Sonunda
baklayı ağzından çıkardı. Tartışma adabı, yüksek teori, “benim Marksizme kinim
yok”, modernizm avcılığı, gnostik zırvalar ama bir yandan epistemik üst perde
laflar, eleştirmen edaları, “Marksizm burjuva bir anlayışın ürünüdür”, “kesret
içinde vahdet” denildi denildi ve sonunda o kadar çırpınan dil atındaki baklayı
tutamaz oldu: “siz komünistlerin elinde anarşist yoldaşlarımın kanı var!”
Zaten
bu söylenmiyor muydu? Onca teorik numaraların nedeninin baştan itibaren bu kin
olduğu görüldüğü, bilindiği için “dalavere” kelimesi üzerinde duruldu. Mesele
ne ekolojizm ne tartışma ne de İslam… Mesele bu kin… “Dinimiz kinimizdir”
lafına takılı olan bu anlayışın ortak iş yapma derdi, tasası da olmaz. Eni sonu
1 Mayıs kortejinden elindeki detektörle sosyalistleri ve Marksistleri tespit
edip kovalamak aslî işi olacaktır. Sınıfsal ve politik olarak bu saldırının
hangi sınıfın ve hangi politik gücün işine geleceği ise açıktır.
* * *
Komşularla
sıfır sorun, barış, İslam kardeşliği, mazlumlar, ideolojist tutum, dinidar bir
çerçeve, bayrağın aldan aka dönüşmesi, ağır abilik, jön kardeşliği, dergi
köşeleri, televizyon çıkartmaları, Osmanlı vizyonu, diplomasi zanaatı geldi
geldi ve Hakan Albayrak, sonunda çatallanan dilinin arasından baklayı düşürdü:
“Suriye’ye acilen silâh sevkiyatı başlamalı. Esad gitmeli. Ama Diyarbakır’da da
BDP haksız.”
Hakan
Albayrak, milletvekilliği yolunu temizledi. Numan Kurtulmuş’u Ak Parti’ye
gelsin diye az dil dökmediğini söyledi. Esad zulmüne işaret edip Tayyip zulmüne
kulaklarını ve gözlerini kapadı. Körfez zenginlerine peşkeş çekilen kız
çocukları için Kur’an’a atfen: “bu kız çocukları hangi suçundan ötürü diri diri
toprağa gömüldü?” diye sormadı. O zenginlerin yolunu temizlemek için uğraştı.
Hürmüz Boğazı’nı İran kapattı diye üzülen, Birleşik Arap Emirlikleri batılı
petrol tekelleri ile yeni boru hattı döşedi diye sevinenlerin içindeydi.
Yakında “namlular İran’a çevrilsin” diye emir verebilir. O, yeşil kuşak kurgusu
içinde öğrendikleri İslam ile petrodolar yüklü çantaların akış güzergâhı için
yol açan “Malkoçoğlu”dur.
* * *
“Karun
değil, Harun’uz, firavun değil Musa’yız”, adalet ve ahlâk vurgusu, “kalkınma
tamam da ahlâk da önemli”, sola çakılan liberal Müslüman el feneri, rahmetli
Erbakan’ın “mason hâl”i, adalet ve medeniyet güreşi, Ak Parti’nin “sol koltuk
değneği”, vicdan abidesi olundu olundu ve nihayet keçeleşen dilin altından
bakla kayıverdi.
Numan
kurtuldu, cemaat-Erdoğan gerilimi ona yaradı, Albayrak’ın iddiasına göre o, Ak
Parti’yi “ıslah” etmek için gelmekte idi. Oysa bu kadar bölünme tehdidi
karşısında Kurtulmuş’un eli kolu bağlandı. Ak Parti’nin aklayıcısı Mustafa
Karaalioğlu ise iktidarının olgun döneminde Kurtulmuş’un esasen eve geri
döndüğünü söyledi. Buralardan övgü aldığına göre Harun/Karun arası farklılık,
basit iki harf arası bir farklılıkmış. Ekmek yenilen kabın şeklini alıyor kafa
da yürek de. Numan Hoca ceketiyle geldi, ceketiyle gitti gerçekten de. Ama
Mevlânâ’nın dediği üzere, “ne insanlar gördüm üstünde ceket yok, ne ceketler
gördüm…” Devamı bir yıl sonra…
* * *
Velhasıl,
biz bir vakit, “Has Parti, Ak Parti’ye açılan kontenjandan, o alandaki güç
imkânlarından ve fırsatlardan memnundur. Sırtında yumurta küfesi olmadığı için
de Ak Parti’yi soldan eleştirebilmektedir. Biçilen rol budur. Ama pratik olarak
buradaki mevcudiyetini idame ettirmesi mümkün değildir. Kanser olduğu iddia
edilen Tayyip Erdoğan siyasetten çekildiğinde Numan Kurtulmuş’un ikame
edilmemesi için herhangi bir neden de yoktur.”[1] dediğimizde bize öfkelenen
dostlarımız, bu gerçeğin muhasebesini yapmalı ve kolay yoldan para kazanmanın
da kolay yoldan kitle edinmenin de aynı tüketimci burjuva eğilimin yüzleri
olduğunu artık görmelidirler.
Eren Balkır
16 Temmuz 2012
Dipnot:
[1] Eren Balkır, “Çığlığın Ahengi”, 9 Ocak 2012, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder