22 Nisan 1979 sabahının ilk saatlerinde dört Filistin
gerillası, Filistin'in kuzeyinde, 1948’den önce işgal edilen topraklarda
bulunan Nehariye kasabasında, Jabonitski Caddesi’ndeki 61 numaralı binaya
girerler. Lübnanlı bir Dürzî olan gerillanın ismi Semir Kuntar’dır ve eylemi
gerçekleştiren hücrenin komutanıdır. Semir, henüz 17 yaşındadır.
Gerillalar, FKÖ şemsiyesi altında toplanmış olan
devrimci gruplardan birine, Filistin Kurtuluş Cephesi’ne üyedirler. Her iki
örgütün de karargâhı o günlerde Beyrut’tadır. Eylem öncesi gerillalar motorlu
bir şişme bot ile Lübnan’ın Tyre kasabasından yola çıkıp, bir gecelik
yolculuğun ardından Nehariye’ye ulaşırlar. Bu eylemi takip eden gün Beyrut’ta
düzenlenen bir konferansta Filistin Kurtuluş Cephesi lideri Muhammed Zeydan
(diğer ismiyle Ebu Abbas) söz konusu eylemle FKÖ’nün İsrail içlerine
girebildiğini göstermek ve İsrail hapishanelerinde tutulan tutsaklarla takas
yolunu açmak istediğini söyler.
Başlangıçta İsrail polis devriyesiyle çatışılır. Bir
polis aracı imha edilir. Sonrasında hedefteki binaya girilir ve el bombaları
atılır. Hedefteki kişi rehin alınır, ancak Danny Haran isimli rehine küçük
kızını da yanına almakta ısrar eder. Karşı çıkılır, ancak ısrar sonucu dört
yaşındaki kız çocuğu da alınıp sahile gidilir. Sahildeyken İsrail askerleri
yaylım ateşine başlarlar. Sabaha kadar çatışılır. Çatışma sırasında Haran ve
kızı, ayrıca bir gerilla, İsrail güçlerinin ateşi sonucu ölür. Verdiği ifadede
Semir olayı şu şekilde nakleder:
“D.
Haran ve kızı ile sahilde bir arada olduğumuz sırada İsrail güçleri bize ateş
açtı. […] Devriyelerden birini elimdeki Kalaşnikof ile vurdum; o gitti. Botun
da vurulduğunu gördüğümde karadan kaçmaya ve bize yöneltilen ateşten kurtulmaya
çalıştım. Ordu bize saldırdı. Onlara ateşi kesmelerini söyledim, zira bizim
amacımız, rehineleri alıp Lübnan’a gitmekti. Fakat megafonum yoktu. Beş
kurşunla vuruldum. Sonrasında Haran ayağa kalkıp ordu güçlerine ateşi kesmeleri
için bağırdı. O askerlerin açtığı ateş sonucu vuruldu. Bana değen beş kurşun
yüzünden çok kan kaybettim ve bayıldım. Ertesi günün sabahı uyanıp askerin
eline geçtiğimi anlayana dek ne olup bittiğini bilmiyorum. Kızın canına kıyan
ben değilim, onun nasıl öldüğünü bilmiyorum.”
Dört yaşındaki kızın katili olarak lanse edilen Kuntar
suçlu bulunur ve yoldaşı Ahmet Esat Abras ile birlikte beş ayrı müebbet, ek
olarak 47 yıla mahkûm olur. Hadarim Hapishanesi’ndeki tutsaklığı esnasında
İsrailli Arap bir kadınla evlenip bir sonra ondan boşanan Kuntar, siyaset
bilimi üzerine İsrail Açık Üniversitesi’nden diploma alır.
Filistin Kurtuluş Cephesi, 1985’te lüks yolcu gemisi
Akilo Lora’yı Akdeniz açıklarında kaçırır ve rehineler karşılığında İsrail
hapishanelerinde tutsak olan diğer elli Filistinli ve Lübnanlı tutsakla
birlikte Kuntar’ın serbest bırakılmasını talep eder. Eylem başarısız olur,
ancak eylemciler İsrail’in elinden kurtulurlar. 2000’de İsrail, Hizbullah’a
dört yüz tutsağı serbest bırakmayı teklif eder, ancak Hizbullah isimler
arasında Kuntar’ın olmaması sebebiyle bu teklifi reddeder.
12 Temmuz 2006’da Hizbullah, Lübnan sınırında İsrail
askerlerini pusuya düşürür, askerlerden üçü öldürülür, ikisi esir düşer (çavuş
Ehud Goldwasser ve üstçavuş Eldad Regev). Hizbullah’ın amacı, Kuntar’ı ve diğer
Lübnanlı, Filistinli tutsakları kurtarmaktır. Bu eylem sonrası İsrail G.
Lübnan’ı işgal eder. 34 gün süren savaş sonrası İsrail, tüm dünyanın gözü
önünde askerî bir yenilgi ile geri çekilir. Ancak gene de savaş sonrası
Kuntar’ı serbest bırakmayacağını açıklar.
İsrail gazetesi Haaretz yazarı Bradley Burston
bu gelişme üzerine şunları yazar:
“Semir
Kuntar bir canavar. O asla yaşamayı hak etmiyor. Fakat Gilad Shalit, Ehud
Goldwasser, Eldad Regev onların aileleri hak ediyorlar, canavarı serbest
bırakın ki bu askerler yaşasın.”
Temmuz 2008’de İsrail, Kuntar’ı ve gözaltında olan
dört Lübnanlı tutsağı serbest bırakmayı kabul eder. Rıdvan Operasyonu adı
verilen girişim dâhilinde gerçekleştirilen takas esnasında İsrail, son ana
kadar haberi olmadığı bir gelişme sonucu sadece iki askerin cesedini alır. Bu
takas 16 Temmuz 2008’de gerçekleşir. Söz konusu olay, İsrail’in ve özellikle
Mossad’ın 2006 ile yoğunlaşmaya başlayan hezimet hanesine yazılmış olur.
46 yaşındaki Kuntar, Hizbullah’ın kontrolündeki güney
Beyrut’ta kahramanlar gibi karşılanır. Kendisini alkışlarla ve zılgıtlarla
selâmlayan halka Kuntar, “buraya Filistin’e geri dönmek için döndüm” diye
haykırır. Kendisi ile röportaj yapan bir gazeteciye ise, “Filistinli ailelere, kardeşlerimle
birlikte direnişe devam edeceğime söz veriyorum” der. Zira direniş ve mücadele
devam etmektedir.
* * *
Özgürlüğünüze kavuştuğunuzda halkın karşısına askerî
üniformayla çıktınız. Nereden çıktı bu askerî üniforma giyme fikri?
Benim fikrimdi. Daha içerideyken Hizbullah liderine
ben önerdim ve o da kabul etti.
Neden böyle askerî kıyafet tercih ettiniz?
İki nedenden dolayı: birincisi, İsrail’e mesaj vermek
istedik. İsrail’e mesajımız şu oldu: 30 yıl süren hapis, irademizi asla yok
edemedi. Ayrıca bu hapis süreci, direnişe katılmaktan bizi asla
caydıramayacaktır. […] Bu kıyafet, işgale karşı direnişe bundan sonrada devam
edeceğimizin somut ifadesi. İkinci mesajımız ise Arap gençliğineydi. […] Bu
kıyafet, direnişin, özgürlüğün, onurun, mücadelenin, haysiyetin sembolüdür. Bu
topraklar da yaşayan Arap gençleri, Müslüman gençler, onurlarını bu kıyafetle
korurlar. Bunu unutmamalarını istedik.
(Semir Kuntar ile dönüş sonrası
yapılan röportajdan.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder