Yeni
Yaşam’ın forum bölümünde yayınlanan “Türk Entelektüelleri” yazısını
eleştirdik.[1] Vereceğimiz yanıtın poetik değil ideolojik olduğunu, çünkü
ilgili yazının poetik olmayıp ideolojik olduğunu belirttik.
Yeni
Yaşam’ın 28 Ağustos 2024 tarihli baskısında eleştirilerimize yanıt
geldi.[2] Kurumsal olarak yapılan açıklamada şunlar söyleniyor: Müslüm Yücel bizim köşe yazarımız değildir, görüşleri bizi bağlamaz, biz onun gibi düşünmüyoruz,
böyle bir yazı hiç yayınlanmamalıydı, kolaj görsel Google’dan alınma ve kolajda
geçen bedel ödemiş kişilerin ailelerinden özür dileriz. Bir de şu ekleniyor:
Henüz günlük gazete çıkarmayan sol kesimlere o dönemlerde destek olduk. Mealen
ve özetle bunlar söyleniyor.
Eleştirimizin
sonunu sola ayırmıştık. Yeni Yaşam ile hangi gazetenin matbaasının ortak
olduğunu emekçilerin bildiğini söylemiştik. “Bir dönem sola destek olduk, daha
günlük gazete çıkarmıyorlardı” yönündeki ifade, bu eleştiriye karşılık olsa
gerek.
Öncelikle
Yeni Yaşam, açık şekilde yazarını yalnız bırakıyor. “Böyle bir yazı
yayınlanmamalıydı” diyor ama gazetenin çalışanları, yazının içeriğini yayın
çizgilerine veya ideolojik zeminine uygun buluyor olmalı ki yazıyı yayına
alıyorlar. Bunun yanı sıra kolaj görselin ilk tepkiye neden olduğu söyleniyor.
Yani görselin yazıyla ilgisi yok mu, bu da net biçimde açıklanmıyor. Yazıyla
görsel gayet “uyumlu”.
Yazıyla
ilgili sert eleştirilerin geldiği söyleniyor. 4-5 gün oldu yazı yayınlanalı
fakat ilk tepki İştiraki’den geldi. Gayet ideolojik bir tartışma yürüterek
yazarın şahsından bağımsız şekilde ve üslubumuzu bozmadan karşı çıktık ve
sorular yönelttik. Birazdan değineceğimiz konu açısından bu açıklamayı yapmak
zorundayız.
Bizim
yazımızda yazar eleştiriye alınmadı ve Yeni Yaşam’ın açıklaması da
gerçekliği tamamıyla yansıtmıyor. Geçen yıl Türk şiirinin ırkçılık karşıtı
olmayıp ırkçılığın savunusu olduğuna yönelik yayınlanan yazı konusunda gazete
sessiz, bu konuya hiç değinilmemiş. İlk yazıda Türk şiiri, ikinci yazıda Türk
şairleri ırkçı oluyor. Esasında ilki daha sorunlu çünkü şair bireyse Türk şiiri
bir halkın şiiridir. Ona “ırkçı” denildikten sonra şairleri zaten doğrudan
ırkçı oluyor.
Yeni
Yaşam, yazarı yalnız bırakıyor. Bu, doğru bir tutum değil.
Yazıların editöryal bir süreçten geçmediği gibi bir algı oluşturuyor. O da
yetmiyor, “köşe yazarımız değildir” deniyor. Forum bölümü de olsa gazete bir
bütündür. Bu, kaçamak bir açıklama, on yılları aşan bir gazetenin “acemilik,
acelecilik, hataydı” kavramlarıyla yayın sürecini anlatması samimiyetten uzak
bir tutumdur.
İkinci
konuya geçecek olursak, bu yazıyla ilgili Yurtsever isimli gazetede
Cengiz Kılçer[3], Sol Haber’de Fatih Yaşlı[4] imzalı, “Türk
Entelektüelleri” yazısını eleştiren yazılar yayınlandı. İlk yazı, Yeni Yaşam’ın
açıklamasından önce yayınlandı. Bu kısa yazıda tespit edilen hatalara yer
verilse de ideolojik bir tartışma söz konusu olmadığı gibi Yeni Yaşam’ın
neden bu tür yazıları yayınladığına dair söyleme rastlanmıyor. İkinci yazı daha
kapsamlı fakat o da aynı hataya düşerek, Yeni Yaşam’a sorular yöneltmediği
gibi yazarı muhatap alıyor.
Esasında
tartışmanın başlangıcını oluşturan Türk şiirinin ırkçı olduğuna yönelik yazıya bir
yıldır sessiz kalınıyor. Geriye kalanlar ise Aydınlık, Oda TV gibi
yayınlardan gelen birtakım açıklamalar ve bunlar, tam da yazarın istediği
şekilde hareket edip milliyetçiliğe milliyetçilikle karşılık veriyor.
Bu
konu bağlamında Almanya’da yaşayan gazeteci Günay Aslan[5], kendi YouTube
kanalından bir video yayınlayıp Müslüm Yücel’e bir linç kampanyası tertip
edildiğini, onun ortaya bir fikir koyduğunu ve haklı yönlerinin olduğunu, fikre
fikirle karşılık verilmesi gerektiğini söylüyor. O daha bu videoyu yayınlamadan
önce biz de tam olarak öyle yaptık ve ideolojik bir tartışma yürütüp sorular
sorduk ve eleştirilerimizi yazdık. Linçin nasıl gerçekleştirildiğini de yakın
tarih üzerinden örneklendirdik, acıdır ki linçi tertipleyenler, bugün linçe
uğradıklarını iddia edenler.
İlgili
gazeteci, neden Yeni Yaşam'ın yazarı yalnız bıraktığına dair bir söz
etmiyor, tartışılır. (Aynı şekilde yazar da 10 Ekim’i anmıyor. Yazarla
gazetenin ideolojik duruşu burada birleşiyor: pragmatizm ve yalnız bırakma
politikası. Yazarın “Türk solu” dediği kesime kızdığı nokta, kendi çevresi
tarafından ona uygulanıyor.)
Linçe
uğrama sürecinde yalnız bırakanlar sizlersiniz. Linç, faşist bir yöntem olarak
kışkırtma ve provokasyon aracılığıyla gerçekleşen bir süreçtir. Bu süreçte
değerler öne sürülür. Şimdi yeni bir denklem kuralım: yazar gerçekten ortaya
bir düşünce mi koyuyor? Nazım’ın “sadist, yaltaklanmacı” diye nitelenmesi
nedir? Sonra Türk aydınlarına doğru genişletilen açının alanında bir bütün
olarak halkların ortak değerleri yer almıyor mu? Bunun adı eleştiri mi oluyor?
Aydınlık
çizgisine gelince, onun geçmişini bilen solun önemli bir bölümü 80 sürecine
gelmeden o çizgiyi teşhir etmiştir, fakat 90 sürecinde bu çizginin de yazıda
anılan Yalçın Küçük’ün de Kürt siyaseti için ne anlam ifade ettiğini en iyi
onlar bilir.
Barış
Yıldırım gibi isimler de Kürt siyasetinin genel çizgisinin ve “resmi”
görüşlerinin Müslüm Yücel gibi olmadığını söylüyor, fakat sessiz kalan sola ses
oluyor. Bu açıdan bu tür paylaşımlar önemli. Barış Yıldırım içinden geldiği
müzik çizgisinin ve temsilcilerinin nasıl linçe uğradığını ve
sahneye-sanatçılara saldırılarak enstrümanlarının parçalandığını bilmiyor
olamaz, mümkün değil. Biz, Barış Yıldırım şahsında onlar gibi düşünmüyoruz.
Yazımızda
da belirttik ama yineleyelim: Kürt halkı, Bayram Balcı ve Müslüm Yücel şahsında
Yeni Yaşam’ın çizgisini savunmuyor. Kemalizm tartışması ve Nazım’ın
bugünkü yerinin CHP-MHP olduğunu iddia eden görüşlere gelince de o yere ortak
olanlar, yerel ve genel seçimde CHP ve Zafer Partisi yanına dizilen radikal
demokrasi partisi ve solun dâhil olduğu seçim ittifakıdır. Pragmatizme kapı
açabilirsiniz ama Kürtlere özeleştiri verememe hâlini Türk soluna saldırarak örtbas
edemezsiniz.
Neden
poetika tartışmadık? Nazım’ın öyküleyici anlatım tekniği kullanılarak yazdığı
şiir kitabında konuşturduğu karakterlerden birinin sözleri üzerinden yola çıkıp
“Nazım ırkçı” demek için edebiyat bilmemek bir yana, okuduğunu anlama becerisinden
yoksun olmak gerekir. Bu ikisi de değil, çünkü ortada ideolojik bir çarpıtma ve
saldırı var.
Steinbeck,
işçilere zulmeden bir patronu konuşturduğunda bu sözler Steinbeck’in savunduğu
gerçek düşüncesi mi demektir! Kore Savaşı için yazılan bir şiirde gazi olan
askerin sakat kalmasının diyetini istemesi Nazım’ın Necip Fazıl gibi dönemin
egemenlerinden para isteyen bir şair olduğunu mu kanıtlar? Nazım 13-14
yaşındayken şiir yazmaya başlar fakat o yıllarda Ermenilerin politik isimleri
idam edilir. Buna şiir yazmadığı için Nazım eleştiriliyor fakat eleştirmenin ya
pedagoji bilgisi zayıf ya da Nazım’ın sınıf değiştirip bedel ödeyen bir şair
olduğu bilinmiyor. Bu ikisi de değil. Şarktaki kurnazlıklardan biri şudur:
tarihi kendinden başlatmak. Nazım’ın Kuvvayı Milliye Destanı kitabını
hapishaneden çıkmak için yazdığı ve bunun egemenlere “yaltaklanma” olduğu
iddiası da ne ironiktir ki bir Türk aydını olan ve aydın tartışması yürüten
Yalçın Küçük’e aittir.
Tüm
bunlardan yola çıktığımızda, ilgili yazının Türk şairlerini, aydınlarını,
sosyalistlerini Kürt halkına hedef gösterdiği sonucuna varılabilir. Belgesel
çekildi Cevahir yok, Newroz’da Deniz’in olduğu flama yakıldı fakat ortada sol
yok, eleştiri adı altında yazılar yayınlanıyor fakat ortada ne eleştiri var ne
de sol.
Her
bir durumda şunu sorduk: Kürt halkı nereye götürülmeye çalışılıyor? Bu soruyu
sormak ve eleştiride bulunmak tarihsel haklılığımız ve görevimizdir. Başka bir
halkın kültürüne saldırarak kimse kendine ulusal bir kimlik çizemez.
Nazım,
sınıfsız sömürüsüz düzen ideolojisinin ve mücadelesinin kendisidir. Onun
özelinde gerçekleşecek saldırı kurtuluş mücadelesinedir, halklaradır. Göç
destanında geçtiği gibi o kayayı verirsek sonra yurtsuzlaşırız. Bu, bizim
onurlu bir görevdir ve ideolojiktir.
Tarihe
kısa bir not: Ne işçi sınıfının gazetesi ne Kadıgillerin partisi ve yayını, ne
Nazım’ın adını kültür merkezine veren Kadıköy partisi ve yayını, ne Fatsa’dan
geldiğini iddia eden gelenekler ne de sendikalar ve Sendika.org son bir yıldır
yayınlanan iki yazıya da eleştiri getirebildi. Yarın çıkıp “dostlarımızı
uyardık ve kaygılarımızı belirttik, onlar da bu yüzden gazete olarak açıklamada
bulundu” türünden sözleri hangi platformda ve insan ilişkilerinde dile
getirirse kimse inanmasın.
Yeni
Yaşam açıklamada bulunduktan sonra da yazacakları tek sözcüğün
hiçbir değeri ve karşılığı yoktur. Daha kendini var eden değerleri
savunamayanlar, sınıfsız sömürüsüz düzen ideolojisini ve mücadelesini nasıl
savunacak. Barış Yıldırım, onlar adına gereken açıklamayı yaptı. Yarın çıkıp
insanlara gazeteye açıklama yaptırdıklarını söylemesinler. Biz eleştirirken
iştirak etmeyenler, İştiraki’nin geliştirdiği ideolojik mücadeleden kendilerine
pay çıkarmasınlar.
S. Adalı
29
Ağustos 2024
Dipnotlar:
[1] S. Adalı, “Yamalı Bohça”, 26 Ağustos 2024, İştiraki.
[2]
Hüseyin Aykol, “Aydınlar ve Bizim Tavrımız”, 28 Ağustos 2024, Yeniyaşam.
[3]
Cengiz Kılçer, “Aydınlara ve Nâzım Hikmet’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği”,
26 Ağustos 2024, Yurtsever.
[4]
Fatih Yaşlı, “Ahlat’tan Yetenekli Bay Yücel’e Uzanan Yollar”, 28 Ağustos 2024, Sol.
[5] Günay Aslan, “‘Devletçi Türk aydını’ tartışması”, 28 Ağustos 2024, Youtube.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder