Önsöz:
Dostun
ve düşmanın kim olduğu ayırt edilmeden verilen sınıf mücadelesi ebediyen sönük
kalmaya mahkûmdur.
Bu
topraklarda çok da uzak olmayan geçmiş zaman dilimlerinde sınıfının insanları;
işçisi, öğrencisi, aydını ve kadını, karşı-devrimciler tarafından onca sürgün,
hapis, pogrom ve katliamlara maruz kalmasına rağmen, eşyanın doğası gereği
direniş ve mücadele deneyimleriyle bizlere büyük bir miras bıraktılar.
Peki
özellikle yüreklerimizde derin yaralar açan katliamların faili kimlerdi? Neydi
78’in Mart’ında Bahçelievler’de yedi canı alanların motivasyonu, bilinçaltında
yatan psikolojik refleks? Ya aynı yıllarda Malatya’da üçü çocuk sekiz kişinin
canını alan ve onlarca insanın zihinlerinde travma bırakan, kan almak için
kudurmuş saldırganları harekete geçiren coşkulu naralar? Kahramanmaraş’ta yüzü
aşan katledilmiş canlar, yakılan evler ve akan gözyaşları? Sivas’ta memleketin
ilerici 33 aydınını ateşe veren katillerin hevesi nereden kaynaklanıyordu? Abdi
İpekçilerin, Uğur Mumcuların, Hrant Dinklerin ve nice aydının canını ne uğruna
aldılar?
Ya
Türklük naraları atarak ya da tekbirlerle bu memleketin öz evlatlarını,
analarını, aydınlarını, yükselen örgütlü Sol’u, büyüyen sınıf kavgasını
sindirmek ve yok etmek, sınıfın insanlarını devrim saflarından alıkoymak için.
Statükonun
Türkçü kliği tarafından Şubat depreminde yaşanan can kayıplarında halkın
biriken öfkesi, enerjisi mülteciler üzerinden yürütülen ırkçı propagandayla
sindiriliyor. Yakın zamanda okul yemekhanesinde bu düzenin çarkları arasında
borç batağına düşen öğrencinin kendi canına kıydığı koşullarda genç kuşağın
enerjisi faşizme yedeklenmeye çalışılıyor. Böylece halka sınıf siyaseti menediliyor.
Faşizm,
kendisini Koç Üniversitesi’nde Kürt ve Alevi öğrenciye yapılan ırkçı saldırıda
failin söylemlerinde ele veriyor: “Siz ama kader olarak, Yahudilerle çok
birbirinize benziyorsunuz, Zafer Partisi iktidarında benzer şeyler
yaşayacaksınız.” Bu kudurmuşçasına söylenen faşist söylem münferit bir olay
sayılamaz.
Bugün
mülteci sorununa sınıf çelişkileri açısından değil de milli gururunun
dayanılmaz etkisine kapılarak, ırkçı perspektiften bakıp Zafer Partisi’nin
tuzağına düşen sözde demokrat arkadaşlar, dost ve düşmanın kim olduğunu idrak
edemeyerek, Zafer Partisi’nin derdinin, ideolojisinin doğası gereği mülteci
sorunundan çok daha fazlası olduğunu, bu partideki sırası geldiğinde bu
toprakların öz evlatları Türk ve Kürt Alevilerinin canlarını yakma
potansiyelini göremiyorlar. Hayâsızca geçtiğimiz günlerde Zafer Partisi’nin
yaratmaya çalıştığı gençliğin bir temsilcisi olan öğrenciyi statükonun diğer
kliği olan Siyasal İslamcı’ya yaptığı eylemden kahramanlık hikâyesi
çıkartıyorlar. Yarın memleketimizde örgütlü sol hareketi güç kazandığı zaman
eski travmaları tekrar yaşatmak isteyecek olanlar, bugün birbiriyle kavgalı gözüken
Türkçü ve Siyasal İslamcı ittifakının ta kendisidir.
Gezi’nin
ateşli devrimcileri, şimdilerde deste-dad-ı teslim
Sokaklar bomboş…
Mehcur
edilmiş analar, babalar…
Kendilerini AVEMELERİN sert tabanına bırakıyor yükseklerden
Oğulları bağırırcasına ipi boynuna geçiriyor
Şa’şaa camilerinden geçilmeyen ilim yuvalarında
Bakımsız, onarımsız asansörlerinde can veriyor kızları!
Kendini ateşe veriyor sokaktaki seyyar satıcı!
Hasmını
tanı ey benim hezîl düşmüş halkım
Seni birbirine kırdıran faşizme itimat etme!
Kulak ver seni bilinciyle tanıştıracak eazz-i ahibbâ’ya
Umut Devrim
11
Ocak 2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder