1919'da İngilizler Maraş’ı sekiz ay boyunca işgal
eder, onlar çekilince Fransızlar Maraş’a girer. 31 Ekim’de tarihi Uzunoluk
Hamamı’ndan çıkan kadınların yüzlerindeki peçeleri işgalciler zorla açtırmaya
çalışır. Çakmakçı Sait, silahsız olduğu halde müdahale eder ama onu
katlederler. Arbedeyi duyan bir Maraşlı gelir ve işgalcilere ateş açar.
İşgalcilerden biri ölünce diğerleri kaçar. Bu kişi Sütçü İmam’dır.
Camide gönüllü şekilde imamlık yaptığından ve caminin
yanındaki dükkânda süt sattığından dolayı ona Sütçü İmam denir.
İşgalcileri püskürttükten sonra gizlenmek için olay
yerinden uzaklaşır. Onu her yerde arayan işgalciler, onun kardeşini işkenceyle
katleder. İmam artık direnişe katılmıştır.
Bu ilk kurşundan bir ay sonra bir camide başka bir
imam, bayrağı asılmayan bir ülkede Cuma namazının kılınmayacağını camiye
gelenlere söyleyince, halk Maraş Kalesi’ni basar ve tekrar bayrak asar. Maraş
direnişinde 4 bin şehit verilirken düşman 6 bin kayıp verir.
Çakmakçı Sait’ten, dönemin imamlarından ve onun
kardeşinden öğreneceğimiz deneyimler vardır. Yurt bilincini taşıyan her insan
vatan toprağını namusu olarak görür. O vatan toprağı üzerinde yaşayanlar da
kardeştir. Bu değere sahip bir halk, kardeşini korur, çünkü o halkın her evladı
vatan toprağının bir parçasıdır.
Çakmakçı Sait, kendi halkının kadınlarını kız
kardeşi/bacısı olarak gördüğünden onlara uzanan eli kırmak için silahlı işgalci
birliğinin karşısına dikilir. Aynı Fransızlar günümüzden 7-8 yıl önce, ülkesine
gelen kapalı giyinen Müslüman kadınları “Burası Fransa, laik bir ülke, burada
bu giyimle gezemezsiniz!” diyerek dükkânlarına almadı. Beden politikası yapan
feministler bu duruma tepki göstermedi. Çakmakçı Sait, peçeleri açılmaya
çalışılan kadınları korumaya çalışırken katledildi. Vatan, bazen bir peçedir. O
peçe açılıp yabancı bir el değdiğinde teslimiyet ve esaret kaçınılmazdır.
Elmalı Köprüsü, Mehmet Sait için vatandı; Maraşlı
kadınların yüzlerindeki peçe de Çakmakçı Sait için vatandı ve korunması gereken
namustu.
Sütçü İmam için de Çakmakçı Sait’e ateş açılması
karşısında saldırıya geçmek namustu, o da onu korudu.
Emperyalizm, bugün zor aşamasından rıza aşamasına
geçti. Fiziki işgale gerek kalmadan işbirlikçi burjuvaziyle hareket ederek bir
ülkeyi sömürüyor. Bu bağlamda, Umberto Eco’nun, 21. yüzyıl insanının yanılgısı
faşizmin Nazi üniformasıyla geleceğini sanması yönündeki tespiti, emperyalizm
algısı için de geçerlidir.
Ülkemizde sol, faşizm ve emperyalizmi geçmişin
kurgularıyla ve pratikleriyle ele alıyor. Zihinlerde gerçekleştirilmeye
çalışılan bu manipülasyonun tek nedeni, bedel ödemeden mücadele etmek çünkü her
iki olguyla da mücadele etmenin gereklerini bildiğinden her iki olguyu da
yokmuş gibi sayıyor. Emperyalizmi sadece yabancı sermayenin fabrikası ve
ordusu, faşizmi de sadece toplu işkencelerden ve tutuklamalardan ibaret
görüyor. Parti büroları ve yayınları açık kaldığı sürece her iki olgunun da
henüz tam anlamıyla gerçekleşmediğini halk sınıflarına propaganda ediyor.
Sol, peşine takıldığı feministlerin ve fon alan LGBT’lerin
kavramlarıyla konuşuyor: seks işçiliği, lubunya, cinsel özgürlük, ihtilalin
coğrafyası olarak beden, patriyarka, cinsel “emek”. Sömürünün yoğunlaştığı ve
bağımsızlığını yitiren ülkelerde kadın bedeninin cinsel ve ticari bir metaya
hızla dönüştüğünü kabul etmeyip bu ticareti gerçekleştirme kararının kadına ait
olduğunu, çünkü beden üzerindeki inisiyatifin beden sahibine ait olduğunu iddia
ediyor ve sınıfların zihnine bu yoz, anti sınıfsal söylemi aşılamaya çabalıyor.
Çakmakçı Sait gibi hareket etmiyor, müdahale edilen kadın bedeninin vatanın
namusu olduğuna inanmıyor.
Bugün cinselliğin pazarlanacağı toplumsal ve sınıfsal
şartları hazırlayan emperyalizmdir. Bu çarpıklığın felsefesinin üretilip meşru
görülmesini de liberal sollarla ve fonladığı aydınlarla yapıyor. O yüzden,
Filistinli kadınları değil, Ukraynalı kadınları görüyor. Ülkemizdeki mücadeleci
kadınları da “gerici” olarak algılayıp kitlelerin bilinçlerine yansıtıyor.
Bugün cinselliğin pazarlanması, genelevlerin dışına
taşırılarak ticaret alanı genişletiliyor. Onlyfans uygulamasının versiyonu olan
Odtüfans ile ODTÜ mezunu iki genç kadın yüksek lisans eğitim ücretlerini
karşılamak için para karşılığı bedenini internet ortamında teşhir ediyor. Bu
teşhiri de “patriyarka” ile mücadele adı altında meşrulaştırmaya çalışan bir
terminoloji kullanıyor. Bu yoz pratiğe hiçbir feminist çevre ve eğitim
sendikaları tepki göstermiyor, gösterenleri de sessiz kalarak “geri” kabul
ediyor.
Aynı Onlyfans platformunda emperyalist orduların kadın
askerleri silah tutarak müstehcen fotoğraflarını yayınlıyor. Bunu da
Ukrayna'nın Neonazi taburlarındaki savaşçı ve askerlere moral olsun diye
yaptıklarını söylüyorlar.
+90 adlı YouTube kanalı da ülkemizdeki “trans”, “eskort”
ve “jigolo” diye adlandırdıkları kişilere ulaşarak belgesel çekiyor. “Seks
işçisi olmak” belgeselinde konuşan bir kadın; üniversite mezunu olduğunu, kendi
mesleğini yapsa bedenini pazarladığı kadar para kazanamayacağını, internet
platformları aracılığıyla “müşteri” bulduğunu ve istediği kişiyi kendisinin
seçtiğini, dahası, kendisinin feminist ve politik bir insan olduğunu, yaptığı
ticaretin feminist hareket içinde kabul gördüğünü savunuyor. Emperyalizm açık
şekilde, insanımıza kendini pazarlamayı öneriyor. İnternet dizi platformları
konsamatrisler ve pavyonlarla ilgili belgeseller çekiyor.
Emperyalist ülke askerleri ülkemize “ziyarete”
geldiğinde vergi rekortmeni genelev patroniçesi Manukyan da kadınları
kiraladığı evlerin sokaklarını badanalayarak onları “misafir” etmek istemişti.
Sol da emperyalist ülkelerin büyükelçiliklerini peşine takıldığı LGBT ve
radikal demokratlarla Dolmabahçe’den İstiklal’e çıkarıp yayınlarında öpüşen iki
kadının fotoğrafını paylaşıp “Onur(!) yürüyüşü Ramazan yasağını deldi!” diye
haber yapıyor. Aynı sol çevre, her yıl 6 Mayıs’ta Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye
koşuyor. Biri evlerde, diğeri İstiklal’de emperyalistleri “misafir” ediyor.
Bugün solun peşine takılıp kızılına mor oje çektiği 8
Mart’ı birlikte kutladığı feminist hareket, bedenin pazarlanmasına onay
veriyor. Feministler, birbirini “kız kardeş” olarak görüyor. Onlar için burjuva
kadın da işçi kadın da kız kardeştir, tek “düşman” varsa patriyarkanın mimarı
olan erkektir.
Kız kardeşinin kendini pazarlamasına onay veren bir
kardeşlik hukuku yoktur. IŞİD saldırılarının sonucunda en çok zorluk ve
mağduriyet gören kesim olan Ezidi kadınlar için harekete geçiyorlar -ki
geçilmesi meşru- fakat Filistinli kadınlar için sesleri çıkmıyor. Çakmakçı Sait
de Sütçü İmam da onlar için “eril”.
Günümüz mütedeyyin ve muhafazakâr kesimin de Sütçü
İmam’lardan öğreneceği ilkeler var. Öncelikle vatan sevgisi imandandır. Öyle
olmasa, Maraş’taki diğer imam Cuma namazını kıldırmakta beis görmezdi. Bugün Siyonist
askerlere gönderilen malzeme ticaretine kadar tüm ticari ilişkilerin
kesilmesini talep etmeleri gerekiyor. Aynı şekilde, ülkemizdeki işçi
ölümlerinin, doğanın ve insanın sömürülmesinin tek nedeni olan emperyalizme ram
olan burjuvazi, siyasi çevreler, tarikatlar olduğu gerçeğiyle yüzleşmeleri
gerekiyor. Vatan sevgisinin imandan olduğu bir kez daha hatırlanmalı. Filistin
halkı her şeye rağmen kazanacağına inanç duyuyor çünkü Hakkın da doğrudan yana
olduğuna inanıyor. Bu inanç, savaşma kararlılığı için motivasyon kaynağı.
Aksa Tufanı bunun en güzel örneği. “Ama Hamas var”
diyenlerin unuttuğu gerçek şu: Hamas ile diğer Filistinli sol yapılar,
vatanlarının bağımsızlığı için omuz omuza çarpışıyorlar. Bizde bu birlikteliği
engelleyen çevreler ise kimlik siyasetine sürüklenen soldur.
Bizim insanımızda bağımsızlık ruhu hep vardır. O anti-emperyalist
bilincin açığa çıkarılması ideolojik mücadeleden geçiyor. Halk sınıflarının
ırkçı ve tarikatçı çevrelerin ideolojik manipülasyonuna terk edilmesi
birleşmemizi engelliyor. Bu değirmene suyu taşıyan öznelerden biri, soldur.
Kadın olarak orta sınıfı, ilericilik olarak yaşam biçimciliğini gördükleri için
halk sınıflarıyla bütünleşemiyor. Anadolu’da düzenli ordu kurulmadan evvel, ilk
kurşunları atanlar da bugün o “geri" gördükleri halk sınıflarıdır.
Otoriteye ve egemenlere bağlı bir halktır ama son noktaya gelindiğinde kendi
göbeğini kesmeyi de bilir. Tarihin her döneminde, güvendikleri egemenlerden
umudu kestiklerinde vatanını korumak için bir adım öne çıkmışlardır. O yüzden
bugün Filistin’in yeri sorulduğunda yanlış yanıt veriyor diye “aşağı” görülüp
küçümsenen halk sınıfları, atlas uzmanı beyaz sola rağmen Filistin’in haklı
davasına inanıyor. Sol, Filistin’in yerini bilir ama destek vermez; halk harita
bilgisine sahip değildir ama Filistin’in yeri olarak gönlünü görür.
Anti-emperyalizme iman, süt kadar temizdir, meşru bir
mücadeledir. Anti-emperyalist hat oluşturulup bağımsızlık şiarı kitlelerin
zihinlerine işlendiği an, Sütçü İmam’lar da Mehmet Sait’ler de Çakmakçı Sait’ler
de efeler de hatta bir sonraki yazının konusu olan kahraman Anadolu kadını da
ortaya çıkacaktır.
12 Şubat’ta düşman işgalinden 4 bin şehit vererek
kurtulan Maraş halkı, 6 Şubat depreminde binlerce insanını göçük altında can
verdi. Bunun temel nedeni, emperyalizmdir. İmara peşkeş çekilen illerden sadece
biridir Maraş. Bu bilinç uyanmasın diye Maraş, tarikatçı ve ırkçı çevrelerin
kuşatması altındadır. Bu kuşatmanın tohumları Maraş katliamında atılmıştır. Tüm
bu sapmaların zihinlerden sökülüp atılmasının yolu, sınıfsız sömürüsüz düzen
yolunda emperyalizme karşı mücadele edecek halk sınıflarının oluşturulmasıdır.
İnanç alanına müdahale etmeden, o inancın yurt sevgisiyle aynı mücadelede
buluşturulması en acil görevdir ve kimlik siyaseti solun saflarından uzaklaştırılmak
zorundadır. Bugün fabrikalarda ve köylerde emek ve yurt mücadelesi veren
kadınların da başörtüsü taktığı gerçeği unutulmamalıdır. Emek en yüce değerdir,
vatansız emek de yoktur.
S. Adalı
25
Şubat 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder