuca tabidir ve (tüm küçük-burjuvaziyi dolayısıyla
tüm “köylülük”ü içerecek biçimde) ara, orta sınıflar kaçınılmaz biçimde iki kamp
arasında kararsızlık yaşarlar.
Mesele, bu ara katmanların ana güçler olan proletarya
ya da burjuvazinin hangisine müttefik olacağıdır. Bu noktada üçüncü bir yol
yoktur; Bu hususu Marx'ın Kapital’ini okurken çıkarsamayıp kavramayan
kişi Marx'tan ve sosyalizmden hiçbir şey anlamamış demektir, dahası bu kişi,
gerçekte bir cahil, burjuvazinin kuyruğunu körü körüne takip eden bir
küçük-burjuvadır. Diğer yandan, ilgili hususu kavramış kişi, kendisinin
“özgürlük” ve “eşitlik”e dair boş sözlerle aldatılmasına asla imkân vermeyecek,
pratik şeyleri, yani köylülerle işçiler arasındaki yakınlaşmanın,
kapitalistlere karşı kurulacak ittifakın, işçilerle köylüler arasında
sömürücülere, zenginlere ve vurgunculara karşı oluşacak anlaşmanın somut
koşullarını düşünecek ve bunlar hakkında konuşacaktır.
Proletarya diktatörlüğü sınıflar mücadelesinin sonu
değil, onun yeni biçimler altında sürmesidir. Proletarya diktatörlüğü,
yenilmiş, ama direnmeyi bırakmak şöyle dursun, direncini daha da
yoğunlaştırmış, yok olmamış, ortadan kalkmamış olan burjuvaziye karşı siyasî
iktidarı eline geçirmiş bulunan proletaryanın sınıf mücadelesidir. Proletarya
diktatörlüğü, emekçilerin öncüsü proletarya ile, proleter olmayan birçok emekçi
katmanlar (küçük-burjuvazi, küçük mülk sahipleri, köylüler, aydınlar,vb.) ya da
bu katmanların çoğunluğu arasındaki sermayeye karşı yöneltilmiş, sermayenin
tamamen devrilmesini, burjuvazinin direncinin ve restorasyon girişimlerinin
tamamen ezilmesini, sosyalizmin kuruluşunu ve kesin olarak pekişmesini
amaçlayan özel bir sınıf ittifakı biçimidir. O, özel bir durumda, yani amansız
bir iç savaş koşulları altında oluşan özel türde bir ittifaktır; sosyalizmin
kararlı yandaşlarıyla kararsız, bazen de (ittifakın mücadele için bir anlaşma
olmaktan çıkıp, bir tarafsızlık anlaşması durumuna geldiği hâllerde)
“tarafsız”lar arasında gerçekleşen bir ittifaktır; bu ittifak, iktisadî,
siyasî, sosyal ve ideolojik açılardan farklı sınıflar arasında
gerçekleşmektedir. “Özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi demokrasisinin birliği”ne
dair genel sözler ile, yalnızca Kautsky, Martov ve hempaları gibi o fesat Bern
ya da sarı Enternasyonal’in soysuz kahramanları, “özgürlük”, “eşitlik” ve “işçi
demokrasisinin birliği” ile ilgili palavralara başvurarak, yani emtia ekonomisi
çağının ideolojik bagajından parçalar tırtıklayarak, bu ittifakın somut
biçimlerinin, koşullarının ve görevlerinin incelenmesinden kaçabilirler.
V. I. Lenin
23 Haziran 1919
[İlk Yayınlanma Tarihi: Lenin’in, “Birinci Tüm
Rusya Halk Eğitimi Kongresi’nde Yapılan İki Konuşma” isimli broşürü, Moskova
1919. Kaynak: Lenin, Collected Works, 4. İngilizce Basım,
Progress Publishers, Moskova, 1972 Cilt: 29, s. 377-381.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder