Faşizmin,
sonrasında Nazizmin Avrupa sahnesine çıkmasıyla birlikte, Arap ülkelerindeki
komünist partiler, bu politikaların saldırgan niteliği konusunda uyarılarda
bulundular. Bu konum, Arap komünist partilerini İtalya ve Almanya’yı İngiltere
ve Fransa’nın sömürgeci emperyalizmine karşı verilen mücadelede muhtemel müttefikler
olarak gören Arap kamuoyunun belirli kesimleriyle karşı karşıya getirdi.
Bu süreçte esasen Arap komünistleri, faşizm ve Nazizm konusunda, yirmilerin başından itibaren Komintern etrafında bir araya gelmiş dünya komünist partilerinin benimsediği konumdan farklı bir konum benimsemedi. Komintern’in 25 Temmuz-20 Ağustos 1935 tarihleri arasında düzenlenen yedinci kongresi beynelmilel komünist hareketin tarihinde önemli bir köşe taşıydı.
Aralarında Arap
komünistlerinin de bulunduğu delegelere hitap eden Bulgar komünist hareketinin
lideri Georgi Dimitrov, “Faşizmin Saldırısı ve Komünist Enternasyonal’in Faşizm
Karşısında İşçi Sınıfının Birliğini Sağlama Mücadelesinde Yerine Getireceği
Görevler” başlığını taşıyan detaylı raporunu sundu.[1] Dimitrov, o konuşmasında
komünistlere, ülkelerindeki kitlelerin büyük bir çoğunluğunu bir araya
getirecek, birleşik bir antifaşist halk cephesini kurmaları çağrısında bulunuyordu.
Aynı
kongrede İtalyan komünist lider Palmiro Togliatti (Ercoli) “emperyalistler
arasında cereyan edecek yeni dünya savaşı”na hazırlık sürecine karşı verilecek
mücadeleyle ilgili bir rapor sundu.[2] Konuşmasında savaşın zeminini hazırlayan
ana güç olarak tanımladığı faşizmi eleştiren Togliatti, faşizme ve faşizmden
ilham almış hareketlerle mücadeleyi savaşın yol açtığı çelişkilerle mücadeleye
bağlamanın gerekliliği üzerinde durdu.
Etiyopya
ve Cumhuriyetçi İspanya’yla Dayanışma
Arap
komünistlerinin faşizme, savaş ve sömürgecilik politikalarına karşı yürüttüğü
ilk kampanyada Etiyopyalıların İtalya’nın saldırılarına karşı verdiği
mücadeleye destek sunuldu. Komünistlerin inisiyatifiyle birçok Arap ülkesinde
Etiyopya halkıyla dayanışma örgütleri kuruldu. Ekim 1935’in ilk günlerinde
Filistin Komünist Partisi, Arap ve Afrika ülkelerindeki komünist partilerinin
ve İtalyan Komünist Partisi’nin yardımıyla, Etiyopya’ya yönelik faşist
saldırıların durdurulması için uluslararası bir kampanyanın örgütlenmesi
çağrısını içeren bir açıklama yayınladı. Orada şunlar söylenmekteydi:
“Afrika ve Arap
ülkelerinin ezilen halklarının evlatları ve İtalyan işçileri olarak bizler,
faşistlerin giriştiği macera karşısında Etiyopya halkına sunduğumuz destekle,
tüm dünyayı, özellikle bizim ülkelerimizi eşi benzeri görülmemiş bir yıkıma
doğru sürükleme riski bulunan yeni dünya savaşının yol açtığı tehlikeyi
göğüslemeye çalışıyoruz.”[3]
Arap
komünistlerinin faşizme ve komplolarına karşı örgütlediği ikinci kampanya, İspanyol
cumhuriyetçileriyle dayanışma amacını güdüyordu. Komintern’in ricası üzerine Arap
komünistleri, İspanyol cumhuriyetçileriyle birlikte savaşmak amacıyla İspanya’da
oluşturulan Enternasyonal Tugaylar’a katıldılar. Filistin Komünist Partisi’nin
Arap ve Yahudi üyeleri bu süreçte yer aldılar. Bu isimlerden biri, merkez komitesi
üyesi Ali Abdülhalik Cibayui, İspanya’da öldürüldü. Parti sekretaryasının üyesi
olan Necati Sıtkı, Komintern’in görevlendirmesiyle birlikte General Franco
komutasındaki isyancılar arasında bulunan Faslılara yönelik bilgilendirme ve
propaganda çalışmalarına katıldı.
1936’da
Filistin Komünist Partisi, Filistin halkının dikkatlerini İspanyol İç Savaşı
ile ilgili gerçeklere ve savaştaki güçlerin niteliğine çekmek amacıyla illegal
çıkarttığı haftalık gazetesi Cephet’üş Şabiyye’de bazı yazılara yer
verdi. 25 Eylül 1936 tarihli 17. sayısı “İspanya’da İç Savaş: Faşist
Gericiliğin Özgürlüğe ve Demokrasiye Karşı Savaşı” başlığıyla çıktı. Gazetede çıkan
bir yazıda, “Arap halkının ve sevgili Filistin’in dikkatlerini İspanya’da iki
ayı aşkın bir zamandır süren acımasız iç savaşa çektiklerini” söyleyen yazar şu
tespitleri yapıyordu:
“General Franco’nun
hareketi, özgürlüğe ve demokrasiye karşı faşizmin mücadelesinin somut bir ifadesi.
Bu hareket, sadece İspanyol halkına düşman değil. O, aynı zamanda Arap halkına,
bilhassa İspanyol faşistlerine yardım etmekle ciddi bir yanlış yaptıklarını
gören Faslılara zarar veriyor.” (s. 4).
Aynı
yayın organının 21 Ağustos 1936 tarihli 12. sayısında çıkan bir başka makalede
ise İspanya’daki faşist hareketin liderlerinin “Hitlercilerin ve İtalyan faşistlerini
emirlerini, onayını ve maddi yardımını aldıktan sonra halk hükümetine karşı
isyan edip onunla mücadeleye giriştikleri” (s. 3) üzerinde duruluyordu.
Antifaşist
Örgütler ve Hareketler
1937
gibi erken bir tarihte Nazizm ve faşizm karşıtı hareketler ve örgütler inşa
edilmeye başlandı. Aynı yılın Mayıs ayı içerisinde bir grup komünist ve
demokrat aydın, Lübnan ve Suriye’de Faşizme Karşı Birlik’i kurdu. Bu örgüt, 6-7
Mayıs 1939 tarihlerinde Beyrut’ta Suriye ve Lübnan’ın ilk faşizmle mücadele
kongresini gerçekleştirdi. Kongreye Suriyeli ve Lübnanlı iki yüzden fazla
delege katıldı. Bunun dışında, kongreye temsilci göndermiş olan otuz iki örgüt,
onay ve moral destekle alakalı ifadeleri içeren mesajlar gönderdi.
Irak’ta
komünist parti, tüm ulusal güçleri faşizme karşı bir araya getirmek amacıyla bir
kampanya yürüttü. Partinin girişimiyle faşizmle ve Nazizmle mücadele edecek bir
birlik örgütlendi. Partinin merkezi yayın organı Kaide, “Birleşik ulusal
cephede faşizme karşı, ekmek ve demokratik özgürlükler için birleşelim”
sloganıyla çıkmaya başladı.
Mısır’da
faşistlerin gayretleri, komünistler ve demokratlar cenahında yürütülen
çalışmaların daha da yoğunlaşmasını sağladı. Faşizmin ve antisemitizmin
savunucularının bir arada durduğu örgüt ve derneklere karşı çalışmalar
yürütüldü. 1933 Hitler’in iktidara gelmesi üzerine Antisemitizmle Mücadele
Komitesi kuruldu. Komitenin amacı, Alman ürünlerine yönelik boykotu örgütlemek
ve Nazizme karşı kampanyalar yürütmekti. Aynı komite, Yahudileri Filistin’e göç
etmek yerine kendi ülkelerinde faşizme karşı mücadeleye katılmaya teşvik etti.
1934
yılında Barış Destekçileri Birliği kuruldu. Birlik, Etiyopya’da İtalyanların
gerçekleştirdiği saldırıları kınayan, İspanyol cumhuriyetçilerinin mücadelesine
destek sunan bir dizi kampanya yürüttü.
İtalyanların
ve Almanların Propaganda Faaliyetleri
Arap
komünistleri, Arap ülkelerinde Alman Nazilerinin ve İtalyan faşistlerinin
propaganda faaliyetlerini boşa düşürecek çalışmalar içine girdiler. Nazilerin ve
faşistlerin yürüttüğü propaganda faaliyetleri bilhassa gençlerden destek
görüyordu. Lübnanlı komünist yazar Raif Juri gençlere cazip gelen fikirlere, onları
faşizme örgütleyen fikirlere saldıran yazılar yazdı. Talya gazetesi için
yazdığı bir makalede, faşizmin niyetinin Arapları İngiliz ve Fransız
sömürgeciliğinden kurtarmak olduğu iddiasının temelsiz ve içi boş olduğunu
söyledi. Juri’ye göre, “sömürgecilik fikrine bağlı olan faşizm fetihler için
hazırlık yürütüyor”du.[4]
Mayıs
1939’da Beyrut’ta Suriye-Lübnan’daki ilk faşizmle mücadele kongresinde yaptığı
konuşmasında Suriye-Lübnan Komünist Partisi genel sekreteri Halid Bektaş,
Hitler ve Mussolini’nin asıl amacının “Asya ve Afrika’daki sömürgeleri işgal
etmek” olduğunu söyledi. Ona göre, bu isimlerin “Avrupa’nın merkezinde ve
Akdeniz ülkelerinde hâkimiyeti ele geçirmek için verdikleri mücadele, Arabistan
bölgesi dâhil, tüm Doğu’yu paylaşmaya dair düşlerini gerçekleştirmek için stratejik
olarak atılması gereken ilk adımdan başka bir şey değil”di. Avrupa’daki
demokratik ülkelerle faşist ülkeler arasında yaşanan çatışmada siyaseten tarafsız
kalma önerisinde bulunan Araplara verdiği cevapta Bektaş, bu tarafsızlık
politikasının İtalya ve Almanya’nın savaştan zaferle çıkması durumunda Irak’tan
Suudi Arabistan’a, oradan Mısır’a dek yeni kurulan tüm Arap devletlerinin
bağımsızlıklarını yitirip Libya ve Etiyopya gibi İtalya ve Almanya’ya ait birer
eyalete dönüşeceklerini söyledi. Aynı şekilde, “Suriye ve Filistin’deki genç
ulusal kurtuluş hareketleri de kan deryasında boğulacak, tüm hareket
mensuplarının başları Romalı ve Berlinli işkencecilerin baltalarıyla ezilecekti”.[5]
Suriye-Lübnan
Komünist Partisi, Kasım 1941’de düzenlediği dördüncü kongrede Arap ülkelerinde
giderek yayılan faşist propagandaya cevap verilmesi hususunu tartıştı. Kongrenin
sonunda hazırlanan, Suriyeli ve Lübnanlı yurttaşlara çağrıda bulunan raporda[6],
onlardan “zaferle birlikte, sömürgeciliğe ve ajanlarına karşı Araplar adına
intikam almaya hazırlanan Hitler’in başa geçeceğini” iddia eden Nazi
ajanlarının yalanlarına karşı çıkmaları istendi. Raporda bu tespitler ışığında
şu söyleniyordu: “Yurttaşlar bilmelidir ki Hitlerizm tarihte görülmüş en zalim
sömürgecilik biçimidir.”
Irak
Komünist Partisi, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi uyarınca Nazi Almanyası’yla
anlaşma yoluna girilmesine neden olabilecek politikaları konusunda 1941
darbesini yapan milliyetçi subayları uyardı. İsyancı subayların lideri Raşid
Ali Keylani’ye yazdığı 17 Mayıs 1941 tarihli mektupta parti genel sekreteri
Yusuf Selman (müstear adı: Fahd) mihver ülkelerine ait orduların da İngiltere
kadar emperyalizme meyilli olduğunu söylüyor, ardından da şu tespitini
iletiyordu: “Herhangi bir emperyalist devletten yardım alıp o yardıma bel bağlayanlar,
ulusal hareketi başka bir emperyalist gücün kollarına teslim ederler.”[7]
Aynı
şekilde, 1939 yılında Filistin Komünist Partisi merkez komitesi de şu
değerlendirmeyi yapmaktaydı: “Filistinli Arapların ulusal hareketlerine
liderlik eden belirli isimler, faşist propagandanın akacağı yolu sadece
Filistin’de değil, tüm Ortadoğu’da açıyorlar. Bu sayede Alman faşistlerinin
bağımsızlık mücadelelerinde Araplara yardım edeceğine dair fikir her yere
sızıyor.”[8]
Kasım
1940’ta Alman askerleri Tunus’a girdi. Almanlarla işbirliğine giden Destur
partisinin tavrına karşı çıkan Tunus Komünist Partisi, halka “ne pahasına olursa
olsun Hitlerci işgal gücüne karşı koyma, demokrasi ve barış mücadelesinde
birleşme çağrısı”nda bulundu.[9]
“Tek
Sosyalist Devlet”in Korunması
Eylül
1938’in sonlarında Batılı demokrasilerin Almanya ile Münih Anlaşması’nı
imzalaması ardından, Alman askerlerinin kendi topraklarına girmesinden korkan
Sovyet iktidarı, Nazi Almanyası ile 23 Ağustos 1939 günü saldırmazlık anlaşması
imzaladı. Sovyetler’in bu ani kararı neticesinde duydukları utanca rağmen Arap
komünistleri, anlaşmayı “dünyadaki tek sosyalist devlet”in ne pahasına olursa
olsun korunması gerektiği fikri üzerinden destekledi. Ancak süreç içerisinde
Almanya, Sovyetler’e Haziran 1941’de saldırdı. Bunun üzerine Arap komünistleri
dâhil dünyadaki tüm komünistler, Sovyetler’e verilecek desteğin asli görev
olduğunu düşündüler. Bu karar üzerine Sovyet halklarıyla dayanışma eylemleri
örgütlendi, onlara yardım komiteleri oluşturuldu.
Kasım
1941’de düzenlediği dördüncü kongrenin sonunda yaptığı açıklamada Suriye-Lübnan
Komünist Partisi, “Sovyetler Birliği’nin yardımına koşuyoruz” mesajının sadece
Arap dünyasının değil, tüm dünyanın özgür insanlarının sahiplendiği bir çağrı
olması gerektiğine vurgu yaptı. Açıklamada, “Araplara ülkelerinin kaderinin ve
bağımsızlıklarının Nazi Almanyası’na karşı dövüşen özgür insanların ve Sovyet
devletinin zaferine bağlı” olduğu söylenmekteydi.
Arap
komünistleri, ilgili süreçte faşizme karşı mücadeleyle Arap halklarının İngiliz
ve Fransız sömürgeciliğinden kurtulmak için verdikleri mücadelenin
birleştirilmesi gerektiği üzerinde durdular.
Sevtü’ş
Şab isimli
gazetenin 22 Haziran 1944 tarihli nüshasında çıkan “Komünist Partimiz ve
İktidar” başlıklı makalesinde, Lübnan komünist hareketinin liderlerinden Nikola
Şauyi, “gerçek bağımsızlığa Hitlerciliğe ve faşizme karşı topyekûn, somut ve
kökleri sağlam bir zafer elde edilmedikçe ulaşılamaz” tespitinde bulunuyordu.
Filistin
Meselesinin Beynelmilel Boyutu
Siyonist
harekete ve Filistin’deki emellerine yönelik sağlam bir duruş ortaya koyan Arap
komünistleri, Avrupa’da Nazilerin Yahudilere yönelik zulüm politikasını sert
bir dille eleştirdiler. Lübnan Komünist Partisi liderlerinden Fercullah Helu, 5
Ekim 1944 günü Beyrut’ta yaptığı bir konuşmada, Lübnanlıların Siyonizme karşı
verdikleri mücadelenin “Siyonistlerin iddia ettiği gibi, dini bir niyetten veya
ırkçı bir hınçtan kaynaklanmadığını, zira Arapların herhangi bir bağnaz fikirle
harekete geçmediklerinin inkâr edilemeyecek bir gerçek olduğunu” söylüyordu.[10]
Filistin
meselesine demokratik çözüm arayışında olan ve 1944’ün başlarından beri Arap
komünistlerinin yürüttüğü çalışma neticesinde kurulan Ulusal Kurtuluş Birliği
isimli örgüt, Arap dünyasında Filistin meselesinin beynelmilel bir boyut
kazanması için çalışma yürüten tek yapıydı. Örgüt, Filistin meselesini ulusal kurtuluş
sorunu olarak görüyordu:
“Tüm halkların kendi
ülkelerinde bağımsız olması ve bu halkların kardeşlik ve eşitlik düzenini tesis
etmek için attığı adımlar, ırkçı rejimlerin dünya ölçeğinde yok olup gitmesi amacını
güden davanın ayrılmaz parçasıdır.” [ʻUsbat
al-taharrur al-watani fi Filastin, Harakatuna al-wataniyya wal-qiwa
al-taharuriyya al-ʻalamiyya (“Ulusal Hareketimiz ve
Dünyanın Kurtuluşu İçin Mücadele Eden Güçler”), 12 Nisan 1944, s. 1-3].
Ulusal
Kurtuluş Birliği, kurulduğu günden itibaren Siyonizmle Filistin’deki Yahudi nüfus
arasında net bir ayrım çizgisi çekti. Arap ulusal hareketine, gerçekçi ve
demokratik bir siyaseti benimsemek suretiyle, “Yahudi kitleler içerisinde Siyonistlerin
eylemlerini zayıflatacak çalışmalara katkıda bulunma” çağrısında bulunan
birlik, bir yandan da “bu kitlelerin çıkarlarının Arap halkının emperyalizme ve
Siyonizme karşı verdikleri mücadelenin ulaşacağı başarıyla doğrudan bağlantılı
olduğunu” ısrarla dile getirdi.[11] Aynı cihette birlik, Filistin’de Yahudi
cemaatiyle barış içerisinde yaşanmasının, hatta onlara demokratik hakların
verilmesinin imkânsız olduğunu her fırsatta dile getiren milliyetçi liderlerin
konumunu eleştirdi. Birliğe göre, Yahudi nüfusu konusunda benimsenecek barış
politikası da onlara verilecek demokratik haklar da Filistinli Arapların ulusal
haklarının inkârı anlamına gelmiyordu.
Mahir Şerif
9 Temmuz 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1]
Œuvres choisies, tome 2, Sofia-Presse, 1972; s. 5-94.
[2] «Les tâches de l'Internationale
communiste en liaison avec les préparatifs d'une nouvelle guerre mondiale par
les impérialistes», Résolutions et décisions du VIIe congrès de l'Internationale
communiste içinde, Paris, Bureau d'éditions, n.d., s. 24-32.
[3]
La Correspondance internationale, Sayı. 89-90, 5 Ekim 1935; s. 1309.
[4]
« Nahnu wal-fashistiyya » (“Biz ve Faşizm”), Al-Tali ʻa, Aralık
1936; s. 840-844.
[5]
« Al-Fashistiyya wal-shu ʻub al-ʻ arabiyya
» (“Faşizm ve Arap Halkları”), Al-Fashistiyya wakhataruha ʻala al-
aqtar al-ʻarabiyya içinde;
s. 369-370.
[6]
Bayan al-majlis al-watani al-rabiʻ lil-hizb
al-shuyuʻ i fi suriyya wa-lubnan, Şam, Kasım
1941, éditions du parti; s. 47-54.
[7]
Khayri, Dirasat fi tarikh al-hizb al-shuyuʻ i al-ʻiraqi, (“Irak
Komünist Partisi Tarihi Üzerine Çalışmalar”), Cilt 1 ; s. 60-61.
[8]
Anonim, “Combats en Palestine”, L'Internationale communiste, Sayı. 1,
1939, Moskova; s. 58-62.
[9]
A.g.e., s. 239-241.
[10]
Farjallah al-Helou, Kitabat mukhtara (“Seçme Eserler”), Beyrut, Dar
al-Farabi, 1974; s. 115-121.
[11] ʻUsbat al-taharrur al-watani fi Filastin, Al-ʻuqda al-filastiniyya wal-tariq ila halliha (“Filistin Krizi ve Çözüm Yolu”), 10 Ekim 1945; s. 8-21.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder