“Ayaklanma” [Käthe Kollwitz -1899]
“Biz ona hayır ve şer, iki yolu da
gösterdik.
Fakat insan, sarp yokuşu aşmak için bir gayrete soyunmadı.
Sen o sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin?
Bir köleyi veya esiri hürriyetine kavuşturmaktır.
Ya da bir açlık gününde
Kendine yakın bir yetimi veya yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.”
[Beled 10-16]
“Şüphesiz ki yetimlerin mallarını
zulümle yiyen kimseler
ancak karınlarına ateş dolduruyorlar.”
[Nisa 10]
“Ey işçi…
Bugün hür olmak hakkı seninken
Patronlar o hakkı almışlar senin elinden.
Say’ınla edersin de ‘tufeylileri
zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı bir kin?”
[Yaşar Nezihe]
Onlar tufeyli sermayedarlar, bizler işçi.
Onlar tufeyli patronlar, bizler emekçi.
Onlar tufeyli zenginler, bizler fakir halk.
Onlar tufeyli parababaları, bizler yoksul halk.
(Tufeyli”: Arapçada “bir başkasının sırtından geçinen,
çıkarcı, dalkavuk.)
Yoksul halkın barınma hakkı yok, yoksul gençler
evlenemiyor, yoksul halk borç içerisinde debelenip duruyor. Hayat sıkıyor,
sıkıştırıyor, sıktıkça sıkıştırıyor, her geçen gün ezilen fakir ve yoksul
halkın çektiği büyük sıkıntılar içinden çıkılmaz buhranlara yol açıyor. Sermaye
yüzünden hayatımız, bir kelebek misali, avuçlarımızın arasından kayıp gidiyor.
Yaşama hakkımız, uçup gidiyor. Sonra o sermaye avuçlarını ovuşturuyor, oturup
yeni avlarını bekliyor kurtlar sofrasında. Avucunu her ovuşturduğunda o işçinin
ve emekçinin alın terini, emeğini çalıyor, çaldığı, sadece alın teri ve emek de
değil, hakkımızı, kanımızı, bizden olanı, bizim olanı çalıyor.
Zamanımızı çalıyor. Buna bağlı olarak, ömrünün büyük
bir kısmını fabrikalarda, atölyelerde, iş yerlerinde harcayan işçiler ve
emekçiler ne aileleriyle, ne eşleriyle, ne çocuklarıyla ne de dostlarıyla zaman
geçirebiliyor. Herkes muhabbete ve dostluğa aç. Sermaye muhabbetlerimizi de,
dostluklarımızı da, insani ilişkilerimizi de çalıp götürüyor bizden. Kısacası
sermaye, hayatımızı bizden çalıyor.
Sermaye eliyle hayat anlamsızlaşıyor. Yoksul halk, bu
hayatın sıkıştırılmasından, zorluğundan dolayı başıboşluğa ve ahlaksızlığa
yöneliyor. Tüm bu kötülüklerin tek müsebbibi sermayeleşmek, tekleşmek,
paylaşmamak, ortaklaşmamak ve bunun sonucunda, oluşan şer ortamıdır.
Planları tutuyor. Planlı ve bilinçli bir şekilde
ezilen yoksul halk bu ortamlara kanalize ediliyor. Bize ise şerrin yolu değil,
hayrın yolu, sermayenin yolu değil, ezilen yoksul halkın yolu lâzım.
Bizim alın terimizden, sırtımızdan geçinen, büyük
kârlar peşinde olan, her türlü çıkarcılığı biz işçiler ve emekçiler üzerinden
hesaplayan sermaye ise şişiyor, şiştikçe şişiyor. O ezilen yoksul işçilerin ve
evlatlarının hakları o sermayedarların karınlarında ateş topu gibi dolaşıyor. O
ateş topunu alıp isyan ateşine çevirmek, devrimci bir çıkışa doğru yol almak
gerekiyor.
Ey işçiler, emekçiler, yoksul halk, kırın
prangalarınızı, boyunduruklarınızı, zincirlerinizi…
Ey işçiler, dertlenin, öfkelenin, kinlenin, tek çıkış
yolu bu.
Yuh olsun ağababalarının önünde el pençe duranlara,
Yuh olsun onların önünde eğilenlere,
Yuh olsun çıkarları gereği ağababalarına destek ve
yandaş olanlara…
Ne mutlu karınlarında ateş topu dolaştırmayanlara,
Ne mutlu iştirâkleşenlere…
Serhat Altın
8 Şubat 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder