Pages

25 Ekim 2023

Lâkin


7 Ekim’den itibaren Batı’da ve ülkemizde Filistin meselesi tekrar gündeme geldi. Filistin direnişine yaklaşım, her ideolojik çevre tarafından farklı söylemlerin geliştirilmesi ve adımların atılmasına neden oldu. Sağ kesim, meseleye milliyetçilik üzerinden yaklaşırken, muhafazakâr kesim, din kardeşliği ve Hamas’ın ideolojik duruşuyla bütünleşme üzerinden eylemler geliştirdi, mitingler düzenledi.

Sol çevreler dağınık bir görüntü sergileyerek ayrı basın açıklamaları düzenlediler. Birkaç çevre birlikte açıklama yaptı. Bütünsel olarak bakıldığında, miting, yürüyüş ve gece yürüyüşü, grev, boykot, saatlik iş bırakma gibi eylemler sol ve sendikalar tarafından geliştirilemezken, muhafazakâr çevreler ikinci bir miting kararı daha aldı.

Hastane vurulup beş yüze yakın insan katlediliyor, hastanelerin enerji ihtiyacı karşılanmıyor, narkozsuz ameliyatlar gerçekleşiyorken “Savaş halk sağlığı sorunudur” diyen TTB’den kınama ve basın açıklaması dışında bir adım gelmiyor. Savaş kentleri altüst edip göç yolları vurulurken, TMMOB’dan ses çıkmadı günlerce, aynı şekilde okullar vuruldu.

Sol çevrelerin Filistin konusunda bağları köklü olduğundan birçok çevre açıklamada bulundu, diğer çevrelerle bütünleşik hareket edilmese de.

Söylem noktasında dikkate alınması gereken bir çevre de Yeni Yaşam gazetesi. Gazetede çıkan Filistin konulu yazılara bakıldığında, bazı sol çevrelerin ve sendikaların neden geç adım attığı da netleşiyor.

Yeni Yaşam’daki yazılar, haberler, kullanılan dille radikal demokrasi hareketi olarak politikasını belirleyen Yeşil Sol Parti’nin (HEDEP) yaklaşımı ortak. Filistin konusuna yaklaşım, bu çevre açısından “ama, fakat, lâkin” düzeyinde. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde öne çıkan söylemleri şu şekilde:

- Filistin Ortadoğu sorunudur, fakat Ortadoğu sorunu Kürt sorunu çözülmeden hallolmaz.

- Filistin sorunu emperyalizmden ayrı düşünülemez, Kürtler de emperyalizmle mücadele ediyor.

- “Bazı çevrelerin”, “muhalefetin”, “demokratik çevrelerin”, “bazı sol çevrelerin” Filistin duyarlılığı tutarsız, çünkü konu Kürtler olunca sessiz kalıyorlar, Kürt sorunu da emperyalizm bağlamındadır.

- Hamas da İsrail de iki dinci kutup olduğundan, her iki taraf da ateşi kessin. Hamas “sivilleri” katlediyor.

Sıralanan bu söylemlerin ortak özelliği şu: “Türk”(!) solu Kürt sorununa duyarsız(!) ama Filistin konusunda harekete geçiyor. Hamas da IŞİD gibi bir yapıdır. Biz de emperyalizme karşı mücadele veriyoruz.

Karşı düşüncelerimizle tartışmayı açmadan önce ETHA’da Nehir Doğan imzalı bir yazı yayımlandı. İlgili yazıda Kürt hareketinin Hamas’tan Filistin direnişini durdurmasını talep etmesinin tutarsızlık olduğu vurgulanıyor. ETHA, ideolojisi gereği Yeni Yaşam’ın ideolojisine en yakın olan sol çevre olduğu hâlde o bile bu tutarsızlığı kabullenemiyor, hatta Kürt hareketinin açıklamalarını ezilenin direnişini engellemek ve bu amacın da Ortadoğu dengelerini gözetmekten kaynaklandığını iddia ediyor.

Öncelikle Hamas’ın ideolojisi, dini saikler üzerinden gelişmektedir. Aksa Tufanı da Hamas’ın öncülük ettiği, 14 farklı yapının ortak operasyonudur. Filistin direnişini Hamas’a indirgemek Hamas’tan yeni bir El-Kaide, Taliban, IŞİD çıkarma gayretidir. Bu söylemi en çok dile getiren Netenyahu Hamas’ı Naziler kadar tehlikeli görmekte, ona destek çıkan Batı da IŞİD ile Hamas’ı bir tutmaktadır. O yüzden İsrail ısrarla camileri vurarak meseleyi Huntington gibi dinler ve medeniyetler arası çatışmaya sürüklemeye çalışmaktadır. Filistin yurtseverliğinden çıkıp dinler arası savaşa dönüldüğü takdirde Batı yeni bir IŞİD mücadelesi başlatarak İsrail üzerinden Ortadoğu’ya yeni bir dizayn hamlesi gerçekleştirecektir.

ABD senatosunda İsrail’e destek oylamasının sonucu: 97-0. İşin tuhafı(!) Batı merkezli teze Kürt hareketinin sarılıp “orada iki dinci yapı savaşıyor” demesidir. Geçmişte Filistin’de sol direniş varken oradan destek alanlardan biri de aynı hareketti.

90’lı yıllara girerken Sovyetler dağıldı ve dünya solunda moral düşüşü gerçekleşti, fakat ülkemiz solu, bugün reformistleşenler de dâhil, sınıfsız sömürüsüz bir düzen kurmadaki ısrarını ve mücadelesini sürdürdü.

90’lı yılların ortalarında birçok yapı reformistleşmeyi tercih etti. Süreçten etkilenen diğer bir yapı da Kürt hareketi oldu. Önce sosyalizm idealinden vazgeçildi, sonra Marx aşıldı, 2003 Irak işgali sonrasında Batılı emperyalistlere çağrıda bulunularak “Kosova’yı, Balkanlar’ı nasıl özgürleştirdiyseniz bizi de özgürleştirin” denildi.

Marx der ki “başka bir ulusu ezen/sömüren hiçbir ulus özgür değildir.”

“Özgürleştirme” çağrısı açıkça işgal çağrısı. Denilen bölgelerin “özgürleştirilme” süreci işgal, katliam, halklar arası çatışma, tecavüzler, sömürü yoluyla gerçekleşti. O bölgelere de emperyalistleri çağıran, yerel milliyetçilerdi.

2003 işgali sonrası Irak parçalandı, kuzeyde Kürt yönetimi oluşturuldu. Arap halkının petrolü sömürülürken kadınları tecavüze uğrayıp intihar etti, zindanlarda insan onuru hiçe sayılarak köpeklerle saldırıp işkence görüntüleri ve idamlar canlı yayından dünya halklarına izletildi. Emperyalizm, bölgenin tarihi ve kültürel eserlerini kaçırdı. Mezhepler arası çatışmayı körükledi. Kuzeyde yönetim kurulurken Batılı emperyalist bürokratlar ve askerlerle kol kola pozlar verildi. Düzeni bozulan ve parçalanan Irak’tan emperyalist ordular çıkarken ülkemiz egemenleri emperyalistlerin çıkması için erken olduğu çağrısında bulundu. Aynı çağrı yıllar sonra Suriye özelinde gerçekleşti, birazdan değinileceği gibi.

2010 sonrası süreçte emperyalizm, Kuzey Afrika’da düzeni bozup bir gece yarısı Libya'yı işgal etti. Saldırının ve provokasyonun son aşaması Suriye’de gerçekleşti. Emperyalizm tarafından beslenen cihatçı çeteler Suriye rejimiyle savaşa girişirken, ülkenin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yaşayan Kürtler özerk bir bölge ilân etti. Bunun sonucunda yine emperyalizm tarafından güçlendirilen IŞİD bu bölgeye işgal düzenleyince bölge halkı, teknik ve askeri zayıflıktan kaynaklı olarak Batılı emperyalistlerden yardım çağrısında bulundu. Yardım konvoyları Urfa’dan geçerken “Biji Obama” sloganları atıldı.

Emperyalistlerin askeri yardımıyla IŞİD bölgeden kovuldu ama sonraki süreçte IŞİD Rakka’dan çıkarken herhangi bir direniş göstermedi. Sonraki süreçte emperyalizm, Suriye’de otuza yakın üs kurarak Suriye petrolüne çöktü ve gelirin yüzde onunu özerk bölge yönetimine vermeye başladı. Bu süreçte değişen dengelere Rusya dâhil oldu. Afrin’den çekilen Kürt hareketi “Rusya bizi sattı” dedi.

Gazeteci Fehim Işık, “emperyalistlerle Kürt halkının işbirliği geçicidir” dedi ama emperyalistler Suriye’yi terk etmesin diye imza kampanyası düzenledi. Benzer şekilde, gazeteci Adem Karaçoban, YouTube kanalındaki yayınında Zap’ta süren operasyonlarla ilgili kitleyi rahatlatmaya çalıştı: “Siz hiç merak etmeyin, Batılı yetkililer şu an Zap’ta, operasyon duracak” dedi ama öyle bir şey gerçekleşmedi.

2020'de Jerussalem Post’a röportaj veren Kürt hareketinin önde gelen isimleri, en baştan beri Sovyetler'e ve Rusya’ya karşı olduklarını, Marksizmin bir moda olduğunu ve devrinin geçtiğini, bölgede yaşayan Kürtler’i Batılı ülkelerle ilişki kurmaya ikna etmeye çalıştıklarını ifade ettiler.

Yıllar içinde yaşanan bu süreçte biraz daha geriye gidersek 90 ortalarında sendikalar kuruldu. Zamanla sendikalar içinde aritmetik üstünlüğü yakalayan Kürt hareketine yakın sendikal anlayış oyun kurucu bir role bürünerek yanına çektiği sol çevrelerle birlikte sendikaları sivil toplum kuruluşlarına çevirdi. Sendikaların yeniden yapılandırılması gerektiğinde ısrar ederek bir sendikayı sendika yapan temel ilke olan emek-sermaye çelişkisini reddettiler. Suriye işgal edilirken bu konuda sendikal bir adım atılıp dayanışma gösterilmedi. Dayanışma gösteren sendika şube yönetimleri de tasfiye edildi. Suriye rejimini “diktatör” ilân eden hareket Afrin meselesinde “Suriye yönetimi gelsin topraklarını savunsun” dedi.

Gelelim “Türk” solu meselesine. Sadece 29 Aralık grevinden dolayı 5 bin KESK’li ihraç edildi. Grev kararı alan konfederasyon yönetimi bu durum karşısında bir direniş göstermediği gibi direnenlere sahip çıkmadı, hatta sendikadan ihraç etti. Şu an Kürt hareketi içinde yer alan Türk solcuları ağır bedeller ödedi ve ödüyor.

Suruç ve 10 Ekim Gar Katliamı aynı şekilde ülkemiz solunun ödediği bedelin en ağırlarındandır. Yani Yeni Yaşam çevresinin iddia ettiği gibi Türk solu onların anladığı gibi bir sol değil. “Partinin başına bir Türk geçemez” diyen hangi parti? “Parti iyice Alevilere yanaşıyor, ama bizim tabanımız Şafi” diyen hangi partinin vekili? Türk reformist solu partileri hangi partiyle ittifak kurup meclise giriyor? Hangi partinin vekili, emperyalistlerin askeri paktının danışma meclisinde görev alıyor? “Batılı emperyalistlere Ortadoğu’daki tek dostunuz ve muhatabınız biziz” diyen hangi hareket? “Türk şiiri ırkçıdır” konulu yazıyı hangi gazete yayımladı? Bu yazıya bir tane Türk solu çevresi tepki verdi mi? Emperyalizmle mücadele ettiğini iddia eden hareketin meclis partisi, Finlandiya'nın emperyalist askeri paktlara girmesi için yapılan oylamaya katılmayarak ilgili ülkenin kaygılarını paylaştıklarını savunuyor. İttifakla meclise aldığı Türk reformist solu da oylamaya katılmıyor.

Gelelim Batı’ya. İddia edildiği gibi Batı Kürt sorununa sessiz mi kalıyor? Avrupa Parlamentosu Mehsa Emini’ye ve ilgili kadın hareketine insan hakları ödülü verirken Berlin Kitap Fuarı Filistinli romancı kadın yazara vereceği ödülün törenini iptal ediyor, Londra metrosunun makinisti “Yaşasın Özgür Filistin!” sloganını attığı için işten atılıyor. 97-0 oyla İsrail’e destek verilmesini senatoda oylayıp kabul eden ülke, daha önce de “IŞİD’e karşı mücadele” adı altında, Yeni Yaşam’ın kullandığı dille söylersek, “Suriye’nin kuzeyine ve doğusuna” destek verdi.

Filistin halkı kendi geliştirdiği yöntemlerle, her ne kadar geri yönlere sahip olsa da, yurt mücadelesi veriyor. Lübnan Hizbullah’ı dışında destek veren ülke yok, Suriye ve İran ise söylemde destek verecek güce sahip.

Jerussalem Post’a verilen röportajda İsrail tanınıyor ama şunu belirtmek gerekir ki İsrail, işgalci bir devlettir. İşgalciden meşruiyet çıkmaz. Ezilen halka sözcülük yapma iddianız varsa hiçbir emperyalist ülkeyi ve başka halkı ezen, sömüren, işgal eden emperyalistlerin jandarması İsrail’i güzelleyemezsiniz. Bu ilkeyi göstermek için sosyalist olmaya bile gerek yok. Günlerdir Hamas üzerinden geliştirilen kara propagandaya Yeni Yaşam da katılıyor, fakat İsrail mülteci kampını, mülteci konvoyunu, okulları, camileri, hastaneleri vuruyor. Türk solunun türkülerinde ve marşlarında siz yer alıyorsunuz ama sizin türkülerinizde ne Türk yoksullarının acıları ne Filistin ne Donbas halkı yer alıyor.

Amasız fakatsız Filistin direnişi savunulmalıdır. Ortada bir yurt savunusu vardır ve hiçbir emperyalist ülkeden destek almadan kendi topraklarını savunan insanların mücadelesi desteği hak etmektedir. Tüm dünyanın gözleri önünde insanlar pervasızca katledilirken, ona destek veren sol çevreleri suçlamak olsa olsa Filistin’i yalnızlaştırmaktır. Kaldı ki Hamas rehineleri teslim etmek için irtibat kurmaya hazırken İsrail buna yanaşmamaktadır.

İki kadın tedavisi gereği Hamas tarafından serbest bırakılmıştır. Hamas’ı dinci politika zeminine kaydırmamanın tek yolu, Filistin halkına dünya solunun destek vermesidir. Din savaşı veren varsa o da İsrail’dir. İsrail bu savaştan çekilmek istese de Batı emperyalizmi buna izin vermeyecektir.

Son çıkan tezkerede yabancı devletlerin askerlerinin ülkemize gelmesi söz konusu. İran’ın da dâhil olacağı bir bölge savaşına karşı hazırlık yapan emperyalizm, İsrail aracılığıyla bölgeyi yeniden dizayn etmeye çalışacaktır.

Son söz olarak; onur, pragmatizmden ve tavizden daha yücedir.

S. Adalı
25 Ekim 2023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder