Yeni
müfredat, görüşler toplanmak üzere, 10 gün süreliğine askıda kaldı. Bu süre
sonunda meclise sunuldu. “Kâmil ve değerlerini bilen kuşak yetiştirmek için
eldeki müfredatın yeterli olmadığı ve gereğinden fazla yüke sahip olduğu” iddia
edildi. Daha önce 2005’te ve 2017’de müfredat değişikliği, benzer nedenlerle
yapılmıştı.
“Değerler”
başlığı, önemli bir tartışmaya kapı aralıyor. Bu değerlerin neler olduğuna dair
bir örnek, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Programı’ndan verilebilir: Dört yıl
boyunca hemen her üniteyle “bağlantılı” olarak, “vatanseverlik" değeri ön
plana çıkartılıyor. Burada dikkat çeken husus şu: milliyetçilik, “Yerli ve Milli
Öğretim Programı” adı altında çocukların zihinlerine işleniyor.
Vatanseverlik
bir değerdir, fakat anti-emperyalist bir zemin üzerine kurulduğu sürece. “Sözün
ebrusu”, “sözün peşinde”, “geçmişten geleceğe” gibi bilimsel temele dayanamayan
kavramlar, Türk dili ve edebiyatı müfredatına yerleştiriliyor. Okullarda
edebiyat atölyesi kurulması gibi bir çalışma öngörülüyor. Değil edebiyat
atölyesi kurmak, kütüphane açmaya müsait, münazara-panel-şiir dinletisi
hazırlayacak konferans salonu olmayan okullar var. Öte yandan, öğrencilerin
kültür hazinesine katkı sağlayacağı belirtilen şair ve yazarlar da Türk-İslam
sentezi ideolojisine uygun şekilde seçilmiş durumda.
Her
müfredat, ideolojik bir temele dayanır. Eğitim, doğası gereği ideolojik bir
uygulama ve insan biçimlendirme programıdır. Yeni müfredatta “demokrasi”
sözcüğüne dahi yer verilmiyor.
Disiplinlerarası
yaklaşıma uygun şekilde, edebiyatın ilişkili olduğu disiplinlerin tümüne yer
verilmiyor, metinlerin insan hakları ve demokrasi dersiyle herhangi bir ilişki
kurulmadan işlenmesi planlanıyor. Aynı şekilde tanımlanan beceriler de başka
ülkelerin öğretim programlarından çeviri ve uyarlama biçiminde hazırlanıyor, bu
yönüyle yerli ve milli olduğu söylenemez. Dilbilgisi ise “anlamın yapı taşları”
adıyla geçiyor fakat anlam (sentaks) dilbilgisi içinde sadece bir çalışma
alanı, fonetik ve diğer alanlar ise devre dışı bırakılıyor.
Her
kademe için dört tema belirleniyor, dinleme ve konuşma sınavları öğretmenin
planlamasına göre değil, müfredatın belirlediği takvime göre yapılacak, dersin
nasıl işleneceği adım adım belirtiliyor. Buradan çıkan sonuç ise öğretmen,
sadece yönergeyle hareket eden bir nesne görevini icra edecek, öğretmene
hareket edeceği bir alan bırakılmıyor.
Felsefe
dersinde de durum farklı değil. Sorgulamadan öte, verili olanı kabul esas
alınıyor. Felsefe tarihine yön veren temel düşünürlere yer verilmiyor. Hem norm
fazlası felsefe öğretmeni sorununu çözebilmek hem de felsefe dersi adı altında
din kültürü müfredatının işlenebilmesini sağlamak adına, geçtiğimiz yıllarda
felsefe dersi 10 ve 11. sınıfların dersleri arasına yerleştirildi. Bu ders
özelinde dikkat çeken diğer bir nokta ise her derse ait öğretim programlarının
sayfa sayısı 30-277 bandında. İnsan hakları ve demokrasi müfredatı 30, felsefe
67, Türkçe 288. Diğer derslerinki ise demokrasi ve Türkçe müfredatlarının sayfa
sayıları aralığında. Asıl önemli bilgi ise şu: Din kültürü grubu derslerinin
öğretim programı 572 sayfa.
Sadece
bu bilgi yeterli mi? Hayır. Sosyal bilimlerden biyolojiye kadar birçok dersin
müfredatında din kültürü dersinin öğretileri ve becerileri gölge etkisi görevi
görüyor. Asıl amaç, sömürüye rıza gösterecek insan yetiştirmek, toplumsal
yapıyı ve dinamizmi bu ajandaya göre düzenlemek.
Bu
noktada pozitivist laisizmle verilen tepki, sadece kimliksel
yarılmaya/yarışmaya neden olarak, tam da müfredatın amacına hizmet eder.
Laikliğin en çok sömürü düzeninin sona erdirilmesi için gerekli ilke olduğuna
göre hareket edilip halka bu yönde bir çağrı yapılmalı. Öğretmen-veli
dayanışması ve işbirliği günün en acil ihtiyacı.
Bir
yandan MESEM adı altında sömürülecek bir öğrenci profili var, 5 gün iş yerine
gidecek; diğer yanda 1 gün okula gelindiğinde inanç manipülasyonuyla rıza
üretimi yapılacak.
Verilen
yanlış bir tepki de paydaşlara sorulmadan müfredat hazırlanması. Bu ise
reformist bir yaklaşımın sonucudur. Eğitimciler, sendikal bir baskı oluşturarak,
müfredat yapıcı olma talebini yerine getirerek tarihsel özne olduğunu
dayatmalı.
“Paydaş”
demek, ortak olmak demektir. Eğitimci, özne olmadığı sürece paydaş olarak
kalır. Kimsenin tartışmaya “lüzum” görmediği bir konu da müfredata hazırlık
olarak 3 yıldır süren UNICEF hibesiyle yapılan çalıştaylar dizisi. Bu aşamada
hiç kimse, sorununun emperyalizmle bağlamını tartışmıyor. Batı, neden “yerli”
ve “milli” müfredat için hibede bulunsun!
Becerilerin
belirlenmesinden kazanım geliştirilmesine kadar düzenlenen çalıştaylar, 21. yüzyıl
becerilerine uygun eğitim modeline uyum sağlamaya yönelik. Bu beceriler, tam
olarak kapitalist toplum modeline uygun beceriler, üç temel başlıkta
toplanıyor: öğrenme ve yenilik becerileri, dijital okuryazarlık becerileri,
kariyer ve hayat becerileri. Son başlığın kapsamında geçen girişimcilik,
esneklik ve uyum, üretkenlik gibi beceriler, yeni kapitalizmin esnek ve
güvencesiz çalışma sistemiyle uyumlu.
“Girişimcilik”
denen beceri, bugün için kapı kapı iş arayıp mülâkatlara katılmak ve aynı
sınıfsal aidiyetten gelen insanı elemek için yöntemler aramaktan başka bir
anlama sahip değil. Esneklik ve uyum ise her ne kadar demokratik tanımlara
sığdırılsa da pratikte güvencesiz çalışmayı ve mobbingi bir çalışma etiği
edindirme çabasını ifade ediyor.
Müfredatın
bir özelliği de hiçbir ihtiyaç analizine dayanmayıp, sadece sermaye aparatı
olan tarikatların taleplerine göre hazırlanmış olması.
Sonuç olarak; sömürü düzenine uygun şekilde hazırlanmış olan “yeni” müfredat, rızaya uygun hareket eden sınıf üretmeyi amaçlıyor.
Bir
eğitim sistemi de müfredatı da emperyalizmle, idealizmle, üretim ilişkileriyle
kurduğu bağa göre bir üstyapı olarak kabul edilip değerlendirilmeli. Müfredat,
hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ediyorsa eleştiri de çözüm de o sınıfa göre
geliştirilmeli. Bunu yaparken de pozitivist kimlikçilik terk edilerek,
ulaşılabildiği kadar veliye; gerekirse kapı kapı gezerek, mahalle forumları
düzenlenerek, afiş-bildiri üretimi ve kitle çalışması geliştirerek ulaşılmalı.
İşbirliğini ve sorgulamayı esas almayan her müfredat tepkiyle karşılanmalı,
esas müfredatın da eğitimin de yalnızca sınıfsız-sömürüsüz düzende mümkün
olacağı kavranmadığı sürece tek “kazanım”, reforme edilmiş bir müfredat
olacaktır.
Konuyla
ilgili ders ders inceleme, bir yazının ve alan bilgisinin kapsamı dışında olup,
burada söz konusu müfredata yaklaşırken başvurulacak kavram setine işaret
etmeye çalıştık.
S. Adalı
11
Haziran 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder