Ne
için mücadele ediyoruz? Kendi ülkemizde insanca yaşamak için mücadele
veriyoruz. İki kişiye bir konut düşebilecekken maaşlarımızı kiraya ve temel
ihtiyaçlarımıza yetiştirmeye çalışıyoruz. En temel hakkımız olan barınmadan
yararlanamıyoruz. Bir konut edinmek bir yana kirada kalma imkânımızın
zorlaştığı bir süreci yaşıyoruz. Ev sahipleriyle kiracı kavgaları gündeliğe
dönüştüğü için sorumluyu kişi değil düzen olarak görüyoruz.
Onurlu
yaşamak için mücadele ediyoruz. Yalanın, takiyenin, fırsatçılığın, yarı yolda
bırakmanın, güvensizliğin bizi kuşattığı toplumsal yaşamda insan kalabilmeye
çabalıyoruz. Kötü örneklere bakıp “insan da yaşam da bu” diyerek kötülüğü
seçmiyoruz. İnsanın özünde iyi olduğuna güveniyoruz. O yüzden, insanı bu
bozulmanın sorumlusu olarak tutmuyoruz.
Yozlaşmaya
karşı mücadele ediyoruz. Uyuşturucu kullanımının bireysel sorunu aşıp
toplumsallaştığı, yoksulun umudu ve geleceği Bitcoin’de, kumarda, bahis
oyunlarında, kolay yoldan kazançta aradığı bir dönemde emeksiz ve mücadelesiz
bir yaşamın kişiliklerimizi ve değerlerimizi tahrip edeceğini biliyoruz. “Başkaları
bunları yapsın bizlik bir durum yok” demiyoruz. Her gün evden çıktığımız an
sokağa karıştığımızda, bu yozlaşma taciz, kabalık, küfür, kavga, üstümüze
sürülen araç, toplu taşımada ve iş yerlerinde huzursuzluk olarak karşımıza
çıkıyor. Bu durumdan kaçma imkânı olmadığını her gün deneyimliyoruz. Yozlaşma,
ailelerimize ve ülkemizin çocuklarına bulaşmasın diye mücadele ediyoruz. O
çocukların ve gençlerin karşımıza birer suçlu ya da kurban olarak çıkmasına
müsaade edemeyiz.
Aileyi
korumak için mücadele ediyoruz. Ailesiz bir mücadele hattı kurulamayacağının
doğruluğunu yaşam bize gösteriyor. Aileyi bu sömürü ve çürümeden kurtaramazsak
ne kendimizi ne halkı kurtarabileceğimizin farkındayız. En temel mücadele
çevresinin aile olduğu gerçeğini unutmuyoruz. Halkı da büyük aile olarak
kabul ediyoruz.
Hiçbir
insan, kültür, inanç, farklı yönelimlere sahip kişiler baskı, zulüm ve
ötekileştirmeye maruz kalmasın diye mücadele ediyoruz. Ezilen ve sömürülenin
kardeşliğine inanıyoruz, o kardeşliğe vurulacak her darbenin egemenler lehine
işleyeceğini ve daha fazla ezilmeye-sömürülmeye yol açacağı gerçeğinin
bilinciyle hareket ediyoruz.
Eleştirmekten
ve eleştirilmekten kaygı duymuyoruz. En çok da mücadele ettiğini iddia
edenlerin yanlışlarını eleştiriyoruz. Ezilenin ve sömürülenin kurtuluş ideali
uğrunda yanlış hatta ilerlemesinin hepimize zarar vereceğini tarih bize
gösteriyor. Bu yüzden, kitleyi ona yol gösterenlerden ayırarak eleştiri
sunuyoruz. Bireylerle ve onların yaşam biçimleriyle ilgilenmeyip ortaya konan
ideolojik hattı eleştiriyoruz.
Eleştirinin
yapıcı ve dönüştürücü gücünü görmezden gelemeyiz. Hangi çevrede, hatta,
sendikal mücadelede yer alınıyorsa eleştiriler yoluyla çarpıklıkların görülüp “tabanın”
gücüyle değişimin başlamasını hedefliyoruz. Bu düzenden bir avuç sömürücü
dışında kimsenin memnun olmadığı gerçeğini yaşıyoruz.
Sola
yönelik eleştirilerimiz; kolun kırılıp yenin içinde kalmaması,
memnuniyetsizliklerin siyasi dedikoduya dönüşmemesi, rekabetçiliğin mücadeleyi
zayıflatmaması, sınıfa ve kitleye yanlış rota belirlememesi amacını taşıyor.
Yapılan her yanlışın mücadele veren dinamikleri de gerilettiğini görüyoruz.
Kimliksel ayrımların egemenleri ve burjuvaziyi memnun ettiğini fakat sınıf
mücadelesinin onlar için en büyük korku olduğunu, emek eksenli-hak temelli
mücadele hattının ve birliğinin onlar için en büyük korku olduğunu sola,
sınıfa, kitlelere göstermek için mücadele ediyoruz.
İnsanın
insana, doğaya, kendine, değerlere, emeğine yabancılaştığı günümüz koşullarında
düşen insanın elinden tutarsak kendimizin de kurtulacağı ve birlikte daha güçlü
olacağımız için mücadele ediyoruz.
Bizim
güvenliğimiz gerekçe gösterilerek her yanımızın kameralarla çevrilip hiçbir
mahremiyetimizin kalmadığı, insanın istatistikî değeri olarak sayılara
indirgenip dijital bir nesneye dönüştürüldüğü, telefon uygulamaları yoluyla
işçi ve emekçinin alın terinin puanlandığı, herkesin birbirini ses ve görüntü
kaydına aldığı, sosyal medyanın kimlik kartına döndüğü, sanalın gerçekle takas
edildiği, taşlar-burçlar-fallar safsatalarıyla zihinlerin ve iradenin işgal
edildiği için mücadele ediyoruz.
Sendikalıyla
sendikal yönetim anlayışını, Kürt ile Kürt siyasetini, tarikatlar ile inançlı
insanı, partilerle tabanı, cinsiyet ideolojileri üzerinden bireyleri metalaştırıp
sermayeye dönüştürenlerle kitleyi ve bireyi, bir bütün olarak rota
belirleyenlerle kitleyi birbirinden ayırarak eleştiri geliştiriyoruz.
Tek
amacımız, bizi birbirimize düşman eden, kendi ülkemizde kiracı bile olmayı lüks
olarak dayatan, emeğimiz üzerinden zenginleşenleri koruyan, uyuşturucuyu-fuhşu-yozlaşmayı
yayan, emperyalizmin hesapları uğruna milyonlarca mültecinin emeğini sömürüp
onları yurtsuzlaştıran, çocukların ve kadınların emeğini ucuz iş gücü olarak
kullanan insanlık dışı düzenden kurtularak sömürünün olmadığı bir düzende
yaşamak. Bu yüzden, ezilenin mücadelesinin emperyalizme, sömürülenin
mücadelesinin burjuvaziye ram edilmesine engel olmak için ideolojik boyutta
eleştiriyi görev kabul ediyoruz.
Kürt’e,
cinsel yönelimi farklı olana, Sünni Müslüman’a, Ermeni’ye, mülteciye, kadına “düşman”
değil, dostuz. Dostluğun bedelini de ağır bedellerle ödüyoruz. Tüm bu kesimleri
yanlış yönlendiren ve onların kurtuluşunu geciktiren her hamleyi onlara
göstermek için eleştirmekle kalmayıp yaşamın içinde sergilediğimiz pratikle
bunu başarmaya çalışıyoruz. O yüzden, onlar adına konuşanları yine onları
sahiplenmek ve birlikte mücadeleye çağırmak için pratik üretiyoruz. Bu sebeple,
eleştirmeye ve tutarlı bir hat çizmeye devam edeceğiz. Yazdıklarımızı okuyan
her insanın bizim gibi düşündüğünü çünkü aynı sömürüye ve baskıya maruz
kaldığını görüyoruz. Kaygı duymadan hareket ediyoruz, belki tek farkımız budur
ya da görevimiz.
Eğitim
emekçilerine seslenmeye çalışıyoruz. Sınıf, toplumun en küçük kesiti ve sonucu
olarak karşımıza çıkıyor. Bir kenara çekilip “her şey olacağına varsın”
diyemeyiz. Öğrencilerimizi faşist, gerici, paramiliter odaklara; uyuşturucu ve
yozlaşma bataklığına; güvencesiz bir geleceğe teslim edemeyiz.
Mücadele
tekillerle ilerlese de birleştiğimizde kazanacak olan biziz. O yüzden,
birbirimizin söylediklerine, davetine, eleştirilerine iştirak etmeliyiz; bize
çıkmaz sokağı gösterenlerinkine değil. Mezarları, tarihi, ilkeleri, değerleri,
kararlılığı ve cüreti, bedel ödemeyi, tevazuyu mücadelenin köşe taşları olarak
defalarca çıkmaz sokak rehberlerine göstermeye devam edeceğiz; asıl işaret edilen
o rehberler değil, onlarda umut arayan ezilen ve sömürülendir.
Dijitalleşmeye,
barınma sorununa, artan kira sömürüsüne, motokuryelere, sağlık emekçilerine,
yozlaşmaya, psikolojik çöküşe, edebiyata, sanata, toplumsal sorunlarımıza,
sinemaya, tiyatroya, dijital platformların zihin işgaline, medyaya, ahlaka,
değerlere, ilişkilere, iş cinayetlerine, çocuk işçiliğine, faşist ve gerici
zihniyete, emperyalizmin katlettiği Filistinli çocuklara ve kadınlara,
intihara, depresyona, emeğe, alın terine, onura kadar birçok konuda dilimizin
döndüğü ve kalemimizin yettiği kadarıyla yazılar yazmaya çalıştık, çalışıyoruz.
Ataerkilliğin,
feodalizmin, baskının, sömürünün, geri bırakılmışlığın çemberini yararak ne
öğrendiysek, eylediysek, deneyimlediysek hiçbirinin bizde kalmayıp paylaşılarak
dalga dalga yayılmasını görev bildik; entelektüel gevezelik için değil,
birbirimize ulaşmak için yazıyoruz. Zoru göze aldık, hiçbir emeğin boşa
gitmeyeceğini biliyoruz. Eleştirilerin yapıcı ve dönüştürücü karşılığını da
pratikte gördük. Bu dönüşümün daha hızlı ilerleyip kurtuluşa erişmemizin ezilen
ve sömürülenlerin birlikte mücadelesinden geçtiğini bilerek, tek çağrımız,
emeğiyle dünyayı şekillendiren, alın teriyle yaşamını sürdüren insanlaradır. Hikâyelerimiz
birbirinden farklı değil; birbirimize ihtiyacımız ve mücadele birlikteliğimiz
bir tercih değil, zorunluluktur. Kendi kurtuluş mücadelemizi hayata geçirmeye
çağırıyoruz, çünkü tarih bizi çağırıyor.
S. Adalı
27 Mart 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder