Ukrayna Savaşı ilk yılını doldurduğunda, Rusya’nın
aslında ilerleyemediği ve başarısız hamleler yaptığı yönündeki tartışmalar
gündemi oluşturuyordu. Üzerinden bir yıl daha da geçti. Son bir haftada ise
Rusya Harkov’u kontrol altına aldı. Savaşın daha ilk günlerinde en büyük enerji
santralini Ukrayna kaybetmişti. Harkov’un kaybını açıklayan Zelenski; ordudaki
asker sayısının yetersiz olduğunu, askere alma yaşının düşürüldüğünü ve halen
eğitime alınan askerlerin savaşa gönderilmediğini söylüyor. Ardından Batılı
emperyalistlere de silah yardımının bir an önce gelmesi gerektiğini yoksa Rusya’nın
saldırıları genişleteceğini açıklıyor.
Bu sırada Yemen, bir kez daha emperyalistlerin
destroyerlerini batırıyor, Slovakya başbakanına suikast düzenleniyor, İran
cumhurbaşkanı helikopter “kazasında” ölüyor. Tüm bu gelişmeler emperyalizmin
yenilgi aldığını gösteriyor, yaşanan, tam bir panik halidir. İlk panik, Rus
kedisinin, Dostoyevski kitaplarının, Rus müzisyenlerin konserlerinin “demokrat”
Avrupa tarafından yasaklanmasıydı. İkinci panik, Filistin direnişinin ardından
Filistinli kadın yazarın ödül töreninin iptal edilmesiydi. Her bir panik
belirtisi, sembolik bir değer taşıyor.
Slovakya başbakanı Ukrayna karşıtı açıklamalarda
bulunuyordu. İran ise Şam’daki büyükelçilik binasının İsrail tarafından
vurulmasına misilleme olarak İsrail’e füze saldırısında bulunmuştu. İsrail
yanlısı medya, her ne kadar İran saldırısında “İsrail zarar görmedi”
propagandası yapsa da hava savunma üssü zarar görmüştü. Öyle olduğu son “kazayla”
daha net anlaşılıyor. Bir dönem Latin Amerika devlet başkanları da kanserden
ölüyordu!
Filistin direnişi tüm dengeleri değiştirdi,
emperyalizme karşı direnişin fitilini yeniden ateşledi. Tüm emperyalist
ülkelerin halkları Filistin için destek yürüyüşleri ve protestolar düzenledi,
düzenliyor. Direniş, halkları birleştirdi. Ülkemizdeki muhafazakâr çevreler de
anti-emperyalizmin aciliyetini anladıklarını eylemlilikleriyle gösterdiler.
Tüm bu gelişmeler, emperyalizmin yenilmez olmadığını
hatırlatıyor. Sıkışan emperyalist işgalci bloğun perverleri ülkemizde de
devreye girdi. Önce Rusya’yı protesto edip Donbass demokratik cumhuriyetini
kuran halkın mücadelesini ezmek istediler fakat aynı “sosyalist” kesim,
Suriye'nin kuzeyi IŞİD işgalindeyken emperyalistlerin bölgeyi kurtarması için
çağrılarda bulunarak eylemler düzenliyordu. İşçi sınıfının gazetesi olması
gereken yayınlar, emperyalistlerin Suriye’den çıkmaması için imza kampanyaları
düzenleyen kalemlere köşe ayırdıktan sonra bu şahıslar için “misafir yazar”
demişti ama Ukrayna’nın safında yer alan yazarlara da alan açmıştı. Ukrayna
olunca vatan savunması olur, İran olunca “gerici” diyerek kenara çekilirler.
Aynı şekilde, İran’ın İsrail’e yaptığı misillemenin ve İran cumhurbaşkanının
ölümünün ardından gönlü Batıcı, zihni emperyalist olan çevrelere yakın insanlar
sosyal medya hesaplarından propaganda sürecine girdiler.
“İran, nasıl bir ülke biliyor musunuz?” diye başlayan
paylaşımların ardından gelen iki argüman var: rejim bağlamında kadın hakları ve
idam. Bu ikisi de savunulamaz ama ezilen-sömürülen Doğu haklarının da demokrasi
götürme ve medeniyetler çatışması tezi altında işgal edilmesine karşın bu idam ve
kadın haklarına “sığınarak” Batı işgaline sessiz kalmak da en başta halklara
ihanettir.
Öyleyse idam ve kadın hakları bağlamında Batı
emperyalizmi ne aşamada buna bakmak gerekir. Irak’ın işgali sırasında
emperyalist orduların askerleri Arap kadınlara tecavüz etti, bu kadınlar mektup
bırakarak onlardan çocuk doğurmayı reddederek onurları için intihar ettiler.
Irak zindanlarında işkence yapılan çıplak erkeklerin başında bir köpekle gülerek
poz veren işgalci kadın askerin fotoğrafı hâlâ hafızalarda.
Libya, Ramazan ayında bir gece yarısı emperyalist askeri paktların savaş uçaklarıyla bombalandı, cinsiyeti fark etmeksizin, binlerce insan katledildi.
Emperyalizmin hesapları uğruna onlarla işbirliği
gerçekleştiren bölgesel yönetimlerin politikalarının sonucunda benzer durumu
Ezidi kadınlar ve kız çocukları yaşadı. Emperyalistlerin kendi ülkelerinde
durum nedir? Fuhşu “seks ticareti” adı altında meşrulaştıran Avrupa ülkeleri
sadece bu yoz ticaretten önemli bir “gelir” elde ediyor. Ülkelerinde turistlere
özel sokaklarda kadınlar meta olarak camekana çıkarılıyor ve aynı bölgede fuhuş
yaptırılıyor. Uyuşturucu satışı belirli bir sınıra kadar serbest bırakılıyor.
Kadın sömürüsü ve uyuşturucu satışı Batı’da “özgürlük” olarak pazara
çıkarılıyor. Sömürdükleri ülkelere de yaymak istedikleri aynı yoz ticari
alanlar. Bu ülkelerde ilkokulu bitiren çocukların önemli bir oranı okuma
yazmayı bilmiyor fakat tüm bunlar, ülkemizin “sol, demokrat, sosyalist”
çevrelerince sorun olarak görülmüyor. Avrupa ülkeleriyle ortak proje geliştirip
fon alan sendikalar ve CHP’li belediyeler var.
Bu ikiyüzlülüğü daha da açığa çıkarmak için bir
noktaya daha değinmek gerekiyor. Tele 1, Zafer Partisi başkanını belirli
aralıklarla canlı yayına davet ediyor. Aynı kanal, sol partilerin de
başkanlarını programlarına davet ediyor. ZP başkanı bir yayında, “Biz sağ parti
değil, reformistiz” diyor. Son katıldığı yayında da sunucu, iyi ki Tele 1 gibi
bağımsız kuruluşların olduğunu, partilerin kanal kurmaması gerektiğini, ZP’nin
de kanal açmaması gerektiğini söylerken parti başkanı araya giriyor: “Paramız
olsa kurardık.” Halen Tele 1 övgüsüne teyit isteyen sunucuya da ZP başkanı, “Peki
basının belediyelerden destek görmesi doğru mu?” diye sorunca, sunucu
kulaklığını bastırıp duymadığını söylüyor. Bunun üzerine konuk da “Ben mesajımı
verdim” diyor. Bu iki açıklamanın gösterdiği bir gerçek var: emperyalist fonlar
alan belediye partileri ve sendikalar aynı kanala çıktığında, kanal yönetimine
karşı bunu söyleyemiyor. Yerelde bu tepkiyi veremeyenler, hem ZP ittifakına oy
istiyor hem de Rusya’yı ve İran’ı protesto ediyor.
Emperyalizm aramızda, tam olarak bu şekilde işleyen
bir iç olgu. Tüm ideolojik mücadelemizi bu çarpıklığı çürütmek üzerine
geliştirmek zorundayız. Dost-düşman ayrımı yok edilince emperyalizmle iş tutan
ve darbeyle indirilen liderin yerine getirilen faşist artığı lider değil de
Rusya, İran, Suriye protesto ediliyor çünkü hepsi de “baskıcı” ve “demokrasi
karşıtı”. Bu kadar demokrasi sevdalısı Batı emperyalizmi, neden Mehsa Emini’ye “Jin,
Jiyan, Azadi” ödülleri verirken Filistinli kadınların katledilmesine sessiz
kalıyor?
Sol saflardaki özgürlükçü liberalizm rüzgârını
emperyalizm estiriyor. Bu rüzgârı kırmadığımız sürece sınıfsız-sömürüsüz düzeni
kuramayacağız. Emperyalizm çağında yaşıyoruz ve başçelişki budur, yenilmez
değil, kâğıttan kaplandır. Kaplanın tuzağı da sol saflara sızdırılan özgürlükçü
soldur. Ne zamanki “ama Hamas, ama Esad, ama Rusya, ama İran” söylemini
politikadan arındırırsak, anti-emperyalist hatta ve direnişte inancı, dili,
kültürü fark etmeksizin tüm işçi-emekçileri birleştiririz. Emperyalizm, tüm
ideolojik ve zor aygıtlarıyla saldırsa da ezilen ve sömürülen halklar olarak
bize düşen, onun güçsüzlüğünü teşhir ederek önce zihinlerdeki işgali
savuşturmaktır.
S. Adalı
24
Mayıs 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder