Eylemden Aktivizme, Aktivizmden Flörte:
Sol İçi Şiddetten Sol İçi İfşaya/Teşhire
78 kuşağı döneminden 2000’li yıllara kadar solun
önemli bir bölümünün reformistleşme sürecinde tarihe kara bir leke olarak geçen
sol içi şiddet vakaları yaşandı. Solun herhangi bir çevresinin “iç” sorunu
olarak görülse de bu çarpıklık, tüm solun tarihinde kanayan bir yara olarak
kaldı.
Reformistleşme sürecinde sol içi şiddet, sol içi ifşa
ve teşhir sürecine evrildi. LGBT ve feministlerin yürüttüğü anti-sınıfsal
kimlik politikası, radikal demokrasi hareketinin erkeğin karşısında kadını
yücelterek yeni bir cinsiyetçi anlayışa kapı aralaması, postmodernizmin ve
bireyci anarşizmin yanlış politik yaklaşımları, solun özünü kaybederek,
sınıflar mücadelesinden uzaklaşarak, kimlikçiliğin peşinden gitmesine yol açtı.
Bu durum, ideolojik mücadelenin zayıflığından ve disiplinin terk edilmesinden
kaynaklandı. İdeolojisi zayıf ve ilkesiz olan pragmatist çevreler, burjuva
ideolojisinin şekillendiricisi olan bireylerle özgürlük rüyasına kapıldılar.
Kitle yerine birey, işçi ve emekçi yerine orta sınıf tercih edildi. Bu yoldan
yürümeyenler, “ilkel, cinsiyetçi, geri, kaba, çağ dışı” olarak politika
alanında yalnızlaştırıldılar, çünkü bu entelejansiya, sokakta zaten yoktu.
Parti bürolarına ve sendikalara çekilen reformistler, değerlerin aşındırılması
karşısında liberal özgürlük pratiklerini hayata geçirdiler. Artık her reformist
çevrenin ve sendikaların eş başkanları, kadın meclisleri ve LGBT komisyonları vardı.
Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, uzun bir yazı
konusu olan saydığımız gelişmelerin özeti niteliğindedir. Reformist partinin
İstanbul il (eş) başkanı, aynı partiden olan sevgilisinin ifşasıyla solun ve
sosyal medyanın gündeminde yer buldu. Genç kadın yaptığı ifşada; sosyalist
mücadelede aktif olmasının önünde sevgilisinin olduğunu, bu şahsın ona
psikolojik baskı yaptığı, onu aldattığı, aynı anda çoklu ilişkiler yaşadığını
iddia etti. İfşanın belki de en dikkat çekici yanı, partili kadın
arkadaşlarının bu flört konusunda onu uyardığı, çünkü erkek şahsın birçok
kadınla aynı anda flört ettiği yönündeki ikazıydı. Yani sosyalist olduğunu
iddia eden bir parti var, fakat bu parti, partili kadınlarla ve başka
kadınlarla aynı anda flört eden bir yöneticiye sahip.
Disiplinsizlik, ilkesizlik, yozlaşma tam da bu noktada
başlıyor: Yoldaşlık hukuku rafa kaldırılıp yerine bu tür pratikler hayata
geçiriliyor. Daha sonra partinin yaptığı açıklamada aslında erkek şahsın birkaç
yıl önce parti üyesi olduğu ve kadının beyanı esas alınarak disiplin süreci
başlatıldığı belirtildi. Bu, açıkça bir demagojidir.
Birkaç yıl önce partili olan bir insan, yeni insan
olarak dönüştürülmeden onun zaafları göz önünde bulundurulmadan -ki partili
kadınlar onun böyle bir eğilimini gördüğü hâlde- İstanbul il başkanı yapılıyor,
ona basına demeç verme imkânı sunuluyor, yani yüksek derecede sorumluluk
veriliyor. Bir iddiaya göre, bu partinin geçmişte başka bir partiden ayrılma
sürecinde de yine benzer bir taciz-ifşa-teşhir sürecine tanık olunmuş.
Bölündüğü partiden bu şahsın da benzer nedenlerle atıldığı başka bir sosyal
medya iddiası olarak gündemde yer alıyor. Yaşanan rezaletten faydalanan Akit
gazetesi, “Sosyalist Partide Taciz” diye haber yapıyor, hem de onu üye sayısı
üzerinden küçümseyerek.
Daha önceki yazılarda reformistlerin alkollü
etkinliklerini eleştirirken “Solun bir bölümünün yaptığı hata tüm solu
ilgilendirir” tespitinde bulunmuştuk. Bu tespit, bugün diyalektiğin ve hayatın
ilkeleri ve matematiği gereği doğrulandı. Akit’in attığı başlık,
sosyalist çevrelerin tamamının çarpıklığı olarak propaganda edildi. Aslında
solun ağırlıklı kısmının ve reformistlerin bu yoz pratiği son dönemde daha çok
gündeme geliyor.
İki yıl önce yaz aylarında yayılan ifşa dalgası
büyüyerek birçok çevrede bu vakaların yaşandığı iddia edildi. Aşkın partisinden
en işçici partiden dergi çevrelerine kadar beyanlar ortalığa saçıldı: Kadının
kafasının duvara vurulması, psikolojik baskı yapılması, çok eşlilik vb. çürük
pratikler.
Bir çevrede yaşanan ifşanın ardından ilgili partinin
üyesi olan kadına “O Suruç ‘gazisi’, psikolojisi bozuldu, idare et” denildi. Kadının
beyanında geçtiği şekliyle, eski partili biri, sosyal medya hesabından “Hani
adaleti biz sağlarız, diyordunuz. ‘Gazi’ değil ölmüş de olsa tacizci tacizcidir”
diye paylaşım yapması proleter ahlakın, ilkelerini, değerlerin, yoldaşlık
bağlarının ve mahremiyetin parti tarafından bu kişilere verilmediğini
kanıtladı.
Başka çevrelerde de benzer sorunlar yaşandığı, ifşa
eden kadınlarca iddia edildi. Reformist olmadığını iddia eden başka çevre,
Avrupa’da gençlik festivalinde trans dansöz oynattı ve bu yozluğu eleştirenleri
“cinsiyetçilik ve ahlakçılık”la suçladı.
Sınıfsız sömürüsüz bir düzen kurma iddiasında olan bir
çevre, aynı zamanda bir ailedir. Aile içinde taciz yaşanması sapmadır, fakat bu
çevreler, peşine takıldıkları post-modernist feministlerle birlikte “Kutsal
aileniz batsın” yazan dövizler taşıyanlarla yürüdüler 8 Mart ve 25 Kasım’larda.
Sendikalarda erkek üyelere kapalı şekilde etkinlikler düzenlendi. Öyle ya, Kürt
sorunu tartışılacaksa Kürt, cinsiyet eşitsizliğini ideolojik olarak
tartışacaksanız kadın ya da LGBT birey olmanız gerekir. Aile batırılınca geriye
savunacak bir değeri kalmayanlar, bu utancı ülkemiz solunun tarihine kara bir
leke olarak sürdüler. Bu ayıp, onların ideolojik çaresizliklerinin ve
politikasızlığının sonucu olarak sınıftan ve halktan kaçışın laneti olarak
onların üstüne yapıştı.
İfşaların yaşandığı çevreler, sendika yönetimine
ittifak/mutabakat olarak yerleşenler. Kadın sekreteri bulmak için minnetle
kendilerine yakın bir kadını ikna ederek koltuk işgali yapanlar aynı çevreler. Ortada
bitmiş bir sendikal politika olduğu, sekreterlik görevi üstlenmek gibi sendikal
talepte bulunmayan kadın üyelerin mevcudiyetinde açığa çıkmaktadır.
Amasız, fakatsız, şartsız tüm kadınların ve LGBT
bireylerin yanında olacaklarını, onların beyanının esas alınması gerektiğini
savunan başta KESK ve Eğitimsen kadın meclisleri de dâhil bu çarpıklık
karşısında hiçbir cinsiyetçi çevrenin sesi çıkmamaktadır, çünkü kol kırılır yen
içinde kalır onlar için.
“İkiyüzlü ahlakınız batsın!” sloganı atanlar, aynaya
bakınca çifte standartlı duruşun öznesini görecektir. Taciz bir tarikatta
yaşanıyorsa ya da ideolojik olarak zıt düştükleri sol bir çevrede varsa onlar
için kadınlar ve çocuklar dayanışmaya muhtaçtır. Başka bir çevrede yaşanan bir
kadının aforoz edilme sürecinde KESK kadın meclislerinden İHD’sine kadar tüm
reformist kimlikçiler, birleşip aforoz edilen kadının yanında yer aldı.
Eleştiri ideolojik değildi, kimlikçiydi. Yoksa hiçbir çevre eleştiriden azade
değildir. Amaç belliydi: Kadın sadece bir gerekçe rolüne büründürülüp ilgili
çevreyi kıskaca alıp politik arenada yalnızlaştırmak. İleti çok açık: Biz,
onlardan değiliz! Bu örnek üzerinden hareket edilirse bu çevreler için
kadınlara ve çocuklara sadece “piyon” görevi verilmektedir. Kadınların
kurtuluşu sınıfsız sömürüsüz düzenin kuruluşundadır. Kendine “yeniden kuruluş”
adını verenler, burjuva düzenine göre kurulmaktadır.
Erkeklere kapalı etkinlik yapıldığı sürece aynı
sendika ve çevrede mücadele veren erkeğin eril yönleri nasıl törpülenebilir?
Halkın değeri olan ölen yakınının ardından yedisinde ve kırkından mevlid
okutularak yemek verilir, bu sosyal yapının korunduğu ve ölenin sahiplenildiği
bir gelenektir/değerdir. Mevlid sırasında kadınlar ayrı bir odada toplanır.
Feministlere sorsanız bu gelenek cinsiyetçi kabul edilir ama kendileri
sendikalarda erkeklere “yasak” etkinlik düzenler. Eril düzeni eleştiren bir
film izleme ya da kitap okuma etkinliği neden kadınlarla yapılır? Eril olan
erkek törpülenecekse eğitilmesi gereken de odur.
Bu çarpık çevrelerin asıl amacı, Sovyet tipi bir
düzenin kurulmasından duyulan korkudur. Öyle bir düzende uyuşturucu ve alkol
içilememesi, aşkın cinsellikle takas edilmemesi, "seks işçiliğinin"
tarihe gömülmesi, küçük burjuva alışkanlıkların ve konformizmin terk edilmesi,
bar ve meyhane açılmaması; özverinin, sorumluluk, değer, yoldaşlık
ilişkilerinin en yalın hâliyle yaşanması, “geri” kabul edilen halkın varoştan
kurtarılması, onların en büyük korkusu.
Öyle bir düzenin kurulmasının önündeki en büyük engel
sadece burjuvazi değildir, partisinden dergisine ve sendikasına kadar
yozlaşmayı halkımıza ve sınıfa dayatanlardır.
O düzen burjuvaziye ve size rağmen kurulacak. Solların
yaşadığı ideolojik bunalıma rağmen sınıfsız sömürüsüz düzen kurulacak hem de o “geri,
kaba, eril” saydığınız Anadolu halkımızın kadınları ve erkekleriyle. Aksi bir
yaşam insan olmanın onuruna aykırı.
Bu çevreler kadınlar arasında ayrım yapıyor. Söz
konusu kadınlar Ukraynalı, İranlı, Kadıköylü olunca kadın olabilirken
Filistinli ya da sınıfsız sömürüsüz düzen mücadelesi verirken baskının binbir
türlüsünü yaşayan olursa o zaman kadın olmaz. Ukraynalı ve İranlı kadınlar
desteklenir ama Filistin’deki çocuğu karnındaki analar siyonistler tarafından
katledilirken suspus olunur, ama Filistinli kadınlarla kader ortağı olan
analarımız Akbelen’de, Dikmece’de ve daha birçok alanda tüm baskıya rağmen
mücadele ederken bu çevreler onların yanında poz vermek için yollara düşer.
İlkesizlik ve emperyalizmden fon almak, Taksim’de otelde kokteyl düzenlemek,
burjuvazinin kapısını açtığı otele sığınmak bunu gerektirir. Mücadeleyi “yoldaşlarının”
açtığı bar ve meyhanelerde tüketenlerden değil, Antigone gibi, olanlardan ve
vatan toprağını sahiplenmek uğruna başındaki yazması ve giydiği entarisiyle tüm
zor aygıtlarına direnen analarımızdan öğreniyoruz, öğreneceğiz, çünkü
köklerimiz ve mücadele geleneği yaşamı doğuran anaların bilgeliğinde saklı bir
hazine olarak hâlen canlı duruyor. Otobüste giderken işinden dönen temizlik
işçisi emekçi ablaların sömürüye savurduğu galiz sözler, sizin bedeni
putlaştıran dövizlerinizden üstündür. Sizin kız kardeşleriniz kadın patronlar
ve faşistlerken asıl kız kardeşlik, aynı toprağa ter döken kadınların
duygularında saklıdır.
Yaşatılan asıl rezillik şudur: Sınıfsız sömürüsüz
düzen kurmak için bu çevrelere giden kadınlar çarpık bir ideoloji ve yaşam
pratiğini deneyimleyip çareyi kadın dayanışması adı altında kimlikçi feminist
çevrelerde aramaktadır.
Kapitalist düzende aşk sınıfsaldır. Yeni insanın
yaratılma sürecinde yoldaşlık ilişkileri ve disiplin çerçevesinde ataerkil yapı
içinden gelen erkekler eril yönlerini budar. Bunu ancak ilkeli bir hatta
ideolojisi sağlam çevre başarabilir. Teşhir edilen erkek değil, karalanan
sosyalizmdir. O da proletarya diktatörlüğüne dayandığından erildir!
Ülkemizde tarikat yurtlarında çocuklara tecavüz
edilirken hiçbir muhafazakâr çevreden ses çıkmadıysa bugün yaşanan bu yozluk
karşısında da bunu eleştirmeyen çevreler ve feministler de ses çıkarmıyorsa iki
kesimin de kimlikçilik ve ikiyüzlülük düzleminde siyam ikizi olduğu gerçeğini
gösterir. O yüzden aynılar, aynı yerden beslenir.
Size rağmen işçi ve emekçi halk olarak mutlaka
kazanacağız.
Önemli Not:
Kadınların yaşadıkları olumsuz durumlar hiçbir şekilde tasvip edilmemektedir.
Onların yaşadığı mağduriyetin asıl nedeni ataerkil yapı değildir, çünkü onlara
bu mağduriyeti yaşatan erkekler aynı partinin üyesidir. Bu yüzden eril ve geri
olan, reformizmdir.
Yazıda herhangi bir çevrenin adının anılmama nedeni,
bu çevrelerin hâlen sol olarak tanınmasındandır. Bir diğer asıl neden de
reformistleşme süreci öncesinde verdikleri sınıflar mücadelesinde yaşamıyla
bayraklaşanları incitmemektir.
S. Adalı
20 Kasım 2023
Kaynakça:
Bu çarpık ahlak ve yozlaşma konusunda yapılan tüm eleştiriler yaşam tarafından
doğrulandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder