Jamaika bağımsızlığını 6 Ağustos 1962’de elde etti.
Ancak adadaki bağımsızlık mücadelesi 1962’den yüzlerce yıl öncesinde başladı.
18. yüzyılda İngiliz sömürgeciler İspanyol
istilacıların (conquistador) yerini aldığında eski köleler adadaki
dağlarda kendi yerleşimlerini kurmaya başlamışlardı bile. Bu eski köleler ve
onların halefleri tarihsel planda Jamaikalı Marunlar olarak biliniyorlar.
Kraliçe Nanny ve kardeşlerinin önderliğinde hareket eden Marunlar İngilizleri
nihayetinde anlaşma yapmaya zorlayacak ciddi bir muhalefet örgütlemeyi
becerdiler.
Marunlar, Britanya İmparatorluğu’ndan
bağımsızlıklarını almak amacıyla hem gerilla savaşı verirler hem de karşı
ekonomi olarak özetlenebilecek kimi faaliyetler içine girerler. Geceleri
plantasyonlara saldırıp köleleri özgürleştirirler, öte yandan da geçimlik
tarımla ve kendi kendine yeterli topluluğa ait kimi işlerle uğraşırlar.
Emperyalistlerce yasaklanmış, salt kendi ihtiyaçları temelinde yürüttükleri
ekonomik faaliyetlerinde kendi refahları esastır. İngiliz plantasyon sahipleri
ile farklı Marun yerleşimleri arasındaki çarpışmalar Birinci Marun Savaşı’na
yol açar. Marunlar, çalılıklarla kamufle olmak, mağaralara saklanmak ve İngiliz
askerlerine pusu kurmak gibi bir dizi taktiğe başvururlar.
Bu kararlı mücadelenin sonunda zafer Marunların olur.
Ancak Birinci Marun Savaşı sonrası onların yerleşimlerine saldırmama şartı
karşısında İngilizler kölelerin yakalanıp plantasyonlara geri getirilmesinde
yardımcı olmalarını talep ederler. Hepsi değilse de bir kısım topluluk bu
talebi kabul eder. Gene de bu gelişme İngilizlerin nihayetinde Marunları mağlup
edeceği İkinci Marun Savaşı’nın patlak vermesine mani olmaz. Kraliçe Nanny’nin
yaşadığı Nanny Kasabası 1734’te yok edilir.
Maalesef Jamaika yıllar sonra Marunların karşı çıktığı
plantasyon ekonomisinden pek farklı olmayan IMF politikalarının demir yumruğu
altında ezilen bir ülke hâline geldi.
Ancak Marunların ortaya koydukları bu direniş tarzı,
gerçek bir karşı ekonominin, devlet tarafından yasaklanan insanî etkileşimin ve
devlet kapitalizmine karşı oluşturulacak bir devrimci yolun en güzel ve en
etkin örneklerinden biri. Karşı ekonomi teorisinin önemli isimlerinden Samuel
Edward Konkin, karşı ekonomiyi eleştiren ekonomist Murray Rothbard’a verdiği
cevapta Marunların taktiklerinin geleneksel politik sisteme dayanan
taktiklerden hayli farklı bir strateji olduğunu söylüyor:
“Köleleri
bir plantasyonda efendileri için oy kullanıp, tüm enerjilerini kampanya ve
adaylar için harcarken hayal edebilir misiniz? Kesin olan şu ki köleler bir
seçenek olarak karşı ekonomiyi tercih edebilirler. Dr. Rothbard da onları bu
tercih için teşvik etmeli ve kölelik karşıtı köle sahipleri partisi seçilene
dek plantasyonda kalmaları konusunda kandırmamalıdır.”
Marunlar, plantasyonda oturup kölelerin kuralları
değiştirmeyi isteyip istemediklerini görmek için seçimler tertiplemediler.
Onlar, zorla çalıştıkları ve köle sahibi tarafından ezildikleri bir yere
“demokrasi” getirmek için de uğraşmadılar. Sadece doğrudan eylemle kendilerini
beslemek için çalıştılar ve kiraya verdiği gayrimenkulden uzakta yaşayıp onunla
pek ilgilenmeyen, parazit birer toprak sahibi de olmadılar. Yerleşimlerini
tesis eder etmez, devlete karşı mücadele edebilmek için askerî güç
biriktirdiler. Marun stratejisi, karşı ekonominin sol-sağ ayrımının ötesine
nasıl geçtiğini ve gerçek bir sınıf savaşının neye benzediğini göstermektedir.
Amerikan plantasyonunun mevcut hâlinde benzer
eleştirel niteliklere sahip Marun taktiklerini paylaşan bir dizi farklı çağdaş
örneğe rastlamak mümkündür. En dikkat çeken örnek, gıda güvenliğine ilişkin
sorunlarla yüzleşen Siyah toplulukların yürüttüğü şehirli halkın tarım
hareketidir. Gerilla savaşı bahsinde, şehirli çetelerin örgütlenmesi için
yapılacak daha çok iş vardır. Ama ben bu konuda gayet iyimserim.
The Daily Attack
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder