Marx, “proletaryanın vatanı vardır ve bu vatan yerin
bir karış altıdır” diyor. Bu anlamda, İngilizcedeki “grassroots”a,
Türkçede düzünden “çim kökleri”, anlam olarak “halk” şeklinde çevrilecek
sözcüğe atıfta bulunuyor.
Marksizm pratiği; Marx öncesi sol, sosyalist, devrimci
ve komünist pratikleri bu vatanda ortaklaştırmayı ifade ediyor. Vatan, sömürüye
ve zulme karşı mücadeleyle, günbegün kuruluyor. Kuruluş süreci, yerin
üzerindeki sarayların duvarlarını çatlatarak gerçekleşiyor. Vatansız mücadele
olmuyor.
İştirakî, Osmanlı
Sosyalist Fırkası’nın yayın organı İştirak’a ve Anadolu’daki
komünistlerin 1920’de kurduğu İştirakiyyun Fırkası’na ve Ortadoğu
coğrafyasında şu veya bu içerikle oluşturulmuş tüm iştirakçi faaliyetlere
atıfta bulunarak, söz konusu vatana dair kurma ve yıkma faaliyetine işaret
ediyor. Ona ait olmanın iradesi olarak vücut buluyor.
İştirakî, ortaklaşma
davası adına, teorinin, ideolojinin ve politikanın özel insanların dar
dünyalarından çıkartılmasının bu kurucu-yıkıcı faaliyet için elzem olduğunu
söylüyor. Sömürülenlerin ve mazlumların kolektif mücadelesini aslî hiza olarak
belirleyip, özelleşmiş, kişiselleşmiş, daralmış ve giderek sığlaşmış tüm
pratikleri mücadelenin ateşine çağırıyor. O, kolektif mücadeleyi meslekî
ideolojilerin ve ideolojik mesleklerin kum havuzlarından kurtaracak olan
iradeye örgütleniyor.
Cihan, bu ruy-i zemin, ortaklaşmanın, başka
hayatın adımlarıyla çatlıyor. Sömürülen-mazlum halklar, kapitalizmin ve
emperyalizmin kuruttuğu bozkırı akıllarının ve yüreklerinin ateşleriyle bir bir
tutuşturuyorlar. İştirakî, o ateşte yanma çağrısı.
İştirakî,
sınırsızlığın-sınıfsızlığın yeryüzü sofrasına, o sofranın kurulması için
verilen kavgaya çağırıyor. Burjuvaziden ve devletten öğrendiğimiz her şeyi,
onların dayattığı tüm ahvali o ateşin içine atıyor. Dökülen kan ve terle alıyor
abdestini.
Kulübelerin öfkesini rekabetin ve mülkiyetin kendisine
kurduğu saraylara çeviriyor. Marx, “Yapıyorlar ama ne yaptıklarını bilmiyorlar”
diyor. Bu anlamda İştirakî, teorik pratiğiyle, yapma ve bilme arasındaki
açının teorik ve pratik düzlemde devrimcileştirilmesine kendi varlığı ile
mütevazı bir katkı sunmayı amaçlıyor. Dünya ve bölge kentlerinin sokaklarında
yuvarlanan alev topunu teorinin tıkanmış damarlarına taşıyor.
Sömürüye ve zulme karşı direnç oluşturmuş ve oluşturan
tüm dinamikleri kendisine yoldaş belliyor. Özel insanların dar dünyalarında
devrimci teori, ideoloji ve politikanın burjuva siyasetinin liberal,
muhafazakâr ve faşist türevlerine hapsolduğunu tespit ediyor. Geleceğin
devriminin bugünde, söz konusu hapis duvarlarından kurtulmayı emrettiğini
söylüyor.
Teorinin, ideolojinin ve politikanın esnaflarından,
zanaatkârlarından ve tüccarlarından kurtulma çağrısı olarak İştirakî, bu
üç alana dönük proleter bir müdahalede vücut buluyor. Bu vücut, sömürülenlerin
ve mazlumların kanı ve teriyle var oluyor. Dolayısıyla, özellikle Doğu’nun
ezilen Müslüman halk kitlelerinin sosyalist ve komünist hatla kesişsin ya da
kesişmesin, ortaya koyduğu tüm pratiği sahipleniyor.
Kanı-teri, sömürüleni-mazlumu, tarihi-toplumu,
insanı-doğayı, bedeni-ruhu ve geçmişle geleceği ayırıp karşı karşıya koyanlara
karşı devrimci tevhidî mücadeleyi savunuyor. Bu ayrımların rekabete ve
mülkiyete ilişkin ve içkin yanlarını redde tabi tutuyor. Küçük burjuva
sınırları paramparça etmenin, ayrım çizgilerini silmenin gerekliliği üzerinde
duruyor.
Bu noktada mütevazı bir çalışma olarak İştirakî,
etrafına kendi sesini yankılamaktan başka işe yaramayacak duvarlar örmek
yerine, duvarları parçalamaya yazgılı o sese katılacak öfkeli ve dertli sesleri
arıyor.
Öfkeye ve derde selâm olsun.
İştirakî Kolektifi
3
Eylül 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder