Pages

04 Mayıs 2024

Surdaki Gedik Yalanı


1 Mayıs geride kalmadı. Bu sabah gözaltılar yaşandıktan sonra Tertip Komitesi bir açıklama yayınlayarak bu durumu kınadı. Açıklamanın en dikkat çekici noktalarından biri de “yan yana gelerek ortak mücadeleyi büyütmek”le ilgili olanıydı.

Evet, siz Saraçhane’ye çağırdınız ve sınıf da tüm engellemelere rağmen on binlerle alana geldi. DİSK heyeti barikatlara yaklaşıp müzakereyi başlattığında, kitlede heyecan ve umut uyandırdı fakat otobüsten dağılma kararı yönünde anons yapıldı, anons iki “farklı” (özünde aynı) megafondan yapıldı. Kitleye alanın her iki tarafından anons yapıldı: biri barikatın gerisinden, diğeri DİSK otobüsünden. Yani Tertip Komitesi, emekçi halk sınıflarının aklıyla alay ederek, bugün yan yana gelme ve zorbalığa karşı ortak mücadele etme çağrısında bulunuyor. Tertip Komitesi yalan söylüyor.

Bu yalanın teşhiri için çaba sarf etmeye gerek bile yok, görüntüler izlenebilir. Tertip Komitesi’nin anonsu haber sitelerinin videolarında var. Kimlerle yan yana gelmek istiyorlar? Büyük ihtimalle çağrıları CHP’ye ve seküler burjuvaziye.

Alanı siz terk ettiniz, yetmedi, “terk edin” çağrısında bulundunuz, o da yetmedi, görevlilerinizi alana yönlendirip kendi üyelerinize “dağılın” çağrısı yaparak, alanda kalma kararının bireysel olduğuna vurgu yapıp o üyeleri üstü örtük tehdit ettiniz. “Biz onlardan değiliz” dediniz.

Halkın maruz kaldığı her tarihsel dönemeçte geri adım attınız ve halka da sınıfa da geri adım atmalarını dayattınız. Bu dayatma, “başınıza bir şey geldiğinde bu sizin kararınız, yani biz yokuz” diyerek gerçekleşti. Saraçhane’de de bunu yaptınız.

Üç gündür sendika üyeleri şunu söylüyor: “Sendikayla 1 Mayıs’a gitmem.” “1 Mayıs'a gitmem” demiyor. Sendikalılığın gereğini ayaklar altına alarak sınıfı ve kitleyi alanda bırakıp kaçtınız, yuhalandınız, sizi protesto eden sloganlar atıldı. Bugün yaptığınız açıklama, tarihsel açıdan tüm meşruiyetini yitirdi.

“İnsanları biz oraya çağırdık, sonra da kaçtık, onlara da dağılmaları yönünde çağrı yaptık” diyemediğiniz gibi yine TMMOB “liderinin” Kazancı’da epik perdeden dillendirdiği “hesap soracağına” iddiası gibi şu cümleleri kullanıyorsunuz: “İsterseniz yasaklayın, barikat kurun, hepimizi cezaevlerine doldurun ama tarihsel ve hukuki hakikati değiştiremezsiniz, Taksim 1 Mayıs alanıdır.”

Tertip Komitesi bir kez daha yalan söylüyor. “Barikatı, yasağı, mahkemeyi göze alamazlar, alamadılar.” Gezi mahkemeleri başladığında “Hepimiz oradaydık” demiştiniz ama “Hepimiz Saraçhane’deydik” diyemiyorsunuz.

Saraçhane ilk değil. KESK yönetiminin aldığı grev kararıyla iş bırakan emekçiler, OHAL döneminde ihraç edildiler. İhraçlar, KESK genel merkezinin elli metre ötesinde, analarıyla eşleriyle birlikte yerlerde sürüklenirken alanda KESK yöneticileri yoktu. Öyle iddia ettikleri gibi bir duruma cüret edemezler. Akil adam olan sendika başkanı, grev kararına imza attı fakat soluğu Avrupa’da aldı. Yine Saraçhane’de elli metre ötedeki barikattan ve sınıftan kaçarak alanı terk etti.

Burada sorun şu: Grev kararı alıyorsanız, sendika üyesi emekçi sendikalı olmanın gereğini yerine getiriyorsa bu, bireysel bir karar değildir. O günden sonra hak gaspına uğrayan emekçinin sözü geçer ama KESK "Kimse, kendisini KESK’e dayatamaz” gibi öznel bir argümana sığındı. Kendini dayatma bireysel bir karardır, emekçilere kendi öznelliğini dayatan bir yapı varsa bu KESK bürokratlarıdır.

O gün Ankara’da, bugün Saraçhane’de yaşanan durum özdeştir. Bugün 1 Mayıs’a çağırdınız, üyelere “alana bireysel imkânınızla gelin” dediniz, üyeler buna rağmen geldi. “O da olmazsa CHP otobüsleriyle gelin” dediniz. “Elimizdeki mahkeme kararıyla Taksim’e yürüyeceğiz” dediniz; on metre yürümediniz. Alanda kalan üyeye “bireysel kararınızdır” dediniz. Grevi, 1 Mayıs’ı, ÖMK’yi bireysel kararla ve özgür iradeyle eşitleyen bir sendikacılık politikası olamaz. O yüzden geri çekilen, kendini dayatan, Taksim'i zorlamayı göze alamayan varsa o da Tertip Komitesi bileşenleridir.

Sınıfı, taşıma kitle olarak görüp ondan biat etmesini bekleyen dayatmacı anlayış size ait. O gün orada sendika değil, sizler yuhalandınız. Sendikalar üyeleridir. Sendikal onuru ve mücadele tarihini ayaklar altına alan sizsiniz. Üye, sizi aşar ki aştı da. Eğer öyle olmasaydı, bugün bu açıklamayı yapmak zorunda kalmazdınız.

Bugünkü yaptığınız açıklamayı, Yedi Uyurlar anlatısındaki gibi 300 yıl sonra uyanıp bir emekçi okusa ve olay sırasında uykuda olsa, sizi o gün Saraçhane’de direndi zanneder. Açıklamanın hiçbir yerinde insanları alana çağırdığınız halde alanı terk ettiğiniz yazmıyor. Evet, çağrı yaptınız fakat üyeyle birlikte hareket etmeyip “kendi imkânlarınızla gelin” dediniz. Pikniğe bile gittiğinizde araç ayarlarken o gün üyeyi kendi imkânlarına ve CHP belediyelerine terk ettiniz.

KESK ve DİSK’in OHAL dönemindeki tüm manipülasyonu Saraçhane’deki surların altında kaldı. Sınıflar mücadelesi tarihine otobüsten yaptığı anonsla geçti. KESK’e bağlı iş kollarının şube yöneticileri, alanı gezip üyelere dağılma çağrısı yaptığında karşılaştıkları tepkide, "Biz de terk etmeme taraftarıyız ama Tertip Komitesi’nin kararı bu” yanıtını verdiler. Oysa gerçek öyle değil, şube yönetimlerine genel oyla değil, sizin dilinizle ifade edersek, pazarlık yöntemiyle alındınız, seçilme söz konusu değil. O yüzden, onurlu bir sendikal politika yürütseydiniz, alanı gezerek üyelerinize bu anonsu iletip sahibinin sesi olmazdınız. “Önde KESK flamalı üyeler var, isterseniz siz de oraya gidebilirsiniz” demezdiniz.

KESK ve DİSK bürokratları, sendikacılık nasıl yapılmazın tarihini yazıyorlar. OHAL itibariyle başlayan tüm bu çarpıklıklardan sonra üyedeki ve emekçideki sendikal sempatiyi, umudu, güveni ve desteği de sendika bürokratları bitirdi.

Saraçhane’de gün yüzüne çıkan başka gerçekler de var. Önceki yazıda belirttiğimiz gibi TTB başkanı olmasından öte demokrat kesimde saygın bir aydın olarak yer eden Şebnem Korur Fincancı, kendine verilen değeri alanda bırakarak gitti. Anons okunduğu sırada otobüsün üzerindeydi. Her saldırıyı halk sağlığı sorunu olarak gören TTB ve başkanı, kitleye sıkılan gazı halk sağlığı sorunu olarak görmedi, onlara ilk yardım uygulamadı. Satranç oyunundaki gibi görevi önemli taşlar, alandan çekildi. O da KESK eşbaşkanı da İHD eşbaşkanının izinden yürüyor. İmajlar bir bir çöküyor, gösteri sona eriyor.

Solun durumunu tekrar ele alacak olursak, barikatın önünde birleşen sol, bugüne kadar dar grup rekabetçiliğiyle ve kimlik siyasetiyle hareket etmeseydi, OHAL döneminde aynı birleşik mücadeleyi geliştirseydi, bugün sendikalar da bu duruma gelmezdi. O sendikalar sizin birer yansımanız. KESK’i de ona bağlı iş kollarının genel merkezleri ve şube yönetimlerini de oluşturan çevreler, o barikatın önünde yer alanlardır. Bugün dönüp sendikaları eleştirmelerinin geçerliliği yoktur. Kendi siyasi çizginize mensup yönetimler, sizi barikatın önünde bırakıp kaçtı. Bu gerçeği görmek zorundasınız.

Bu Frankenstein misali anomali, sizin eseriniz. Her şeye rağmen gösterdiğiniz sınıf cüretinin hakkı inkâr edilemez ama bu cüret, o gün orada kendiliğindenciliğin eseri olarak tezahür etti. Öyle olmasaydı, gazdan etkilenerek geri çekildiğinizde, ardınızda yer alan TKP kitlesi öne geçmezdi.

Barikatın önünde yer alan tüm politik çevreler, Saraçhane gerçeğini düşünmek zorunda. Yücelttiğiniz kadın hareketi ve LGBT, sınırlı sayıda katılımla alana geldi. Nevruz’daki nasyonal grup gibi kimse onlara saldırmadı. Katılım, ancak sınıf kültürüyle mümkündür, elde kalan bile buna yeter. 8 Mart’ta, 25 Kasım’da, onur haftasında Taksim’i zorlayan kitle yanınızda değildi.

Tek güç, emekçi halkın sınıf birlikteliğinden gelendir. Tek ayrım, sınıfsal olandır. Onun dışında kalan tüm ayrımlar, kimlikler mücadelesine ve burjuvaziye hizmet eder. Bugün Filistin halkı tüm bu ayrımları ortadan kaldırarak yurt savunusunda birleşiyorsa, Taksim de ülkemizin emekçi halk sınıflarının antikapitalist, antifaşist, antiemperyalist mücadelede birleştirir. O yüzden, bir kez daha ifade edersek, Taksim sadece bir alan değildir; tarihin, değerlerin, sınıf mücadelesinin ilke ve gereklerinin toplandığı alandır.

*  *  *

CHP’li ve DEM’li belediyelerin işçilerinin üye olduğu DİSK’in yönetimi, metropoller ve bölge illeri dışında üye kaydedemeyen KESK, insan hakları derneğine dönüşen TTB, kentsel dönüşümle sermayedar olan TMMOB, 1 Mayıs’ı ancak dolgu alanda kutlayabilir.

Bu bağlamda, sendikaların ve meslek odalarının bürokratlarının üretmek istediği ve kısmen başarılı olduğu üye profili de tartışmaya açılmalıdır. DEM’li bir belediyede grev olmuyorsa DİSK’in bir geçerliliği yoktur. Konut hakkı için mücadele etmeyen TMMOB’un bir geçerliliği yoktur, o, sadece lokallerinde Sol Parti’yi ağırlar. Gittikçe proleterleşen ve güvencesizleşen iş kolunun insanca yaşam hakkı için sömürüsüz bir düzeni savunmayan KESK’in bir geçerliliği yoktur.

KESK, sadece Türk’ün ve Kürt’ün CHP’sinin gölgesinde, sendika dışı politika üretir, sınıfı kimlikler üzerinden ele alır, alana sınıfı getiremez. TOGG araba çekilişine katılıp sonra onu üç katı fiyatla satılığa çıkaran, termal otellerde iş yeri temsilcisi eğitimi veren, yoga ve beden atölyeleri düzenleyen, erkek üyeye kapalı haremlik selamlık etkinlikler düzenleyen, sınıfları ortadan kaldırmak yerine sınıf atlamaya çalışarak kokteyller düzenleyen, Van için irade gösterip Taksim için alandan kaçan burjuva demokratı KESK yönetiminin de kamu emekçilerine bir faydası yoktur.

KESK ve DİSK üyelerinin çalıştığı DEM’li belediyelerde bugüne kadar neden bir kez grev olmaz? Alandan kaçışın köşe taşlarından biri de bu özettir. O yüzden, bugün Tertip Komitesi, açık bir şekilde yalan söylemeye devam ediyor. Yalan, burjuva kültürünün ürünüdür. Sınıf siyasetinde yalan söylemek ahlaki erozyona neden olur ki her gün oluyor da.

Ülke genelinde kutlanan 1 Mayıs’lara ayrı bir yazıda değinilecektir.

S. Adalı
4 Mayıs 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder