Pages

03 Aralık 2011

Abdullah Benkirani


Solculuktan İslamcılığa, muhaliflikten iktidar koridorlarına seyreden hikâyesi ile Fas’ın yeni başbakanı, çelişkileri kendi lehine ustalıkla çevirmeyi bilen bir isim.

Fas Kralı VI. Muhammed kararını verdi ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin büyük bir başarı elde ettiği kısa süre önce gerçekleşen seçimler ardından partinin genel sekreteri Abdullah Benkirani’yi ilk başbakan olarak seçti.

Benkirani, çelişkili, ne yapacağı belli olmayan, bir ânda aniden gülüp bir ânda öfkelenen bir figür. O, ülkede gençlik yıllarından beri yasaklı iken, süreç içinde Mevlevi Sufi tarikatının katkıları ile yolunu değiştirdi.

Benkirani, 1954’te başkent Rabat’ta dünyaya geldi. Ailesi köken olarak ülkenin ikinci büyük kenti olan Fes’ten. Anne tarafından Bağımsızlık Partisi’nin coşkulu bir taraftarı. Kamusal iyi ile ilgilenmesi annesinden, dinî eğitime düşkünlüğü ise babasından geliyor.

Belki de çoğu kişi, onun politik yolculuğuna bir solcu olarak başladığını bilmiyor. 23 Mart Hareketi ile başlayan bu yolculukta Benkirani yetmişlerde sosyalist Gençlik Birliği’ne katılıyor.

Yüz seksen derece dönüş yapmazdan önce sosyalist bir gazete olan Muharrir için yazılar yazıyor. Sonrasında ise 1976’da Fas İslamî Gençliği Şebibe’ye katılıyor. Bu, Şebibe’nin (Gençlik) de bir biçimde bulaştırıldığı sosyalist lider Ömer Benyelyun’un suikastı sonrasında gerçekleşiyor.

Benkirani, despotik rejimlere karşı İslamî bir devrimi savunan Seyyid Kutub’un yazılarından etkilenen birçok gencin rüyasını paylaşıyor ve Şebibe üyesi olduğu ilk günden itibaren İslamî düşüncelerin etkisi altına giriyor.

Birçok kez tutuklanıp hapis yatıyor. Fizik profesörü olmasından iki yıl sonra, 1981’de Şebibe ile bağlarını kopartmaya karar veriyor. Bu kopuşa Abdülkerim Mutti ile hareketin yönüne ilişkin yaptıkları tartışmalar neden oluyor. Mutti, onu rejimin ajanı olmakla suçluyor ama hareketin önemli bir bölümü Benkirani’nin safına geçiyor.

Kopuş sonrasında Benkirani, hükümete kendisinin ve Mutti’nin takipçileri içindeki kendisini destekleyenlerin suçsuz olduğunu söylediği bir mektup gönderiyor. 1986-1994 arası süreçte başını çektiği İslamî Parti’nin şiddete başvurmasından ötürü pişman olduğunu söylüyor.

Ardından örgütünün adını değiştirip onu rejime dost bir niteliğe büründürüyor. Sonrasında Reform ve Yenilenme Hareketi, 1996’da, diğer bir dizi İslamî hareketle birleşip, bugün Birlik ve Reform Hareketi olarak bilinen yapıyı teşkil ediyor.

1992’de rejimden kendisinin parti kurmasına izin vermesini talep ediyor ama bu talep reddediliyor. Başlarda dostları ile birlikte Bağımsızlık Partisi ile birleşmeyi, oradan da Mutti’nin de içinde olduğu Demokratik Anayasacı Halk Hareketi’ne katılmayı düşünüyor. Bu birlik süreci AKP ile sonuçlanıyor.

16 Mayıs 2003’te AKP’nin dolaylı olarak sorumlu tutulduğu, Kazablanka’daki terörist saldırılar parti içinde yeni bir krize yol açıyor. Bu hassas dönem boyunca parti bir lidere ihtiyaç duyuyor ve Benkirani o liderin kendisi olduğunu pratikte kanıtlıyor. 2008’de partinin genel sekreteri seçiliyor.

Partisini yok etmeye çalışanlardan hesap sorma konusunda hiç tereddüt etmiyor. Muhaliflerine, hatta monarşiye yakın olanlara bile, sürekli saldırıyor. Süreç içinde patlak veren her politik fırtınada hızla itibar kazanıyor.

Çelişkilerden istifade etme noktasında zamanla ustalaşıyor. 20 Şubat Hareketi ile birlikte protestolara katılmayı reddediyor, bu ret, hareketin liderlerinin epey canını sıkıyor. Mevcut konumunun monarşinin bir şekilde ilgisini çekeceğini biliyor. Monarşi, zamanla İslamcılarla ilgili görüşlerini değiştirip Benkirani’yi yeni adamı olarak görmeye başlıyor ve onun dalgalı denizdeki gemiyi sakin bir limana yanaştırabileceğini düşünüyor.

Benkirani, protestoların başladığı ilk günlerden itibaren saraya güven tazeleyici mektuplar gönderiyor ve 20 Şubat Hareketi mensuplarını eleştirmekten de çekinmiyor. Bu arada da monarşi için kötü olduğunu düşündüğü kralın kimi dostlarının iktidardan uzaklaştırılması ve reformların gerçekleştirilmesi yönünde çağrılar yapıyor.

Benkirani’yi yakından tanıyanların da teyit ettiği üzere, o konumunu sürekli değiştiriyor ve nihai çelişkiye sıklıkla vurgu yapıyor. Ancak o bu özelliğini bir tür özgünlük ve kendiliğindenliğin işareti olarak takdim ediyor.

Her zaman çelişkili konumlar alan Benkirani, ustalıklı tartışma becerisi ile muhaliflerini her daim korkutmayı biliyor. Devletin sivil niteliği, ibadet özgürlüğü ve Berberî dilinin (Tamazight) resmî dil olarak benimsenmesi ile ilişkili maddelere dönük konumunu sesli bir biçimde ifade ederek, yeni anayasa tartışmaları sürecinde ciddi bir kargaşaya yol açıyor. Hatta kralın danışmanlarından biri tarafından sakinleştirilene dek sarayı anayasa lehine oy kullanmamakla tehdit ediyor.

Ancak o güçlü ve açık sözlü doğasına karşın Benkirani, Birlik ve Reform Hareketi içindeki sertleşmeden yana kesimleri yumuşatarak, devletle İslamcı gruplar arasındaki çelişkileri nötralize edici bir rol oynuyor. “Dinin yeri camidir ve partinin Faslıların özel işleri ile alıp veremediği bir şey yoktur.” diyen Benkirani, parti içindeki görece daha liberal bir kanadı temsil ediyor.

İmad Estito

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder