“Bir papağana yeni bir sözcük öğretmekle hiçbir şey kazanılmaz.”
[Martin Esslin]
Papağan
duyduğunu söyler. Aslında konuşmayı değil, taklit etmeyi öğrenmiştir.
Bugün
Deniz’i ve yoldaşları adına konuşanlar, özlemle yâd edip ağlaşanlar, sistemin
biricik ve rengârenk papağanlarıdır. Sorsanız ne Deniz’i bilirler, ne Deniz’in
derinliğini ne de umudunun maviliğini.
Onların
amacı, postmodern sistemin, postmodern Türkiye’sinde Deniz’i ve devrimci
yoldaşlarını birer medya ikonuna dönüştürmektir. Deniz’i tarihsel duraklardan
silmek, nesneleştirip kavramsallaştırarak devrimci-eşitlikçi direnişi
odaklardan yok etmektir. Bütün amaç budur.
1
Mayıs, Taksim’in mekânsal kanından vazgeçiş ve Saraçhane ihaneti bunun yakın
örnekleridir. Sınıfın yanında gözüküp aslında tam da karşısındadırlar. Onlara
göre sınıf, mit ve ikonlarla, imaj çalışmalarıyla evcilleştirilmeye mecburdur.
Bu da ancak birebir ilgi ve dirsek teması ile yapılabilir. Mit ve ikonlar da tam
da bu noktada, duygudaşlık yalanı ile devreye giriyor.
“Mit”,
Yunanca “söz / konuşma” ya da “hikâye” anlamındaki “Mythos” kelimesinden
gelir. Mit, toplumsal olarak güçlü, çoğu zaman efsanevi anlatılarla süslenerek
oluşturulan hikâyelerdir. Mit, geçmiş zamanda yaşayan, zararsız öykülerdir aynı
zamanda.
Şimdi
mitleşen Deniz için ağlanılabilir. 6 Mayıs günü Deniz’in boynuna ipi
dolayanlar, bugün tam da bu sebeple yasını tutuyorlar. Çünkü Deniz, zararsız
bir ölü onlara göre.
Ancak
cenaze evine gelen katili bu sınıf unutmayacak, unutturmayacağız. Bugün
akıttıkları gözyaşı bir günah çıkarma olsaydı, bu bile bizlere samimi
gelebilirdi, ancak tarih ve olaylar maalesef bizleri hiç yanıltmıyor.
Bugün
Deniz için akıtılan gözyaşı, ikonik bir hamle, postmodern toplumda reel
hafızayı yok etme gayretidir.
Devrimci
hareketi efsaneleştirme ve liderlerini mitleştirme projesi, medya eliyle 1990
yılında başlamış ve sonrasında hızlanmış ve yaygınlaştırılmıştır. Seksen
darbesinde vesayetle sıkışan medya, aynı gövdede sağ elden sol ele geçerek,
solculukla gevşetilmiştir. Bugün sol, aynı vücudun aynı kafanın soludur. Görevi
de eşitlik değil özgürlük, sınıf değil farklılık, gerçek değil imajlar yaratmaktır.
Medyada
Deniz’i ikonlaştıracak, “özgürlük savaşçısı” imajı yüklenerek çarpık bir algı
yaratılacaktı. Amaç belliydi, Deniz’in içini boşaltmak, zararsız hâle getirmek
ve yeni bir Deniz yaratmak.
Memlekete
komünizm de gelecekse yine onlar getirecekti. Bir Deniz olacaksa da onların
Deniz’i olacaktı. Baskı ve denetim altında tutulan değil, sisteme zarar
vermeyen, ambalajlanmış ikonik bir kahraman. Burjuvazinin “Sol! eliyle
evcilleştirmeye” çalıştığı sınıf bu lokmayı yutmalıydı. Sol, bizim
yanımızdaydı!
Anthony
Giddens, modern devletlerde ikonların ve sembollerin denetim altında
tutulduğunu, sistemin kendisine direnen bir odağın sembolünü baskı ve tasfiye
ile ortadan kaldırmaya çalıştığını; ancak postmodern toplumlarda buna ihtiyaç
kalmadığını söyler. Burada anladığımız, tam da bugün yaşananlardır.
Sistem
direniş sembollerini ve ikonlarını, kendine zarar vermeyecek şekilde
silikleştirip, gerçeküstü yapıda kavramsallaştırarak içini boşaltıyor. Sık
tekrarla kitlenin zihnine sorgulanmayacak şekilde yerleştirmeye çalışıyor. Aynı
kitle Deniz sloganı atacak, fakat Deniz’i özünde hiç bilmeyecektir. Elbette bu
sloganları atanlar, yazının baş cümlesine de ilham olan “Papağanlar”dır.
Deniz’in
kim olduğunu bilenler, son nefesinin gecesinde uyuyamayanlar buradadır.
Öfkesi
ve umudu ile buradadır...
6 Mayıs’a selâm olsun...
Deniz’e
selâm olsun...
Ez
cümle: “Evcilleştirmeye!” çalıştığınız, Saraçhane’de yalnız bıraktığınız sınıf
ne uysallaştı, ne 1 Mayısları, ne de Deniz’ini unuttu. Kısa çöp uzun çöpten
hakkını alıncaya dek direnecek, Taksim’de kan, Deniz’in mezarında toprak olmaya
devam edecektir.
İdil Mevsim
6 Mayıs 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder