Pages

19 Kasım 2024

Sosyalizm ve Din


Bugünkü toplum, tümüyle nüfusun küçük bir azınlığını teşkil eden toprak sahipleri sınıfı ile kapitalist sınıfın işçi sınıfının oluşturduğu geniş kitleleri sömürmesi üzerine kuruludur. Bu toplum bir köle toplumdur, çünkü tüm ömürleri boyunca kapitalistler için çalışan “özgür” işçilere sadece kapitalist köleliğin korunması ve idamesi, bunun yanında, kâr üreten kölelerin hayatta kalması ve bakımı için gerekli olan geçim araçlarına sahip olma hakkı “bahşedilmiştir.”

İşçilere yönelik ekonomik zulüm, kaçınılmaz olarak, her türden politik baskıyı ve toplumsal aşağılama pratiğini, kitlelerin manevi ve ahlaki hayatının irileşip kararmasını gündeme getirir, bunlara sebep olur. İşçiler, ekonomik özgürlük için mücadele konusunda az da olsa politik özgürlüğü ve serbestiyeti kendilerince güvence altına alsalar da özgürlük hangi düzeye ulaşırsa ulaşsın, işçiler yoksulluktan, işsizlikten ve zulümden sermaye iktidarı yıkılana dek kurtulamazlar.

Din, sefaletin ve yalnızlaşmanın, sürekli başkaları için çalışmanın yükü altında ezilen halk kitlelerinin omzuna her yerde binen manevi baskı biçimlerinden biridir. Sömürülen sınıfların sömürücülere karşı yürüttükleri mücadelelerinde yüzleştikleri güçsüzlük hâli, tıpkı doğayla mücadelesinde kaçınılmaz olarak, tanrılar, şeytanlar, mucizeler gibi şeylere inanan vahşi insanlardaki güçsüzlük hâli gibi, ölümden sonra daha iyi bir hayatın başlayacağına dair inanca yol açar.

Din, budünyada sefalet koşulları içinde yaşayan emekçi insanlara teslimiyetçi ve sabırlı olmayı, öte yandan, cennetteki ödülü alma umuduyla avunmayı öğretir. Fakat başkalarının emeğiyle geçinenlere ise aynı din, budünyada yardım yapmayı, sadaka dağıtmayı öğretir, böylelikle cennete girmeleri için makul fiyata bilet sattığı bu kişilere sömürgeci olarak tüm varlıklarını meşru kılmanın en ucuz yolunu sunar. Din halkın afyonudur. Din, sermayenin kölelerinin insan sıfatlarını, az çok insana layık bir hayat taleplerini daldırıp boğdukları bir tür manevi içkidir.

Fakat bir köle, köleliğinin bilincine varıp ayağa kalkar, özgürleşmek için mücadeleye girerse, köleliğinin son bulacağı yolun yarısını geride bırakmış demektir. Büyük ölçekli fabrikalara dayalı endüstrinin büyüttüğü, kentli hayatın bilinçlendirdiği, günümüze ait sınıf bilinçli işçi, aşağıladığı dini önyargıları bir kenara atar, cenneti rahiplere ve burjuva yobazlara bırakır, budünyada daha iyi bir hayat elde etmeye çalışır. Bugünün proletaryası, dinin yol açtığı sisi dağıtma görevini bilime veren ve yeryüzünde daha iyi bir hayat için mücadele etsinler diye işçileri bir araya getirerek, onların ölümden sonra hayata dair inançtan kurtaran sosyalizmin safına geçmiştir.

Dinin kişiye ait özel bir mesele olduğu beyan edilmeli. Sosyalistler, genelde dine yönelik yaklaşımlarını genelde bu cümleyle ifade ederler. Fakat bu cümlenin anlamı yanlış anlamaya mahal vermemek adına doğru bir biçimde tanımlanmalıdır. Biz, devlet söz konusu olduğu sürece dinin özel bir mesele olarak görülmesini talep ediyoruz. Ama partimizle ilişkisi dâhilinde din, özel bir mesele değildir. Devletin dinle hiçbir ilişkisi olmamalı, aynı şekilde, dini cemaatler de devlet otoritesiyle herhangi bir bağ kurmamalıdır. Her insan beğendiği dini, dine sahip olmadığını, yani bir kural olarak her sosyalistin olması gerektiği anlamında ateist olduğunu özgürce ifade ediyor olmalıdır. Yurttaşların dini inançlarına göre ayrımcılığa tabii tutulmaları kesinlikle hoş görülebilecek bir tutum değildir. Resmî belgelerde bile yurttaşın dinini belirten ifadelere yer verilmemelidir. Kiliseye ve dine bağlı cemaatlere de kiliseye de ödenek ayrılmamalıdır. Dini cemaatler ve kiliseye bağlı cemaatler, aynı fikirde olan yurttaşların özgür birlikleri, devletten bağımsız birlikler olmalıdır. Bu talepler tam anlamıyla karşılandığı takdirde kilisenin devlete feodal tarzda bağlı olduğu, Rus yurttaşların kiliseye aynı tarzda tabi olduğu, o utanç verici ve lanetli geçmiş son bulur. Ortaçağ’a has engizisyon yasalarının, bugün ceza hukukunda ve kanunnamede karşılık bulan yasaların uygulandığı, insanlara inançları veya inançsızlıkları sebebiyle zulmedildiği, insanların vicdanlarının yaralandığı, devlette işe girmek, üç beş kuruş maaş almak için kilisenin dağıttığı, zihni uyuşturan malumata maruz kalındığı dönem sona erer. Sosyalist proletarya, günümüz devleti ve kilisesi konusunda kilise ile devletin tümüyle ayrıştırılmasını talep eder.

Rus devrimi, politik özgürlük meselesinin zorunlu bir bileşeni olarak bu talebi yürürlüğe koymak zorundadır. Bu bağlamda Rus devrimi, ilgili talepten yana bir tavır içerisindedir, zira polisin güdümündeki feodal otokrasinin isyan hâlindeki bürokrasisi, din adamları sınıfı içerisinde açığa çıkan hoşnutsuzluğu, rahatsızlığı ve öfkeyi kullanmaktadır. Rus Ortodoks Kilisesi’ne mensup din adamları sefil ve cahil bir hâlde bile olsalar, bugün Rusya’da Ortaçağ’dan kalma eski düzenin yıkılışı ile oluşan fırtına onları bile derin uykularından uyandırmaktadır. Hatta bugün bu kişiler, özgürlük talepleri dillendirmekte, bürokratik pratiklere ve devlet memurlarının yapıp ettiklerine karşı tepkiler geliştirmekte, “Tanrı’nın hizmetkârları”na polis muhbiri olmalarına yönelik yapılan dayatmaya karşı çıkmaktadırlar. Biz, bu harekete destek sunmak, din adamları sınıfına mensup olan dürüst ve samimi kişilerin taleplerini sonuçlandırmak, özgürlükle ilgili sözlerine bağlı kalmalarını sağlamak, dinle polis arasındaki tüm bağları kararlılıkla kopartmalarını talep etmek zorundayız. Onlara “samimiyseniz, kiliseyle devletin, okulla kilisenin tümüyle ayrışması kararından yana olmalısınız, dini tümüyle kat’i surette özel bir mesele olarak beyan etmelisiniz. Ya da özgürlükle alakalı, birbiriyle tutarlı olan talepleri kabul etmediğinizi söylemelisiniz. Kabul etmiyorsanız, demek ki hâlâ daha engizisyona ait geleneklerin esirisiniz, devletteki güzel para getiren işlerinize ve hükümetin sunduğu gelirlere hâlâ bağlısınız, demek ki siz elinizdeki silâhın manevi gücüne inanmıyorsunuz, devletten rüşvet almaya devam ediyorsunuz. O hâlde tüm Rusya’nın sınıf bilinçli işçileri de size merhamet etmeden savaş açacaktır” demeliyiz.

Sosyalist proletaryanın partisi içinse din özel bir mesele değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu için dövüşen, gelişkin araçlara ve sınıf bilincine sahip savaşçıların birliğidir. Böylesi bir birlik, dinî inançlar şeklinde hüküm süren sınıf bilinci yoksunluğuna, cehalete ya da bilmesinlerciliğe (obskürantizm) karşı asla kayıtsız kalamaz.

Biz, basın faaliyetimiz ve ağzımızdan dökülen sözlerle, yani saf manada ideolojik ve mantıksal olan silâhlarla bu dinin yarattığı sisi dağıtmak için Kilise’nin devletten tümüyle ayrıştırılmasını talep ediyoruz. Fakat biz, bir yandan da bu Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi ismini verdiğimiz birliği, işçileri kandıran her türden dini yaklaşımla mücadele etmek için kurduk. Dolayısıyla, bize göre ideolojik mücadele özel değil, tüm partiye ve tüm proletaryaya ait bir meseledir.

Madem öyle, neden programımızda ateist olduğumuzu beyan etmiyoruz? Hristiyanların ve Tanrı’ya inanan ama başka dinlere mensup olan kişilerin partimize katılmasına neden yasak getirmiyoruz?

Bu soruya vereceğimiz cevap, burjuva demokratlarla sosyal demokratların din meselesine yaklaşımlarındaki o çok önemli farklılığı izah etmemize katkıda bulunacaktır.

Bizim programımız, tümüyle bilimsel, materyalist bir dünya görüşünü temel alır. Bu nedenle programımızda sunulan izahat, zorunlu olarak dini sisin gerçek tarihsel ve ekonomik kökenlerine dair bir izahatı içerir. Yürüteceğimiz propaganda, ister istemez ateizm propagandasını da içerecektir; bu anlamda, otokratik feodal hükümetin bugüne dek yasakladığı ve zulmettiği gerekli bilimsel çalışmaların yayımlanması işi, bugün parti çalışmasının sürdüğü sahalardan birini teşkil etmelidir. Belki de bugün Engels’in bir vakitler Alman sosyalistlerine verdiği tavsiyeye uymak, bu açıdan, on sekizinci yüzyıl Fransız Aydınlanmacılarıyla ateistlerinin çalışmalarını çevirip yaygın bir biçimde dağıtmak zorundayız.[1]

Fakat buna karşılık, burjuvazi bünyesinde radikal demokratların yaptığı gibi, hiçbir koşulda din meselesini soyut ve idealist bir tarzda ele almamalı, sınıf mücadelesiyle bağı bulunmayan “düşünsel” bir mesele olarak görmemeliyiz. Bitmek bilmeyen zulmü ve işçi kitlelerinin büyütülmesini temel alan bir toplumda dini önyargıların salt propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak aptallık olurdu.

İnsanlığın boynuna geçirilmiş olan din boyunduruğunun toplumdaki ekonomik boyunduruğun basit bir ürünü ve yansıması olduğu gerçeğini unutmak, ancak dar kafalı burjuvaların harcıdır. Proletarya, kapitalizmin karanlık güçlerine karşı mücadeleyle aydınlanmıyorsa, hiçbir bildiri ve hiçbir vaaz onu aydınlatamaz. Ezilen sınıfın bu yeryüzünde cennetin yaratılması için verdiği, gerçekten devrimci olan mücadelede oluşturacağı birlik, proleterlerin cennetle ilgili görüşlerinin birleşmesinden daha önemlidir.

Bu nedenlerden ötürü parti, ateizmi programına almaz, almamalıdır. Eski önyargılarının kalıntılarını hâlen daha muhafaza eden proleterleri partimizle birleşmelerine yasak getirmeyiz, getirmemeliyiz. Biz, her daim bilimsel dünya görüşünü vaaz etmeliyiz, bu görüş, muhtelif “Hristiyanlar” arasında görülen tutarsızlıklarla mücadele etmemiz için zaruridir. Ama bu demek değil ki din meselesi, ilk plana, herkese ait olduğu alana taşınmalı. Bu demek değil ki tüm politik önemini hızla yitiren, ekonomik gelişme sürecinin hızla çöpe attığı üçüncü sınıf görüşler veya anlamsız fikirler yüzünden gerçekten devrimci olan ekonomik ve politik mücadeleye ait güçlerin ayrışmasına izin vermeliyiz.

Gerici burjuvazi, bugün dini kavgayı teşvik etmekte, böylelikle, kitlelerin dikkatini tüm Rusya genelinde proletaryanın devrimci mücadele içerisinde birleşmesiyle bugün çözüme kavuşturduğu önemli ve temel ekonomik ve politik sorunlardan uzaklaştırmaktadır. Bugün kendisini Kara Yüz çetelerinin uyguladığı pogromlarda ortaya koyan, proleter güçleri bölmek denilen o gerici politika, yarın daha gelişkin ve daha incelikli biçimler alacaktır. Ne pahasına olursa olsun biz, tali farklılıkları açığa çıkartıp derinleştirmek gibi bir derdi olmayan proleter dayanışmayı ve bilimsel dünya görüşünü sakinlikle, tutarlılıkla ve sabırla vaaz etmeliyiz.

Devrimci proletarya, devletle ilişkisinde dini gerçek manada özel bir mesele hâline getirme kavgasını başarıyla sonuçlandıracaktır. Ortaçağ’dan kalma küften arındırılmış olan bu politik sistemde proletarya, insanlığın dinle aldatılması denilen pratiğin gerçek kaynağı olan ekonomik köleliğin ortadan kaldırılması için kapsamlı ve açık bir mücadele yürütecektir.

V. I. Lenin
3 Aralık 1905
Novaya Zhizn [“Yeni Hayat”] Sayı 28
Kaynak

Dipnot:
[1] Bkz.: Frederick Engels, “Flüchtlings-Literatur”, Volksstaat, Sayı. 73, 22 Haziran 1874.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder