Wikileaks, Facebook, Twitter…
Bunlar mı Arap dünyasında esmekte olan devrim
rüzgârını besleyenler? Bu, bir dizi yorumcu tarafından, bıktırıncaya kadar,
sorulup durulan, ABD ve “medenî dünya”nın diğer yerlerinde papağan gibi
tekrarlanan bir soru.
Başka isimler de Obama’nın Kahire konuşmasının ya da
hatta (şu Fox TV’den beslenen kafalara göre) bizatihi Bush doktrininin bu
rüzgârı estirdiğini düşünüyor. Evet, yeni teknolojilerin ve sosyal medyanın
belli bir rol oynadığı, yeni bir mekân ve tarz temin ettiği kesin, ama bu
söylem, söz konusu devrimlerin gerçek faillerini kenara atıp onları
silikleştiriyor: gözlerimizin önünde, kadın ve erkekler tarih yapıyorlar oysa.
Kaddafi’nin ifadesiyle, şu “kitap yüzü”nden ya da “tuvalet kâğıdı”ndan
(Wikileaks) çok önceleri, kendi canlı türümüzün mensuplarının bunu daha önce de
yapmış olduklarını biliyoruz. Ama nedense şu sömürgeci zihniyetin laf çıkınının
ele verdiği biçimiyle, her türden pozitif olgunun bir biçimde beyaz insanın
ayak izlerini takip etmesi bir zorunluluk sanki. (Bu arada Obama hususunda şu
söylenmeli: o bir siyah ama sözleri beyaz.)
Sanki bölgede yaşayan halkların yerli ya da yabancı
her türden zalime karşı mücadeleler ve isyanlarla yüklü uzun bir tarihi yokmuş
gibi… Sanki özgürlükçü ilham, sadece batıdan doğup doğuya uzanan alışıldık bir
yörüngeyi takip etmek zorundaymış gibi… Sanki İran’daki ayaklanma bir ilhamdan
sayılmazmış gibi… Ben de medenî dünyanın yurttaşlarının geçmiş on yıllarda
yaşanan grevlerden, isyanlardan, ayaklanmalardan, intifadalardan ve
protestolardan haberdar olmasını neden bekliyorsam!
Bölge halklarının özgürlük ve adaletle ilgili
sembollerle, şehitlerle, durumlarla, şiirlerle ve şarkılarla dolu gururlu ve
güçlü bir devrimci geleneği ve kolektif hafızası yok sanki. Örneğin Tunus’ta
yürüyen kitlelerin ağzından dökülen şarkılardan birinin sözleri Tunuslu şair
Ebu Kasım Şebbi’ye (1909-1934) ait: “Eğer bir gün halk isterse hayatı, kader
boyun eğmeli o vakit.”
Bu yeni devrimin başını yeni nesil çekiyor ve bu nesil,
artık kendi sembollerine ve estetiğine sahip. Eğer Buazizi’nin feda eylemi bir
kıvılcım misali Tunus’u tutuşturdu ise, Haziran 2010’da iki gizli polis
tarafından İskenderiye’de katledilen yirmi sekiz yaşındaki Halid Said’in ölümü
de birçok Mısırlıyı öfkelendirmiş, gösterilerinin fitilini tutuşturmuştu.
Geçen haftaki Öfke Günü’nden birkaç gün önce Said’in
annesi bir mesaj
yayınladı. 24 Ocak’ta YouTube’da yer bulan bu mesajda anne, genç Mısırlıların
evde durmamalarını, ayın 25’inde sokaklara çıkıp adaletsizliğe, baskıcı
yasalara ve işkenceye karşı protesto eylemleri yapmalarını söyledi. Aynı
mesajda Said’in annesi, kendisinin de eylemlere katılacağını ifade ediyordu.
Facebook’ta Halid Said ile ilgili birçok klip ve
internet bağlantısı içeren sayısız sayfa mevcut. Bunlardan birisinin ismi “Hepimiz Halid Said'iz” örneğin. İki gün
önce Mısır’ın ünlü şairi Ahmed Fuad Necim, El Cezire’ye çıktı. Burada isyana
önderlik eden gençliğe seslendi: “Mısır sizin sayenizde arınıyor.”
Necim, sadece Mısırlılar değil, tüm Araplar için
direnişin ve muhalefetin en önemli isimlerinden biri. Geçmişte Mübarek ve
rejimini açıktan eleştirmiş, son yıllarda ülkede güçlenen
çeşitli muhalif hareketleri desteklemişti. Mayıs 2008’de “Dayanışma: Umut
Projesi” isimli bir hareketi desteklemek amacıyla YouTube’da bir mesaj yayınladı.
“Sevgili
Mısır halkı. Mısır bir gelin ve onun bir damada ihtiyacı var. Hepimiz olup
bitenlerin farkındayız. Tek başına oturup düşünen bir insanın var olduğunu
hayal bile edemiyorum. Hepimizin fikri aynı, endişemiz ortak.
Kısa
süre önce bir gençlik grubunun bildirisi geçti elime. Allah onları korusun ve
sayılarını artırsın. Bu şekilde düşünen insanların olduğunu görmek beni hayli
büyüledi. Bu gençler ‘Dayanışma: Umut Projesi’ diye bir şeyden bahsediyorlar.
Kardeşlerim, biraraya gelelim ve iktidardakileri unutalım. Onlarla işimiz yok
bizim. Ülkemizin neden boğulduğunu ve onu nasıl kurtaracağımızı birlikte
düşünelim. Ne yapabiliriz? Döktüğüm bu kelimeler ardından elbette sizler de
okuyacaksınız bu bildiriyi. Kim kabul ediyorsa imza atsın altına. Ülkemizi
kurtarmak için eyleme geçelim. Ülkemiz boğuluyor. Sırtımızı dönüp, ‘yaşananların
hiçbir zaman yaşanmamasını arzulardık’ mı diyeceğiz? Hayır! Her şey elimizde.
Sayımız çok… Dayanışma içinde birleştirelim ellerimizi. Mısır’ı seven bizim
gibi çok sayıda insan var. Birlikte görelim Mısır için neler yapabileceğimizi.
Dayanışma içinde birleştirelim ellerimizi. Böylesi bir dayanışmanın neye
benzeyeceğini bilmiyorum. Böyle bir şey mi? (Ellerini birleştiriyor.) Ülkemizi,
çocuklarımızın geleceğini ve elbette kendimizi kurtarmak adına dayanışma içine
girelim!” (Mayıs 2008)
Necim, yirminci yüzyılın en önemli Arap şairlerinden
biri. Ta Bağdat’taki gençlik yıllarımda onun kitaplarından birini okumuştum.
Kitabın ismi İşi Ya Mısr [“Uyan Mısır!”] idi. Birkaç yıl sonra tüm Arap
dünyasında ve dışında, Necim ile ölümsüz bir ikili oluşturan, âmâ müzisyen Şeyh İmam ağzından söylenen şarkı sözlerini
dinledim onun. Şarkıları mazlumların ve fukaranın mücadelelerinden dem vuruyor,
diktatörlüklere ve emperyalizme karşı direnişin ruhuna selâm duruyorlardı. Şeyh
İmam, o şarkıları ile bugün Tahrir Meydanı’nda, kitlenin en önünde yerini
almalıydı ama maalesef artık hayatta değil. Ancak gene de şarkıları hâlâ
yaşıyor ve her yerden duyulabiliyor. Tahrir Meydanı’ndaki protestocular bu
şarkıları söylüyorlar. İmam’ın yoldaşı Necim’e bugünleri görmek kısmet oldu ve
elli yıl önce kaleme aldığı devrimde yerini aldı. Necim-İmam şarkılarının
birçoğu hâlâ hatırda ve bugüne gayet uygun. Ama son birkaç gündür Mısırlıların
göstermiş olduğu kararlılık ve direnç bana Ene
Şab [“Ben Halkım”] isimli şiiri hatırlattı:
Ben Halkım
Ben halkım, yürüyorum adım adım ve biliyorum yolumu.
Mücadelem silâhım, kararlılık dostum.
Geceler boyu dövüştüm umutlarımın gözleriyle el ele.
Belledim gerçek sabahın nerede olduğunu.
Ben halkım, yürüyorum adım adım ve biliyorum yolumu.
Ben halkım. Elim ışıtıyor hayatı.
Çölü yeşerten, zalimleri mahveden o.
Birer bayrak gibi yükseliyor göğe gerçekler
Silâhlarımızın üzerinde.
Tarihimse hem fenerim hem yoldaşım.
Ben halkım, yürüyorum adım adım ve biliyorum yolumu.
Mesele değil kaç hapishaneleri olduğu.
Mesele değil hain köpeklerinin sayısı.
Şafak sökecek ve ateşim yok edecek.
Köpekler ve hapishaneler deryası önümden çekilecek.
Ben halkım ve güneş bileğimdeki gül.
Ateşten atlar koşturuyor kanımda dörtnala.
Tüm zalimlere diz çöktürecek evlatlarım.
Kim çıkabilir yoluma?
Ben halkım, yürüyorum adım adım ve biliyorum yolumu.
* * *
Şeyh İmam’ın ölümsüz şarkılarından biri de Unadikum
[“Sana Sesleniyorum”]. Sözleri Filistinli şair Tevfik Zeyyad’a (1929-1994) ait.
Şiir, aynı zamanda şairin 1966’da Hayfa’da yayımlanan ilk kitabına da ismini
vermiş. İngiltere’deki Mısır Büyükelçiliği önünde gerçekleştirilen protesto
eyleminde bir Mısırlı, kendisine ülkesindeki insanlara ne söylemek istediği
sorulduğunda bu şiiri okuyor. Bu bağlantıda Zeyyad şiiri Filistin’de kendisi
seslendiriyor. Şarkıyı ilk kez İmam
söylemiş, ardından Marcel Khalife ve Ahmed
Qabur seslendirmiş.
Sana Sesleniyorum
Sana Sesleniyorum
Tutuyorum ellerini
Ayağının altındaki toprağı öpüyorum
Ve sana
Senin hayatın için
Kendi hayatımı teklif ettiğimi söylüyorum.
Gözlerimin ferini hediye ediyorum sana
Yüreğimin sıcaklığını.
Yaşadığım dert senin felâketinin bir parçası.
Sana sesleniyorum.
Tutuyorum ellerini.
Kendi yurdumda ne aşağılandım
Ne de küçük düşürüldüm.
Karşılarına dikildim zalimlerin
Yetim, çıplak ve yalınayak.
Kanımı avucumda taşıdım.
Asla düşürmedim yere bayrağımı
Atalarımın mezarlarındaki yeşil otlara
Bekçilik ettim.
Sana sesleniyorum.
Tutuyorum ellerini.
* * *
Hep birlikte tutuyoruz ellerinizi!
Sinan Antun
31 Ocak 2011
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder