Neşet Ertaş’ın cenaze töreninde Tayyip Erdoğan, o
nutkundan sonra, Neşet Ertaş’ın na’şını dükkândan mal çalıp kaçırır gibi
götürüyor, onu kendince mülk ediniyor. Seçim kampanyasına, devletin ördüğü
ideolojik örgüye dâhil ediyor.
Devlet, bir âşığı defnediyorsa, aşk ölüyor. Aşk, zalimin,
sömürücünün düzenine karşı bir bayrak gibi dalgalanıyor.
Bugün bin yıldır Müslüman, yüz yıldır Türk sayılmayan
bir Abdal, bu toprakları efendilerin kıldığı için göklere çıkartılıyor.
Efendilerin eğlencesine meze yapılıyor. Türk ve Müslüman, o sofranın
sahiplerine kul öldüğü ölçüde yaşama imkânı buluyor.
Tayyip, cenazede tabutu öyle bir kaldırıyor ki havaya,
kimse ortak olsun istemiyor o mülke. “Buranın efendilerine ben layıkım” diyor. “Buranın
laiki benim” diyenlerle kurduğu Hacivat-Karagöz perdesinde efendileri eğliyor.
Bir Garib, ancak efendilerin mülküne hizmetkâr olduğu
surette değer kazanabiliyor.
Birileri, ikbal ve rant için, bir Gönül’ü “yerli mal”a
dönüştürüp satmak istiyor, birileri de bu esareti iktidarına payanda kılıyor.
Yerlilik perdesi arkasında emperyalizm ve tekeller konuşuyor.
O Garib, dünyayı değil ama cigarayla ciğerini yakıyor,
gene de Tayyip efendinin suratına tokadı indirip, o cigaranın dumanında
sınıfsal ayrımı dile döküyor. “Yoksulun bir cigarası var, ona dokunmayın”
diyor. Yoğun sömürü koşullarında kaçıp nefes almak için sigaraya sarılan işçi
adına konuşuyor. Sigarayı bıraktırma kampanyaları, sermaye adına yürütülüyor.
Neşet, bozkırın mazlumları arasında gönül yolu açıyor,
onların “başka hayat” iradesini boz bir atın yelesine bağlıyor, bozlak olup
ağlıyor.
O, hayatın muştusu misali, kimi vakit düğün olup
gülüyor.
O, halkın ortakçı diliyle dilleniyor. Ortak bir hayata
çağırıyor.
Ait değil, sahip olmak isteyenler, dünyanın rengine
kananlar, turaba, turabın renklerine zulmediyorlar.
Ol turab, Garib’in bedeniyle kıyama ses veriyor.
Yolumuz, duyanlarladır.
Eren Balkır
29 Eylül 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder