Sıfır
karbon politikaları, Yeşil Mutabakat ve karbondioksit üretimini düşürme amacını
güden her şey, küresel ısınmanın asıl sorumlusunun karbondioksit olduğu
iddiasını temel alıyor. Oysa elde bu tezi ispatlayan ne bir gözlem var ne de
deney.
İklim
modellerinin varsayımına göre, atmosferde bulunan karbondioksitteki artış, sıcaklığın
değişmesine neden oluyor. Daha da özelde, insan kaynaklı karbondioksit
salınımlarındaki artışların günümüzde tanık olduğumuz küresel ısınmanın sebebi
olduğu düşünülüyor. Oysa fizikte birçok temel anlayış, sebebin sonuçtan önce
geldiğini, sonuçların sebepleri takip ettiğini söylüyor. Demek ki her türden
nedensellik analizi için sebep-sonuç ilişkisindeki yönün belirlenmesi
gerekiyor.
Bu
yıl içerisinde kaleme aldıkları “Tavuklar, Yumurtalar, Sıcaklıklar ve CO2 Üzerine.
Dünyanın Atmosferindeki Nedensel Bağlar” isimli çalışmalarında
Koutsoyiannis ve arkadaşları şu tespiti yapıyorlar:
“Modellerde kullanılan ana
yön dâhilinde, ΔIn[CO₂] → ΔT, gözlemlenen
değişiklik önemli ölçüde düşük iken (yüzde 10-15) ters yönde, ΔT → ΔIn[CO₂] epey
yüksek (yüzde 90’a kadar).
CO2’nin
küresel ısınmaya yol açtığını söyleyen ve nedensellik zincirini bu şekilde
kuran varsayımın bilimsel açıdan kabul edilir bir tarafı yok.
Koutsoyiannis
ve arkadaşlarının yürüttüğü çalışmada yer alan bilim insanları, iki kısımdan
oluşan, tahminler üzerinden formüle ettikleri nedensellik ilişkisine dair çalışmayı
geçen yıl Londra Kraliyet Doğa Bilgisini Geliştirme Derneği’nin dergisinde
yayımladı (birinci bölüm ve ikinci bölüm). Bilim insanları, çalışmada
şu iddiayı dile getiriyorlardı:
“Elde edilen sonuçlara
göre, aslında küresel ısınma sebep, karbondioksitteki artış sonuçtur. Tek yönlü
işleyen bu nedensellik zinciri, bu şekilde oluşmuştur. Dolayısıyla,
karbondioksitteki artışın küresel ısınmadaki artışın sebebi olduğunu söyleyen
yaygın fikir, bu nedensellik zincirinin işleyişinin zaruri koşulunu ihlal
ettiği için, çöpe atılabilir.”
Bir
yıl sonra aynı yazarlar, karbondioksit artışının küresel ısınmaya sebep olduğu
anlayışının bilimsel açıdan desteklenemeyecek bir anlayış olduğunu ortaya
koydular. Zira bu yazarlara göre yapılan gözlemler, küresel ısınmada altı ayı
aşkın bir zaman içerisinde yaşanan değişikliklerin karbondioksitteki artışı
öncelediğini net bir biçimde gösteriyordu.
“Analizler neticesinde
elde edilen tüm kanıtlar bize sıcaklığın-küresel ısınmanın sebep, karbondioksit
artışının ise sonuç olduğunu ortaya koyuyor.”
Gözlemlere
dayalı veriler, eski bilgiler ne kadar ikna edici olursa olsun, ne kadar çok
kabul edilmiş olursa olsun, modele dayalı önermeleri hükümsüz kılıyor. Burada
ilgili önermelere kaç uzmanın destek verdiğinin bir önemi de yok. Gözlemler ve
deneylerden elde edilen sonuçlar, doğa bilimlerinde geliştirilen modeller
karşısında mutlak bir önceliğe sahip.
Çalışma,
veriler konusunda bize şunları söylüyor:
“Sıcaklık-Karbondioksit
ilişkisini incelemek için Mauna Loa’da elde edilen karbondioksit verileriyle alt
troposfer için oluşturulmuş, uydu tabanlı sıcaklık dizisini kullanan 23 ve 24
sayılı vaka çalışmaları kullanıldı. Troposfer için diğer iki uydu düzeyinden
gelen sıcaklık verileri de 23 ve 24 sayılı vaka çalışmalarından gelen benzer
sonuçlarla birlikte incelendi.
Burada 1. Tablo’da listelenmiş
olan başka vaka çalışmalarını sunuyoruz. Uydu tabanlı sıcaklık dizisine ek
olarak, herkesin kolayca ulaşabileceği, Ulusal Çevre Tahmini Merkezi’nin (NCEP)
ve Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi’nin (NCAR) yaptığı analize ait (iki
metre yükseklikteki) yüzeyden elde edilmiş verileri de kullanıyoruz. Bu NCEP/NCAR
analizi, 1948’den bugüne gün gün ve ay ay toplanan verileri içeriyor. Yatay çözünürlük
1.88° (ekvatorda ∼210 km). Analiz
çalışması, verileri kullanırken en gelişkin analiz ve tahmin sisteminden
yararlanıyor. Bu noktada gözlemlerden ve sayısal hava tahmini modelinden
istifade ediyor. Veri kullanımı ve kullanılan model NCEP’de işlevsel düzeyde
kullanılan küresel sisteme benziyor, sadece yatay çözünürlüğü farklı. Verilerin
geniş alt kümesine günlük ve aylık olarak ulaşmak mümkün.”
Sonuçlar
şu şekilde özetleniyor:
“Analizlerden elde edilen
tüm kanıtlar, sebep olarak sıcaklıkla sonuç olarak karbondioksit arasında tek
yönlü işleyen bir nedensellik ilişkisi bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu bağdan
nedense iklim modellerinde bahsedilmiyor. Biz, iklim modellerinin ulaştığı
sonuçları da aynı çerçevede inceledik ve gerçek ölçümler kullanıldığında, ters
yönde bir işleyen bir bağlantı olduğunu gördük.”
Gerçek
veriler, atmosferdeki karbondioksit düzeylerindeki artışın artan sıcaklıkların
bir sonucu olduğunu ortaya koyuyor. Tersi söz konusu değil. Çalışma, ayrıca
karbondioksitin nereden geldiği sorusunu da ele alıyor.
“Geniş ölçekte paleoiklimsel
verilerin analizi, sıcaklığın karbondioksit artışına yol açtığına dair önermeyi
destekliyor. Tabii bu, hâlen daha tartışmalı bir konu.
Karbon döngüsüne bir dizi
fiziksel, kimyasal, biyokimyasal ve insani süreçler dâhil oluyor. İnsanların
tükettiği fosil yakıtlardan kaynaklanan karbondioksit salınımları, sanayi
çağının başından beri hızla arttı. Ancak dünyadaki sıcaklıkta yaşanan artış karbondioksit
salınımlarının henüz çok düşük seviyede olduğu Küçük Buz Çağı sonrası başladı.
Bu meseleye ışık tutmak için biz devamında karbondioksit salınımları-atmosfer
sıcaklığı tartışmasına katkı sunacak bilgilere ulaştık ve ikisi arasında bir
ilişkinin bulunmadığını ortaya koyduk. Bazen literatürde deniz kaynaklı gaz
salınımları da iklimle ilişkili mekanizmalara dâhil ediliyor. Diğer yandan, biyosferin
ve biyokimyasal tepkimelerin rolü çoğunlukla görmezden geliniyor, ayrıca
karmaşık ilişkilerin ve geri beslemelerin üzerinde durulmuyor. Bu rolü şu
şekilde özetlemek mümkün:
* Karbondioksit salınımlarının
önemli bir kısmından toprak ve denizdeki solunum ve çözünüm sorumludur;
* Toplamda dünyadaki
karbon döngüsünün yüzde 96’sı biyosferdeki doğal süreçlerden kaynaklanmaktadır,
geri kalan yüzde 4’lük dilimse insan kaynaklı salınımlara aittir ki bu pay, geçmişte
çok daha düşüktür.
* Biyosfere yüksek
sıcaklıklarda daha fazla karbondioksit üretir, çünkü biyokimyasal tepkimelerin
oranı sıcaklıkla birlikte artar, bu da doğal karbondioksit salınımlarının
artmasına neden olur.
* Buna ek olarak,
atmosferdeki yüksek karbondioksit yoğunluğu, biyosferin karbon gübreleme etkisi
üzerinden, daha fazla karbondioksit üretmesine neden olur. Karbon gübreleme
etkisinde yapraktaki terleme sınırlanır, fotosentez artar. Bunun sonucuna yeryüzü
yeşillenir. Yani karbon döngüsü artar. İnsanlar da bu döngüye bitki ekimi ve
toprak kullanımı yoluyla katkıda bulunurlar.
Ne
var ki tüm bilgiler ve veriler, Birleşmiş Milletler Genel Direktörü’nün veya
Avrupa Birliği liderlerinin karbondioksite karşı harekete geçmelerine mani olamamaktadır.
Zira bu kurumlar ve insanlar, saçma olduğu açık olan, “karbondioksitin sıcaklık
artışına neden olduğu” iddiasına inanmaktadırlar.
Dr. Peter F. Mayer
23 Eylül 2023
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder