Tarihin, coğrafyanın ve Allah’ın ayrı düşürdüğü Ebu
Muhammed ve Ebu Hamza Marlboro sigarası içiyorlar ve aynı hususta uzlaşıyorlar:
Suriye’deki savaş Irak’la ilgili bir savaş aynı zamanda.
2003’te ABD Irak’ı işgal edince evlerini terk etmek
zorunda kalan bu iki adam kırk yaşlarında. Her ikisi de savaş sonrası
aileleriyle birlikte Suriye’ye göç etmişler.
Yaklaşık bir on yıl sonra bir zamanlar sığındıkları
ülkeye tekrar dönmüşler.
Ama bu sefer karıları ve çocukları yanlarında değil.
Suriye’ye savaştan kaçmak değil, aksine başka bir savaşa dâhil olmak için
gelmişler. Sünni olan Ebu Muhammed Halep’te asileri eğitiyor. Şii olan Ebu
Hamza ise Şam’da Esad güçlerinin yanında savaşıyor.
Suriye’de savaş, Washington Saddam’ı devirdikten sonra
dizginlerinden boşanan Sünni-Şii çatışmasını da içine alarak ilerliyor.
“İnsanlar bana bir Sünni Iraklının neden Suriye’de
savaştığını soruyorlar, benim cevabım ise gayet basit: Suriye’de kendi ülkemi,
Irak’ı, İran yanlısı Şii milislerden özgürleştirmek için savaşıyorum.” 46
yaşındaki Ebu Muhammed, üzerinde kalın askerî elbisesi, ak düşmüş sakalları,
bir elinde keskin nişancı tüfeği diğerinde sigara, bu sözleri söylüyor.
Devam ediyor sonra: “Bugün Irak Şii milislerin işgali
altında.” “Şii milisler” dediği, İran ile güçlü bağlara sahip Iraklı âlim
Muqteda Sadr liderliğindeki Mehdi Ordusu. Bedir Tugayı da Irak İslam Yüksek
Konseyi’nin İran’dan eğitim ve silâh desteği alan eski silâhlı kanadı. Diğer
bir unsur, Kudüs Gücü de İran’ın kontrolünde.
Ebu Muhammed, Suriye’deki Esad rejiminin kökü Şiiliğe
dayanan Alevî mezhebi üyelerinin liderliğinde hareket eden bir rejim olduğunu
düşünüyor. Dolayısıyla bu rejim, Sünnilerin çoğunluğu teşkil ettikleri
Ortadoğu’ya hükmetmeye çalışan İran’ın bir başka kolundan başka bir şey değil.
Esad’a karşı yürütülen her türden savaş, dolayısıyla
İran’ın Irak’taki vekillerine karşı verilen bir savaş oluyor.
“Eğer Suriyeliler Esad’ın Alevî rejimine bir son
verirlerse, Irak Sünnileri de Irak’taki İran etkisine sona erdirmek için
Suriye’deki yeni Sünni liderden daha fazla destek alabilecekler.” Ebu Muhammed
bu kanaatte.
Böylesine mezhepçi bir retoriğin öfkeden başka bir
doğurmayacağı kesin. Ama Ebu Muhammed, verdiği mülâkat esnasında gayet
misafirperver bir tavır içerisinde, yumuşak ve anlayışlı bir dille konuşuyor.
Saddam’ın güvenlik kuvvetlerinde yüzbaşı olarak görev
yapmış olan Ebu Muhammed 2003 işgali sonrası Şam’a karısı ve iki çocuğu ile
birlikte kaçtığını söylüyor. Evi Irak’ın Suriye sınırına yakın bir yerde
bulunan Enbar şehrindeymiş.
Şam’ın güneyindeki varoşlarda konuşlanmış Iraklı Şii
milislerce tehdit edilmesi ardından, Ebu Muhammed ailesi ile birlikte Halep’in
kuzeyine taşınıyor. Bu bölgenin ekseriyeti ağırlıklı olarak muhafazakâr Sünni.
Halep ve Bağdat arasında çorap ve iç çamaşırı ticareti
ile uğraşan Ebu Muhammed geçmişte ABD birliklerine karşı savaşan savaşçılara
yardım ettiğini anlatıyor bir ara. Ve ekliyor: “Tüm bu işler elbette Suriye
güvenliğinin bilgisi dâhilinde gerçekleşiyordu.”
Ancak Ebu Muhammed, Esad rejiminin Sünnilerin
gerçekleştirdikleri protesto hareketini Mart 2011’de ezmesi sonrası bu rejimle
bağlarını kopartıyor.
“Ailemi
Irak’a geri gönderdim. Bir yıldan fazla bir süredir Halep’te pek sorun yoktu.
Ama sonra Şii şebbihaların (Arapça: ‘hayalet’), yani rejim yanlısı milislerin
kontrol noktaları oluşturup Sünni köylüleri aşağılamalarına tanık oldum. Her
yere Hameney’in ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın posterlerini
asıyorlardı. Bu gelişmeler üzerine yaşananın İran, Hizbullah ve Irak başbakanı
Nuri Maliki’den destek alan Esad rejimi ile fakir ve zayıf Sünni göstericiler
arasında cereyan eden mezhepçi bir savaş olduğunu gördüm.”
Mülâkatın devamında Ebu Muhammed, Suriye’deki savaşa
katılmaları yönünde üyesi olduğu Duleym Kabilesi’ni yüreklendirmek amacıyla
Suriyeli asilerin yardımlarıyla Enbar’a gidip gelişlerinden bahsediyor.
“Ben
tam manasıyla dindar bir adam değilim ama tüm İslamî ibadetleri ve vecibeleri
yerine getiriyorum. Ait olduğum kabile yüzünden genelde aşırı Sünni olduğum
düşünülüyor ve bu nedenle Irak’ta Şii gruplardan çok baskı görmüşümdür.”
Savaşın ilk yılları süresince ABD’li subaylar Enbar’ı
El-Kaide’nin Irak’taki merkezi olarak değerlendirmişler. Örgüt Enbar’da
Saddam’ın devrilmesi sonrası güçlerini yitirmiş olmaktan ötürü öfkeli olan
Sünni kabileler arasında ciddi bir destek bulmuş. Bu sürece, Bağdat’taki Sünni
mahallelerinde Şii ölüm mangalarının gerçekleştirdiği saldırılar da katkı
sunmuş.
Bugün Ebu Muhammed, Saddam döneminde Baas güvenlik
güçlerindeki uzun yıllara dayanan deneyimini Halep’te bir güvenlik aygıtının
teşkil edilip rejime bağlı ajanların kökünün kazınması için kullanıyor.
“İstihbarat
savaşı bugünlerde oldukça önemli. Eğer Halep’teki güvenlik birimlerinin
karargâhlarını yok edebilirsek, tüm şehir birkaç günde elimize geçer.”
Parasal kaynakları hakkında sorulan soruya ısrarla şu
cevabı veriyor: “Suriye’de para için savaşmıyorum. Ben Allah aşkına cihad etmek
için buradayım. Ben paralı asker değil, şehid olmak istiyorum.”
İki yüz mil güneydeki Şam’da, din tarihinin 1.300
yıllık farklı bir yolunu takip eden Ebu Hamza Ta’ay da Suriye iç savaşındaki
konumunu irdeliyor, bir yandan da elindeki sigarayı tüttürüyor.
Kafası tıraşlı olan bu iri kıyım adamın üzerinde
dindar Şiilerin giydiği siyah giysi var. Bu giysi, Şiilerin Peygamber’in gerçek
halefi olduğunu düşündükleri İmam Ali’nin ölümünün yasını sembolize ediyor.
Ebu Hamza, ABD ordusunun 2004’te Kerbelâ’ya yaptığı
saldırıda Mehdi Ordusu’nda savaşırken bacağından vurulmuş. Kerbelâ, Şiiler için
kutsal bir şehir. Sonrasında Şam’ın Seyyida Zeyneb mahallesine yerleşmiş.
Şiiler Peygamber’in kız torununun n’aşının buradaki türbede olduğuna
inanıyorlar.
2009’da Ebu Hamza Irak’a gitmiş. Ancak tekrar Şam’daki
mahallesine geri dönmüş. Geçen Temmuz ayında Irak’tan Şam’a 500 ilâ 600
civarında Iraklı savaşçı gelmiş. Bu savaşçıların amacı “kâfir” Sünnilerden adı
geçen türbeyi korumak.
“Mehdi Ordusu ile bağlarımı hâlâ muhafaza ediyorum ama
Irak içinde artık askerî faaliyet içine girmiyorum. Evlendim, üç çocuğum oldu.
Kerbelâ’da küçük bir dükkânım var.” Mülâkat esnasında türbenin yakınındaki
evinde bir yandan çayını yudumluyor bir yandan da süreci anlatıyor. “Suriye’de
huzursuzluk baş gösterdiği vakit ben pek ilgilenmemiştim. Ama sonra ben ve tüm
diğer Şiiler ‘Ne İran ne Hizbullah. Biz Allah’tan korkan insanlar istiyoruz.’
gibi sloganlar duymaya başladık. Göstericiler ellerindeki İran ve Hizbullah
bayraklarını yakıyorlardı. Bunlar gösterici değil, Şii karşıtı eylemcilerdi.”
Sonrasında Ebu Hamza, Kerbelâ yazının o kavurucu
sıcağında, Mehdi Ordusu liderlerinden birini ziyaret edişini anlatıyor.
“O,
bana tüm Şiileri Suriye’den kovmak isteyen, geçmişte hilafeti İmam Ali’den alıp
evlatlarını ve torunlarını katleden Şamlı Nevasib’den (Nasibi: Ehl-i Beyt’ten
nefret edenlere ilişkin Şia kavramı) türbelerimizi korumak için Suriye’ye
dönmem gerektiğini söyledi. Ben de bunu dinî bir görev olarak kabul ettim.”
Kerbelâ’dan arabayla yola çıkıp uzun bir yolculuğun
ardından Seyyida Zeyneb’e vardıktan sonra Ebu Hamza herkesin kendisini gayet
sıcak karşıladığını söylüyor. Rejime mensup Halk Komiteleri üyeleri kendisine
bir Kaleşnikof veriyor.
Türbedeki günlük devriyeler ve olağan teftişler bir
zaman sonra türbeyi kuşatan Sünni asilerle yaşanan çatışmalara dönüşüyor.
“Bu
türden bir savaşta ağır silâhların nasıl kullanılacağına ilişkin gerekli
tecrübeye sahibiz. Güvenlik güçleri bize destek veriyorlar ve ordu bize yönelik
saldırılara karşılık veriyor.”
Ancak yereldeki halk, Ebu Hamza ve onun siyah giyimli
Iraklı milislerine karşı artık hasmane bir tutum içerisinde.
“Birçok
Iraklı Şii Seyyida Zeyneb mahallesini terk etti, bu nedenle burada bizler birer
yabancı durumuna düştük. Asiler bizim şebbiha olduğumuzu ve dolayısıyla
öldürülmemiz gerektiğini düşünüyor. Suriyeliler bizden nefret etmeye ve bize
karşı ayrımcılık yapmaya başladılar. Evlerini kiralamıyorlar, hiçbir şey
satmıyorlar hatta taksilerine bile bindirmiyorlar. Daha öncesinde kimse benim
nereden geldiğimi sormazdı. Ama bugün Suriyelilerin ister Suriyeli, ister
Lübnanlı ister Iraklı isterse İranlı olsun tüm Şiilerden nefret ettikleri
açık.”
Ebu Hamza ve Ebu Muhammed kendi mücadelelerini dinî
bir görev olarak takdim ediyorlar ama bu mücadele pek de politikadan uzak
değil.
Tıpkı 2003’te Irak’taki ABD liderliğinde
gerçekleştirilen savaşın akıbetini bekleyen ve o günlerde Şam’da yaşayan,
ileride Irak’ta etkin olacak Şii politikacılar gibi bugün de Ebu Hamza Irak
Şiilerinin politik kaderinin Suriye’de kararlaştıracağını düşünüyor.
“Irak
Şiilerinin politik liderlerinin geleceği Suriye’de kararlaştırılacak. Eğer
Sünniler kazanırlarsa, Irak Sünnileri tekrar Irak’ın başına geçecekler ve daha
da güçlü olacaklar, çünkü onlar Suriyeli kardeşlerinden büyük bir destek
görecekler. İran ise daha da zayıflayacak, Hizbullah ise tüm silâh edinme
imkânlarını ve desteğini kaybedecek.”
Hugh Macleod
28 Kasım 2012
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder