Pages

03 Aralık 2012

Suriye’de İki Iraklı


Tarihin, coğrafyanın ve Allah’ın ayrı düşürdüğü Ebu Muhammed ve Ebu Hamza Marlboro sigarası içiyorlar ve aynı hususta uzlaşıyorlar: Suriye’deki savaş Irak’la ilgili bir savaş aynı zamanda.

2003’te ABD Irak’ı işgal edince evlerini terk etmek zorunda kalan bu iki adam kırk yaşlarında. Her ikisi de savaş sonrası aileleriyle birlikte Suriye’ye göç etmişler.

Yaklaşık bir on yıl sonra bir zamanlar sığındıkları ülkeye tekrar dönmüşler.

Ama bu sefer karıları ve çocukları yanlarında değil. Suriye’ye savaştan kaçmak değil, aksine başka bir savaşa dâhil olmak için gelmişler. Sünni olan Ebu Muhammed Halep’te asileri eğitiyor. Şii olan Ebu Hamza ise Şam’da Esad güçlerinin yanında savaşıyor.

Suriye’de savaş, Washington Saddam’ı devirdikten sonra dizginlerinden boşanan Sünni-Şii çatışmasını da içine alarak ilerliyor.

“İnsanlar bana bir Sünni Iraklının neden Suriye’de savaştığını soruyorlar, benim cevabım ise gayet basit: Suriye’de kendi ülkemi, Irak’ı, İran yanlısı Şii milislerden özgürleştirmek için savaşıyorum.” 46 yaşındaki Ebu Muhammed, üzerinde kalın askerî elbisesi, ak düşmüş sakalları, bir elinde keskin nişancı tüfeği diğerinde sigara, bu sözleri söylüyor.

Devam ediyor sonra: “Bugün Irak Şii milislerin işgali altında.” “Şii milisler” dediği, İran ile güçlü bağlara sahip Iraklı âlim Muqteda Sadr liderliğindeki Mehdi Ordusu. Bedir Tugayı da Irak İslam Yüksek Konseyi’nin İran’dan eğitim ve silâh desteği alan eski silâhlı kanadı. Diğer bir unsur, Kudüs Gücü de İran’ın kontrolünde.

Ebu Muhammed, Suriye’deki Esad rejiminin kökü Şiiliğe dayanan Alevî mezhebi üyelerinin liderliğinde hareket eden bir rejim olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla bu rejim, Sünnilerin çoğunluğu teşkil ettikleri Ortadoğu’ya hükmetmeye çalışan İran’ın bir başka kolundan başka bir şey değil.

Esad’a karşı yürütülen her türden savaş, dolayısıyla İran’ın Irak’taki vekillerine karşı verilen bir savaş oluyor.

“Eğer Suriyeliler Esad’ın Alevî rejimine bir son verirlerse, Irak Sünnileri de Irak’taki İran etkisine sona erdirmek için Suriye’deki yeni Sünni liderden daha fazla destek alabilecekler.” Ebu Muhammed bu kanaatte.

Böylesine mezhepçi bir retoriğin öfkeden başka bir doğurmayacağı kesin. Ama Ebu Muhammed, verdiği mülâkat esnasında gayet misafirperver bir tavır içerisinde, yumuşak ve anlayışlı bir dille konuşuyor.

Saddam’ın güvenlik kuvvetlerinde yüzbaşı olarak görev yapmış olan Ebu Muhammed 2003 işgali sonrası Şam’a karısı ve iki çocuğu ile birlikte kaçtığını söylüyor. Evi Irak’ın Suriye sınırına yakın bir yerde bulunan Enbar şehrindeymiş.

Şam’ın güneyindeki varoşlarda konuşlanmış Iraklı Şii milislerce tehdit edilmesi ardından, Ebu Muhammed ailesi ile birlikte Halep’in kuzeyine taşınıyor. Bu bölgenin ekseriyeti ağırlıklı olarak muhafazakâr Sünni.

Halep ve Bağdat arasında çorap ve iç çamaşırı ticareti ile uğraşan Ebu Muhammed geçmişte ABD birliklerine karşı savaşan savaşçılara yardım ettiğini anlatıyor bir ara. Ve ekliyor: “Tüm bu işler elbette Suriye güvenliğinin bilgisi dâhilinde gerçekleşiyordu.”

Ancak Ebu Muhammed, Esad rejiminin Sünnilerin gerçekleştirdikleri protesto hareketini Mart 2011’de ezmesi sonrası bu rejimle bağlarını kopartıyor.

“Ailemi Irak’a geri gönderdim. Bir yıldan fazla bir süredir Halep’te pek sorun yoktu. Ama sonra Şii şebbihaların (Arapça: ‘hayalet’), yani rejim yanlısı milislerin kontrol noktaları oluşturup Sünni köylüleri aşağılamalarına tanık oldum. Her yere Hameney’in ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın posterlerini asıyorlardı. Bu gelişmeler üzerine yaşananın İran, Hizbullah ve Irak başbakanı Nuri Maliki’den destek alan Esad rejimi ile fakir ve zayıf Sünni göstericiler arasında cereyan eden mezhepçi bir savaş olduğunu gördüm.”

Mülâkatın devamında Ebu Muhammed, Suriye’deki savaşa katılmaları yönünde üyesi olduğu Duleym Kabilesi’ni yüreklendirmek amacıyla Suriyeli asilerin yardımlarıyla Enbar’a gidip gelişlerinden bahsediyor.

“Ben tam manasıyla dindar bir adam değilim ama tüm İslamî ibadetleri ve vecibeleri yerine getiriyorum. Ait olduğum kabile yüzünden genelde aşırı Sünni olduğum düşünülüyor ve bu nedenle Irak’ta Şii gruplardan çok baskı görmüşümdür.”

Savaşın ilk yılları süresince ABD’li subaylar Enbar’ı El-Kaide’nin Irak’taki merkezi olarak değerlendirmişler. Örgüt Enbar’da Saddam’ın devrilmesi sonrası güçlerini yitirmiş olmaktan ötürü öfkeli olan Sünni kabileler arasında ciddi bir destek bulmuş. Bu sürece, Bağdat’taki Sünni mahallelerinde Şii ölüm mangalarının gerçekleştirdiği saldırılar da katkı sunmuş.

Bugün Ebu Muhammed, Saddam döneminde Baas güvenlik güçlerindeki uzun yıllara dayanan deneyimini Halep’te bir güvenlik aygıtının teşkil edilip rejime bağlı ajanların kökünün kazınması için kullanıyor.

“İstihbarat savaşı bugünlerde oldukça önemli. Eğer Halep’teki güvenlik birimlerinin karargâhlarını yok edebilirsek, tüm şehir birkaç günde elimize geçer.”

Parasal kaynakları hakkında sorulan soruya ısrarla şu cevabı veriyor: “Suriye’de para için savaşmıyorum. Ben Allah aşkına cihad etmek için buradayım. Ben paralı asker değil, şehid olmak istiyorum.”

İki yüz mil güneydeki Şam’da, din tarihinin 1.300 yıllık farklı bir yolunu takip eden Ebu Hamza Ta’ay da Suriye iç savaşındaki konumunu irdeliyor, bir yandan da elindeki sigarayı tüttürüyor.

Kafası tıraşlı olan bu iri kıyım adamın üzerinde dindar Şiilerin giydiği siyah giysi var. Bu giysi, Şiilerin Peygamber’in gerçek halefi olduğunu düşündükleri İmam Ali’nin ölümünün yasını sembolize ediyor.

Ebu Hamza, ABD ordusunun 2004’te Kerbelâ’ya yaptığı saldırıda Mehdi Ordusu’nda savaşırken bacağından vurulmuş. Kerbelâ, Şiiler için kutsal bir şehir. Sonrasında Şam’ın Seyyida Zeyneb mahallesine yerleşmiş. Şiiler Peygamber’in kız torununun n’aşının buradaki türbede olduğuna inanıyorlar.

2009’da Ebu Hamza Irak’a gitmiş. Ancak tekrar Şam’daki mahallesine geri dönmüş. Geçen Temmuz ayında Irak’tan Şam’a 500 ilâ 600 civarında Iraklı savaşçı gelmiş. Bu savaşçıların amacı “kâfir” Sünnilerden adı geçen türbeyi korumak.

“Mehdi Ordusu ile bağlarımı hâlâ muhafaza ediyorum ama Irak içinde artık askerî faaliyet içine girmiyorum. Evlendim, üç çocuğum oldu. Kerbelâ’da küçük bir dükkânım var.” Mülâkat esnasında türbenin yakınındaki evinde bir yandan çayını yudumluyor bir yandan da süreci anlatıyor. “Suriye’de huzursuzluk baş gösterdiği vakit ben pek ilgilenmemiştim. Ama sonra ben ve tüm diğer Şiiler ‘Ne İran ne Hizbullah. Biz Allah’tan korkan insanlar istiyoruz.’ gibi sloganlar duymaya başladık. Göstericiler ellerindeki İran ve Hizbullah bayraklarını yakıyorlardı. Bunlar gösterici değil, Şii karşıtı eylemcilerdi.”

Sonrasında Ebu Hamza, Kerbelâ yazının o kavurucu sıcağında, Mehdi Ordusu liderlerinden birini ziyaret edişini anlatıyor.

“O, bana tüm Şiileri Suriye’den kovmak isteyen, geçmişte hilafeti İmam Ali’den alıp evlatlarını ve torunlarını katleden Şamlı Nevasib’den (Nasibi: Ehl-i Beyt’ten nefret edenlere ilişkin Şia kavramı) türbelerimizi korumak için Suriye’ye dönmem gerektiğini söyledi. Ben de bunu dinî bir görev olarak kabul ettim.”

Kerbelâ’dan arabayla yola çıkıp uzun bir yolculuğun ardından Seyyida Zeyneb’e vardıktan sonra Ebu Hamza herkesin kendisini gayet sıcak karşıladığını söylüyor. Rejime mensup Halk Komiteleri üyeleri kendisine bir Kaleşnikof veriyor.

Türbedeki günlük devriyeler ve olağan teftişler bir zaman sonra türbeyi kuşatan Sünni asilerle yaşanan çatışmalara dönüşüyor.

“Bu türden bir savaşta ağır silâhların nasıl kullanılacağına ilişkin gerekli tecrübeye sahibiz. Güvenlik güçleri bize destek veriyorlar ve ordu bize yönelik saldırılara karşılık veriyor.”

Ancak yereldeki halk, Ebu Hamza ve onun siyah giyimli Iraklı milislerine karşı artık hasmane bir tutum içerisinde.

“Birçok Iraklı Şii Seyyida Zeyneb mahallesini terk etti, bu nedenle burada bizler birer yabancı durumuna düştük. Asiler bizim şebbiha olduğumuzu ve dolayısıyla öldürülmemiz gerektiğini düşünüyor. Suriyeliler bizden nefret etmeye ve bize karşı ayrımcılık yapmaya başladılar. Evlerini kiralamıyorlar, hiçbir şey satmıyorlar hatta taksilerine bile bindirmiyorlar. Daha öncesinde kimse benim nereden geldiğimi sormazdı. Ama bugün Suriyelilerin ister Suriyeli, ister Lübnanlı ister Iraklı isterse İranlı olsun tüm Şiilerden nefret ettikleri açık.”

Ebu Hamza ve Ebu Muhammed kendi mücadelelerini dinî bir görev olarak takdim ediyorlar ama bu mücadele pek de politikadan uzak değil.

Tıpkı 2003’te Irak’taki ABD liderliğinde gerçekleştirilen savaşın akıbetini bekleyen ve o günlerde Şam’da yaşayan, ileride Irak’ta etkin olacak Şii politikacılar gibi bugün de Ebu Hamza Irak Şiilerinin politik kaderinin Suriye’de kararlaştıracağını düşünüyor.

“Irak Şiilerinin politik liderlerinin geleceği Suriye’de kararlaştırılacak. Eğer Sünniler kazanırlarsa, Irak Sünnileri tekrar Irak’ın başına geçecekler ve daha da güçlü olacaklar, çünkü onlar Suriyeli kardeşlerinden büyük bir destek görecekler. İran ise daha da zayıflayacak, Hizbullah ise tüm silâh edinme imkânlarını ve desteğini kaybedecek.”

Hugh Macleod
28 Kasım 2012
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder