“Bugün zafer bize gelmemişse de
Yarınki kavgada yine biz varız
Yiğitlere gebe analarımız”
“İstanbul’un geleneksel dikkat merkezi olması da
düşünüldüğünde, Taksim ve 1 Mayıs tartışması hepten önem kazanıyor. Bazı
sendikalarımızın ikircikli bir tutum içinde olmakla birlikte, İstanbul’da bir
mahkemenin ‘Taksim’de 1 Mayıs kutlanabilir’ mealindeki kararını dayanak
yaparak, bir kez daha ‘Taksim 1 Mayısı’ tartışması açmış olması ise yukarıda
özetlediğimiz tablonun hiç anlaşılamadığını gösteriyor. Sokağın yasaklandığı,
neredeyse her demokratik hareket ve girişimin şiddetle bastırıldığı günümüzde,
bir kez daha ‘1 Mayıs ancak Taksim’de kutlanır’ biçiminde bir tutum, olsa olsa
yaşanan hiçbir şeyi umursamamak, hiçbir sorumluluk taşımamak olacaktır. Sınıfa
rağmen gündem yaratıp, sınıfın dışında tartışmakta ısrar etmek olacaktır.”[1]
“Öyleyse Türkiye’de çeyrek asrı geçkin süredir her 1
Mayıs’ta gündeme gelen Taksim tartışmalarına da kitlelerin çıkarları açısından
yaklaşmak gerekir. 1 Mayıs mücadelesinin mekân tartışmasına
sıkıştırılmamasına dikkat etmek, bu sebeple emekçilerin ve ezilenlerin çıkarına
olandır. 1 Mayıs’ın tek bir yerde ‘birileri’ tarafından temsili değil;
ezilenlerin, sınıfın doğrudan her yerelde istek ve özlemlerini dile getirerek
birlikte mücadeleye katılması esastır. 1 Mayıs mücadelesini de yalnızca merkezi
etkinliklere sıkıştırmamak, bu mücadeleyi yerellerden örmek, kitlelerin etkili
biçimde harekete geçmesi ve verimli bir pratik deneyimi kazanması için
önemlidir. Elbette Marksistler 1 Mayıs’ta sembolleşmiş bir alan olarak
Taksim’in de kazanılmasına karşı değillerdir. Ne var ki, Taksim, anlamını işçi
sınıfının birleşik mücadelesiyle doldurulduğu ölçüde elde etmiştir ve ancak
yine o birleşik mücadeleyle geri kazanıldığında anlamını koruyacaktır. Aksi
halde en ‘radikal’ sloganları kuşanan ‘Taksim-cilik’, kitlelere karşı
inançsızlık ve sorumsuzlukla karakterize küçük burjuva eylem tarzının
ifadesidir ve kitle hareketini ilerletmek bir yana, daraltan ve zayıflatan bir
rol oynamaktadır.”[2]
“Epeydir dikkatimizi çeken bu durumu dile getirmek
bugüne, 2023 1 Mayıs’ı sonrasına ‘nasip’ oldu! Ama İstanbul Maltepe’deki
yürüyüş ve mitingden hareketle gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki, gerçekten
de son yılların en kitlesel 1 Mayıs’ına tanık olduk. En azından, 2012’deki
Taksim kutlamasından bu yana…”[3]
“Biz de sokağa çıktık, vatandaşa sorduk: Taksim 1
Mayıs’a açılsın mı, açılmasın mı?”[4]
“1 Mayıs’ın İstanbul’da başka bir alanda da kutlanması
için hazırlıkları yaparak, Taksim’i 1 Mayıs’ı boğmak için kullananların
oyununun bozulduğu, 2015 1 Mayıs’ının emekçilerin en acil taleplerinin
haykırıldığı görkemli bir gösteriye de dönüştürmek.”[5]
“Taksim tartışmalarına da değinilen açıklamada,
herkese ortak 1 Mayıs için sorumlulukla hareket etme çağrısı yapıldı. Taksim
tartışmalarının emekçilerin çıkarına hizmet etmediği belirtilen açıklamada,
değişiklik olmaması durumunda EMEP’in Kadıköy’deki kutlamaya katılacağı
bildirildi.”[6]
“Taksim’e on binlerle yüz binlerle girelim, bunda
hiçbir sıkıntı yok ancak Taksim meselesinin toptan 1 Mayıs’ın üstünü
kapatmasına da müsaade etmeyelim. İhtiyacımız olan 5 bin kişilik bir Taksim 1
Mayıs’ı değil. 1 Mayıs’ı daha kitlesel gösterilere açık hale getirecek yol ve
yöntemlere ihtiyacımız var. […] Biz de isteriz elbette Taksim’de 1 Mayıs
olmasını, ‘1 Mayıs Taksim’de olduğu takdirde gelmeyeceğiz’ diye bir düşüncemiz
yok ancak yaygın 1 Mayıs tartışmalarını Taksim tartışmalarından daha öne
çıkarmak gerektiğini düşünüyoruz. Taksim tartışmaları, ister istemez maalesef
tüm Türkiye’yi bir tartışmaya boğuyor. Ortak hareket edememek elbette işçilerin
zararına oluyor.”[7]
“KESK ve DİSK üst yönetimleri, bu ibretlik alan
fetişizmini öyle bir noktaya taşımışlardır ki, tüm yurtta 1 Mayıs kutlamalarını
Taksim üzerinden açıklamaya ve yönlendirmeye kalkmışlar, Taksim üzerinden
emekçilerin bölünüp önemli bir olanağın heba olmasına neden olmuşlardır. ‘Olursa
Taksim, olmazsa hiçbir yer’ denilerek Taksim’e kutsal bir anlam yükleyip
fetişizmin doruklarında gezmişlerdir. KESK’in yayınlamış olduğu 1 Mayıs 100.
Yıl Broşürü’nün kapağına konulan karikatür, bu anlayışın tipik bir göstergesi
olmuştur. Hiçbir şey, bu karikatür kadar yaşananları anlatmaya muktedir
olamazdı. Bu anlayışa göre, 1 Mayıs’ı yaratan taleplerin hâlâ güncelliğini
koruması, işçi ve emekçilerin içinde bulundukları durum, yaşanan açlık ve
sefalet, her geçen gün büyüyen işsizler ordusu vb. taleplerin hiçbir önemi yok.
Önemli olan, Kutsal Taksim’e kavuşmak ve o topraklara biat etmektir.”[8]
Yukarıdaki alıntılar, Evrensel gazetesinin
yazarlarına, EMEP’in açıklamalarına, sendikalar içinde yer alan Emek Hareketi’ndeki
sendika yöneticilerine ait. 2009-2024 sürecinde ilgili gazetede yer alan haber
ve yazılardan derlenerek bu çevrenin bir bütün olarak 1 Mayıs özelinde Taksim
sorununa nasıl yaklaştığını göstermeye çalıştık.
Bu çevreye göre, “1 Mayıs alanı İstanbul’da Taksim’dir”
demek “alan fetişizmi”, “Taksim” diyenler “küçük burjuva”, Taksim’de ısrar eden
çevreler “sınıf dışı tutuma sahip” yapılar, Taksim ise “ibadet/ritüel merkezi”
ve kutsal mekân.
Bu hareketin 1 Mayıs alanı olarak Taksim’e yaklaşımı
bugün neden tartışmaya açılmıştır? Bu sorunun yanıtını vermeden önce neden 1
Mayıs alanının Taksim olduğunu açıklamak gerekir.
Sınıflar mücadelesi, mekân ve zamandan soyut ele
alınamaz. Sınıf mücadelesinin takvimi ve mekânı mücadele tarihi içinde oluşur.
Takvim bazen sabit bir mekânı işaret etmeden günü geldiğinde mekân ayırt
etmeden işler. Bazen de bazı mekânlar takvimde özel bir anlam taşırlar.
Takvimsiz mekân hedefi sınıflar mücadelesi tarihinden kopuktur.
1 Mayıs alanı Taksim’dir. Bu, bir “fetiş” değildir.
Dayatma hiç değildir. 1 Mayıs’ta işçilerin kanı Taksim’de akıtılmıştır, mekânı
kızıllaştıran da onun uğrunda ödenen bedeller olmuştur. 500 bin emekçi Taksim’de
değil Kadıköy’de toplansaydı, o zaman bu katliam yaşansaydı, söz konusu 1 Mayıs
alanı Kadıköy olurdu.
Mekânı takvime sabitleyen ve onu mücadele tarihinde
özel kılan etken; uğrunda ödenen bedel, oraya yüklenen anlam ve değer, anıdır.
Bunların olmadığı bir mücadele, savrulmaya ve ilkesizleşmeye mahkûmdur. Her
mücadele, bedel ödeyen insanlarla ve onların ürettiği değerlerle ilerler. O gün
500 bin emekçi o meydanı doldurduğunda yaşanan katliamın verdiği mesaj da sınıf
hareketinin yükselen ivmesini, antiemperyalist konumlanışını, emekçi halk
sınıflarının düzen karşısında birlik oluşturmasını dağıtmaya yöneliktir. Bu
bağlamda ele alındığında katliamcıların amacı, Taksim’de 1 Mayıs kutlatmamak
değildir, aksine, 1 Mayıs’ı güçlü şekilde kutlatmamaktır.
İşçi ve emekçi sınıflarla ezilenler aynı mekâna yürüdüklerinde
bu, bir sınıf cüretinin pratiğini ortaya koyar, egemenlere ve burjuvaziyi karşı
bir meydan okumadır. Eleştiriye tabi tuttuğumuz ilgili çevrenin on yıllardır
tekrarladığı “daha yüksek katılımlı, güçlü 1 Mayıs” söylemi hayat tarafından
çürütülmüştür. Maltepe’de ve Bakırköy’de toplanan kitle hiçbir zaman 100 bini
bile bulamamıştır. Bunda Taksim’e yürüyenlerin sorumluluğu yoktur. Asıl
sorumluluk, sınıfa yanlış yön tayin edenlerindir.
2009’da Kadıköy’e "sınıfın birliği ve talebi”
adına gidenler, madem işçi sınıfı böyle talep etti(!), bir yıl sonra neden
Taksim’deki kutlamalara gelmiştir? Sınıf aynı sınıf, 1 yılda sınıfta ne
değişti? 1 Mayıs resmi tatil ilân edilip Taksim’de kutlanmasına giden süreç
mücadeleyle şekillenmiştir.
Tüm katliam ve darbe süreçlerine rağmen “İşte
buradayız!” diyerek Taksim’e yürümek, sınıfa karşı sınıf tavrının keskin bir
pratiğidir, sömürülenler lehine safların sıklaştırılmasıdır. Uğrunda canıyla
bedel ödeyen insanları sınıfa unutturma politikası yürütmek burjuvazi lehine
saf tutmaktır. “Emekçi sınıflar neden Maltepe'ye ve Bakırköy'e gitmiyor?” diye
soruluyorsa bu sorunun yanıtı tam da buradadır: Sınıf, güven duymadığı hiçbir
hareketinde içinde yer almaz. Antigone gibi kendi insanına sahip çıkılınca
sınıfta güven duygusu perçinlenir. Bu değerler oluşmadan, Taksim dışında
kitleler hâlinde 1 Mayıs kutlamak bir hayaldir.
Öte yandan, tartışılması gereken başka bir husus Evrensel’in
yaptığı haberciliktir. Onların diliyle ifade edersek, sokağa çıkıp insanlara “1
Mayıs için Taksim açılmalı mı?” diye sormuşlar. Bunu yapmak tam anlamıyla
hiziptir. Kendisine mikrofon uzatılan birinin “Ben Kadıköy’de kutlanmasını
istiyorum” yönündeki yanıtı, hangi sınıf ve bilinç adına konuştuğu açısından
ele alınmalıdır. “Ben” öznesi sınıf hareketine mekân tayin edemez. İlgili
kişinin sınıfsal şartları ele alınmadan verdiği öznel yanıt da geçersizdir.
Gazetede bu konuda yayımlanan yazılarda kullanılan dil sokak dilidir: fetiş, ibadet/ritüel, Taksimcilik, ısrarcılar/ısrarcılık. Politika yapmanın sınırları sözcükleri seçemeyecek noktaya gelirse bu durum bir eleştiri değil saldırıya dönüşür.
Egemenlerin kullandığı dil ve açıklamayla
bugün 2024 1 Mayıs bağlamında EMEP’in durduğu zemin aynıdır. Her ikisi de
Taksim’de kitlesel 1 Mayıs kutlama ilkesini pratiğe dökenleri aynı sözcüklerle
itham ediyor. Bu açıdan, işçinin partisi olduğunu iddia edenlerle sermaye adına çalışan çalışma ve sosyal güvenlik bakanının Taksim konusunda aynı şeyi söylemesi işçi sınıfının kaderi olamaz!
Ülkede reformizme geçişi ilk tescilleyen çevre olarak
tarihe geçseler de bugün onların duruşuyla sendikalarınki farklı değil. Bu
anlamda bu çevre, açık şekilde sınıf uzlaşmacılığını dile getirse de sendika
bürokratları bunu çeşitli manevralarla gerçekleştiriyor. Ortada mahkeme kararı
bulunduğu hâlde EMEP yöneticileri DİSK’i ziyaret ederek “Alan tartışması 1
Mayıs’ı gölgelemesin, Taksim olursa biz de katılmayız demiyoruz” diye
lütfediyorlar. 5 bin kişilik Taksim kutlamasını doğru bulmuyorlarmış. Daha
mahkeme kararının bile uygulanmasını pratiğe dökmeden daha valilikle görüşme
gerçeklemeden 5 bin kişinin katılacağı nereden biliniyor? Deniyorsa ki daha
öncekiler gibi bu kez de yasaklanır, o zaman neden uzlaşmacı ve teslimiyetçi
tavırda ilkesizlik görülmüyor? Kadıköy, Bakırköy ve Maltepe’ye gidecek
olanların yolunu Taksim için mücadele edenler mi kesti? O mekânlara neden
yüzbinleri dolduramadınız?
Bir diğer hatalı bakış da “fabrikalar, sanayi
havzaları” söylemiyle sınıfın alanını küçültmek. Şehrin her noktasında gece
gündüz çalışan motokuryeler ve onların direnişleri, güvencesiz çalışan temizlik
ve ev işçileri, çocuk işçiler, zincir mağazaların emekçileri, e-ticaret adı
altında emeği sömürülenler, kamu emekçileri, kâğıt toplayıcıları, kentsel
dönüşüm mağdurları, kiracılar, çağrı merkezlerinde çalışan emekçiler ve bugün
sanayi ve fabrika havzası dışına taşıp emeği sömürülenler 1 Mayıs’a “mekân
tayin etme” konusunda söz sahibi değiller mi? Sadece şalteri indirmek mi hayatı
durdurur? Motokuryelerin direnişi neden çabuk sonuç verdi? E-ticaret sitesi
sahibi burjuvaların müşterilere siparişlerin 1 hafta geciktirilmesinin onlar
açısından mali zararı ortada. Amazon örneğinde de görüleceği gibi bugün
e-ticaret burjuvazisi emperyalist aşamaya geçmiştir. Şalter artık fabrikanın
dışına doğru genişliyor, hayatın burjuvazi ve egemenler adına durdurulması,
üretimin her alanında mümkün sayılabilecek noktada.
EMEP çevresi; tarihi, değerleri, mekânı, takvimi,
bedelleri olmayan bir sınıf hareketini savunuyor. Cumartesi Anneleri’ne “Galatasaray
önünde değil de başka bir mekânda toplanın” demekle “Taksim tartışması 1 Mayıs’ı
gölgeler” demek aynı politikanın ürünüdür.
Sendikalarda ise durum farklı değil. Düzen
sendikacılığını bir pratik hâline getirmenin sonucu 2024 1 Mayıs’ında tamamen
gün yüzüne çıktı. Bekledikleri mahkeme kararı gelmesine rağmen son dakikaya
kadar Taksim diye diretemiyorlar. 22 Nisan günü DİSK ve KESK, valilik ile
görüştü. Taksim yönünde bir “onay” alamadıkları görülüyor. Birkaç gün içinde
birkaç göstermelik açıklama ve tepkiden sonra, belki de merkezi bir nokta
olduğundan, Yenikapı talep edilebilir. Söz konusu mekân Taksim olmadıktan sonra
neresi olduğunun da bir önemi kalmıyor.
DİSK, “1 Mayıs’ta Taksim’e” diye afişler bastırdıktan,
KESK “1 Mayıs’ta Taksim’deyiz” diye bildiriler dağıttıktan sonra bu hafta çıkıp
“izin alamadığımız için hemen şu mekânı talep ettik” derse aslında sendikaların
da duruşunun EMEP’ten farklı olmadığı hayat tarafından doğrulanacaktır. Bunun
göstergeleri mevcut: 2024 1 Mayıs Taksim Platformu’nun sözcüsü, katıldığı bir
YouTube yayınında Mart’tan beri çalışma yürüttüklerini ve sendikalarla ortak
çalışma yürütmeye yönelik sendikalara ziyaretler gerçekleştirdiklerini fakat
sendikaların buna yanaşmadığını bildiriyor. Bir diğer veri ise KESK’in valilikle
yaptığı görüşmeden sonra Taksim için bildiri dağıtımını ve toplantılarını bir
gün sonraya ertelemesi. Eğer Taksim konusunda kararlı olsalardı, bildiri
dağıtımı ve toplantılar ertelenmezdi. Eldeki mahkeme kararına rağmen
reformizmin geldiği nokta bu. 2024 1 Mayıs’ı, safların ayrışması noktasında bu
yönüyle tarihe geçecek. Sendikacılığın ve reformizmin tabutuna çakılan son
çivi.
77’de, 89’da, 96’da katledilen işçi ve emekçiler için,
Aldığı ücreti ev kirasına yetiremeyenler için,
Siparişlerini yetiştirmek için canını dişine takan
motokuryeler için,
Evlere temizliğe giderek güvencesiz şekilde yevmiyeyle
geçinmeye çalışanlar için,
Çöpten yemek, pazar yerlerinden çöpe dönüşmüş
meyve-sebze toplayanlar için,
Kağıt toplayıcıları için,
Ücretli öğretmenliğe mahkûm edilenler için,
İliç’te milyonlarca metreküp toprağın altına
emperyalist tekellerce gömülen işçiler için,
Kentsel dönüşüm adı altında evlerinden edilenler için,
İnşaatlarda ve madenlerde katledilen işçiler için,
Yanarak canından olan, asansör halatının kopmasıyla
yere çakılan işçiler ve öğrenciler için,
Güvencesizliğe ve umutsuzluğa mahkûm edilip uyuşturucu
bataklığına ve intihara sürüklenip her türlü yozlaşmaya maruz bırakılan gençlik
için,
MESEM adı altında çocuklar sömürüldüğü için,
Emperyalizmin bölgesel savaşlarıyla yurdundan edilip
göçe zorlanan ve gittiği ülkede yakılarak öldürülen ve güvencesiz çalışan
işçiler için,
Eşit işe eşit ücret, insan onuru, emek, alın teri,
sınıfsız sömürüsüz bir düzen için “1 Mayıs alanı Taksim’dir” diyoruz.
Bugün bu tavrı ve cüreti gösteremeyip egemenlerin ve
burjuvazinin yanında saf tutanlar da emekçi halkın hafızasından
silinmeyecektir. “Taksim’de ne yapacaksınız, bu ısrar neden?” diyerek sınıf
uzlaşmacılığı yapanlar; Donbas halkını ve Odesa’daki işçileri Ukrayna
faşistlerinin katletmesinde, Filistin halkını emperyalistlerin-Siyonistlerin
soykırıma uğratıp sürgün etmesinde, Suriye’nin petrolünü emperyalistlerin
çalmasında ve bölgeyi radar üsleriyle doldurmasında beis görmeyenlerdir.
Bu bağlamda, bölgeyi işgal ve ilhak edenlerle
ülkemizdeki maden ocaklarında işçileri göçük altında bırakan, insanımızı
uyuşturucu başta olmak üzere her türlü yozlaştırmaya feda eden, işçi emekçi
halkın alın teriyle kendi ülkesinde kiracı bile olmasını elinden alan odak
aynıdır: emperyalizm.
Tüm bu gerekçelerden dolayı Taksim; antikapitalist,
antifaşist, antiemperyalist mücadelenin 1 Mayıs bağlamında mekânıdır. Bunun
aksi yönde ilerleyen her hareket sınıfa ihanettir, emperyalizmi bilinçlerden
çıkarma çabasıdır. Bu çaba tutmayacak, halkın hafızasından da antiemperyalizm
silinmeyecek.
Not:
Tozkoparan, Fetihtepe, Tokatköy örneklerinde görüldüğü gibi kentsel dönüşüm adı
altında mahalle halkının elektriği ve suyu kesilerek göçe zorlanıyor, zorlandı.
Yeni Tokatköy’ler kaçınılmazdır. Bu insanların kentin en ücra noktalarına
sürülüyor. Aynı şekilde, işçi emekçi sınıf da bir dolgu alanı olan Maltepe’ye
sürülüyor. Halk, mahallesinden; sınıf da mekândan sürgün ediliyor. Sınıfı
sürgün etmek için sol ve sendikalar sömürge valiliği görevini yerine getiriyorlar.
O yüzden bugün Aksa, Filistin halkı için ne anlam ifade ediyorsa Taksim de
ülkemizin sömürülen sınıfları için aynı anlamı taşıyor. Taksim, Gezi’den beri
sivil toplumcu, kimlikçi, liberal ve postmodernist hareketlere devredilmeye
çalışılıyor. 8 Mart, 25 Kasım, onur yürüyüşleriyle sınıf değil kitle mekânı
olarak Taksim özelinde emperyalizme alan açılıyor. Üç kesim de kendilerinden
daha ağır bir zulme maruz kalan Filistinlilere ve her türlü sömürüye maruz
kalan ülkemizin emekçi sınıflarına sırt dönüyor. Her ne olursa olsun tüm bu
kesimlere, egemenlere ve burjuvaziye rağmen dilde, sanatta, değerlerde, mekânda,
takvime rengini veren zamanda, ilişkilerde, kısacası bir bütün olarak insana
ait her alanda sınıf mücadelesi ilkeleriyle yürütülmeye devam edecek çünkü her
taviz yeni tavizi getirir, hayatın ilkesi budur.
S. Adalı
24 Nisan 2024
Dipnotlar:
[1] “1 Mayıs, Taksim, Dönem ve Sorumluluk”, 26 Mart 2016, Evrensel.
[2]
“Bir Olay: 2022 Bir Mayıs’ı”, 30 Nisan 2022, Evrensel.
[3] Vedat İlbeyoğlu, “1 Mayıs Notları ve 14 Mayıs İmkânı”,
7 Mayıs 2013, Evrensel.
[4]
Mehmet Emin Demirel ve Metin Akarsu, “Sokak 1 Mayıs’ta Taksim’e Nasıl Bakıyor?”,
27 Nisan 2014, Evrensel.
[5]
İhsan Çaralan, “1 Mayıs’ı Taksim’de Kutlayacaksak”, 6 Nisan 2015, Evrensel.
[6]
“EMEP: 1 Mayıs Ortak Kutlanmalı”, 29 Nisan 2009, Evrensel.
[7] “EMEP: Yerellerde, Güçlü Yaygın Kutlanan 1 Mayıslarla
1 Mayıs Alanlarına”, 5 Nisan 2024, Evrensel.
[8] “Alan Fetişizmi ve Sınıf Dışı Tutum Üzerine”, 5 Mayıs 2009, Evrensel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder