“Taksim’den Tahrir’e, Bulgaristan’dan Brezilya’ya
yalnızca küçük bir elit tabakaya fayda sağlayan baskıcı devlet yapılarına karşı
aynı mücadeleyi veriyoruz”
Mısır’daki eylemci kolektif “Kahireli
Yoldaşlar”dan açık mektup:
Mücadelemizin safında olan sizlere,
30 Haziran, bize göre 25 ve 28 Ocak 2011’de başlayan
sürecin üzerine bina olunan isyanın yeni bir aşamasını işaretleyecektir. Bu
kez, aynı ekonomik sömürü, polis şiddeti, işkence ve ölüm biçimlerini daha da
fazla olmak üzere ülkeye taşıyan Müslüman Kardeşler’in saltanatına karşı isyan
ediyoruz.
Onurlu ve âdil bir geçime dair hiçbir belirtinin
olmaması bir yana, doğru dürüst bir hayat sürmek de mümkün olmadığından,
“demokrasi”nin gelişinden bahsetmek hiç anlamlı değildir. Bir seçim süreciyle
elde edilen meşruluk iddialarının Mısır’daki mücadelelerimizin sürdürdüğü
gerçeklikle alâkası yoktur, zira çehresini değiştiren fakat aynı bastırma,
kemer sıkma ve polis vahşeti mantığını sürdüren baskıcı bir rejimin devamıyla
karşı karşıyayız. Yetkililer halka hesap vermezliklerini hâlâ sürdürüyorlar ve
iktidar makamları kişisel iktidar ve servetin arttırılması için birer fırsata
dönüştürülüyor.
30 Haziran, Devrim’in çığlığını yeniliyor: “Halk Bu
Sistemin Yıkılmasını İstiyor.” Ne Müslüman Kardeşler’in aşağılık otoriterizmi
ve ahbap çavuş kapitalizmini, ne siyasî ve ekonomik yaşam üzerinde sıkı
denetimi sürdüren askerî bir aygıt, ne de Mübarek döneminin eski yapıları
tarafından idare edilen bir gelecek amaçlıyoruz. 30 Haziran’da sokaklara
çıkacak protestocu topluluklar bu çağrı etrafında birleşmese de, bu çağrı
bizimdir -bizim bakış açımız bu olmalı, çünkü geçmişin kanlı dönemlerine geri
dönüşü kabul etmeyeceğiz.
İletişim ağlarımız hâlen zayıf olmasına rağmen,
özellikle Türkiye ve Brezilya’daki son ayaklanmalardan umut ve ilham alıyoruz.
Her birimiz farklı siyasî ve ekonomik gerçekliklerden doğduk, fakat hepimiz,
halkın yararına görüşlerden yoksun oldukları arzularını devam ettiren dar
çevreler tarafından yönetildik. 2003’de Brezilya’nın Bahia şehrinde kurulan
yatay Ücretsiz Ulaşım Hareketi’nin örgütlenmesinden ve Türkiye’nin dört bir
yanına yayılan halk meclislerinden ilham alıyoruz.
Mısır’da yerleşik bir neoliberalizm mantığı halkı
ezerken, Müslüman Kardeşler sürece yalnızca dinsel bir kisve katıyor.
Türkiye’de saldırgan bir özel sektör büyüme stratejisi aynı şekilde otoriter
bir yönetime dönüştürülüyor, muhalefeti ve alternatifleri düşünmeye dönük her
türlü girişimi bastırmak için polisi vahşetine dayalı aynı mantık söz konusu.
Brezilya’da devrimci bir meşruluğa yaslanan hükümet, fark gözetmeden, halkı ve
doğayı sömürme konusunda aynı kapitalist düzenle ortak hareket ederken, kendi
geçmişinin yalnızca bu politikalar üzerinde bir maske olarak kullanıldığını
kanıtlamıştır.
Yakın zamandaki bu mücadeleler Kürtler ile Latin
Amerika’nın yerli halklarının çok daha eski kesintisiz mücadelelerine dâhil
oluyor. On yıllardır Türk ve Brezilya hükümetleri bu hareketlerin yaşam
mücadelesini yok etmeye çalıştı ama başarısız oldu. Onların devlet baskısına
direnişi, Türkiye ve Brezilya’nın dört bir yanına yayılan yeni protesto
dalgasının müjdecisiydi. Birbirimizin mücadelesindeki derinliği fark etmenin ve
isyan biçimlerini yeni uzamlara, mahallelere ve topluluklara yaymanın yollarını
bulmanın acil olduğunu düşünüyoruz.
Mücadelelerimiz ulus devletlerin küresel rejimine
karşı çıkma potansiyelini paylaşıyor. Devlet, refah döneminde olduğu gibi
krizde de, (Mısır’da Mübarek, Askerî Cunta ya da Müslüman Kardeşler
yönetiminde) iktidardakilerin servetini ve imtiyazını koruyup genişletmek için
mülksüzleştirmeye ve haklardan yoksun bırakmaya devam ediyor.
Hiçbirimizin mücadelesi bir başına, ayrıksı değil.
Bahreyn’den, Brezilya, Bosna, Şili, Suriye, Türkiye, Kürdistan, Tunus, Sudan,
Batı Sahra ve Mısır’a kadar ortak düşmanlarla karşı karşıyayız. Liste uzayıp
gidiyor. Bizi her yerde eşkıya, vandal, çapulcu ve terörist olarak
adlandırıyorlar. Ekonomik sömürü, çıplak polis şiddeti ya da gayri meşru bir
hukukî sistemden daha fazlasıyla savaşıyoruz. Uğrunda mücadele ettiğimiz şey
basitçe haklar ve yurttaşlık reformu değildir.
Küresel güçlerin gündelik hayatlarımız üzerinde
egemenliklerini muhafaza etmesini ve yerel bir elitin hayatlarımızdan çıkar
sağlamasını sağlayan merkezî bir baskı aracı olan ulus devlete karşı çıkıyoruz.
Her ikisi de, mermiler ile televizyon yayınları arasında gidip gelen her şeyle
birlikte, ahenk içerisinde çalışıyor. Farklı mücadelelerimizi birleştirmeyi ya
da eşitlemeyi savunmuyoruz, fakat mücadele etmemiz, parçalamamız ve devirmemiz
gereken aynı otorite ve iktidar yapısıdır. Birlikte mücadelemiz daha güçlüdür.
Bu sistemin yıkılmasını istiyoruz.
Kahireli Yoldaşlar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder