Pages

14 Eylül 2012

Arap Baharı Gerçekte Neydi?


Amerikan büyükelçisi J. Christopher Stevens ile üç diplomatın Hz. Muhammed’e hakaret eden ABD yapımı filme dönük intikam teşebbüsü sonucu Bingazi’de öldürülmeleri, başkanlık seçimi öncesinde ülkede ciddi yankılara yol açacakmış gibi görünüyor. Dört Amerikalının öldürülmeleri, başkan Obama’nın bin Ladin’in katlinin Cihadcı İslam’a ölümcül bir darbe indirdiğine ilişkin iddiasını da çürütüyor.

Amerikalı seçmenlere 11 Eylül’ü hatırlatan her şey ciddi politik anlamlara sahip. Afganistan’da ölen askerler artık o kadar önemli etkilere yol açmıyor. Ancak 1979’dan beri dünya genelinde öldürülen ilk Amerikan büyükelçisi Bay Stevens’ın ölümünde dünya ölçeğinde büyük bir fikrî sarsıntıya yol açabilecek yeni ve şok edici bir yön mevcut.

Libya devrimi asla gerçekleştiği günlerde resmedildiği kadar sakin bir olay değildi. Devrimin Bingazi’deki liderleri, Şubat 2011’de başlayan ayaklanmada İslamî militanların rolünü düşürmek için ta başından beri yeterince kurnaz bir biçimde hareket ediyorlardı. Gerçekte asiler, her daim şiddete ve yıkıcı eyleme, orada yaşananlara ilişkin haberlere yansıyandan görece daha fazla meyyal olmuşlardı. Gerçek şu ki sadece Libya’da değil, tüm Arap dünyasında cereyan eden ve Arap Baharı dairesi içinde değerlendirmeye tabi tutulan ayaklanmalar gücünü esas olarak zalim ve yozlaşmış otokratik rejimlere dönük nefretin etrafında farklı halk kesimlerinin ve fikrî katmanların toplaşmasından alıyordu.

Elbette bu geçmişin devrimcilerinin her daim Amerika ve Batı karşıtı olduğu anlamına gelmiyor. Aksine onlarca yıldır Arap yöneticiler kendi halklarının arzuları hilafına batı yanlısı konumlar almışlardı. Arap Baharı’nın başından itibaren göstericiler, kendi yöneticilerinin önceden selâm durdukları dış müdahale düzeyini tasvip etmeyecekleri hususunda gayet açıklardı.

Bu Mısır için de geçerliydi ama söz konusu yaklaşım tümüyle dış müdahaleye dayanan asilerin zaferine rağmen Libya’da da bir biçimde karşılığını buldu.

Bugün Batı’nın askerî güçleri ve istihbarat unsurları arasında, demokratik yoldan seçilen Müslüman Kardeşler’den ya da diğer görece daha uç kesimlerden endişe duymayan itaatkâr bir Mısır ordusu ile yüzleştiğinde eski hareket tarzlarını hasretle anan çok sayıda insana rastlamak mümkün. Arap Baharı kesinlikle batılı devletler lehine tüm halkların katıldıkları bir seçim sürecini değil, çıkınlarında iyi ve kötüyü barındıran, farklı sürprizlere gebe, gerçek bir dizi devrimi ifade ediyor.

Patrick Cockburn
13 Eylül 2012
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder