Bir dönem sosyalistlerin, gölge içişleri bakanı olarak
kabul ve muamele ettiği İsmail Saymaz, “1 Mayıs solcu bayramı değil, polise
öyle vurulur mu?” dedi, işçilerle solcuları ayırdı, ikincileri işaretleyip
kriminalize etti. Ertesi gün gerçek içişleri bakanı, “Gereken yapıldı” deyip
yapılan gözaltıları duyurdu. İşte alın size o çok istediğiniz CHP-AKP
koalisyonu!
Bu koalisyon öncesinde tabii ki CHP’nin
AKP’leştirilmesi gerekiyordu. İmamoğlu, gerekli kimyasal ve katalizör olarak iş
gördü. Bir dönem ANAP’ın taklidi olan AKP’nin yerine CHP’yi monte ettiler. Tüm
sosyalistler bu montaja alkış tuttular, “Batı bizi çok sevecek, ilerleyeceğiz,
yaşasın!” diye sevinç gözyaşları döktüler. İngiltere’den gelecek “temiz 300
milyar dolar”a selam durdular.
İsmail Saymaz, SİP-SDP bünyesinde eğitim görmüş bir
kişi. Sınıfsal karakterine uygun laflar ediyor. Mesele, sosyalist hareketin
kapitalizm ve emperyalizme dair kırık dökük bilincini söküp atmış olması. Tarih
bilinci zaten yok.
Sosyalist hareket, buradaki marazın, eksikliğin,
1920’de içişleri bakanı seçen komünist iradenin sonrasında devlete ve sermayeye
teslim edilmiş olmasıyla ilgili olduğunu bir türlü görmüyor. O nedenle, İsmail
Saymaz’ı eline verilen iki belgeyi paylaştı diye göklere çıkartıyor. Bu,
özellikle sosyal medya solculuğu üzerinden, “bir şeyler yapıyormuş gibi
görünelim, bir kişi seçelim, o bizim adımıza her türlü solculuğu yapsın”
yalanına örgütlenmekle ilgili bir durum. Onun bu bataklıktan kurtulması mümkün
değil.
Dün SDP ve TİP gibi Biden gemisine binenler, bugün o
hükümetin kampüslerdeki Filistin destekçisi gençlere yönelik zulmünü
seyrediyorlar ve tek laf etmiyorlar. Suskunluk kök salıyor.
Yetmişlerin sonunda İngiltere’de komünistler, İngiliz
İşçi Partisi’ni tartışıyorlar. O dönem Emperyalizme Uygun Parti: İşçi
Partisi isimli bir kitap kaleme alınıyor. Orada, İşçi Partisi’nin
“kurulduğu günden beri emperyalist bir parti, emperyalizmden yana saf tutmuş bir parti” olduğu söyleniyor.[1] Bu emperyalizmle bağın “işçi aristokrasisi”
üzerinden kurulduğu üzerinde duruluyor. Bizde işçi aristokrasisine ve onunla
ilişkili küçük burjuvaya laf bile edilemiyor.
Bizdeki CHP, Alman ve İngiliz sosyal demokratlarıyla birlikte tanımlanıyor. O işçi aristokrasisinin ideolojisi veya ona denk düşecek görüşler üzerinden CHP, kurtarılacak kazanım olarak görülüyor.
Parti, yaklaşık
on yılda bir ölüm döşeğine düşüyor, her seferinde ona gerekli kalp masajını ve
suni teneffüsü sosyalistler yapıyorlar. Kitleyle kurdukları ilişkileri olduğu
gibi CHP’ye gönderiyorlar, daha doğrusu, CHP, sosyalist örgütlere gönderdiği
kadrolarını topluyor. Kan akışı bu şekilde işliyor. CHP, sosyalist hareketin
kalbi olarak görülüyor.
Korkut Boratav, o sebeple “CHP büyürse sosyalist
hareket de büyür” zokasını sallıyor. Bu yalana inanan sosyalistler, TKP gibi
örgütlerin tepelerine yerleşiyor, bu örgütlerin Orhan Gökdemir gibi solculuğu geçim kapısı kılmış tüccarları, utanmadan, CHP’ye Boratav’ı danışman olarak öneriyorlar. Sonra gene
yalandan CHP eleştiriliyormuş gibi yapılıyor, bu sefer aynı TKP, köşesinde
“komünistler burjuva partisine danışman öneremezler” diyor. Hep birlikte yalan
söylüyorlar.
“Emekçilerin kazanım elde etmesinin yolları burjuva siyasi partilerinin bürolarından, kimliklerin kutsanmasından ve birbirlerine benzeyen yaşam tarzlarının birlikteliğinden geçmez”[2] diyen Sendika.org da yalan söylüyor. Örgütünün ve zihninin içinde CHP vekilleri olduğu gerçeğini gizliyor. Yıllarca kendisine inanan insanları bir günde CHP’ye nasıl sattığını hiç anlatmıyor. Sonra aynı yazar, “Kızılay Meydanı’na yüz binleri yığan, şubeleri mühürlenince mühürleri kıran, 4+4+4 eylemlerinde Ankara’da gaza copa direnen sendikal hareketten barikatların önünden çekilen sendikal harekete nasıl gelindiğinin nedenleri sorgulanmadığı müddetçe gerçek anlamıyla bir sınıf sendikasından söz edemeyiz” diyor. Ama tabii ki o sendikal hareketi kendisinin kurduğundan, şuan ki başkanın kendisiyle ilişkisinden, bu sendika ilişkilerini ve yapısını kendisinin inşa ettiğinden, bu dönüşümün altındaki imzasından, tüm ipleri CHP’li ağalara-paşalara teslim ettiğinden hiç bahsetmiyor.
Bugün 1 Mayıs eyleminde DİSK ve diğerlerinin tavrını eleştirenlerin hepsi yalan söylüyor. O eleştiren örgütler bahsi edilen sendikal yapıların sahibi. Böylece sendikal alan gibi o alanın eleştirisine ipotek koyuyorlar. Eleştirileri bu şekilde boşa düşürmeye çalışıyorlar.
TKP’liler, kendilerini parti, CHP’yi cephe;
Dev-Yolcular kendilerini cephe, CHP’yi parti olarak gördüğü için CHP’yi
Marksist-Leninist manada eleştiremiyorlar. Bu sebeple, her on yılda bir ML’den
bir adım daha uzaklaşıyorlar. Sonra da ML’yi kendi varlıkları ve fikirleri
olarak tanımlamaya çalışıyorlar.
31 Mart ve 1 Mayıs sonrası sosyalist hareketin CHP
konusunda yapacağı “eleştiriler”in yalan olduğunu söylemek, o yalanları o sol
örgütlerin şeflerinin suratına çarpmak şart. Çünkü o şefler, o dünyalıkları ve
ilişkileri adına gene yalan söyleyecekler, kitleleri gene oyalayacak, gene
gidip düzene hizmet edecekler. Alanda “bu CHP ve DİSK bizi yüz üstü bıraktı.
Bir daha bu kitleyi toparlayamaz” serzenişinde bulunan işçideki “gaz”, bir iki
gaz cümleyle alınmaya çalışılacak. Bizzat CHP uşağı olanlar, CHP eleştirisi
yapacaklar. Bu yalana hiçbir işçi-emekçi kanmasın!
Bugün 1 Mayıs’la açığa çıkan şu. Özgür Özel’in 1 Mayıs
polisleriyle, İmamoğlu’nun Hamas’la ilgili açıklamaları, CHP’nin yönelimine ve
varlığına dair işaretler veriyor. Kapitalizm ve emperyalizm gibi bir dert varsa
buralara bakılmalı. O polisler, bir gün içerisinde “Erdoğan’ın özel faşist
çetesi” olmaktan çıkıp “halkın polisi” mertebesine yükseldi. Hamas’la ilgili
lafında ise İmamoğlu değil, İsrail konuşuyordu.
Eski TKP başkanı, “Batı’nın klasik modelinde
sosyal-demokrasi burjuva düzenine karşı mücadele eden işçi sınıfından
çıkmıştır. Bizde ise burjuva devriminin ve düzeninin kurucu akımının
içinden”[3] diyor. Özünde kendi partisinin “yıkılan Cumhuriyetin kazanımlarını
sosyalizme bağlayarak güncelleyen bir parti” olduğunu söylüyor. Ama nasıl
oluyorsa kazanımların ardındaki CHP’yi örtbas ediyor, böylelikle CHP’ci
olmadığı yalanını satabiliyor. Ama aslında onun şahsında CHP konuşuyor.
Kazanımların sınıfsallığını ve politikliğini sorgulamıyor. “Çakma CHP” olmayı
içine sindiriyor.
CHP’nin emperyalizmle, imparatorlukla, kapitalizmle
mücadele içerisinde olan bir damara sahip yapı olarak görülmesinin en önemli
nedeni Dev-Yol ise diğeri TKP geleneği. Bu iki yapı, CHP denilen kalbin
pompaladığı kanla besleniyor. Buna mecbur. Onu sınıfsal-politik ve
devrimci-politik açıdan eleştirmesi mümkün değil.
Aydemir Güler, o nedenle kapitalizm değil de “neoliberalizm” diyor.[4] Hâlen daha CHP tabanıyla ilişkili düşündüğü için
neoliberalizm eleştirisi yapıyormuş pozu kesiyor. Aslında “yumuşak geçiş” için
rıza imal ediyor. Çünkü neoliberalizmi eleştiren “liberaller daha iyi kapitalizm
peşinde ve kapitalizmi sorun olarak görmüyorlar.”[5]
TKP gibi sol örgütler, Hacer Foggo, Selin Sayek gibi
Batı ajanı solcularla münasebet kurabilmek için bu tür laflar ediyorlar. Tüm
teoriyi, ideolojiyi ve politikayı CHP’yle ilişkiler, ilişki kurma ihtimalleri
tayin ediyor. Ama ne var ki artık CHP iktidarda! Demek ki CHP konusunda
yalandan eleştiriler kaleme almanın, onu eleştiriyormuş gibi yapıp ona tampon
olmanın vakti.
Eskiden şu veya bu sebeple devlet içinde birileri AKP
muhalefetine belgeler sızdırıyor, sufleler veriyor, içerideki gelişmeleri ifşa
ediyor, AKP’ye muhalif isimleri reklâm ediyor, en basit devlet bürokratını,
hükümet yetkilisine dair haberler yaptırabiliyor, en ufak olayda birileri linç
ediliyordu. CHP’ye koca bir yandaş medya teslim edildi. Sosyalist basın, bu
medyanın parçası kılındı. Paralar aktı, şöhretler artırıldı. Belediyelere artık
AKP değil CHP’nin yazar bozuntuları çıkartılacak. Enver Ayseverler, uyduruk
kurslar sayesinde dünyalık biriktirecek. CHP arpalığında herkes otlayacak.
Ama artık kimse, kapitalizmin ve emperyalizmin CHP
eliyle sebep olduğu kötülükleri haber bile yapmayacak. Parktaki su birikintisinde boğulup ölen kız çocuğunun ölümüne sebep olanları kimse linç etmeyecek, adlarını bile anmayacak. Irkçı belediye başkanının mültecilere saldırısını kimse görmeyecek. Her şeyin üzeri
örtülecek. CHP iktidarının bir Bahadır’ı, bir Metin’i, bir İsmail’i olmayacak.
Çünkü son on yıl içerisinde Duvar, Evrensel, Birgün gibi
sol yapıların başına hep CHP’liler getirildi. Göz mim çekildi, dil lal edildi.
Bugün Birgün’de, “Dolayısıyla bu kapsayıcılığı
sağlamak lazım, milli bir mutabakat lazım. Madem biz ciddi bir ekonomik
problemle karşı karşıyayız, kutuplaştırma siyaseti burada sizin işinize
yaramaz”[6] cümlesine rastlamak tesadüf değil. Çünkü milli mutabakata ihtiyacı
olduğu söylenen Mehmet Şimşek programı, aynı zamanda CHP’nin programı. Ama bunu
hiçbir sosyalist yayın organı yazmaz, yazmayacak.
Bozdoğan Kemeri, sınıfsal ayrımın, sınıf mücadelesinin simgesi hâline geldi. “Kutuplaşma, uzlaşmazlık kötü ve zararlı” türü laflar, alanı terk eden CHP’nin dilinden dökülmeye başlandı. Türkiye Yüzyılı kapsamında sermaye örgütleriyle iş tutan DİSK, işçi sınıfını satmaya mecburdu. Asıl sorun, ortalıkta bunu eleştirecek tek bir sosyalistin bile kalmamış olması.
Eren Balkır
4
Mayıs 2024
Dipnotlar:
[1] Robert Clough, Labour: A Party Fit for Imperialism, İkinci Baskı,
2014, Counterattack, s. 12.
[2]
Erbil Karakoç, “Derin Kırılmalar”, 2 Mayıs 2024, Sendika.
[3]
Aydemir Güler, “Solda CHP’cilik”, 13 Nisan 2024, Sol.
[4]
Aydemir Güler, “Yumuşak Geçişe Razı mısınız?”, 27 Nisan 2024, Sol.
[5]
Bjarke Skærlund Risager, “David Harvey Söyleşisi”, 29 Aralık 2019, İştiraki.
[6]
Sercan Meriç, “Şimşek, Ekonomi ve Gerçek”, 28 Nisan 2024, Birgün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder