Pages

09 Kasım 2023

Kapitalizm Halk Sağlığı Sorunudur


Hayatın İçinden

Sağlık Olsun: Kapitalizm Halk Sağlığı Sorunudur


1 Mayıs 2021’de tertip komitesinin işçi ve emekçi sınıflar için belirlediği dahiyane politika sonucunda, balkonsuz kiralık evlerde, Mersin Eğitimsen’in Ali Asker’i davet ettiği YouTube yayınında konser ve söyleşi izledik. Sunucu, sürekli “Ozanım, ozanım, ozanım!” diyerek istek parça talep edince, Ali Asker “Sohbet etmeyecek miyiz?” tepkisi veriyor. Sunucu, sendikalı ozana “80 öncesiyle bugünü nasıl kıyaslarsınız?” minvalinde bir soru yöneltince Ali Asker şu yanıtı veriyor:

“[12 Eylül öncesi] İnsanlar sıcak mücadelenin içerisinden geldikleri için sürece farklı bakıyorlardı. Çok yoğun işkenceler gördük. Fakat bu kadar ihanet olmamıştı. Olmuştu ama bu kadar olmamıştı. […] Bu süreç çok daha farklı. Mücadelenin biçimi ve tarzı da değişmeye başladı. Biraz dalgalar geriye çekilmiş. 12 Eylül sürecinde sol yapılar halkın avukatlığını, öğretmenliğini, bekçiliğini yaptı. Fakat bu süreçte halk şimdi kendisiyle baş başa. […] Ben Anadolu halkının direşken ruhuna inanıyorum.”[1]

80 öncesinde TÖBDER yürüyüşlerinde ve 1 Mayıs’larda “Öğretmenlerin yolu işçi sınıfının yolu” pankartı açılıyordu. Bugün TÖBDER’in ardılları, işçi sınıfının tarih yapıcı özne rolünü ve emek-sermaye çelişkisini hiçe saydıklarını ilân edip öğretmenlerin yolunun sivil toplumcu kimlik mücadelesi olduğunu deklere ederek, emek yerine demokrasiyi koyuyor. Oysa demokrasi sınıfsaldır.

Onlara “sivil toplumcu” diyen biz değiliz. Başta KESK olmak üzere, bu kurumlar kendi sosyal medya hesaplarına “STK” olduklarını yazıyorlar. İşçi direnişlerinde halkın öğretmenleri ve çeşitli iş kolları olarak onların yanında yer almıyorlar. DİSK ve TMMOB ile birlikte kiralara, zincir marketlere, enerji harcamalarına, toplu taşıma ücretlerine, bütçeye karşı ortak miting, yürüyüş ve eylemlilik geliştirmiyorlar, ama 1 Mayıs Tertip Komitesi olup işçi sınıfına ve tüm emekçi sınıflara 1 Mayıs alanı belirliyor, hem de TMMOB’un “şehir suçu” saydığı dolgu alanda, dolgu 1 Mayıs’ı kutluyorlar!

Yazımızın konusu, doğrudan KESK, DİSK ve TMMOB değil. Yazımızın asıl konusu, TTB.

Bu konudaki eleştiri, talep ve önerilere geçmeden evvel, birkaç hususa değinmek düşüncelerimizin temellendirilmesi açısından önemli.

Ivan Illich, Sağlığın Gaspı kitabında, hekimin beyaz önlük giydikten sonra hasta karşısında bir otoriteye dönüştüğünü, yaptığı cerrahi işlemlerin bir kısmını bu süreçten önce halktan hekim kişilerin de yaptığını, modern tıbbın acıdan kaçmaya dayalı farmakolojik yöntemlere başvurduğundan bahseder.

Ülkemizin anarşist çevrelerinde önemli bir isim vardır: Tayfun Gönül. Doktordur, ama kurumsal olarak doktorluğa karşı çıktığı nokta, bir sembol olarak beyaz önlüktür. Konuya yaklaşımını şu şekilde açıklar:

“Zaten bütün kurumlar oluşurken, iç işleyişlerinde kışla yönetmeliklerini örnek almışlar. Okul, hastane de buna dâhil. (Foucault bunu ayrıntılarıyla gösteriyor.) Bunun en belirgin göstergelerinden biri beyaz önlüktür. Üniforma her yerde aynı işlevi görür, insanları tek tipleştirmek, kişiliksizleştirmek, salt işlevini yapan robotlar haline dönüştürmek. Bana göre üniformanın rengi önemli değil.”[2]

Kendisi siyasal bilgiler okumak istediği hâlde babasının isteği üzerine tıp okuyan şair Ceyhun Atıf Kansu, öğrencilik yıllarından itibaren halkın hekimi olma mücadelesi verir. Görevinden arta kalan zamanda Altındağ’da açtığı iki odalı sağlık ocağıyla yoksul halk çocuklarına sağlık hizmeti taşır, gecesini gündüzüne katarak. Aşıların yapılması için elinin taşın altına koyar. Arkadaşları ve meslektaşları ona çok yorulduğunu, dinlenmesi gerektiğini önerseler de o, bir gün durmaz, hep çalışır. Halkın içindedir. Hastalığı ve hastayı tedavi edebilmek için o kişinin toplumsal şartlarını bilmenin önemini vurgular. Doktor olarak görev yaptığı şeker fabrikasında sadece işçilerle değil, onların aileleriyle de ilgilenip muayene eder, sınıfla kaynaşır ve güven kazanır. O, hep halkın içinde olmayı tercih eder. Kızamuk Ağıdı ve Sele Gitmiş Küçük Kıza Ağıt şiirlerinde yoksul halkın çocuklarının yaşadığı sınıfsal acılara yer verir.

Ali Asker, yaptığı kıyaslamada haksız sayılmaz. Bugün halkın avukatlığı kısmen sürse de halkın mühendisliği, öğretmenliği, hekimliği nostaljik birer değere dönüşmüştür.

Ülkemizde sağlık sistemi çökme aşamasına geldi. Hasta ile hekim karşı karşıya getirilerek, istenmeyen şiddet olayları yaşanmaktadır. Sınıfın iç şiddet sarmalı anomiye dönüşmüştür. Sınıf kardeşliğini kapitalizm ve burjuvazi bozmaktadır. Bir doktor günde çok sayıda hastaya bakmakta, bazı muayene süreleri 10 dakikanın altına düşebilmektedir. Birçok doktor, Avrupa ülkelerine ve özel sektöre geçmiştir. Hastaneler, asistan doktorlarla hizmet verebilmektedir. Halk, yatış garantili şehir hastanelerinin masrafını kendi cebinden karşılamaktadır. Acil muayene gerektiren vakalarda hastalar aylarca randevu alamamakta, bugün muadili olmayan birçok ilâç eczanelerde bulunamamakta, birçok ilâç sigorta kapsamına çıkarılmakta, acillerde altı saate kadar sıra beklenen durumlar yaşanmaktadır. Bir emar (MR) randevusu aylar sonrasına, sabaha karşı olan saatlere verilmektedir. Muayene bulamadığı için özel hastanelere gitmek zorunda kalan insanlar, bin lirayı aşan muayene ücretleriyle karşılaşmaktadır. Aynı şekilde, hastanelerde psikiyatri servisleri sadece ilâç yazar duruma gelmiştir ve 10 dakikayı geçmeyen sürede hastalık öyküsünü bile hekim dinleyememektedir. Özelde psikolog ve psikiyatrist seansları 30 dakikaya kadar inmektedir ve seans ücretleri çok yüksektir. Uyuşturucuyla mücadeleye ayrılan bütçe çok kısıtlı olduğundan, bu alan tarikatlara bırakılmıştır. Tüm bunlar, emperyalizmin ve neoliberal ekonomi politikalarının sonucudur.

Bugün büyükşehirlerde asfalta ezilerek yapışmış, bali denen yapıştırıcı maddenin kutularını görebilirsiniz. Uyuşturucu kullanımının geldiği noktayı göstermesi açısından önemli bir somut göstergedir bu. Bundan birkaç yıl önce Sultanbeyli'de 15-20 civarında genç, refüjlerde uyuşturucu içip bayılmıştı.

Geçtiğimiz yıl 62 milyon civarı kutu antidepresan satışı gerçekleşmiştir. Halkın ruh ve zihin sağlığı bozuk olduğundan, şiddet her yanımızı sarmış durumda. Yoksulluk kaynaklı intiharların sayısı her geçen gün artmakta, suç, hayatın gündelik pratiğine dönüşmüş durumda, kredi/kartı borçları had safhaya ulaştı, ev sahibi-kiracı anlaşmazlıklarından kaynaklı mahkemeler dosyalarla doldu, ev sahibi-kiracı kavgaları her gün yaşanır hâle geldi. Geçtiğimiz yıl doğal gaz kullanımı metreküp bazında düşüşe geçti. İnsanlar battaniye altında kış geçirdi. Çocuklar, beslenememeye bağlı gelişim bozuklukları yaşıyor.

Ceyhun Atıf Kansu’dan hareketle hastaların toplumsal şartlarını ortaya koyduktan sonra TTB konusuna giriş yapabiliriz.

Salgın döneminde tüm çarkları işçiler çevirirken, TTB tam kapanmayı savunduğundan, Eğitimsen de okulların kapanmasını politika olarak belirleyip referans olarak TTB raporlarını göstermiştir. Ücretli çalışanların yaşadığı ülkemizde bir gün çalışılmadığında evine ekmek götüremeyen milyonlar olduğu ve birçok ailenin evinde internet ve her çocukta tablet, bilgisayar, akıllı telefon olmadığı gerçeği bilindiği hâlde TTB ve Eğitimsen, olmayacağını bile bile tam kapanmayı savunarak, hem halkta hem çocuklarda yaşanan ekonomik ve psikolojik çöküntüye ortak olmuştur.

Aşıyı savunan TTB, bugün aşıyla ilgili birçok dava açıldığı hâlde, bu konuda suskunluk politikasına sığınmıştır. Bu dönemde birçok sağlık çalışanı, hizmet verebilmek adına canından ve ailesinden olmuştur, bu konuda haklarını teslim etmek gerekir. Süreçte istifalar bakanlık tarafından engellenmiştir. Pencerelerden her gün alkışlatılan sağlık çalışanları, bu motivasyonu halkla bütünleşme imkânına çevirememiştir.

Bugün bir doktor, hastasını onun yüzüne bakmadan, ona tek soru sordurmadan muayene etmektedir. Doktorların yaşadıkları zorluğu biliyoruz ve onlardan bu konuda mücadele verirken halkla ve sınıfla birlikte hareket etmelerini bekliyoruz.

Özele geçen doktorlar, banka çalışanı gibi hastasını güleryüzle karşılamakta, hatta onu teskin edici telkinlerde bulunarak psikoterapi bile yapmaktadır. Hekimlik algısının yoksul emekçi halk sınıfları nezdinde “para” algısına dönüşmesi çok üzücü.

- TTB, halk hekimliği politikasını benimsemedikçe, hiçbir şekilde haklarını kazanamayacaktır. Bugün TTB, hiçbir mahallede afiş, bildiri, pankart gibi kitle çalışması yapmayarak, halkı yanına alamamaktadır. Bu, çok önemlidir. Halk, sizi arasında görmek ister. Ancak bu şekilde hekim-hasta-halk kaynaşması sağlanabilir. Ancak bu şekilde içinden çıktığınız halkın içinde olabilirsiniz.

- Deprem, sel, afet ülkesinde yaşadığımız hâlde, TTB ve TMMOB ortaklığında yoksul mahallelerde halka ücretsiz ilk yardım eğitimleri verilmemektedir.

- Kapitalizm ruh sağlığına düşman, yoksulluk bir travmaya dönüşmüşken, TTB ve çeşitli sol parti ve çevrelere yakın hekim ve psikologlar, mahallelerde ya da kurdukları semt evlerinde kapitalizmle mücadelede değerleri ve umudu aşılayan bir terapi anlayışıyla dönüşümlü şekilde halka anti-kapitalist bir terapi sunmamaktadır.

- İşçi ve emekçi semtlerinde uyuşturucu kullanımı ayyuka çıkmışken, TTB ve çeşitli kurumlar bu konuda halk buluşmaları ve park formları düzenlememektedir. Halk da tarikatlarda çare aramaya itilmektedir.

- Sadece gözlük yazdırmak için bile göz randevusu bulmak zordur ve özelde bu muayene çok pahalıdır. TTB, bu konuda mahallelerde ve okullarda göz taraması yapmamaktadır.

- Biz, halkın arasına karışıp onlara kendi sorunlarını anlatan bir TTB göremiyoruz. TTB, geldiği aşama olarak iş bırakan ve basın açıklaması yapan bir yapıya dönüşmüştür. Sınıfsal ilişkilerin dışında konumlanarak, kimlik ve demokrasi mücadelesine yönelik STK tarzı söylem ve pratiğe çekilmiştir. Yurtdışına gidebilmek için iyi hâl belgesi başvurusu yapan hekim sayısı binleri aşmıştır. Bu ülkede milyonlarca insan, asgari ücretle çalışıp karınlarını zor doyururken, sizden beklediğimiz, ülkemizi terk etmek değil, halkla ve sınıfla bütünleşmenizdir. Halkın hekimi olduğunuzda, bu halk sizi göndermeyecektir.

- “Savaş halk sağlığı sorunudur!” diyorsunuz, ama bugün Filistin’de hastaneler, ambulanslar, tıbbi malzeme depoları vuruluyor, beş bine yakın çocuk ölüyor. “Eril şiddete hayır!” diyorsunuz, ama Filistinli kadınlar ve analar her gün ölüyor. 1 Mayıs Tertip Komitesi olarak birleşip iş bırakma eylemleri düzenlemiyorsunuz. Savaş karşıtı olduğunuz hâlde bir dönem bir yöneticiniz, IŞİD çetelerinin bir an önce cennetteki hurilerine kavuşmasını bir hekim olarak dilediğini belirtiyordu. Hipokrat yeminini hiçe sayıyorsunuz. Sorun IŞİD değil, Naziler neyse IŞİD de odur. “Huri” diyerek hem cinsiyetçilik yapılıyor hem de hekim etiği hiçe sayılıyor hem de “huri-cennet” bağlamında IŞİD bir bahane olarak kullanılıp içinden çıktığınız halkın inanç alanına giriyorsunuz. Burjuva medyanın halkın nezdindeki değerinizin olumsuz bir noktaya geçmesinin yolunu açıyorsunuz.

- Aşı ve kapanma konusunda Eğitimsen sizi dinliyor, ama öğrencilerin beslenememe ve ücretsiz yemek hakkı konusunda iki kurum birleşip, ortak bir çalışma yürütüp, velileri yanınıza alamıyorsunuz.

Biz, sizden yurt dışına ve özel sektöre geçerek halk sınıflarından kopmanızı değil, sınıfın yanında sınıfla birlikte mücadele etmenizi bekliyoruz. Sizin yaşadığınız sorun, bir kâğıt toplayıcısının, bir işçinin, öğretmenin, öğrencinin, emekçinin sorunu ile ortaktır. Emek mücadelesinde zafer sınıf kardeşliğinden geçer. Siz, üzerinize giydiğiniz önlükle halka karşı bir otorite ya da elit küçük burjuva kesim değil, sağlık emekçilerisiniz, sınıf kardeşi olduğunuz gerçeğini unutmamanızı bir kez daha hatırlatıyoruz. Eğer kendinizi sınıf dışında konumlandırıyor ve halktan sizin sorunlarınız için destek görmek istemiyorsanız, 1 Mayıs Tertip Komitesi’nden çekilmeniz, sınıfın sağlığına olacaktır.

S. Adalı
8 Kasım 2023

Dipnotlar:
[1] Eğitimsen Mersin, “Ali Asker 1 Mayıs Konseri”, 2 Mayıs 2021, Youtube.

[2] “Tayfun Gönül Röportajı”, Sokak Dergisi, 31 Temmuz 2012, Bianet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder