Pages

26 Ekim 2011

Batı'nın İkiyüzlülüğü ve Kaddafi


David Cameron’ın Muammer Kaddafi’nin öldürülmesine ilişkin ifadesi, İngiliz başbakanının küstahlığını ve ikiyüzlülüğünü ortaya koyuyor. Cameron, Libya’daki ayaklanmada ülkesinin oynadığı rol ile gurur duyduğunu söylüyor.

Ancak o, geçmişte yaşanan olaylar üzerinde kimi etkileri olan Kaddafi rejimi ile el ele verirken oynadığı diğer rollerden hiç mi hiç bahsetmiyor, hatta onları inkâr ediyor: Associated Press’e göre,

“Dış İlişkiler Ofisi’nin raporuna bakılacak olursa, 30 Eylül 2010 tarihine dek geçen bir yıl içinde Britanya Libya’ya 55 milyon dolar değerinde askerî ve paramiliter ekipman sattı. Satın alınanlar arasında keskin nişancı tüfekleri, kurşungeçirmez araçlar, kitle kontrol mühimmatı ve göz yaşartıcı gaz gibi unsurlar bulunuyor.”

Hamis’teki ünlü tugay (doğrudan Kaddafi’nin oğlunun emrindeki Libya’nın seçkin birliği) İngiliz General Dynamics’ten 85 milyon sterlinlik komuta ve kontrol sistemi satın alma anlaşması imzaladı. Anlaşma, bizzat o dönemin başbakanı Tony Blair eliyle gerçekleşti.

İngilizler, Kaddafi rejimini silâhlandırmakla kalmadı ayrıca ona eğitim de verdi. Hamis birlikleri hem SAS tarafından eğitildiler hem de İngiliz şirketlerince silâhlandırıldılar.

Cameron, ayrıca “Albay Kaddafi’nin katlettiği insanların anılması” gerektiğinden de söz etti. Ancak o, Sami Sadi gibi isimlerin İngiliz istihbaratı eliyle kaçırılıp Libya’ya teslim edilmesinden hiç söz etmedi. Sadi, gördüğü işkence yüzünden bugünlerde İngiliz hükümetine dava açmaya hazırlanıyor ve Libya’da açığa çıkan belgelerle bu dava sürecini aktif olarak desteklemeye çalışıyor.

Amerikalılar da Libya rejimi ile içli dışlıydılar. Onlar da hem ticarî hem de güvenlikle ilgili konularda kimi işlerin altına imza attılar.

Elde edilen belgelerin de gösterdiği üzere, CIA, 2004’te bugünkü Trablus askerî konsey başkanı Abdülhekim Belhac’ı ve ailesini kaçırıp Libya’ya teslim etti.

CIA, rejimle ilişkilerini çok önceden kurdu. 2008’de eski başkan George W. Bush üst düzey diplomatı Condoleezza Rice’ı Libya’ya gönderdi, aynı yıl Teksas merkezli Exxon Mobil, Libya Ulusal Petrol Şirketi ile keşif anlaşması imzaladı. Amaç, Libya sahilinde hidrokarbon aramaktı. AP haberine göre:

“Aynı yıl ABD, Libya’ya askerî malzeme satılması kararını onayladı. Ülkeye özel silâh şirketlerine patlayıcıdan yangın çıkartıcı maddelerden uçak parçalarına kadar bir dizi silâhın satış yetkisini verdi.

Bush yönetimi, Libya’ya 2006’da 3 milyon, 2007’de de 5,3 milyon dolarlık satış yapılmasını kabul etti. 2008’de ülkeye 46 milyon dolarlık cephane satılmasına izin verildi. Bunlar arasında yaklaşık 400 adet patlayıcı ve yakıcı madde yüklü gemi, 25.000 adet uçak parçası, 56.000 askerî elektronik parça ve yaklaşık 1.000 adet optik hedefleyici ve diğer türde araç-gereç bulunuyordu.”

Obama yönetimi, Kaddafi rejimi ile ilişkisinin ne düzeyde olduğunu gösteren rakamları henüz yayınlamış değil ama onun da eski hükümetlerden pek farklı olduğu söylenemez.

Özetle, Britanya ve Amerika Libya rejimini silâhlandırdı ve muhalif isimlere işkence etme konusunda rejimle fiilî olarak işbirliği içinde oldu. Bunun yanı sıra politik açıdan rejimi destekledi, diplomatik kanallar ve görüşme zeminleri açtı, rejimin batının ticarî çıkarlarına açılmasını sağladı.

Kaddafi rejiminin rehabilitasyonu “terörle mücadele” başlığı altında gerçekleştirildi. Diktatör, batının desteklediği kötücül rejimlerden birisi olarak görüldü (bir diğeri de Özbekistan’dı). Bu desteğin sebebi, (dış politikaya karşı olan ya da sadece kendi bakış açısını yansıtan bir hükümet talep eden) batılı yaşam tarzına karşı küresel İslamî isyanın bir parçası olarak El-Kaide denilen o her şeyi kapsayıcı düşmanla mücadelede faydalı olarak görülmesiydi. Terörizm karşıtlığı ülkeyle her türden ticarî temasın kurulmasını, istihbarat desteğini ve soruşturma kapsamında yürütülen işbirliği sürecini bir biçimde koşulladı.

Yukarıda aktarılanları dikkate aldığımızda görülecektir ki Ortadoğulu bir dizi despotun uzun süredir iktidarda kalması büyük ölçüde batılıların desteği ile gerçekleşti. Bu gerçek ise aynı batılı hükümetlerin kendi adlarına yaptıkları askerî müdahalelerle ilgili faziletleri ile övündükleri noktada bahsini ettikleri fedakârlıkları boşa çıkartacak nitelikte. Silâh, eğitim, diplomatik meşruiyet ve destek olmaksızın Libya, Tunus, Suudi Arabistan ve Bahreyn’deki rejimlerin, halk nezdindeki bu yoğun hoşnutsuzluğa rağmen, bugüne dek ayakta kalmaları mümkün değildi.

Meselâ batı, Bahreynli müttefiklerinin kanlı ve şiddete dayalı eylemleri karşısında sessizliğini muhafaza ediyor ve tek bir adım bile atmıyor. Aynı durum, her gün muhaliflerini teröre karşı savaş bahanesi ile katleden Yemen Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih için de geçerli. Bu konularda sessiz kalanlar, Libya hususunda yapıp ettiklerini fedakârlık olarak nitelendiriyorlar.

Kibirli ama boş retoriğine karşın batı, tarihsel açıdan kendi safında duran halk ayaklanmalarını destekleme noktasında herhangi bir çıkara sahip değil. Batı, son âna kadar kendi çıkarlarını idame ettirecek her türden sürecin “idare”si için yoğun biçimde çalışan Bin Ali ve Mübarek’e dönük destek aracılığıyla bir mesaj veriyor, bir yandan Arap Yarımadası’ndaki geriye kalan despotları, halife ailesini ve Abdullah Salih’i desteklemeyi sürdürüyor. Batı, kendi “reform” adayı olan Beşar Esad kıyıma başladıktan aylar sonra destekten vazgeçiyor. Esasında bunların Suriye devrimi ile ilgili soğuk yaklaşımlarının nedeni, büyük ölçüde rejimin görece daha bağımsız bir İslamî (“aşırı uç”) seçenek tarafından devrilebileceğine dönük duydukları korku. Bu sebeple dünya, esasta önce Beşar’ın mı yoksa muhalefetin mi yorulacağını merak edip duruyor. Biraz daha öteye geçersek, misal Pakistan’da ABD, bugün insansız hava uçakları ile sivilleri katlediyor ve bu katliama Zerdari rejimi destek sunuyor. “Yardımsever” batı bu hususta tek laf etmiyor.

Birçok insan, bölge halkının nefret ettiği bir despotun öldürülmesini kutluyor ama öte yandan Ortadoğu, diktatörleri destekleyenlerin ve desteklemeye devam edenlerin hikâyesini unutacakmış gibi görünüyor. Bölgedeki geri kalan gayrimeşru rejimler için Saddam, Mübarek, Bin Ali ve şimdilerde Kaddafi üzerinden alınan ders efendilerce hızla savuşturuluyor. Tüm sıradan insanların, bu olaylardan batılı siyasetçilere asla güvenilemeyeceğini ve statükonun ancak radikal bir eylemlilikle değiştirilebileceğini öğrenmeleri gerekiyor.

Rıza Pankhurst
22 Ekim 2011
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder