Haziran ayında
güneşe uğurladığımız partili aydın ve sanatçılarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal
ve Ahmet Arif’i anıyoruz.
Partimizin dış
büro üyesi ve uluslararası işçi sınıfı tarafından da yakından tanınan
aydınlarımızdan Nazım Hikmet, 3 Haziran 1963’te sonsuzluğa yürüdü. Nazım
yoldaş, ömrünün 40 yılını Türkiye Komünist Partisi’ne adamış, partimizin her
kademesinde görev yapmış ve yalnız ülkemizin değil, uluslararası işçi sınıfının
gönlünde de taht kurmuş bir komünistti. Nazım yoldaş, 40 yılı aşkın savaşımı
süresince hapiste, dışarıda, çalışma yaşamında, parti yaşamında, yurtiçinde,
sürgünde, kısacası yaşamının her anında komünizm ve enternasyonalizm bayrağını
asla yere düşürmeyen bir sıra neferiydi.
İşçi sınıfının
ve partimizin büyük yazarı Orhan Kemal’i, Nazım yoldaştan 7 yıl sonra, 2
Haziran 1970’te kaybettik. Orhan Kemal yoldaş, partimizin Adana İl Sekreterliği
görevini yürütmüş, yiğit bir komünistti. İşçi kökenli olan Orhan Kemal yoldaş,
komünizme inancı nedeniyle defalarca hapsedilmiş, yine de son nefesine kadar
inancından asla taviz vermemiştir. Sonsuzluğa yürüdüğünde ardında 10 ciltlik
öykü, 27 roman ve 5 tiyatro oyunu bırakan Orhan Kemal, komünizm savaşımımızda
unutulmaz izler bıraktı.
2 Haziran 1991
yılında yitirdiğimiz Ahmed Arif, 1951’de başlayan ve 1952 yılında da süren
büyük TKP tevkifatında içeri atılanlardandı. Türkçeyi en iyi kullanan
şairlerden olan Ahmed Arif, aslen Kürt ulusunun bir evladıydı. Şiirlerini Hasretinden
Prangalar Eskittim adlı kitapta topladı.1968 yılında yayımlanan bu eser,
halen ülkemizde en çok basılan kitaplar arasındadır. Hasretinden Prangalar
Eskittim kitabında yer alan “Otuzüç Kurşun” şiiri, 1943 yılında Van’ın
Özalp ilçesinde hayvan kaçakçılığı iddiası ile 3. Ordu Kumandanı Orgeneral
Mustafa Muğlalı’nın emriyle 33 Kürt kardeşimizin yargısız olarak kurşunlanarak
katledilmesini konu edinmektedir. “Otuzüç Kurşun” şiiri, günümüzde halen sürmekte
olan Kürt katliamlarının, sürgünlerin, kayyumların kısaca acının, destanı
olarak insanlık tarihine mal olmuştur.
Üç partili
aydın ve sanatçımızı, yine parti dostu aydınımız Hasan Hüseyin Korkmazgil’in
sözleriyle anıyoruz: “Haziran’da ölmek zor...”
Yoldaşlar,
Güneşe
uğurladığımız yoldaşlarımız Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmed Arif’i andığımız
bugünde, Nazım Hikmet yoldaşın partili yaşamına daha ayrıntılı bakmanın
zorunluluk olduğunu düşünmekteyiz.
Bütün bilinçli
yaşamını komünizme ve partimize adayan, bu uğurda politik göçmenlikle aramızdan
ayrılan yoldaşımız Nazım Hikmet’i ölüm yıldönümünde anmak; onun partimize ve
davamıza yaptığı hizmetleri bir kere daha düşünüp dile getirmek ve ölümsüz
anısı önünde saygıyla eğilmek, yoldaşları olan bizlerin, hepimizin görevi
olmalıdır.
Genç yaşında
ulusal kurtuluş savaşımına katılmak üzere Ankara’ya gitmek için çıktığı yolda,
Ekim Devrimi ve Lenin’in düşüncesi ile tanışması üzerine, devrimin ülkesine,
Sovyetler Birliği’ne giden, orada partimizin yöneticileri ile tanışan ve
partimize üye olan Nazım, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV)
okudu. Devrimin coşkusunu yazan şair Mayakovski ile devrimin tiyatrosunu ve
sinemasını yapan ünlü tiyatro yönetmeni Meyerhold ile tanıştı. Sanatçı
kimliğini Ekim Devrimi’nin ilke ve ülküleri ile birleştirdi. Genç ve ateşli bir
yurtsever olarak gittiği Sovyet ülkesinden, inançlı bir komünist ve
enternasyonalist olarak yurda döndü.
Partimizin
kararlı ve inançlı bir savaş eri olarak yurda dönen Nazım’ın yaşamı, bundan
sonra partimizin savaş yoluna kopmaz biçimde bağlıdır. Bu yolda, İstanbul ve
İzmir'de yeraltı çalışması yürütürken, komünist basında yayımlanabilen ve elden
ele dolaştırılan şiirleri coşkunun kaynağıdır.
Likidatör ve
bozgunculara karşı partimizin Leninci çizgisini savunurken uğruna katlanılan
acı ve yoksulluk dolu bir hayat, sürgün, işkence ve uzun cezaevi yıllarıyla
yüzleşen Nazım, askere alınıp öldürülmek tehdidi karşısında, partimizin onayı
ile, elli yaşına yakın bir yaşta yurtdışına politik göçmen olarak yola
koyulmuştur. Yurt dışında özellikle Demokrat Parti diktatörlüğüne karşı tüm
yurtseverlerin ve devrimcilerin, ilerici ve komünistlerin sesi olmak amacıyla
Bizim Radyo’nun kurulup gelişmesinde birinci derece görev almıştır. Yine
sosyalizmin anavatanı Sovyetler’de yaşadığı dönemde Dünya Demokratik Gençlik
Festivalleri’nde ve Dünya Barış Konseyi’nde etkin roller üstlenmiştir. 1952
tevkifatıyla paralize edilen partimizin yeniden toparlanıp savaş alanına
çıkması için Bilen yoldaşla birlikte çaba sarfetmiştir. Ve Yakup Demir yoldaşın
yurtdışına çıkmasından sonra gerçekleştirilen 1962 Plenumu’nda oluşturulan TKP
Dış Bürosu’nun onurlu bir üyesi olarak aramızdan ayrılmıştır.
Nazım Yoldaş,
partimizle, komünist ideallerimizle, proletarya enternasyonalizmiyle kopmaz bağ
ile bağlı olan yaşamı, burjuvazi açısından olduğu kadar her boydan likidatör ve
bozguncularca da tehdit olarak görüldü. Burjuvazi, Nazım hakkında defalarca
dava açtı. Ve onu otuz küsur yıl hapse mahkûm etti. Sadece bununla yetinmedi,
Nazım’ın şiirlerinin basılmasını ve okunmasını yasak etti. Onlarca yıl Nazım’ın
şiirlerini okuyanlar, evinde bulunduranlar hakkında davalar açtı, gencecik
insanları hapse attı. Ancak bunda başarılı olamayacağını anlayınca onu siyasal
kimliğinden soyutlayarak içselleştirme yoluna gitmeyi tercih etti. “Türkçenin
büyük şairi”, “yeni Türk Edebiyatının öncü şairi” gibi övgü dolu
yakıştırmalarla onu genç kuşaklara tanıtma yoluna giden burjuvazi, Nazım’ın
edebi yönünü öne çıkararak onu kimliksizleştirebileceğini sandı. Burjuvazi ve
Nazım ticaretinden çıkar sağlayan kimi edebiyat çevreleri, bununla da
yetinmeyerek, “Nazım’ın aşkları” adı altında onun eşleri ve sevgi bağıyla bağlandığı
ve bunu ifade etmekten çekinmeyen cesur kadınların yaşamlarını konu edinerek,
onun komünist partili kimliğini silikleştirmeye çalıştılar.
Gerici, faşist,
liberal parti liderleri, meydanlarda huşu içinde şiirlerinden mısralar okuyarak
“demokrat”lıklarını kanıtlama derdine düşerken, yine gerici, faşist çevreler
ise ailesinin soykütüğünün Polonya’ya dayanmasını gündeme getirip, yurtdışında
almak zorunda olduğu Polonya Halk Cumhuriyeti vatandaşlığını da buna ekleyerek,
onu aşağılamak istemişlerdir.
Ancak
burjuvazinin tüm çabalarına, gerici ve faşist çevrelerin tüm karalamalarına
rağmen mızrak çuvala sığmamış, Nazım Hikmet Ran yoldaşımız, Türkiye Komünist
Partisi üyesi kimliği ve komünist kişiliği ile bunları boşa çıkarmış ve genç
kuşakların önünde saygıyla eğildiği, Türk dilinin usta bir şairi, usta bir
edebiyatçı olmanın ötesinde, usta bir cezaevi dokumacısı, usta bir cezaevi ayna
dökümcüsü, usta bir cezaevi ressamı olarak da bugün gerekli saygıyı görmektedir
ve dünya durdukça da görecektir.
Yoldaşımıza
karşı yapılan saldırılar sadece burjuvaziden gelmemiştir. Yaşarken ve
sonsuzluğa uğurlanması sonrasında anısına saldırılarda her boydan ve soydan
siyasal akımın yanı sıra likidatör ve bozguncular da Nazım’a kirli ellerini
uzatmaya ısrarla devam etmektedirler. Nazım Yoldaş’ı kendi dar çıkarları için
malzeme yapmaya deneme ısrarlarını sürdürmektedirler. Yaşarken parti dışına
düşürülmek istenen yoldaşımız, bu çabaları Komintern çizgisine ve Sovyetler
Birliği’ne şaşmaz bağlılığı ile aşmış ve daha sonra bu çabaları “parti dışına
düşürmek istedi birileri” diyen dizeleri ile sadece sitem ederek cevaplamıştır.
Nazım’ın ilke ve ülkülerini romantik komünistliğe indirgeyen, Nazım’ın adına
cafe açıp, cafe salonlarına Nazım’ın eşlerinin adını veren ve masalarını
Nazım’ın şiirleriyle isimlendirenler, Nazım’ın aziz hatırasına saygısızlık
etmektedirler.
Komünistler ve
partimiz, yoldaşımız Nazım’a yapılan tüm bu saldırılara cesaretle karşı durmuş,
onu her türlü saldırıya, yalana, iftiraya karşı partizan kimliği ile aşağıdaki
dizelerini bayraklaştırarak savunmuş ve sonsuza kadar savunmaya devam
edecektir:
“TKP’m benim
Sen bana bugün alındaki mübarek yara izinle göründün”
Nazım yoldaşı
ölüm yıldönümünde bizlere düşen görev ise Nazım’ın “Sen dünümüz bugünümüz,
yarınımızsın. Sen aklımız, en ince hünerimizsin” dizeleriyle tarif ettiği
partimizi yeniden savaş alanlarında, işçi sınıfımızın ve emekçi halkımızın
örgütlü öncüsü olarak yer almasını sağlamaktır.
Yoldaşlar;
bugünün acil görevi; bugüne kadar sürdürdüğümüz savaşımda bir adım daha öne
çıkmak ve çalıştığımız fabrikada, işlikte, mahallede temel örgütlerimizi
kurmaktır. Nazım Hikmet Ran yoldaşı anmanın bugünkü anlamı budur.
Partimiz üye ve
sempatizanları bulundukları her yerde, ulaşabildikleri tüm yoldaşları ile Nazım
Hikmet’i anma toplantıları düzenlemeli, onun aziz anısı önünde saygıyla
eğilmeli ve Nazım’ın kararlılığıyla yeni savaşım yolları ve yöntemleri
geliştirmelidirler.
Partimizin
üyeleri ve genç kuşaktan taraftarları, bunu yapacak bilinç ve kararlılığa
sahiptirler.
Savaş Yolu
25 Mayıs 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder