Mehdîcilik İran dış politikasını nasıl etkiliyor?
Bu, İran dış politikasına ve 12. İmam Mehdî’nin
kıyamet öncesi geleceğine dönük Şia inancına dair derinlikli bir inceleme
yapılmasını gerekli kılıyor.
İran dış politikasını anlamak için bu politikanın iki
özelliğine bakmak lâzım: millî çıkarlar ve rejimle toplumun dinî-tarihî
kimliği. İkisi arasında özellikle Mehdî’nin dönüşü ile ilgili Şia anlayışı
dâhilinde çözüme kavuşturulması gereken belirli bir gerilim mevcut.
Şia’nın İmam’ı bekleme noktasında üstleneceği rolü
nasıl algıladığını anlamak için Eric Hosbawm’ın binyılcı hareketlere ilişkin
tespit ettiği, “pasif ve devrimci” olarak özetlenebilecek iki kategoriye bakmak
faydalı olabilir.
Avrupa’daki binyılcı hareketleri tartışan Hobsbawm,
“devrimci” kategorisinin “eski toplumun yenisiyle, bir tür iktidar transferi
yoluyla nasıl ikame edileceğine dair” olduğunu söylüyor.
Diğer yandan pasif binyılcı hareketler ise devrimin
“ilahi bir ilham yoluyla yüceden, bir tür mucize aracılığıyla yapılan duyuru
üzerinden gerçekleşmesini umuyorlar.”
Geleneksel Şia’daki “bekleme” anlayışı İmam’ı
göndermesi için Allah’a dua edilmesi anlamına geliyor. Müminler kendi bireysel
ibadetlerini ifa edip yozlaşma ve zulüm yeryüzünü tümüyle kapladığında İmam
geri gelecek ve adaleti tüm dünyaya yayacak.
Ancak Humeyni’nin yaklaşımı, modern devrimci binyılcı
hareketlerin yaklaşımına daha çok benziyor; müminler bireysel ve toplumsal
düzlemde imanlarını güçlendirmeli, insanları İslam’a teşvik etmeli ve İmam’ın
geri dönüşü için gerekli iktidarı inşa etmelidirler.
1979 İslam Devrimi’nin önde gelen simalarından olan
Ayetullah Murtaza Mutahhari, bekleme pratiğini yıkıcı ve yapıcı olarak ikiye
ayırıyor. Her iki yol da tarih dâhilinde gerçekleşen evrime ve değişimlere
dayanıyor.
Yapıcı bekleme, İmam’ın geri dönüşünü iyiyle kötünün
arasında hüküm süren mücadele devirleri içindeki tek bir devir olarak görür.
Humeyni ve Hameney bu anlayışı tekrar tekrar yineler ve geleneksel yaklaşımı
reddeder. Humeyni, “bu devrimi Mehdî’nin ellerine bırakıyoruz. İnşallah bu
devrim Allah’ın muhafaza ettiği Mehdî’nin zuhuruna doğru atılmış ilk olur,
şimdi İmam’ın gelişi için yolu açmanın vaktidir.” der.
Mehdî’nin sırda olduğu devirde İran Mehdî’nin dönüşü
için müminlerin gerekli koşulları oluşturmaları noktasında gerekli üs
olacaktır. İran İslam Cumhuriyeti Hz. Muhammed döneminde İslam ümmetinin
merkezi olarak kullanılan “Medine” türünden bir rol oynayacaktır.
İran olmaksızın Mehdî’nin dönüşü ertelenmiş olacaktır,
dolayısıyla dönüş için İran’ın mevcudiyeti gerekli bir koşuldur. Bu nedenle
Andrew Grotto’ya göre, İran “İran devleti üzerindeki dünyevî hâkimiyetlerini
sürdürmek yerine Mehdî’nin dönüşünü hızlandırmak gibi bir aslî hedefe sahip
mesihî bir iştiyaka bağlı olan dindar muhafazakâr bir kesimce kontrol edilmek
zorundadır.”
Mehdîciliğin İran’ın dış politikasını nasıl etkilediği
meselesine dönük temel bir yaklaşıma göre, ülke üzerinde etkili olma imkânı
bahşedilen Mehdîcilik görüşü üzerinden bir “şehid devleti” anlayışı öne
çıkartılmaktadır. Matthias Küntzel’in New Republic’te çıkan makalesinde
belirttiği üzere, eğer İranlı liderler Mehdî’nin kısa bir zaman içerisinde
döneceğine inansalar, ortada onların pragmatik bir politika yürütmek ve
uzlaşmak için herhangi bir sebep de kalmayacaktır.
2009’da İsrail Başbakanı Minister Benjamin Netanyahu,
İran’ın “kontrolü altında atom bombaları bulunan mesihçi ve kıyametçi bir
tarikat” hâline geldiği konusunda uyarıda bulunmaktadır. Benzer bir hissiyat
Washington’daki İran Politikası Komitesi’nin başkanı Raymond Tanter’da da
yankılanır. “İran’ın nükleer silâh programı ile onun Mehdî’nin dönüşünü
hızlandırma amaçlı dehşet verici olayın kolay gerçekleşmesine çalışan mevcut
ideolojisi arasında belirli bir bağlantı söz konusudur.”
Oysa İranlı Ayetullahların batıdan “daha rasyonel”
olduğunu söyleyen başka bir yaklaşımdan bahsedilebilir. Bu yaklaşıma göre,
Ayetullahlar tehdit altında olmaları nedeniyle böylesi bir aşırıcı retoriğe
başvurmaktadırlar.
Bu aşırı iki uç arasında bir de Humeyni’nin yerinde
oturan Hameney’in takındığı resmî ve hâkim tavır durmaktadır.
Hameney, Mesihçi görüşlere dayalı eylemlerdeki
sapmaların gerçekleşmesini önlemek suretiyle dengeleyici bir rol oynamaktadır.
“Beklemek” üzerine kurulu Humeynici görüşün genel özellikleri, ihtiyatlılık,
ayrıntılardan ve belirli süre vermeden kaçınma ve Mehdî ile doğrudan şahsî
temas kurmayla ilgili her türlü iddianın reddedilmesi olarak sıralanabilir.
Thomas Finger’ın da belirttiği üzere, “İran’ın
dünyadaki önde gelen Şiî iktidarı olması sebebiyle birçok İranlı, ülkelerinin
Mehdî’nin gelişine ve müteakip faaliyetlere hazırlanma noktasında önemli bir
rol oynayacağı beklentisi içerisindedir. Bu inanç, İran’daki Mehdîciliği
küresel politika alanında hayli önemli bir olgu hâline getirmektedir.”
İran’daki liderlik, kutsiyet arz eden ve Şiî kimliği
dâhilinde yoğun biçimde fedakârlık göstermeyi hak eden bir konuma sahip bir rol
olarak Mehdîciliğin baskısı altında hareket etmektedir. Realizm ve Mehdî
devleti üzerinde duran her iki ana yaklaşım da bu süreçte yetersiz kalmaktadır.
Mehdîcilik, İran dış politikasında belirli konuları
öne çıkarttığından, onun mevcut politikaları belirlediğinden çok, onları
biçimlendirdiğinden söz etmek zorunludur.
Hüsam Mater
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder