Pazar
günü genç bir Amerikalı adam, üzerindeki kamuflajıyla, İsrail’in Washington’daki
büyükelçiliğinin kapısına doğru yürüdü. Canlı yayın açtıktan sonra kendisini
takdim etti.
“İsmim Aaron Bushnell. ABD
Hava Kuvvetleri’nin aktif görevde bulunan bir üyesiyim ve ben, artık yaşanan
soykırıma suç ortaklığı yapmak istemiyorum. Protesto eylemlerinin uç bir
biçimini gerçekleştirmek üzereyim. Sömürgecileri elinde Filistin’deki
insanların tecrübe ettikleriyle kıyaslandığında, bu eylem hiç de aşırı bir
eylem değil. Egemen sınıfımızın olağanlaşmasını kararlaştırdığı şey, bu işte.”
O
dehşet verici kayıtta, yirmi beş yaşındaki Bushnell’in elçilik binasının
kapısına durduğunu, sonra telefonu yere koyduğunu, üzerine yanıcı bir sıvı
döküp kendisini ateşe verdiğini görüyoruz.
Son
söz olarak şunu söylüyor: “Filistin’e Özgürlük”.
Bushnell
yere düşünce, yaşanan trajediyi izleyen polis memurları ekranda görünüyorlar. Büyükelçilik
güvenliği, Bushnell’in yanan bedenine silâh doğrulturken elinde yangın söndürme
tüpü bulunan bir memurun güvenliğe “Silâh lazım değil. Bana yangın söndürücü
lazım” diye bağırdığı duyuluyor.
Yere
devrilen Bushnell, yoğun ve korkunç bir acıyla “Filistin’e Özgürlük” diye
bağırıyor. Aldığı yaralar sebebiyle, kısa bir süre sonra götürüldüğü hastanede
ölüyor.
ABD
askeri olan Bushnell, hükümetinin suç ortaklığı ettiği, Gazze’de yaşanan katliamı
protesto etmek için canına kıydı. Dört yıldır ABD Hava Kuvvetleri’nde asker
olarak görev yapıyordu. LinkedIn profilinde kendisinin uçuş konusunda temel
eğitim aldığını öğreniyoruz. Dostları ve sevdikleri, onu “girdiği her ortama
neşe saçan biri” olarak tarif ediyor. İnternetteki bir yazıda, onun “şaşırtıcı
biçimde kibar, nazik ve merhametli bir kişi” olduğu söyleniyor (Bushnell’in
sosyal medya hesabındaki profil resmi, hâlen daha Filistin bayrağı.)
Bushnell’in
ölümü, Joe Biden yönetiminin İsrail’i tepeden tırnağa silâhlandırmaya devam
ettiği, önüne milyar dolarları döktüğü, bir yandan da onun Gazze’de işlediği
savaş suçlarını diplomatik düzeyde gizlediği, BM’de ateşkes yönünde alınan bir
dizi kararı veto ettiği koşullarda gerçekleşti. ABD, UNRWA’ye [Filistinlileri
Birleşmiş Milletler Yakındoğu’daki Filistinli Mülteciler İçin Yardım ve
Bayındırlık Ajansı’na] para akışını durdurmak suretiyle Filistinlileri açlığa
mahkûm ederek, İsrail’in işlediği savaş suçlarına bir de kendi suçunu ekliyor. Para
akışını durdurma hamlesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde adalet arayan
Filistin halkını tümden cezalandırmanın bir yolu, ama aynı ABD, İsrail’i
soykırım yapılacağına ve etnik temizlik yöntemine başvurulacağına dair korkularla
boğuşan sivil halkı hedef almasına rağmen, Refah’ı işgal etmesi durumunda ceza
almayacağı konusunda İsrail’e vaatte bulunuyor. (ABD, geçen hafta UCM’deki
İsrail işgaliyle ilgili oturumda İsrail’i savunan az sayıda ülkeden birisiydi.)
Bushnell’in
kendisini yaktığı günlerde Gazze’deki ölü sayısı otuz bini geçti. Bunların neredeyse
yarısı çocuk. Bu süreçte iki milyon Filistinli yerinden yurdundan oldu. Nüfusun
yarısı açlıktan ölmenin eşiğinde, zira İsrail, kuşatma altındaki Gazze’yi
yiyecek, su ve ilâçtan mahrum kılmayı, böylelikle, binlerce Filistinliyi ağır
ağır ve acı çekerek gerçekleşen bir ölüme mahkûm etmeyi sürdürüyor.
Bushnell,
Gazze soykırımını protesto etmek için kendisini ateşe veren ilk Amerikalı değil.
Geçen Aralık ayı içerisinde bir eylemci, Georgia eyaletinin Atlanta kentinde
bulunan İsrail Konsolosluğu’nun dışında kendisini yaktı. Polis, olayı “politik
protesto eylemlerinin uç bir biçimi” olarak tarif etmişti. Protesto eyleminin
gerçekleştiği yerde bir Filistin bayrağı bulunmuştu.
Kendini
yakma eylemi, bir yandan bizi savaşın yol atığı zulme ve dehşete karşı uyarmayı
bir yandan da insanları şoke edip harekete geçirmeyi amaçlayan radikal bir protesto
eylemi. Bu eylem biçiminin ABD’deki savaş karşıtı eylem geleneği dâhilinde derin
kökleri mevcut. 1970 yılında George Winne Jr. İsimli genç bir Kaliforniyalı
adam, San Diego kentinde Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için kendisini ateşe
verdi. Yerde yatarken annesinden Başkan Richard Nixon’a eyleminin gerekçesini
yazmasını istedi. Anne mektubunda şunları söylüyordu:
“Oğlum George Jr. 10 Mayıs
günü Kaliforniya Üniversitesi’nin San Diego Kampüsü’nde kendisini ateşe verdi. Ölmeden
önce bize, insanların dikkatini dünyanın ve bu ülkenin içinde bulunduğu berbat
hâle çekmek için bu en etkili yöntemi seçtiğini söyledi.”
1991
yılının başlarında Massachusetts eyaletinin Amherst kentinde geçmişte barış
eylemlerine katılmış olan Gregory Levey ismindeki bir öğretmen, birinci Irak
Savaşı’nı protesto etmek için kendisini yaktı. Üç gün sonra Virginia eyaletinin
Springdfield şehrinde Raymond Moules de aynı eylemi gerçekleştirdi.
Bu
taktiğe başka ülkelerde de başvuruldu. 1963’te Budist rahip Thich Quang Duc, Vietnam
Savaşı’nı protesto etmek için Saygon şehrinde kendisini ateşe verdi. Tunus’ta
sokakta işportacılık yapan Muhammed Buazizi, 2010 yılında Sidi Buzid kentinde
kendisini yaktı, böylece Arap Baharı’nın fitilini ateşlemiş oldu.
Kendini
yakmak, sağlam bir ruh hâline sahip kimsenin kolay kolay başvurmayı tercih
edemeyeceği bir taktik. Ümitsizlikten ve seçimle işbaşına gelmiş yöneticilere mektup
yazıp çağrıda bulunmaktan sivil itaatsizliğe, oradan protesto eylemi
gerçekleştirmeye dek hiçbir taktiğin Ekim ayından beri Gazze’de gördüğümüz zulme
son veremeyeceği hissinden kaynaklanan bir eylem biçimi bu.
Bushnell’in
eylemi uç bir eylemdi, buna karşın, birçoğumuz, ondaki ümitsizlikle, öfkeyle ve
ıstırapla ilişki kurmayı bildik. Çünkü hepimiz, onun gibi, sosyal medya
platformlarında yaşanan etnik temizliği bilfiil izledik, Demokrat Partili
olanlar da dâhil az sayıda seçilmiş ismin bir araya gelip bu korkunç şiddete son
verilmesi talebinde bulunduklarına tanıklık ettik.
Bushnell
öldü ama Gazze yaşasın. O, özgür Filistin için öldü. Bu eylemiyle, Birçok Amerikalının
İsrail işgaline, ırk ayrımcılığına, Gazze kuşatmasına ve onlarca yıldır
Filistin halkına uygulanan zulme karşı olduğu gerçeğini anımsattı. Bushnell’in
ölümü, bir eylem çağrısı olarak iş görebilmeli. Bu eylem, bir daha hiçbir insan,
böylesine dehşet verici bir protesto eyleminde canına kıymak zorunda kalmasın
diye, Amerikan halkının parası ve yetkililerinin onayı ile Gazze’de uygulanan
zulmün durdurulması için her şeyin yapılmasına dönük bir rica olarak görülmeli.
Aaron,
ölümünden kısa süre önce internette şu mesajı yayınlamıştı:
“[…] ‘Kölelik döneminde,
Jim Crow yasalarının hüküm sürdüğü Güney’de veya ırk ayrımcılığı koşullarında
yaşıyor olsaydım ne yapardım? Ülkem soykırım yapıyor olsaydı, ben ne yapardım?’
sorusunu sormak, birçoğumuzun hoşuna gider. Oysa bu sorunun cevabı şu: ‘Evet o
soykırım yapıyorsun. Hem de şuan yapıyorsun.’ […]”
Sırac Assi
26
Şubat 2024
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder