7 Ekim’den itibaren Batı’da ve ülkemizde Filistin
meselesi tekrar gündeme geldi. Filistin direnişine yaklaşım, her ideolojik
çevre tarafından farklı söylemlerin geliştirilmesi ve adımların atılmasına
neden oldu. Sağ kesim, meseleye milliyetçilik üzerinden yaklaşırken, muhafazakâr
kesim, din kardeşliği ve Hamas’ın ideolojik duruşuyla bütünleşme üzerinden
eylemler geliştirdi, mitingler düzenledi.
Sol çevreler dağınık bir görüntü sergileyerek ayrı
basın açıklamaları düzenlediler. Birkaç çevre birlikte açıklama yaptı. Bütünsel
olarak bakıldığında, miting, yürüyüş ve gece yürüyüşü, grev, boykot, saatlik iş
bırakma gibi eylemler sol ve sendikalar tarafından geliştirilemezken, muhafazakâr
çevreler ikinci bir miting kararı daha aldı.
Hastane vurulup beş yüze yakın insan katlediliyor,
hastanelerin enerji ihtiyacı karşılanmıyor, narkozsuz ameliyatlar
gerçekleşiyorken “Savaş halk sağlığı sorunudur” diyen TTB’den kınama ve basın
açıklaması dışında bir adım gelmiyor. Savaş kentleri altüst edip göç yolları
vurulurken, TMMOB’dan ses çıkmadı günlerce, aynı şekilde okullar vuruldu.
Sol çevrelerin Filistin konusunda bağları köklü
olduğundan birçok çevre açıklamada bulundu, diğer çevrelerle bütünleşik hareket
edilmese de.
Söylem noktasında dikkate alınması gereken bir çevre
de Yeni Yaşam gazetesi. Gazetede çıkan Filistin konulu yazılara
bakıldığında, bazı sol çevrelerin ve sendikaların neden geç adım attığı da
netleşiyor.
Yeni Yaşam’daki
yazılar, haberler, kullanılan dille radikal demokrasi hareketi olarak
politikasını belirleyen Yeşil Sol Parti’nin (HEDEP) yaklaşımı ortak. Filistin
konusuna yaklaşım, bu çevre açısından “ama, fakat, lâkin” düzeyinde. Bir bütün
olarak değerlendirildiğinde öne çıkan söylemleri şu şekilde:
- Filistin Ortadoğu sorunudur, fakat Ortadoğu sorunu
Kürt sorunu çözülmeden hallolmaz.
- Filistin sorunu emperyalizmden ayrı düşünülemez,
Kürtler de emperyalizmle mücadele ediyor.
- “Bazı çevrelerin”, “muhalefetin”, “demokratik
çevrelerin”, “bazı sol çevrelerin” Filistin duyarlılığı tutarsız, çünkü konu
Kürtler olunca sessiz kalıyorlar, Kürt sorunu da emperyalizm bağlamındadır.
- Hamas da İsrail de iki dinci kutup olduğundan, her
iki taraf da ateşi kessin. Hamas “sivilleri” katlediyor.
Sıralanan bu söylemlerin ortak özelliği şu: “Türk”(!)
solu Kürt sorununa duyarsız(!) ama Filistin konusunda harekete geçiyor. Hamas
da IŞİD gibi bir yapıdır. Biz de emperyalizme karşı mücadele veriyoruz.
Karşı düşüncelerimizle tartışmayı açmadan önce ETHA’da
Nehir Doğan imzalı bir yazı yayımlandı. İlgili yazıda Kürt hareketinin Hamas’tan
Filistin direnişini durdurmasını talep etmesinin tutarsızlık olduğu
vurgulanıyor. ETHA, ideolojisi gereği Yeni Yaşam’ın ideolojisine en
yakın olan sol çevre olduğu hâlde o bile bu tutarsızlığı kabullenemiyor, hatta
Kürt hareketinin açıklamalarını ezilenin direnişini engellemek ve bu amacın da
Ortadoğu dengelerini gözetmekten kaynaklandığını iddia ediyor.
Öncelikle Hamas’ın ideolojisi, dini saikler üzerinden
gelişmektedir. Aksa Tufanı da Hamas’ın öncülük ettiği, 14 farklı yapının ortak
operasyonudur. Filistin direnişini Hamas’a indirgemek Hamas’tan yeni bir El-Kaide,
Taliban, IŞİD çıkarma gayretidir. Bu söylemi en çok dile getiren Netenyahu
Hamas’ı Naziler kadar tehlikeli görmekte, ona destek çıkan Batı da IŞİD ile
Hamas’ı bir tutmaktadır. O yüzden İsrail ısrarla camileri vurarak meseleyi
Huntington gibi dinler ve medeniyetler arası çatışmaya sürüklemeye
çalışmaktadır. Filistin yurtseverliğinden çıkıp dinler arası savaşa dönüldüğü
takdirde Batı yeni bir IŞİD mücadelesi başlatarak İsrail üzerinden Ortadoğu’ya
yeni bir dizayn hamlesi gerçekleştirecektir.
ABD senatosunda İsrail’e destek oylamasının sonucu:
97-0. İşin tuhafı(!) Batı merkezli teze Kürt hareketinin sarılıp “orada iki
dinci yapı savaşıyor” demesidir. Geçmişte Filistin’de sol direniş varken oradan
destek alanlardan biri de aynı hareketti.
90’lı yıllara girerken Sovyetler dağıldı ve dünya
solunda moral düşüşü gerçekleşti, fakat ülkemiz solu, bugün reformistleşenler
de dâhil, sınıfsız sömürüsüz bir düzen kurmadaki ısrarını ve mücadelesini
sürdürdü.
90’lı yılların ortalarında birçok yapı
reformistleşmeyi tercih etti. Süreçten etkilenen diğer bir yapı da Kürt
hareketi oldu. Önce sosyalizm idealinden vazgeçildi, sonra Marx aşıldı, 2003
Irak işgali sonrasında Batılı emperyalistlere çağrıda bulunularak “Kosova’yı,
Balkanlar’ı nasıl özgürleştirdiyseniz bizi de özgürleştirin” denildi.
Marx der ki “başka bir ulusu ezen/sömüren hiçbir ulus
özgür değildir.”
“Özgürleştirme” çağrısı açıkça işgal çağrısı. Denilen
bölgelerin “özgürleştirilme” süreci işgal, katliam, halklar arası çatışma,
tecavüzler, sömürü yoluyla gerçekleşti. O bölgelere de emperyalistleri çağıran,
yerel milliyetçilerdi.
2003 işgali sonrası Irak parçalandı, kuzeyde Kürt
yönetimi oluşturuldu. Arap halkının petrolü sömürülürken kadınları tecavüze
uğrayıp intihar etti, zindanlarda insan onuru hiçe sayılarak köpeklerle
saldırıp işkence görüntüleri ve idamlar canlı yayından dünya halklarına
izletildi. Emperyalizm, bölgenin tarihi ve kültürel eserlerini kaçırdı.
Mezhepler arası çatışmayı körükledi. Kuzeyde yönetim kurulurken Batılı
emperyalist bürokratlar ve askerlerle kol kola pozlar verildi. Düzeni bozulan
ve parçalanan Irak’tan emperyalist ordular çıkarken ülkemiz egemenleri
emperyalistlerin çıkması için erken olduğu çağrısında bulundu. Aynı çağrı
yıllar sonra Suriye özelinde gerçekleşti, birazdan değinileceği gibi.
2010 sonrası süreçte emperyalizm, Kuzey Afrika’da
düzeni bozup bir gece yarısı Libya'yı işgal etti. Saldırının ve provokasyonun
son aşaması Suriye’de gerçekleşti. Emperyalizm tarafından beslenen cihatçı
çeteler Suriye rejimiyle savaşa girişirken, ülkenin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda
yaşayan Kürtler özerk bir bölge ilân etti. Bunun sonucunda yine emperyalizm
tarafından güçlendirilen IŞİD bu bölgeye işgal düzenleyince bölge halkı, teknik
ve askeri zayıflıktan kaynaklı olarak Batılı emperyalistlerden yardım
çağrısında bulundu. Yardım konvoyları Urfa’dan geçerken “Biji Obama” sloganları
atıldı.
Emperyalistlerin askeri yardımıyla IŞİD bölgeden
kovuldu ama sonraki süreçte IŞİD Rakka’dan çıkarken herhangi bir direniş
göstermedi. Sonraki süreçte emperyalizm, Suriye’de otuza yakın üs kurarak
Suriye petrolüne çöktü ve gelirin yüzde onunu özerk bölge yönetimine vermeye
başladı. Bu süreçte değişen dengelere Rusya dâhil oldu. Afrin’den çekilen Kürt
hareketi “Rusya bizi sattı” dedi.
Gazeteci Fehim Işık, “emperyalistlerle Kürt halkının
işbirliği geçicidir” dedi ama emperyalistler Suriye’yi terk etmesin diye imza
kampanyası düzenledi. Benzer şekilde, gazeteci Adem Karaçoban, YouTube
kanalındaki yayınında Zap’ta süren operasyonlarla ilgili kitleyi rahatlatmaya
çalıştı: “Siz hiç merak etmeyin, Batılı yetkililer şu an Zap’ta, operasyon
duracak” dedi ama öyle bir şey gerçekleşmedi.
2020'de Jerussalem Post’a röportaj veren Kürt
hareketinin önde gelen isimleri, en baştan beri Sovyetler'e ve Rusya’ya karşı
olduklarını, Marksizmin bir moda olduğunu ve devrinin geçtiğini, bölgede
yaşayan Kürtler’i Batılı ülkelerle ilişki kurmaya ikna etmeye çalıştıklarını
ifade ettiler.
Yıllar içinde yaşanan bu süreçte biraz daha geriye
gidersek 90 ortalarında sendikalar kuruldu. Zamanla sendikalar içinde aritmetik
üstünlüğü yakalayan Kürt hareketine yakın sendikal anlayış oyun kurucu bir role
bürünerek yanına çektiği sol çevrelerle birlikte sendikaları sivil toplum
kuruluşlarına çevirdi. Sendikaların yeniden yapılandırılması gerektiğinde ısrar
ederek bir sendikayı sendika yapan temel ilke olan emek-sermaye çelişkisini
reddettiler. Suriye işgal edilirken bu konuda sendikal bir adım atılıp dayanışma
gösterilmedi. Dayanışma gösteren sendika şube yönetimleri de tasfiye edildi.
Suriye rejimini “diktatör” ilân eden hareket Afrin meselesinde “Suriye yönetimi
gelsin topraklarını savunsun” dedi.
Gelelim “Türk” solu meselesine. Sadece 29 Aralık
grevinden dolayı 5 bin KESK’li ihraç edildi. Grev kararı alan konfederasyon
yönetimi bu durum karşısında bir direniş göstermediği gibi direnenlere sahip
çıkmadı, hatta sendikadan ihraç etti. Şu an Kürt hareketi içinde yer alan Türk
solcuları ağır bedeller ödedi ve ödüyor.
Suruç ve 10 Ekim Gar Katliamı aynı şekilde ülkemiz
solunun ödediği bedelin en ağırlarındandır. Yani Yeni Yaşam çevresinin
iddia ettiği gibi Türk solu onların anladığı gibi bir sol değil. “Partinin
başına bir Türk geçemez” diyen hangi parti? “Parti iyice Alevilere yanaşıyor,
ama bizim tabanımız Şafi” diyen hangi partinin vekili? Türk reformist solu
partileri hangi partiyle ittifak kurup meclise giriyor? Hangi partinin vekili,
emperyalistlerin askeri paktının danışma meclisinde görev alıyor? “Batılı
emperyalistlere Ortadoğu’daki tek dostunuz ve muhatabınız biziz” diyen hangi
hareket? “Türk şiiri ırkçıdır” konulu yazıyı hangi gazete yayımladı? Bu yazıya
bir tane Türk solu çevresi tepki verdi mi? Emperyalizmle mücadele ettiğini
iddia eden hareketin meclis partisi, Finlandiya'nın emperyalist askeri paktlara
girmesi için yapılan oylamaya katılmayarak ilgili ülkenin kaygılarını
paylaştıklarını savunuyor. İttifakla meclise aldığı Türk reformist solu da
oylamaya katılmıyor.
Gelelim Batı’ya. İddia edildiği gibi Batı Kürt
sorununa sessiz mi kalıyor? Avrupa Parlamentosu Mehsa Emini’ye ve ilgili kadın
hareketine insan hakları ödülü verirken Berlin Kitap Fuarı Filistinli romancı
kadın yazara vereceği ödülün törenini iptal ediyor, Londra metrosunun makinisti
“Yaşasın Özgür Filistin!” sloganını attığı için işten atılıyor. 97-0 oyla
İsrail’e destek verilmesini senatoda oylayıp kabul eden ülke, daha önce de “IŞİD’e
karşı mücadele” adı altında, Yeni Yaşam’ın kullandığı dille söylersek, “Suriye’nin
kuzeyine ve doğusuna” destek verdi.
Filistin halkı kendi geliştirdiği yöntemlerle, her ne
kadar geri yönlere sahip olsa da, yurt mücadelesi veriyor. Lübnan Hizbullah’ı
dışında destek veren ülke yok, Suriye ve İran ise söylemde destek verecek güce
sahip.
Jerussalem Post’a
verilen röportajda İsrail tanınıyor ama şunu belirtmek gerekir ki İsrail,
işgalci bir devlettir. İşgalciden meşruiyet çıkmaz. Ezilen halka sözcülük yapma
iddianız varsa hiçbir emperyalist ülkeyi ve başka halkı ezen, sömüren, işgal
eden emperyalistlerin jandarması İsrail’i güzelleyemezsiniz. Bu ilkeyi
göstermek için sosyalist olmaya bile gerek yok. Günlerdir Hamas üzerinden
geliştirilen kara propagandaya Yeni Yaşam da katılıyor, fakat İsrail
mülteci kampını, mülteci konvoyunu, okulları, camileri, hastaneleri vuruyor.
Türk solunun türkülerinde ve marşlarında siz yer alıyorsunuz ama sizin
türkülerinizde ne Türk yoksullarının acıları ne Filistin ne Donbas halkı yer
alıyor.
Amasız fakatsız Filistin direnişi savunulmalıdır.
Ortada bir yurt savunusu vardır ve hiçbir emperyalist ülkeden destek almadan
kendi topraklarını savunan insanların mücadelesi desteği hak etmektedir. Tüm
dünyanın gözleri önünde insanlar pervasızca katledilirken, ona destek veren sol
çevreleri suçlamak olsa olsa Filistin’i yalnızlaştırmaktır. Kaldı ki Hamas
rehineleri teslim etmek için irtibat kurmaya hazırken İsrail buna
yanaşmamaktadır.
İki kadın tedavisi gereği Hamas tarafından serbest
bırakılmıştır. Hamas’ı dinci politika zeminine kaydırmamanın tek yolu, Filistin
halkına dünya solunun destek vermesidir. Din savaşı veren varsa o da İsrail’dir.
İsrail bu savaştan çekilmek istese de Batı emperyalizmi buna izin
vermeyecektir.
Son çıkan tezkerede yabancı devletlerin askerlerinin
ülkemize gelmesi söz konusu. İran’ın da dâhil olacağı bir bölge savaşına karşı
hazırlık yapan emperyalizm, İsrail aracılığıyla bölgeyi yeniden dizayn etmeye
çalışacaktır.
Son söz olarak; onur, pragmatizmden ve tavizden daha
yücedir.
S. Adalı
25 Ekim 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder