Pages

28 Eylül 2023

Nanopolitika


Geçenlerde bir emekçi mahallesindeki bir parkta iki genç oturmuş, telefonda Yılmaz Güney’in “Kazanacağız” konuşmasını dinliyor.[1] Bu açıdan, feministler ve sağcı faşistler birlikte varsın ürüsün, kervan yürüyor. O kara yağız delikanlı, hâlen daha emekçilerin nabzında, dilinde, yumruğunda.

Güney üzerinden çekilen operasyon, apolitizm ve antipolitizmden yana. Onca mikro siyaset, makroyu, nesneli ve kolektifi unutturmak için. Dil, lal olsun diye. 

Önce devleti, işçi iktidarını ve partiyi unutturmak için geldiler. Bir bir örgüt şeflerini, paranın ucunu göstererek, teslim aldılar. Şimdi herkes, Ekim’e küfrederek Ekimci olma yarışında. Devletten, işçi iktidarından ve partiden söz edeni sopayla kovalıyorlar artık. Bunu Engels’in şu tespitine rağmen yapıyorlar:

“Esasen proletarya, kapitalist düşmanlarını o devlet iktidarıyla ezer, toplumda gerçekleştireceği ekonomik devrimi onunla yapar. O devrim gerçekleştirilmediği takdirde elde edilmiş olan tüm zafer, yeni bir yenilgiyle, Paris Komünü’nde işçilerin başına geldiği biçimiyle, kitlesel bir kıyımla neticelenir.”[2]

Apolitizm liberalizme; antipolitizm faşizme dair. Onlar, kapitalist düşmanların ezilmesini istemiyorlar. Toplumdaki sorunlar, çelişkiler, hiç külfetsiz, yüksüz, ortadan kalksın istiyorlar. Ali Koç ve Bill Gates kadar solcular! İleri ve ilerici bir mevzi olarak burjuvaziyi savunuyorlar.

Antipolitizm de apolitizm de ezilen halkları, yoksulları, işçi sınıfını politikasız ve politika dışı kılmanın derdinde. Bunun için sol içerisinde suyun başını tutanları burjuva sosyalizmine ikna etmek için uğraşıyorlar.

Burjuva sosyalizmi, proletaryasız, çelişkisiz, maddesiz, diyalektiksiz, pürüzsüz, sorunsuz sosyalizm hayali demek. Bu hayali kim besliyorsa proletaryaya, çelişkiye ve maddeye ihanet ediyordur. Etmek zorundadır. Bunlar varsa hayal, hükmünü yitirir.

Emperyalizm, tekeller düzeni ve kapitalizm, bir seyir ve yönelim içerisinde. Her şeyi düzlüyor, tasfiye ediyor, yeni bir içeriğe kavuşturuyor, içeriksiz kılıyor, anlamsızlaştırıyor. Örneğin kadın bedeni, biyolojik, tarihsel, toplumsal anlamını ve içeriğini yitiriyor. Hemen ortalığı fahişeliğe güzelleme yapan, Onlyfans reklâm eden, fuhşu yücelten, onu özgür insanın ulaşacağı en üst mertebe olarak satan kişiler çıkıyor. Bu kişiler, bir yandan da bu işi geçim kapısı hâline getiriyor ve efendileri adına fuhşu, eşcinselliği, veganlığı, solculuğu vs. sterilize edip dişe dokunur kıvama getiriyorlar. Her şey, pazara uygun ilerliyor.

Özellikle AKP denilen perde gerisinde, o bahanenin ardına saklanarak, tüm kir pas, meşru, makul ve anlamlı hâle getiriliyor. Kişiler gecelik ilişki yaşıyorlar, içki içiyorlar, hazlarının esiri oluyorlar, sonra bunları AKP ölçütüne vurarak politika mertebesine taşıyorlar. Hedonizm, sosyalizmi defediyor. Toplum atomize ediliyor, atom put kılınıyor. Bu parçalanma süreci besleniyor. 

Atomizasyon ve çürüme sonucu ortaya çıkan psikolojik marazlar, yaratıcı edim olarak satılıyor. Asosyallik ve antisosyallik, solculuk olarak pazarlanıyor.  Kendini köpek, makine sananlar, sakat kalmak isteyenler, başka bir cinsiyetin gücüne öykünenler türüyor. Sol, kendisini buradan kuruyor. Burjuvazinin emriyle kendisini yeni döneme uyarlıyor.

Özellikle Gezi’den beri bu çürümeyi sol, çok sevdi. Eski şefler, sorumluluklarından kurtuldu. Örgütün, örgütlü oluşun, kavganın sorumlulukları bir bir terk edildi. “Yeni kuşak, yeni gerçeklik, yeni ilişkiler bunları dayatıyor. Bunlara uyum sağlamak gerekiyor” denildi. Tatil köyüne yerleşen solculuk, köyden de şehirden de nefret etme imkânına kavuştu.

Gezi, devrim ve sosyalizmin imkânının ortadan kaldırılmasına dönük bir adım olarak cereyan etti. O nedenle, “2013-2015 arası dönem Türkiye’nin en iyi dönemiydi.”[3] Çünkü o dönemde emperyalizme, kapitalizme ve sömürgeciliğe dair ne varsa önemli mevziler elde ettiler. Hukuk, iktisat, sosyoloji, bunlara göre şekillendi. Devrimciler ve sosyalistler, bu tasfiye sürecine göre dönüştürüldüler.

Yılmaz Güney üzerinden kopartılan fırtına, bir arınma, sterilizasyon ve tasfiye operasyonuyla ilgili. Fuhşu, eşcinselliği, veganlığı meşrulaştıranların Güney’i tasfiye etmeleri, solu arındırmaları gerekiyor. Efendiler böyle istiyor.

İki madde aynı anda aynı yerde olamıyor. Burjuvazinin maddesiyle proletaryanın kirli çapaklı maddesi bir arada varolamıyor. Burjuvazi, işçiye ihtiyaç duyan yanını gizlemek, o aşağılık durumdan kurtulmak istiyor. Burjuvazinin ilerleme zincirindeki önemli halka oluşuna yapılan her vurgu, proleter siyaseti o zincire bağlıyor, kul ediyor. Burjuvazinin nimetleri, niyetleri ve hedefleri, sosyalistlerin hareketini tayin ediyor. Proletarya, ancak bu nimetler, niyetler ve hedefler dolayımıyla bir süre anlam ve değer kazanabiliyor. Sosyalist hareketi ondan nefret eden ve tiksinen bireyler yönetiyor.

Efendiler, Syriza’nın başına eşcinsel bir Amerikalı patronu geçiriyorlar. Türk sosyalistlerinin bir dönem “önder”i olan Çipras, parti içerisindeki radikal kanadı susturmak için Kaselakis’i destekliyor. Yunan da Türk de yıllardır ortak bir kaderi paylaşıyor. Buranın tek eksiği, Erkan Baş’ın eşcinsel olduğunu açıklamaması! Bir zamanlar “buranın Syriza’sı biziz” diyen ÖDP ve HDP gibi yapıların kendilerini feshedip doğrudan Syriza’ya bağlanmaları! 

Bu sterilizasyon, biraz da politikanın kolektifle, nesnellikle, gerçekle değil, bireyle, bireyin hazlarıyla, bireyin varlığıyla tanımlı hâle getirilmesiyle ilgili. Politika, bu düzlemde tartışılıyor, bu düzeye çekiliyor. Efendiler, böyle istiyor. Onlar ölçü ve ölçeğin burjuvazi olması için uğraşıyorlar.

Efendiler, bireyi, bireyin sınırlarını, haz noktalarını aşan bir politika istemiyorlar. Onlar, işçinin işyerinde sıkıntı çekip, ruhsal rahatsızlık sonucu iş sürecini sekteye uğratmamasını, bu sebeple, bağırsaklarına nanobotlar yerleştirip psikolojisini kontrol etmeyi düşünüyorlar. O nanobotlar, nanosolcular hâlinde, sol siyaset içerisine yerleştiriliyor. Efendiler için teoriyi, ideolojiyi ve politikayı arındırıyorlar, rafine ediyorlar, temizliyorlar. Emtia ve sermaye akışı için, solun, sosyalist hareketin ve devrimciliğin “genetiğini değiştiriyorlar”. 

Bilhassa çözüm süreciyle oluşan kesişim kümesinden veya liberallerle Müslümanlar arasındaki irtibattan güya ayrılan ve sola geçen isimler, birer tasfiyeci ajan olarak iş görüyorlar. Bunlar, kendilerine verilen görevleri ifa ediyorlar.

Bu nanobotlar, tıpkı yapay zekâ ve bilgisayarlar gibi formel mantığı esas alıyor. “Bilgiyi, aynı ifadenin hem doğru hem de yanlış olma ihtimalini dışlayan formel mantık, Boole mantığı veya cebir temelinde dönüştürüyorlar. Formel mantık, dolayısıyla bilgisayarlar, çelişkileri dışlıyorlar. Bunları algılasalar bile mantıksal hatalar açığa çıkıyor.”[4] Bu mantık uyarınca, çelişkili, çapak, pürüzlü ve kirli görünen her şey, o formel mantığın sahipleri adına yok ediliyor. Onlara “virüs” olarak yaklaşılıyor. 

Sol, bugün Güney operasyonuyla iç virüs programını aktive ediyor. Sosyal mesafeyi tesis ediyor. Kiri, kanı, teri temizliyor. Burjuvazinin içini rahatlatıyor, ona layık olduğunu ispatlıyor.

Oral Çalışlar, bir yerde “burjuvazinin sınırları aşan mirası hepimizin” diyor. Bugün bu sözün altında ESP’sinden TKP’sine, DSİP’inden SDP’sine herkesin imzası var. Her nanosolcu, böyle düşünüyor. Solculuğun sunduğu imkânları ve güzellikleri seviyor, onları satıyor. AKP bahanesiyle bu solculuğun kendisine pazar bulduğunu görüyor. AKP’nin gitmesini içten içe hiç istemiyor. Giydiği kısa şortuyla devrimci olabileceği ortamı başka bir yer ve zamanda bulamayacağını iyi biliyor. Ama tabii o şortu satanın da o şortlu voleybol takımını 100. Yıl için kuranın da “Saray rejimi” olduğu gerçeğini gizliyor.

Her şey, tabii ki belirli ezberlerle birlikte meşrulaştırılıyor. AKP bahanesine sırtını yaslayan nanosolcular, bireysel, kimlik ve haz merkezli apolitikalarıyla döne dolaşa antipolitik güçlere hizmet ediyorlar. Güney meselesinde olduğu gibi kolaylıkla Ümit Özdağ ve Fatih Altaylı gibi isimlerle yan yana düşebiliyorlar.

Dile dökülen ezber, esas olarak feodalizmden kapitalizme geçişle ilgili. Bu lafı edip duranların işçileştiğine şahit olunmuyor ama. “Neofeodal” denilen ilişkilere hiçbir şekilde itiraz etmiyorlar. Şehir devletlerinin ulus-devletlerin karşısına çıkartılmasına hiçbir şey söylemiyorlar, aksine, bu feodal derebeylik düzenine, bireysel özgürlükler adına, onay veriyorlar. Kediköy derebeyliği, bu “neofeodal” düzende bayraklaştırılıyor.

Sterilizasyon, bireyleşme ve temizlik operasyonu dâhilinde, nesnelden, kolektiften ve gerçekten söz eden herkes, “gerici, cahil, yobaz” ilân ediliyor. Başkasını gözeten, gören, önemseyen, aidiyete vurgu yapan herkes, “iptal” ediliyor, linçe uğruyor.

Lenin, “Küçük burjuvazi sınıf mücadelesinden korkar, onu mantıksal sonucuna, ana hedefine taşıyamaz”[5] diyor. Sınıf mücadelesinin de onu esas alması gereken sosyalist hareketin de tepesine o sebeple küçük burjuvazi yerleştiriliyor. O küçük burjuvanın bugünkü koşullarda, nanosolculuğu ve nanopolitikayı çok sevdiğini, kolektiften, nesnellikten ve gerçekten nefret ettiğini görmek gerekiyor.

Eren Balkır
27 Eylül 2023

Dipnotlar:
[1] Yılmaz Güney, “Newroz Konuşması”, 18 Mart 1984, Cafrande.

[2] Frederick Engels, “Engels to Phillip Van Patten In New York”, 18 Nisan 1883, MIA.

[3] Cansu Çamlıbel, “Eski HDP Milletvekili Garo Paylan”, 25 Eylül 2023, T24.

[4] Guglielmo Carchedi, “ChatGPT”, 7 Haziran 2023, Contropiano.

[5] V. I. Lenin, The Proletarian Revolution and the Renegade Kautsky, Ekim-Kasım 1918, MIA.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder