Mehmet
Sait, Antep’in Fransızlar tarafından işgali sırasında düşmanı geri püskürten
önemli bir komutandır. Er olarak başladığı askerlik hayatı subay olarak devam
eder. İngilizler onu esir alır. İmzalanan anlaşmalar sonrasında terhis edilen
Osmanlı ordusunda Mehmet Sait de vardır.
Antep’e
döndüğünde gönüllü olarak görev alıp Antep-Kilis yolunda işgalcilere saldırılar
düzenler. Antep’in işgaline hazırlanan Fransız ordusuna ağır kayıplar verdirir.
Fransızlar destek kuvvet ister, ağır silahlarla saldırıya geçer. Antep-Kilis
yolundaki Elmalı Köprüsü’nü düşmanın geçmemesi gerekir. Düşmanın teknik
üstünlüğü karşısında kayıplar verilince Mehmet Sait’in yanındaki diğer iki
komutan ona geri çekilmeyi önerir, fakat Mehmet Sait’in “Ben Ayıntablılara söz
verdim, hangi yüzle dönerim, onların yüzüne nasıl bakarım, düşman benim
cesedimi çiğnemeden geçemez!” sözü tarihe geçer. Antep halkına müsterih
olmaları konusunda haber yollar. Fransızlara yolladığı mektupta da eğer geri
çekilmezlerse onlarla savaşacaklarını söyler.
Onun
iki kanadını oluşturan komutanlar top atışları karşısında geri çekilir. 25 Mart’ta
8 bin Fransız piyadesi ve 200 süvarinin karşısına 100 kahramanla dikilen Mehmet
Sait, gece gündüz süren çatışmalarla Elmalı Köprüsü’nü korur. 18 kahramanla
direnmeye devam eder. Kendi kaputunu bile onların sırtına atarak siperleri
gezip savaşçılara moral verir. 28 Mart’ta tek başına kalınca tüfeğini kırıp
süngüyle köprü başını tutar. Uzaktan atışlarla öldürülür ve sonra ölü bedeni
süngülerle parçalanır.
Mehmet
Sait’in (Şahin Bey) ölümü üzerine ağıtlar yakılır. Antep halkı 6 bin can verir
işgal karşısında. Şahin Bey’in direnişi, Maraş’ta düşman işgaline karşı koyma
pratiğine de ilham olur. Bugün ondan ve tarihin ustalarından öğreneceğimiz çok
şey var.
Mehmet
Sait, Antep’e döndükten sonra vatanını savunmak için gönüllü olarak görev alır
çünkü vatan toprağı korunması gereken evidir. O büyük ev korunmadığında onun
üzerinde yaşayacak aile (küçük ev) de kalmaz, ya sürülür ya da dağıtılır.
Mehmet
Sait, 8 bin piyade ve ağır silahların karşısına 100 kişiyle çıkar. Aritmetik
yerine geometrik hesap yaparak niceliğin değil, niteliğin gücüne inanır. Tek
başına kalınca da ne kaçar ne de geri çekilir. Bu cesaretin tohumu inanç ve
kararlılıkla perçinlenen yurt sevgisidir. Emek mücadelesi verirken “Ama biz
azız ve gücümüz yok” serzenişi aritmetik hesaptır; bu, bir gerekçe değildir,
mücadele etmemek için bahanedir.
Elmalı
Köprüsü, onun için vatandır. Orayı sadece bir köprü olarak görmez, o köprü
geçilirse düşman, şehre girecektir. Taviz tavizi doğuracak, tarih başka yönde
gelişecektir. O yüzden bugün İliç vatandır, vatanı savunmak zorundayız. Göç
Destanı örneğindeki gibi kutsal kayayı teslim etmemeliyiz. Vatansız emek olmaz.
Mehmet
Sait, “Geri çekilelim” diyenlere karşı gelerek savaşma kararlılığını hayata
geçirir. Eğer o geri çekilseydi, bu çekiliş kötü bir örnek olarak Antep
halkının bilincine yerleşecekti. Vazgeçmediği için halk da yenilmemiştir. 13
Eylül 1980’den beri bitmeyen bir geri çekilişin ondan öğreneceği mücadele
ilkesi bu olmalı. Sol da geri çekildiği için halk da sindirildi.
O,
söz vermiştir; sol da söz vermişti fakat o, sözüne sadık kaldı; sol ise sözüne
sadık kalmadı, verdiği ikrarda durmadı.
Mehmet
Sait’in sergilediği şahinlik bugün Filistin’de görülüyor. Siyonizmin yanına
aldığı emperyalizme rağmen onlar da “köprülerini” teslim etmiyor hem de
aritmetik açıdan eşitsiz bir savaşı en baştan kabul ederek.
Mehmet
Sait, siperleri gezerek silah arkadaşlarının moralini yükseltiyor, kış
soğuğunda sırtındaki kaputu onlara veriyor. Bugün sol, özel alana çekilip
mülkiyet edinmeyi, “yoldaş(!)” dediği insana yüksek meblağda ev kiralamayı,
araç satmayı; onunla “dayanışmamayı” mücadele biçimi olarak sürdürüyor. “Dayanışma”dan
anladıkları da partilisine bar, meyhane, kafe açtırmak ve onlarla ortak olup
ticaret yapmak.
Anadolu
tarihi, Ahmed Arif’in dizelerindeki gibi, ne İskender takmıştır ne de Şah.
Mehmet Saitler onun mayasında var. Mehmet Sait, bu destanda bir kahramandır ve
binlerce kahramanla aynı destanda başkarakter olmayı paylaşmıştır. Direnenin
gücünü hafife almamak gerekir.
1
Mayıslar için yaşamıyla bedel ödeyen Mehmetler var, Saitler var. Mücadelenin
hedefe ulaşması için işçi emekçi, birer Mehmet Sait haline getirilmeli, onun
içindeki şahin açığa çıkarılmalıdır. Sol ise işçi emekçiden şahin yerine dilde
papağan, eylemde serçe çıkarmaya çalışıyor çünkü kendi neyi dikte ederse biat
kültürüyle sendikalının ve çevresinin onu yerine getirmesini hedefliyor.
İşçinin sınıf kinini teskin ettiği için “İşçi sınıfı narodnikliği, anarşizmi,
zora karşı zoru istemez; buna taraf olmaz!” diyor fakat bu kategoride kabul
ederek sırt döndüğü geçmişinin ve solun tarihinin 70’lerde halk sınıflarında
nasıl bir ivme yakaladığını unutturmak istiyor, çünkü bedel ödemeyi göze
alamıyor.
Bu
hatırlatma, geçmişe dönelim, demek anlamına gelmez. Bugünün gereği, halk
sınıflarında Mehmet Saitler yetiştirerek, onları anti-emperyalist duruşta
konumlandırmaktır. Sadece patrona karşı geliştirilen grev sonucu işçi,
talepleri karşılandığında meselenin emperyalizm boyutunu göremeyip sürekli
düzeltmeleri içeren reformizme kayacak ve ekonomizme düşecektir. Emperyalizmin
kuşattığı bir ülkede grev de mücadele de anti-emperyalizmden bağımsız şekilde
pratiğe geçirilemez.
Bugün
sömürülen ve ezilen halk sınıflarının tarihinden öğreneceğimiz deneyim ve ilke
hazinesi var. Her deneyim, günümüz sorunlarının çözüm yolu olma özelliğine
sahiptir. “Anadolu’da yabancıların sahip olduğu bir fabrikada grev varken
işçilerin Elmalı Köprüsü’nde ne işi var, bu maceracılıktır!” denilen bir
tarihsel aşama bugüne denk düşüyor. Vatan toprağı o gün Elmalı Köprüsü’dür,
bugün de İliçlerdir.
Mehmet
Sait’in parçalanan bedeni yurtseverliktir, o süngüler de bugünün
emperyalistlerinin uyuşturucu kaçakçıları, medyası, iş makineleri, fonladığı
STK’ları, işbirlikçi sermayesi, faşist paramiliter yapıları, liberal ve bireyci
soludur.
Vatan
toprağı, üzerinde yaşayan halk varsa vatandır. Katledilen her işçi emekçinin
bedeni, uyuşturulan ve yozlaştırılan her zihin Elmalı Köprüsü’dür, vatan
toprağıdır. Bugünün beden ve zihin teorisi yurt bilincine işaret etmediği
sürece her beden tekil bir nesne olarak sömürüye ve katliama teslim edilir.
Vatanımız da işçi emekçi halk sınıflarının bedenlerinin, üstünde yaşadığı
coğrafyamızdır; onların zihinleri de ideolojik mekânımızdır.
Emperyalizme
teslim edilecek bedenimiz ve zihnimiz yok. Sınıfsız-sömürüsüz düzen
ideolojisiyle güçlendirilen zihinlere sahip, emperyalizmle kavga edecek
bedenlere ihtiyacımız var. İdeolojimiz ve ilkelerimiz uğrunda aileden dostluğa
her toplumsal yapıyı güçlendirerek emperyalizme karşı birlik olmamız gerekiyor.
“mehmet
sait asıl adın
yırtıcı kuş adın aldın
bir atılgan şahin oldun
yuva tuttun yüceleri
çapalı'ya
otağ kurdun
beri hayla gelir oldun
dört cephede cenge girdin
duman ettin niceleri
umut
fidanını diktin
kan olup köküne aktın
karanlığa yıldız ektin
siperlerde geceleri
altı bin
al yıldız aktı
bizim şafak böyle söktü
şehitlere ağıt yaktı
suna boylu bacıları” [Ozan Telli]
S. Adalı
24 Şubat 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder