80’lerden
itibaren emperyalist-kapitalist sistem dünyayı yeniden biçimlendirmeye
çalışırken, bunu en temelden, yani insandan başlattı.
Komünistler,
sosyalistler yıllar boyu “yeni insan” kavramı etrafında tanımlar, tarifler, yol
haritaları yazdı-çizdi ve savundu. Ancak insanı değiştiren onlar değil
emperyalist-kapitalist sistem oldu.
Okumayıp
ezberleyen, araştırmayıp inanan, sorgulamayıp itaat eden bir insana ihtiyaç
vardı ve son 40 yıl boyunca izlenen politikalarla böyle bir insan modeli
yaratılmış oldu.
Bu
modelde herkes birbirinden dindardır, herkes bir diğerinden daha milliyetçidir
ama sonuçta bir avuç azınlık dışında herkes neredeyse açtır.
Herkes
herkesle iyi geçinir, herkesin herkesle ilişkisi vardır ama yine de herkes
kendi kabuğunda yalnızdır.
Arkadaşlığa-dostluğa
ihtiyaç hissedilmez, çünkü ağır bir yüktür. Herkes kendi gemisinin kaptanıdır
ve her koyun kendi bacağından asılır, asılmalıdır da…
Ekonomik-sosyal
getirisi olmayan “ilişki”ler gereksizdir ve terkedilmelidir. Karşılıklı
çıkarlar temelinde yükselen ve pragmatizmle biçimlenen bu “ilişki”lerden oluşan
bir “sosyal” çevre yeterlidir.
Çevresindeki
her insanı idare etmek zorundadır, ki bu nedenle hiçbir zaman kendisi gibi
davranamaz. Dahası, tüm “bireyci” söylem ve teorilerine karşın bir türlü
“kendisi” olamaz, içinden geldiği gibi konuşup tavır alamaz, yapamaz. Kendini
yok etmiştir bir anlamda.
Bütün
konuşmalarına “bence, bana göre” diye başlar ancak kendine ait bir fikri
yoktur, egemen düşünce ve tavır neyse onun düşünce ve tavrı da odur.
“Ben
karışmam, beni ilgilendirmez, ben böyle düşünüyorum, benim sorunum değil vb.
vb.” türünden beylik “bireyci” söylemleri ise onun bireyciliğinden önce her
türlü sorumluluktan kaçma tavrının dışavurumlarıdır.
Herkese
hoş görünmeye, herkesle iyi geçinmeye çalışır ve karşılarında ilkeli,
karakterli bir tavır olmadığı sürece bu iyi geçinme işini sürdürürler. İyi
geçinirler çünkü çıkarları bunu gerektirir. Biriyle kötü olması, ondan gelecek
faydaların kesilmesi demektir. Bu yüzden zorunluluk durumunda en fazla faydanın
nereden geleceğine göre tercih yaparlar.
Kendileri
dâhil olmak üzere hiç kimseye güvenmezler ve salt bu nedenle de
güvenilmezlerdir. Her an ve herkesi yarı yolda bırakıp satabilirler.
Daha
da sayılabilir bu olumsuzluklar ama uzatmanın anlamı yok.
Sonuç
olarak insan insanlıktan çıkmıştır, çıkarılmıştır.
Bugün,
neredeyse tüm dünya haklarının azgın bir sömürü ve yoksulluk çarkı içinde
ezildiği; binlerce yıllık mücadeleyle elde edilen kazanımların tek tek
budanıp-yok edildiği; insanın tüm niteliklerinden soyutlanıp iki ayağı üzerinde
durabilen bir canlı hâline getirilmeye çalışıldığı ve bütün bunların karşısında
tutarlı, örgütlü bir direnişin-mücadelenin olmadığı bir çağı yaşıyoruz.
Özgürlükler
ve demokrasi çağı bu. Diğer adıyla liberalizmin egemenliği.
İdeolojide,
politikada, ekonomide, kısacası yaşamın tüm alanlarında liberalleşmenin
faturasıdır bütün bunlar ve onurumuzla, emeğimizle, canımız ve kanımızla
ödüyoruz bu faturayı.
Tamam,
her şey olumsuz ve umutsuz görünüyor. Ama eskilerin deyimiyle “enseyi
karartmamak” gerekiyor.
İnsan,
evrenin en hızlı ve kolay değişen canlısıdır. Koşullara uyum ve koşulları
değiştirme konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahiptir.
Sorun,
bu yeteneği açığa çıkaracak zemin ve ortam sorunudur.
Yeni
bir yıla girerken umut yine İnsan’da, örgütlü ve mücadele eden İnsan’da
diyoruz.
Kemal S. Çözüm
31 Aralık 2023
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder