Economist dergisi,
Ukrayna’da bitmek tükenmek bilmeyen bir savaşa hazırlanmamız gerektiğini
söylüyor.
Derginin
son sayısında, Ukrayna savaşının bir sonraki aşamasının neye benzeyeceğine dair
tespitlere yer veriliyor. Çatışma sürecinin geleceği konusunda bir şeyler
bilmek isteyenler, dergiye göz atabilirler. Zira dergi, doğrudan Batı’nın
ajandalarını belirleyen güçlerin borazanı olarak iş görüyor.
Economist
önce,
son aylarda yoğunlaşan saldırının felâkete yol açan büyük bir hata olduğuna
dair, artık dillendirilmeye başlanan tespite yer veriyor:
“Ukrayna,
Rusya’nın Haziran’da işgal ettiği toprakların %0,25’inden azını
kurtarabildi. Bin kilometrelik cephe hattında pek bir değişiklik yaşanmadı.”
Burada
uğruna kırk bin Ukraynalının (hatta resmi rakamlara göre daha fazlasının)
öldüğü çatışma sürecinden bahsediliyor. Daha da kötüsü, bu gelişmenin çok
önceden öngörülebilir olması ki zaten birçok kişi, bu konuyla ilgili
öngörülerini birçok yerde dillendirmişti. Akla mantığa aykırı bir iş yapıldığı
ortada.
Ne
var ki dergi, hemen devamında şunları söylüyor:
“Ateşkes veya barış
görüşmeleri talebinde bulunmak anlamsız. Vladimir Putin’in müzakere istediğine
dair ortada herhangi bir emare bile yok, müzakereyi kabul etse bile ona güvenip
de bir anlaşmaya varılamaz. […] Her türden ateşkeste o, bunu yeniden silahlanmak
ve yeniden saldırıya dönük hazırlıklar yürütmek için bir mola olarak
değerlendirecektir. Ukraynalılar savaşı durduracak olurlarsa, ülkelerini kaybederler.”
Bu
tespitler ilginç, zira işgale doğru ilerleyen süreçte savaştan kaçınmak için
diplomatik çözüm arayışına sürekli giren Rusya idi. Ama bu girişimler, Batı
tarafından hep görmezden gelindi. Örneğin Journal of Military and Strategic
Studies’de [“Askeri ve Stratejik Çalışmalar Dergisi”] çıkan çalışmasında
tarihçi Geoffrey Roberts, “Putin’in Ukrayna krizinin barışçıl yollardan
çözülmesi denilen davaya hep sadık kaldığını” söylüyor.[1]
Ayrıca
işgali takip eden haftalar içerisinde Rusya, bir dizi diplomatik girişimde
bulundu, ama bu girişimler Batı tarafından sürekli sabote edildi.
Ateşkesi
yeniden silâhlanma için bir bahane olarak kullanma meselesine gelince… Asıl Ukrayna
ve Batı, Minsk anlaşmalarını bu amaç doğrultusunda kullandı.[2] Her iki güç de
bu gerçeği kabul etti. Dolayısıyla, burada suçunu başkasına yansıtma denilen, o
herkesin bildiği yöntemin iyi bir örneğiyle karşı karşıyayız.
Bununla
birlikte, bugün anlaşmaya varılmasının güç olduğuna dair tespit de doğru, çünkü
Washington’ın savaşın başlarında barış görüşmelerini rayından çıkartması, Rusya’ya
taktiksel açıdan bir avantaj sağladı. Bu avantaj yüzünden müzakere sürecinin
ürünü olacak bir anlaşmaya varmak, artık çok daha zor.
Ayrıca
Rusya’nın Batı’ya güvenmemesi için çok fazla sebebi var. Ama bir yandan da
müzakere masasına oturmayı aklına bile getirmeyen Batı, Rusya’ya güvenmemesiyle
ilgili nedenleri kafaya takacak değil. Dolayısıyla, Economist dergisinin
bile kabul ettiği biçimiyle, madem Ukrayna, Rusya’nın kontrolündeki toprakları tümüyle
veya kısmen geri almayla ilgili stratejik hedefine ulaşacak beceriye sahip
değil, ayrıca madem barış, hatta ateşkes bile bir seçenek olarak masada
bulunmuyor, o zaman geriye hangi seçenekler kalıyor?
Derginin
verdiği cevap, her bir Avrupalının başından kaynar suların dökülmesine neden
olmalı:
“Ukrayna da onun Batılı
destekçileri de bu çatışma sürecinin iki tarafı da tüketen bir yıpratma
savaşına evrileceğini anlamaya başladılar. […] Ukrayna ve Batılı destekçileri,
hâlen daha karşı saldırılara odaklı. Bunların Ukrayna’nın askeri stratejisini
ve ekonominin işleyişini yeniden ele alması gerekiyor. ‘Kazanmayı amaçlamak’,
sonra da ülkeyi yeniden inşa etmek yerine hedef, Ukrayna’nın uzun soluklu bir
savaş yürütecek takatten yoksun kalmamasını, onun bu savaşa rağmen gelişmesini
güvence altına almak olmalı.”
Aslında
burada dergi, bu yıpratma savaşının sonsuza dek süreceğini, bunun sonucunda mevcut
sınırlarda pek değişiklik olmayacağını, sınırların büyük ölçüde aynı kalacağını
söylüyor. Yani toprakları geri alma amacı güden ve şuan savaş sahasında
yürütülen operasyon, yerini Rusya’ya veya Rusya’nın kontrolündeki bölgelere,
özellikle askeri açıdan düşük ama propaganda açısından yüksek bir sembolik
değere sahip olan Kırım’a yönelik yoğun saldırılara bırakacak. Kırım’a ve
Karadeniz’deki hedeflere yönelik olarak son dönemde yapılan dron saldırıları,
bu değişikliğin bir yansıması.
Asıl
soru ise şu: Rusya, bu tür saldırılar karşısında daha ne kadar eli kolu bağlı
oturacak, kendisini daha ne kadar süre zaptedecek?
Economist dergisi,
bir yandan da Ukrayna’nın savunmasını güçlendirmek zorunda olduğunu, daha fazla
füze sistemi, füze savunma sistemi, daha fazla F-16 vs. alması gerektiğini
söylüyor. Buradan da anlıyoruz ki Batı’nın askeri-endüstriyel kompleksi devasa
kârlar elde edecek.
Son
ve belki de en ürkütücü kısımda ise dergi, Amerika’nın askeri yardımının misal
Trump’ın seçim zaferi sonrası azalacağı, dolayısıyla, Avrupa’nın öne çıkmak
zorunda kalacağı uyarısında bulunuyor:
“Nihayetinde Avrupa, daha
fazla yükün altına girmek zorunda kalacak. Bu, Avrupa’nın kendi savunma sanayiini
güçlendireceği, AB’nin daha fazla üyeye sahip olabilmesi için karar alma mekanizmalarını
yeniden biçimlendireceği anlamına geliyor.”
Economist
dergisinin Ukrayna ve bir bütün olarak Avrupa için tahayyül ettiği cesur yeni
dünya işte bu: Rusya’yla (vekiller üzerinden) yürütülen ve bitmek bilmeyen
savaş üzerinden yavaş yavaş paramparça olacak ve nükleer savaşın ağırlaşan
gölgesinden uzak durmak için kıvranan bir ülke ve kıta. Yaşamak istediğimiz
dünya bu mu?
Thomas Fazi
22
Eylül 2023
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Geoffrey Roberts, “Now or Never: The Immediate Origins of Putin’s
Preventative War on Ukraine”, Cilt 22 Sayı 2, 2022, JMSS.
[2] Thomas Fazi, “Were the Minsk Agreements Designed to Fail?”, 14 Aralık 2022, Unherd.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder