Barack
Obama, dünyadaki emperyalist hâkim devlet olan ABD’ye yeniden başkan seçildi.
Bu, Obama yönetiminin ilk dönemindeki dış politika hattını aynı şekilde devam
ettireceği anlamına geliyor. Söz konusu hat, mazlum halkların emeğinin ve
kaynaklarının sömürülmesi ile Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve diğer jeopolitik
bölgelerdeki militarizmin giderek yoğunlaşması üzerine kurulu. Obama yönetimi,
Bush döneminden kalma ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) rolünü genişletti,
bu gayret, Albay Muammer Kaddafi’nin katli sonrası, petrol zengini Libya’da
rejim değişikliğinin gerçekleştirilmesini sağladı.
Mısır
ve Tunus’ta 2011’de cereyan eden ayaklanmalar ABD ve onun bölgedeki
müttefiklerini epey sarstı. Ancak bu ülkelerde iktidara gelen hükümetler
emperyalizmle aralarındaki ilişkileri köklü bir biçimde değiştirme yoluna
gitmediler. Mısır’da yeni bir hükümet kurulmasına karşın Filistin hâlâ İsrail
kuşatması altında. Ayrıca Tunus’taki rejim eski Libya başbakanını Libya’da CIA
eliyle kurulmuş olan cuntaya teslim etmeye zorlandı.
Emperyalist
savaşın bir sonucu olarak dünya kapitalist sisteminin yol açtığı zararlar
devasa. Örneğin Irak, Afganistan, Libya, Pakistan ve Haiti ekonomileri tümüyle
mahvolmuş durumda.
Emperyalist
Militarizm Artacak
Son
önemde, Obama yönetimi altında, Afrika Boynuzu’nda kurulu bulunan Somali ABD
emperyalizminin ileri karakolu durumuna geldi. Komşu Cibuti’deki Camp
Lemonier’de bulunan askerî üsle birlikte Somali Şebab isimli İslamcı direniş
hareketine karşı askerî operasyonlar için gerekli zemini teşkil ediyor.
Bugün
Somali’deki Afrika Birliği Misyonu’ndan (AMISOM) gelen ABD destekli 17.000’den
fazla birlik Somali’de konuşlandırılmış durumda. Bu birlikler Beyaz Saray’ın
politik desteğiyle, bizzat Pentagon tarafından eğitilip finanse ediliyorlar.
Somali
yeni petrol yataklarının bulunduğu bir yer. Puntland’in kuzey bölgesinde kısa
süre önce bulunan petrol Kanadalı ve İngiliz şirketler eliyle çıkartılıyor.
Esasında
kıtada ulusötesi şirketlerin ve ABD, Britanya, İsrail ve Avrupa Birliği menşeli
askerî güçlerin giderek artan sayıda bulunmaya başlaması, Doğu ve Orta
Afrika’nın tüm bölgelerinde yeni petrol, doğal gaz ve muhtelif stratejik
madenlerin bulunması ile ilişkili. Afrika semalarında “terörizm” ve
“korsanlık”la mücadele kılıfı altında daha fazla sayıda insansız hava aracı ve
savaş uçağının uçuyor olmasının nedeni bu.
ABD
ve diğer emperyalist devletlerin Orta ve Doğu Afrika’da bulunması politik
durumu istikrara kavuşturmuş değil. İnsanların mevcut durumları, Obama yönetimi
süresince, Somali ve Etiyopya’da insanların yerlerinden sökülüp atılması ve
Kenya’da giderek yaygınlaşan savaş yüzünden, daha da kötüleşti.
Kenya,
ABD yönetiminin emriyle, güney Somali’ye binlerce savunma gücü konuşlandırdı.
Güney Somali’daki liman şehri Kismayo Kenya Savunma Güçleri ve AMISOM’un eline
geçti.
Ekim
ayının sonunda İsrail Hava Kuvvetleri Sudan’ı bombaladı. İran ve Sudan’ın Sudan
Limanı civarında ortak askerî faaliyetler içine girmesiyle, orduya ait fabrika
bu saldırıda hedef alındı.
İsrail’in
Sudan’ı bombalaması ilk değil. Bu provokasyonlar ayrıca İsrail’in istediği
vakit istediği yeri vurabileceğine ilişkin mesajını İran’a verebilmek için de
yapıldı.
Sudan,
ABD ve diğer emperyalist devletlerin dayattığı yaptırımların çilesini hâlâ
çekiyor. Eskiden Afrika’daki en büyük yüzölçümüne sahip devlet olan Sudan’da
kuzey ve güney bölgeleri ayrıştırıldı. Ayrıca bugünlerde ülkenin batısındaki
Darfur bölgesinin kopartılması için de benzeri kimi çabalar sergilenmeye devam
ediyor.
Geçen
yılın Ekim ayında, ABD genelinde İşgal Hareketi’nin zirveye ulaştığı günlerde,
Obama yönetimi en az 100 Özel Kuvvet’in ve askerî eğitmenin Uganda, Orta Afrika
Cumhuriyeti, Güney Sudan ve doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne
konuşlandıracağını söyledi. İddia edildiği kadarıyla bu güçlerin amacı, Rab’bin
Direniş Ordusu lideri Joseph Kony’nin yakalanması idi. Tam da bu süreçte
internet üzerinden, sosyal medya aracılığıyla, “Görünmez Çocuklar” olarak
bilinen kampanya devreye sokuldu.
Esasında
tüm operasyonun amacı, ABD genelinde Wall Street finansörlerine ve onların
sömürü-zulüm politikalarına karşı yapılan kitlesel gösterilere dönük dikkati
dağıtmaktı. Bir diğer amacı da Afrika ve dünyanın diğer bölgelerindeki ABD
askerî gücünün rolü konusunda kafa karışıklığı yaratmaktı.
Bugün
emperyalistler, Batı Afrika’da Tuareg halkı eliyle ülkenin kuzeyinde başlayan
isyanı bastırmak için Mali’ye müdahale etmeyi planlıyorlar. Mali krizi, kısmen
Libya’nın Pentagon ve NATO müdahalesi ile istikrarsızlaştırılması ve savaş
sonucu binlerce Tuareg’in yersiz yurtsuzlaşması ile ilişkili.
ABD,
AFRICOM’un verdiği eğitimler ve ortak askerî tatbikatlar aracılığıyla, Mali
ordusu ile sıkı ilişkilere sahip olmasına karşın, Mali ordusu Mart ayında
ülkede cumhurbaşkanı Toumani Touré’ye karşı bir darbe tertipledi. Darbenin
liderleri, ordunun iktidarı almasının hükümetin Tuareg isyanını bastıramaması
ile ilgili olduğunu söylediler. Gene de darbeden sonra kuzeydeki durum daha da
kötüleşti ve süreç, Azavad Kurtuluş Hareketi ile bölgedeki diğer İslamcı
grupların bağımsızlıklarını ilân etmeleri ile sonuçlandı.
Kasım
ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Tuareg isyanının bastırılması
amacıyla, Mali’ye Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu üyesi devletlerce
temin edilen 3.300 birliğin sevk edileceğini açıkladı. Kendi kaynakları ve
çıkarları ile ilgili arzularına binaen, kaçınılmaz olarak emperyalizmin işine
yarayacak olan bu operasyon için gerekli lojistiği ve parayı Pentagon ve AB
askerî güçleri temin edecek.
Güney
Afrika’da yükselişte olan emek hareketi ise esas olarak ulusötesi maden
endüstrisi ile uğraşıyor. Denetim altına alınamayan grevler, iktidardaki Afrika
Ulusal Kongresi’nin neoliberal politikalarını ve bu partinin ülke içindeki
müttefikleri olan Güney Afrika Sendikaları Kongresi ile Güney Afrika Komünist
Partisi’ni süreç içinde zayıflatıyor.
1955
tarihli Özgürlük Bildirgesi’nin belirlediği hedeflere 18 yıl boyunca hâlâ
ulaşamamış olan Güney Afrika’daki ulusal kurtuluş mücadelesi, mücadelenin
geleceğine ilişkin kapsamlı bir tartışmaya tanık oluyor bugünlerde. Güney
Afrika devrimi sosyalizme yürümelidir aksi takdirde onun daha derin
çelişkilerle ve iç çatışmalarla yüzleşmesi kaçınılmazdır.
Zimbabve’de,
iktidardaki Zimbabve Afrika Ulusal Birliği Yurtsever Cephe isimli parti
toprakların yeniden dağıtılmasına ilişkin kapsamlı bir program hazırladı ve
bugünlerde komşu Güney Afrika’daki benzeri sektörlerle bağlantılı olan
madencilik endüstrisi üzerinde geniş bir kontrol tesis etmeye çalışıyor. Tüm
Güney Afrika bölgesinde eski kurtuluş hareketleri, aralarındaki diyalogu ve
politik koordinasyonu bir kez daha derinleştiriyor.
ABD’deki
savaş ve emperyalizm karşıtı hareketlerin Afrika’daki mevcut durumu daha
yakından takip etmesi gerekli. Bu hareketler, emperyalizmin tehdidi altındaki
muhtelif hareketleri ve devletleri politik açıdan müdafaa etmeye hazır
olmalılar.
Batılı
endüstrileşmiş devletlerdeki işsizlik, otuzlardaki Büyük Bunalım’dan beri hiç
bu kadar yüksek oranlara ulaşmamıştı. Sefalet ve toplumsal yoksulluk, gelişmiş
kapitalist ülkelerde giderek daha yoğun bir biçimde artıyor.
ABD
ve emperyalist ülkelerdeki işçilerin ve mazlumların ekonomik koşulları günbegün
daha da ümitsiz bir hâl aldıkça, gelişmekte olan devletler şeklinde tanımlanan
ülkelerde yaşayan halklara karşı yürütülen saldırgan askerî eylemler daha da
yoğunlaşacak. Sonuç olarak Batı’daki işçilerin ve mazlumların, gelişmekte olan
ülkelerde ve mazlum milletlerdeki muadilleri ile birlikte, gelişen politik
eylemleri koordine etmek amacıyla daha sıkı ittifaklar tesis etmesi gerekiyor.
Abayomi Azikiwe
4 Aralık 2012
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder