Amerikan büyükelçisi J. Christopher Stevens ile üç
diplomatın Hz. Muhammed’e hakaret eden ABD yapımı filme dönük intikam teşebbüsü
sonucu Bingazi’de öldürülmeleri, başkanlık seçimi öncesinde ülkede ciddi
yankılara yol açacakmış gibi görünüyor. Dört Amerikalının öldürülmeleri, başkan
Obama’nın bin Ladin’in katlinin Cihadcı İslam’a ölümcül bir darbe indirdiğine
ilişkin iddiasını da çürütüyor.
Amerikalı seçmenlere 11 Eylül’ü hatırlatan her şey
ciddi politik anlamlara sahip. Afganistan’da ölen askerler artık o kadar önemli
etkilere yol açmıyor. Ancak 1979’dan beri dünya genelinde öldürülen ilk
Amerikan büyükelçisi Bay Stevens’ın ölümünde dünya ölçeğinde büyük bir fikrî
sarsıntıya yol açabilecek yeni ve şok edici bir yön mevcut.
Libya devrimi asla gerçekleştiği günlerde resmedildiği
kadar sakin bir olay değildi. Devrimin Bingazi’deki liderleri, Şubat 2011’de
başlayan ayaklanmada İslamî militanların rolünü düşürmek için ta başından beri
yeterince kurnaz bir biçimde hareket ediyorlardı. Gerçekte asiler, her daim
şiddete ve yıkıcı eyleme, orada yaşananlara ilişkin haberlere yansıyandan
görece daha fazla meyyal olmuşlardı. Gerçek şu ki sadece Libya’da değil, tüm
Arap dünyasında cereyan eden ve Arap Baharı dairesi içinde değerlendirmeye tabi
tutulan ayaklanmalar gücünü esas olarak zalim ve yozlaşmış otokratik rejimlere
dönük nefretin etrafında farklı halk kesimlerinin ve fikrî katmanların
toplaşmasından alıyordu.
Elbette bu geçmişin devrimcilerinin her daim Amerika
ve Batı karşıtı olduğu anlamına gelmiyor. Aksine onlarca yıldır Arap
yöneticiler kendi halklarının arzuları hilafına batı yanlısı konumlar
almışlardı. Arap Baharı’nın başından itibaren göstericiler, kendi
yöneticilerinin önceden selâm durdukları dış müdahale düzeyini tasvip
etmeyecekleri hususunda gayet açıklardı.
Bu Mısır için de geçerliydi ama söz konusu yaklaşım
tümüyle dış müdahaleye dayanan asilerin zaferine rağmen Libya’da da bir biçimde
karşılığını buldu.
Bugün Batı’nın askerî güçleri ve istihbarat unsurları
arasında, demokratik yoldan seçilen Müslüman Kardeşler’den ya da diğer görece
daha uç kesimlerden endişe duymayan itaatkâr bir Mısır ordusu ile yüzleştiğinde
eski hareket tarzlarını hasretle anan çok sayıda insana rastlamak mümkün. Arap
Baharı kesinlikle batılı devletler lehine tüm halkların katıldıkları bir seçim
sürecini değil, çıkınlarında iyi ve kötüyü barındıran, farklı sürprizlere gebe,
gerçek bir dizi devrimi ifade ediyor.
Patrick Cockburn
13 Eylül 2012
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder