12 Aralık tarihli Radikal gazetesinde Numan
Kurtulmuş’un başkanı olduğu HAS Parti’ye katılan iki sosyalist, Türkiye’de “sol”
ile “Müslümanlığı” yeniden yan yana getirdi. “Müslüman-sol” kavramı ya da bu
kavram etrafında yapılan tartışmalar, Türkiye’nin yakın geçmişinde yaşanan çok
önemli, ancak unutulmuş görünen bir deneyimi tekrar hatırlamayı gerekli
kılıyor.
Komünistlerin, Müslümanlığa ve İslam’a ilişkin
politikaları, özellikle Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında oldukça farklı bir
kulvarda yürüdü. Şimdilerde yeniden tartışılmaya başlayan “Müslüman-sol”
kavramı, o tarihte aynı parti içinde farklı kesimlerden gelen kişilerce kabul
gördü, tartışıldı ve hararetle savunuldu.
1920’de kurulan ve kuruluşunun üçüncü ayında hükümetçe
kapatılan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF), komünizmi ve İslam’ı
birbirini tamamlayan ideolojiler olarak görüyordu. THİF, 7 Aralık 1920
tarihinde Ankara’da kurulmuştu ve partinin başkanı konumundaki “Katib-i Umumi”si
Tokat milletvekili Nazım Resmor’du.
Kurtuluş Savaşı’na Destek
Diğer kurucuları arasında Afyonkarahisar milletvekili
Mehmet Şükrü Bey, Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi, İzmit milletvekili
Sırrı Bey ve Baytar Binbaşı Hacıoğlu Salih Bey vardı. Partinin adındaki “İştirakiyun”,
‘komünizm’e karşılık olarak kullanılmıştı. Partinin temel politikalarını üç
başlık altında toplamak mümkün.
THİF, Anadolu’da yürütülmekte olan antiemperyalist
Kurtuluş Savaşı'na bütün gücüyle destek verecek, işgalcilerin Anadolu’dan
çıkarılması için mücadele yürütecektir. THİF, ülkenin kalkınma stratejisi
konusunda antikapitalist bir çizgi izleyecek, uluslararası işbirliği konusunda
dünyada popülaritesi çok yüksek Sovyetler Birliği ve Doğu ülkelerine daha yakın
ilişkiler içinde olacaktır. THİF, komünizmin ve İslam’ın kardeşliğine
inanmaktadır. Partinin Emek ve İkaz adlarını taşıyan gazeteleri
vardı ve görüşlerini bu yolla kamuoyuna duyurmaktaydı.
Komünizm ve Kadın
1920 Aralık ayı içinde parti yetkilileri, üyelerini ve
halkı aydınlatmak üzere iki konferans düzenledi. Dönemin öncelikli gündemini
konferansların konularından izlemek mümkün. İlk konferans “Komünizm ve Kadınlar
ile İslam ve Komünizm”, ikincisi ise “Rus Bolşevizmi İşgalci Olabilir mi?” ve “Batı
ile Anlaşmak Anadolu Proleterleri İçin Faydalı mıdır?” temalarına ayrıldı.
İlk konferansın konuşmacıları Ziynetullah Nevşirvanov
ve Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi’dir.
Dönemin koşulları dikkate alındığında, İslam’ın ve
komünizmin temelde aynı şeyleri söylediği savını ileri süren ve bunu partinin
savunduğu önemli ilkeler arasına sokan kurucularının temel dayanakları farklı
farklıdır.
Bu “ideolojik kardeşliğe” samimiyetle inanma,
komünizmin maddeci dünyasını maneviyatla dengeleme arzusu, komünizmin toplumsal
ve ekonomik düzen tasarımını kabul eden ancak manevi yönden ürken kitlelere
ulaşmak hedefi, bu kaygıların temeli olabilir. THİF, halkın geniş kesimlerini
kazanma hedefini güttü. Bunun için, “yurttaşların iktisadi ve hukuki eşitliği,
toplumsal yardımlaşma, sömürünün ortadan kaldırılması, adaletin ve inancın
güvence altına alınması, kadının sosyal hayata katılması”nı programına aldı.
İslami ve feodal değerlerin yüzyıllardır sessiz sakin yaşanageldiği, savaşlarla
yıpranmış, toplumsal olarak suskun Anadolu’nun, bir köylü toplumunun gündemine
birdenbire düşen bu alışık olmadığı kavramlar heyecan yarattı, THİF örgütlenmeye
başladı.
Aileye Hürmet
Nitekim THİF, üretim araçlarının
toplumsallaştırılacağını savunup fakat bunun asla “kadınlar”ı kapsamadığı
güvencesini vermek için “fırka aile hayatına hürmetkârdır”, komünizm de bir
nevi İslam’ın ilk dönemlerinde görülen “saadet asrına varmaktır” kurallarını
parti programına da koydu.
THİF’in bu çalışmasını anlamayan Kemalizm’in parlak
temsilcisi Falih Rıfkı Atay, anılarında bir ayrıntı aktarır. Buna göre THİF,
Hacı Bayram Camii yakınlarında açtıkları bir kulübe pek çok kişiyi çağırmış,
burada milletvekilleri Nazım, Mehmet Şükrü ve Şeyh Servet toplananlara hitap
etmişler ve “Mecliste bir grup yapalım, memleketin buna ihtiyacı var,
komünistlik İslam esaslarına uygundur, Ebubekir komünisttir, Müslüman olduktan
sonra bütün varını yoksullara dağıttı” içerikli konuşmalar yapmışlardır.
1921’in başında hükümetin “sol” harekete karşı başlattığı büyük bir sindirme
harekâtı arasında THİF de kapatıldı. Gazetelerinin yayını durduruldu,
milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, parti yöneticileri tutuklandı
ve ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.
THİF’in bu çabasını, dünyaya “aşağıdakilerin
penceresinden” bakmak, peygamberlerin ve din ulularının, yoksul, ezilmiş ve
yalnız insanların yanında olduğunu, inancın ancak ezilenlerin ve yoksulların
insanca yaşaması için gösterilecek çabada yattığını, İslam’ın tarihsel dönem
içinde zenginlik ve iktidar sarmalında özünden uzaklaştığının saptanması
şeklinde okumak mümkün.
Parti kapatılmasaydı ve yaşayabilseydi, bu programın
nasıl gelişeceğine ilişkin tartışma boşuna olabilir. Ancak THİF’in, yoksulları
dinsel baskının binlerce yıllık karanlığını aralamaya ve “din”i daha dünyevi
yaşamaya çağıran çabası, bir anda, mevcut düzenin egemen sınıflarını harekete
geçirdi. Meclisteki tartışmalar birdenbire “mülkiyetin ve mirasın” kutsallığı
ve dokunulmazlığı eksenine kaydı, İslam’ın bu kurumları kutsadığı üzerine
ateşli konuşmalar yapıldı.
THİF’in, “din”i hâkim sınıfların kendi çıkarları için
bir ideolojik baskı aygıtı olarak görmesi, bunu ucundan köşesinden tartışmaya
açması bile Meclisteki eşraf-ağa-hoca ağırlığına bu tehlikeyi gösterdi, onlar
hemen komünizm ile İslam’ın asla biraraya gelemeyeceğini ispata giriştiler.
Gerek Meclis’teki kudretli eşraftan milletvekilleri
gerekse de onlarla pragmatik olarak ittifak kuran Kemalistler, belki de
İslam’ın bu şekilde çağın gereklerini yakalayacak reformcu bir açılım
ihtimalini elbirliği ile doğmadan öldürdüler.
THİF kapatılma sürecindeyken, hükümetin Umur-i Şeriye
Vekâleti’ne bir fetva verdirerek “Kur’an-ı Kerim’le bağdaşmayan bu düzmece
hareket”in tanınmaması ve müminlerin THİF’i terk etmelerini isteyen bir çağrı
yayınlatması, durumu fazlasıyla ciddiye aldığını gösteriyor.
Bugün Türkiye’de solun, 1920 koşullarında THİF’in
deneyimine yeni ve yaratıcı katkılarda bulunması mevcut statükonun bozulmasında
çok önemli bir açılım sağlayabilir.
Hamit Erdem
23 Aralık 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder