“Bu dünyada benlik satan, ahmaktır.”
[Zaralı Halil Söyler]
“Lenin
ve Kültürün Sorunları” başlıklı makalesinin girişinde Georg Lukács, Maksim
Gorki’nin Lenin’le ilgili tespitini aktarır.
Gorki,
“ortalama bir küçük burjuvanın hayatında hâkim olan fikir, ‘beni alışmış
olduğum özel yaşam tarzından kopartıp huzurumu bozmayın’ olarak özetlenebilir”
der.[1]
Devamında,
Lenin’in tam aksi görüşe sahip olduğundan, onun arkadaşlarını ve yoldaşlarını
bugüne dek alışkın oldukları yaşam tarzından kopartıp başka türlü yaşamaya
zorladığından” bahseder.
Bu
alıntının ardından Georg Lukács, Budapeşte-Moskova hattında yaşanan ideolojik-politik
tartışmalar ışığında, bir tür hümanizm alanına kaçmak için cümleler sıralar. O,
Lenin’in materyalist bakış açısının her şeyden önce “insanlığın topyekûn
kurtuluşu”nu talep ettiği[2] iddiasındadır.
Marksizm,
solcu akımlardan bir akım değildir. Onun kurucu isimlerinden Engels,
“Hukukçuların Sosyalizmi” makalesinde[3] solcuların, “ütopyacıların bir
kısmının meselesi, adalet hissine; bir kısmının meselesi insanlık hissine
seslenmek” der. İnsanı ve adaleti merkeze koyan yaklaşımları gerçek dışı
bularak eleştirir.
Yıllar
sonra Lenin, Lukács eliyle, o ütopyacı-solcu geleneğe bağlanır. Lenin, orada sol
burjuva devrimcisi olarak kodlanmış ve o şekilde okunmuştur. Bu kodlama, onun
yanına Atatürk’ü iliştirir ve onun (TKP, ÖDP ve türevlerinin iman ettiği)
feodalizme karşı sosyalist burjuva devrimini yaptığı yalanına sarılır.
Lukács,
o makaleden çok sonra verdiği bir röportajda, Lenin konusunda şu
değerlendirmeyi yapar:
“Lenin ise tümüyle yeni
tipte bir devrimciydi. Tüm kalbiyle devrime bağlı olan Lenin, sadece devrimle
yaşıyordu, ama onda sözünü ettiğim sofuluk yoktu. Tüm çelişkileri nasıl kabul
edeceğini bilen, görenin ‘bu adam hayattan nasıl keyif alınacağını iyi biliyor’
diyeceği türden biriydi. Lenin, sofuluktan, o sofulara has çilecilikten en ufak
bir iz bile taşımadan, ama sanki bir sofuymuş gibi, tüm eylemlerini nesnelci
bir yaklaşımla gerçekleştiren bir isimdi.”[4]
Lenin,
“bu dünyada benlik satmanın ahmaklık olduğunu” bilen bir devrimcidir. O,
devrime örgütlüdür. 1905’te “Devrim öğretiyor” diye yazmaktadır.[5] Başka bir
yerde “Biz örgütlenmeyi işçi sınıfından öğrendik” der. Bunlar, devrime ve
işçiye örgütlenmeden dile dökülemeyecek, örgütlenmeyenin anlayamayacağı, sadece
kendi bildiğine tapanların zihninde karşılık bulamayacak cümlelerdir. Onlarda
kendi huzurunun, daha doğrusu, burjuvazinin (veya devletin) huzuru bozulmasın
diye uğraşanların idrak edemeyeceği bir hakikat saklıdır.
Lukács,
aynı röportajda Lenin’in “kişisel olanla politik olanı” birbirine
karıştırmadığına dair örnekler sıralar. Buharin’i sevdiğini, ama onu Marksist
bulmadığını söyler. Trotskiy ile ilgili değerlendirmesini aktarır. “O hiç
bizden olmadı” diyen Lenin, Trotskiy’le devrim momentinde birlikte yürür.
Küçük
burjuvalar, bu ayrımları hiç bilmezler, tanımazlar. Çünkü sadece kendilerinin
bilinmesini, sadece kendilerinin tanınmasını isterler. Çünkü siyasetle ve
solculukla kendi kişisel-bireysel çıkarı için ilgilenirler. Oradaki huzurun
bozulmasını, rant kapılarının kapanmamasını hiç istemezler. O huzur, arkadaşlık
kulüplerinden başka bir şey inşa edemez. Sosyal medya hesaplarını hem kişisel
çıkarları hem de politik imajları için aynı anda kullanacak tıynete
sahiptirler. Ayrımları silerler. Solculaşırlar, solu tecimsel, kişisel
çıkarlarına ram ederler.
Bu
küçük burjuvaların derdi, ezilenleri, halkı ve işçi sınıfını devrimden ve
politikadan mahrum kılmaktır. Ne ezilen, ne halk, ne işçi bölünür, yani
politika yapar, ne de bunlara devrime muhtaç bir sosyalizm öğütlenir.
Bölmeyen-bölünmeyen politika, devrime ihtiyaç duymaz. Kişiler şahsında geniş
kolektif ve nesnel seyrin okunması, o kişilerle dövüşmek, herkese anlamsız
gelir.
Mesleki
ideolojiler, solu-sosyalizmi kendi dünyasına doğru daraltır. Devrim ve
sosyalizm mücadelesi, onların şahsında çözülüp dağılır. Sosyalizm devrimsiz;
devrim politikasız kılınır.[6] Teori ve pratik kişisel, bireysel, tecimsel olan
merkeze alınarak, oradan kurulur. Devrime ve sosyalizme prangalar vurulur.
Mücadele özgürleştirilmeden özgürlük mücadelesi verilemez.
Küçük
burjuvaların yüce tuttukları mesleki ideolojileri dışarısını, çoğalmayı,
kolektifi yasaklar, onları “yaban, kirli, tehlikeli, tehditkâr” olarak
tanımlar. Marksizm çok şey söyler, ama pratikte çözüm bulunamaz. Sonra
güçsüzlük hâli ve parti olmanın zaruri olduğu idrak edilir, kafa kaldırılıp
gerçeğe bakılınca sadece CHP görülür. O, partinin cephesi ya da cephenin
partisi zannedilir. “İyi ki CHP var” deyip onun eşiğine bağlanılır.
Bugün
sendika bürolarına, asıl mesleği, işi ve geçim kapısı sendikacılık olan, ama bu
varoluş hâlini politikmiş gibi satan kişiler hâkimdir. Kitle örgütlerinde de
durum aynıdır. Bu kişiler cehepelileşmeye mecburdurlar. Düzenin işleyişi bunu
emreder. CHP, devrimi ve sosyalizmi fikren ve fiilen tasfiye etmek için vardır.
Yukarıda
ismini andığımız Lukács’taki mesleki marazsa aydın olmakla alakalıdır. Onda
halkçı-cumhuriyetçi kurgu için kaba ve yaban halk kitlelerini dönüştürecek
aydın kesiminin dili konuşmaktadır. Lenin, bu dönüştürücülük için basit bir
simge, imge ve bilgiden ibarettir. Alenen istismar edilir. Kabuğu alınır, özü
köpeklere yedirilir. Lukács, o yüzden huzur bozan Lenin’den dem vurur. Kaba ve
yaban halk kitlelerinin huzurunun küçük burjuvalar adına bozulmasını ister.
Tersini talep etmez.
Huzurun
bozulmaması için çentikler silinir. Sosyalizmin çentiği devrim, devrimin
çentiği politika, silinip atılmak zorundadır. Devrim sonrası dönemle devrim
öncesi dönem, bu huzur adına, dikişsiz-lehimsiz bir biçimde birleştirilir,
devrim ayracı, hükümsüz kılınır. Devrim sonrasına ait adımlardan yola çıkıldığı
için devrim öncesinde atılacak adımlar görülmez olur. Tersi de geçerlidir.
Lukács türü aydınlar şahsında devrim ve politika ayraçları, hükmünü yitirir. O
nedenle, “devrimin güncelliği”nden dem vurulur. Devrim, bugünde düzlenir. Yok
olur.
Lenin’in
“Çar, halka ‘sana iktidar haricinde her şeyi veriyorum der. Devrimci halk ise
‘iktidar haricinde her şey yalan’ diye cevap verir” ifadesindeki anlam[7]
silinir. Geriye sadece düzlenmiş toplum ve giderilmesi gereken sorunları kalır.
Sınıflar mücadelesiyle yaralanmış toplum, tedavi, tamir ve ıslah edilmelidir. O
toplum, özel ve yüce bireye tabii ki dışsal ve sabittir.
Bugün
devleti gören, gözeten, oradan düşünen “Sağcı”; burjuvaziyi gören, gözeten,
oradan düşünen “Solcu” olarak adlandırılmaktadır. Bunun dışına işaret edene ise
“komünist” (iştirakçi) deniyor olmalıdır. Komünist, devletle ve burjuvaziyle
değil, ezilenle, halkla ve işçi sınıfı ile düşünüyor, onları gözetiyor, onların
iktidarın fiili iktidarı için mücadele ediyor olmalıdır.
Proletaryasız
sosyalizm hülyası, iç huzurun yansımasıdır, bozulmamalıdır, ona halel
gelmemelidir. Proleter olan, onu iğfal etmemelidir. Bu fikriyata karşı her daim
burjuvazisiz sosyalizm bayrağı yüksekte tutulmalı, ona örgütlenilmelidir.
Eren Balkır
28 Aralık 2023
Dipnotlar:
[1] György Lukács, The Culture of People’s Democracy, Yayına Hz. ve
Çev.: Tyrus Miller, Brill 2013, s. 26.
[2] A.g.e., s. 32.
[3] Friedrich Engels, “Hukukçuların Sosyalizmi”, 1887,
İştiraki.
[4] András Kovács, “Georg Lukács: The Final
Interview”, 24 Mart 2022, Verso.
[5] V. I. Lenin, “Revolution Teaches”, 26 Temmuz 1905,
Collected Works Cilt 9 içinde, Progress Publishers Moskova 1977, s.
146-155.
[6] Eren Balkır, “Muhayyile ve Ufuk”, 6 Şubat 2018, İştiraki.
[7] V. I. Lenin, “The Denouement is At Hand”, 18 Kasım 1905, MIA.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder