Bilhassa son dönemde Ukrayna’da yaşanan savaşa
uygulandığı biçimiyle, “Emperyalizm” bir konu başlığı olarak epey tartışıldı.
Sol ve ilerici eğilimlerin mensupları, bugünkü Rusya’nın nasıl kategorize
edileceğine dair kimi önerilerde bulunuyorlar. Bazıları, Rusya’yı “emperyalist bir
güç” olarak tarif ederken, bazıları da dünya kapitalizminin “yarı çevre”
kategorisine ait olan, emperyalist olmayan bir ülke olarak niteliyor. Bazı
solcu ve ilerici isimlerse, ellilerde ve altmışlarda Üçüncü Dünya’daki
gelişmelerle alakalı tartışmaların ürünü olan “altemperyalizm” kavramını
kullanıp, küresel kapitalizmin “merkez” ülkeleriyle ilişkilerine tabi olan, ama
bir yandan da Orta Asya ve Ukrayna’da “nüfuz alanları”na hâkim olmanın ve
onları sömürmenin yollarını arayan, kendi bölgesindeki nispeten zayıf ülkelerle
ilişkilerinde emperyalist olarak davranan bir devlet tarif ediyorlar.
Bir formül olarak “Altemperyalizm” terimini ilkin
1965’te bağımlılık teorisinin kurucularından, Brezilyalı akademisyen Ruy Mauro
Marini kullandı. Yakın dönemde ise bu terime David Harvey, Patrick Bond ve Alex
Callinicos gibi solcu akademisyenler başvurdular ve onu çoğunlukla BRICS ülkelerinin
[Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) politik ekonomisiyle ilişkisi
dâhilinde ele aldılar. Marini’ye göre altemperyalizm, “bağımlı kapitalizmin
tekeller ve finans kapital aşamasına geçişiyle birlikte aldığı biçim.”[1]
Harvey ise konuyla ilgili şu tür bir yaklaşım içerisinde:
“[…]
‘altemperyalist’ güçler olarak BRICS ülkeleri, kendi işçi sınıflarını aşırı bir
biçimde sömürüyorlar, çevre ülkeleri talan ediyorlar, emperyalizmle gerilimli
bir ilişkiye sahip olsalar da onunla bir biçimde işbirliği içinde hareket
ediyorlar, bu işbirliği dâhilinde, hem artık-emek değerinin hem de ‘doğanın
bilabedel sunduğu hediyeler’i (eşitsiz ekolojik değiş tokuş üzerinden)
Güney’den Kuzey’e aktarılmasında aracı rolü oynuyorlar.”[2]
Marini’nin Brezilya, Bond’un Güney Afrika örneği
üzerinden gösterdiği biçimiyle[3] bugün BRICS’in üyesi olan belirli ülkeler,
tam da David Harvey’in sözünü ettiği biçimiyle, emperyalizmle işbirliği
içerisinde hareket ediyorlar, çevre ülkelerin yağmalandığı sürece dâhil
oluyorlar. Bu bağlamda, bu ülkelerin ifa ettikleri “altemperyalistlik” rolünün
gizli saklı bir yanı yok.
Buna karşın, Callinicos daha da ileri gidiyor ve
kapitalizmin “merkez”i olarak kabul edilen ülkelerle çevrenin soyulduğu süreci
hızlandırdığı veya ona dâhil olduğu söylenen görece yoksul ve bağımlı devletler
arasındaki ayrım çizgisini somutta bir miktar bulanıklaştırıyor. Callinicos’a
göre “Türkiye, Hindistan, Pakistan, İran, Irak ve Güney Afrika gibi altemperyalist
ülkeler”[4] temelde alt düzeyde emperyalistler.
Peki emperyalizmin merkezinde duran ülkelerin yoğun
askeri-politik baskısı altında olan ve ekonomisi yaptırımların kuşatması
altında bulunan bir BRICS ülkesi olarak Rusya, bu şemanın neresinde duruyor?
Diğer BRICS ülkeleri gibi Rusya ile emperyalizmin
merkezinde duran ülkeler arasında kalkınma bağlamında devasa bir uçurum
bulunuyor. Ülkenin kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hâsılası ABD’nin
gayrisafi yurtiçi hâsılasının yaklaşık altıda biri[5], ayrıca finans kapitali
de epey zayıf.[6] Rusya’nın başka ülkelere yaptığı doğrudan yatırımın miktarı
da epey düşük[7], zira geliştirilmeyi bekleyen devasa doğal kaynakları
bulunmasına karşın, Rusya sermaye fakiri bir ülke.
Şurası açık ki Rusya, geçen yüzyılın başlarında
Lenin’in tarif ettiği modern sanayileşmiş-kapitalist emperyalizm düzleminde
değerlendirildiğinde, emperyalist bir güç değil.[8] Ülkenin dışarıya yaptığı
doğrudan yatırımların sınırlı oluşu, ya ülkenin stratejik ve diplomatik
hedefleriyle ya ülke içerisinde fazla sermaye bulunmadığı için oluşan basınca
rağmen, kazanç peşinde koşup kendi milli sınırlarının dışına çıkan
“kapitalistleşen kapitalistler”le ilişkili bir mesele.
Rusya’nın Orta Asya ve Ukrayna ile ilişkisi dâhilinde
“altemperyalist” bir pratik içerisinde olduğunu söyleyenlerin, onun yıllar
içerisinde dünyanın muhtelif kısımlarıyla kurduğu ilişkileri ayrıntısıyla
incelemesi gerekiyor. Üstelik bu kişilerin bahsini ettiği “emperyalizmle
işbirliği içerisinde olduğu”na dair tespit de tartışmalı. Rus devletini
“altemperyalistlik”le suçlayanlar, emperyalizmi Callinicos gibi anlıyor
olmalılar.
Orta Asya Nüfuz Alanı mı?
Bugünün Rusyası’nın komşu ülkelerde “nüfuz alanları”
oluşturduğu veya geçmişten miras kalan bu alanları muhafaza ettiği söyleniyor.
Bu “nüfuz alanı” denilen kavramın geçmişi 1880’lere
dek uzanıyor ve temelde her bir gücün hiçbir itiraza maruz kalmadan sömürgeleri
yağmaladığı bir dünyada belirli alanlar üzerinden pazarlıklar yürütmek
suretiyle, emperyalistler arası savaşların önünü alan rakip Avrupa
devletlerinin bu yönde ortaya koydukları çabalara dayanıyor. Bu fikri Rusya’ya
ve bugünkü Orta Asya’ya uygulayanlar, fikrin tüm garipliğiyle ilkel ve yersiz
olduğunu görmüyorlar.
Şu hususu hatırlamakta fayda var: Rusya, orta
büyüklükte bir ekonomi ve bu ekonominin hacmi, aslında Güney Kore ekonomisinin
hacmi kadar.[9] Buna karşılık, Orta Asya ise beş ülkeye yayılmış 76 milyonluk
nüfusu ile çok büyük ve farklılıklar içeren bir bölge. Birbirinden farklı,
kendine ait çıkarları olan söz konusu ülkeler Rusya ile ortak bir mirasa
sahipler: neticede bunlar, eskiden Sovyetler Birliği’ne bağlı olan
cumhuriyetler. Rusya’nın bu ülkeler üzerinde hegemonya tesis etmesi çok zor,
çünkü Rusya, böylesi bir işe soyunacak donanımdan yoksun.
Ayrıca Rusya, Orta Asya’yla yakın ilişki içerisinde
olan tek bölgesel güç değil. Orta Asya boyunca uzanan ulaşım ve taşımacılık
güzergâhları, Çin’in başını çektiği “Bir Kuşak Bir Yol Girişimi” için çok
önemli. Ayrıca bölgedeki bazı ülkeler, Çin’in en önemli doğal gaz kaynağı. En
genel manada madenler ve enerji kaynaklarıyla, ayrıca pamuk ve buğday gibi
tarımsal ürün fazlasıyla Orta Asya, Rusya’dan çok Çin’in doğal ticaret ortağı.
Rusya’nın ihraç ürünleri, Orta Asya’nın ihraç ürünlerini tamamlamaktan ziyade
onlarla rekabet içerisinde.
Son on yıl içerisinde Orta Asya ülkelerinin Çin’le
kurduğu ticari ilişkiler daha da yoğunlaştı. Ayrıca Çin’in Orta Asya’ya yaptığı
yatırımlar da arttı. Orta Asya ülkeleri içerisinde nüfusu en yüksek iki ülke olarak
Özbekistan ve Kazakistan’ın Çin’le kurduğu ticari ilişkiler, Rusya ile kurduğu
ilişkilere büyüklük açısından yaklaştı.[10] Orta Asya ülkelerinin elinde,
diplomasi ve ekonomik ilişkiler dâhilinde Rusya ve Çin arasında bir denge tesis
etme imkânı var. Yapılan son yorumlara bakılacak olursa, bu imkân “Orta Asya
ülkelerinin kendi içişlerinde şaşırtıcı bir özerkliğe ve serbestiyete sahip
olmasını sağlayacak.”[11]
Aslında Orta Asya üzerinde hegemonik bir nüfuz tesis eden
ülkeler arasında ABD’nin yanında Batı Avrupa ülkeleri de bulunuyor. 2000’lerden
beri özellikle Kazakistan ve Özbekistan ekonomisi, yoğun yabancı sermaye akışı
sebebiyle büyük bir canlanmaya tanıklık etti. 2022’de Kazakistan’a giriş yapan
toplam 28 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın büyük bir kısmı
Hollanda’dan (8,3 milyar dolar), ABD’den (5,1 milyar dolar), İsviçre’den (2,8 milyar
dolar) ve Belçika’dan (1,6 milyar dolar) geldi. Rusya ve Güney Kore 1,5’er
milyar dolarlık katkı sunarken, Çin’den gelen sermaye tutarı 1,4 milyar doları
buldu.[12] Toplamda Kazakistan’ın tüm doğrudan yabancı yatırımı 2021 itibarıyla
152 milyar dolardı.[13] Bu tutarda Rusya’nın payı 11,2 milyar dolardı.[14]
Önem arz eden petrol ve doğal gaz sektöründe ABD’li
şirketlere ve diğer Batılı şirketlere bağımlı olan Orta Asya ülkelerinin bu
büyüklükte bir Batılı yatırımı kabul ettiği koşullarda, Rusya ile silâh
tedariki ve güvenlik hizmetleri konularında bir dizi anlaşma imzalandı. Özbekistan
ve Türkmenistan’ın üye olmadığı Rusya Ortak Güvenlik Anlaşması Teşkilâtı (CSTO)
denilen askeri ittifak, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ı içeriyor.
Terörist faaliyetlerle birlikte mücadele gibi hedefleri bulunan[15] CSTO, Orta
Asya’daki otoriter kapitalist rejimlere önemli bir destek sunuyor. Ocak 2022’de
Kazakistan’da akaryakıt fiyatlarının kitlesel eylemlerin fitilini ateşlediği
dönemde CSTO komutanlığı, “düzeni yeniden sağlamak” amacıyla, büyük bir kısmı
Ruslardan oluşan 2.500 “barış gücü askeri”ni ülkeye gönderdi. Bu güç, birkaç
hafta sonra ülkeyi terk etti. Bu süreçte 225 kişi öldürüldü, 10.000 kişi
gözaltına alındı.[16]
NATO veya Rusya karşıtı herhangi bir gücün
gerçekleştireceği askeri müdahaleye ve tabii ki işçi eylemlerine karşı zırh
oluşturmak suretiyle CSTO’nun Moskova’nın stratejik çıkarlarına hizmet ettiğine
hiç şüphe yok. CSTO’nun Rusya’nın elindeki nüfuz alanını koruduğu çok açık.
Bölgedeki işçi düşmanı despotlar, Batı’nın askeri müdahalesini de yabancıların
desteklediği “renkli devrimler”i de Rus liderlerinin müdahalelerini de
istemiyorlar. Bu anlamda, CSTO, esasen hem Kremlin’in hem de Orta Asya
hükümetlerinin endişelerinin bir dışavurumu.
Öte yandan, Orta Asya hükümetleri, kendi dış
politikalarına bizatihi kendilerinin karar veremiyor oluşlarının çilesini çekiyorlar.
2022 yılında Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan sözcüleri, Rusya’nın
Ukrayna’ya müdahalesini açıktan eleştirdiler ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü
savunduklarını söylediler.[17]
...ve Ukrayna
Bir açıdan bakıldığında Ukrayna, ister istemez Rusya’nın
“ilgi alanı”na giriyor, çünkü ülkelerin aralarında uzun sınırlar bulunan
devletlerdeki gelişmelere daha fazla ilgi göstermesi, gayet doğal bir durum.
Eğer Rusya “altemperyalist” bir ülke ise o vakit Ukrayna, Rusya için sadece
askeri-stratejik sebeplere bağlı olarak değil, muhtemel ekonomik genişleme
alanının içinde olması sebebiyle de önem arz edecektir. Peki bugün ekonomik
genişleme alanı içinde olduğu için mi Rusya, Ukrayna ile ilgileniyor?
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Rusya, Ukrayna
ile dostluk üzerine kurulu diplomatik ve ticari ilişkiler içine girmek için
yollar aradı. Yirmi yılı aşkın bir süredir de bu uzattığı el karşılık buldu. Ekonomik
açıdan Ukrayna ve Rusya birbirine etle tırnak gibi bağlı olduğu için aralarında
işbirliği temelli ilişkiler kurulması gayet doğal. Her iki ülkede bulunan
birçok işletme, iki taraftaki tedarikçileri ve müşterileri birbirine bağlayan,
tekelleşmiş tedarik zincirleri üzerinden, birlikte hareket ediyor. Zaten
Ukrayna, uzun zaman idari açıdan da Rusya ile somut ilişkiler içerisindeydi.
İki ülke, bir yandan da sayısız mamul için gerekli
kaynaklar konusunda da birbirlerine muhtaç. Örneğin Ukrayna, ürettiği
lokomotiflerin büyük bir kısmını Rusya’ya ihraç ediyor, Rus helikopterlerinde
kullanılan motorların neredeyse tamamı uzun yıllar Ukraynalı şirket Motor
Sich’ten alındı. Ruslar, bu ürünlerin benzerlerini üretecek ekipmana sahip olmayı
gereksiz, yersiz ve pahalı bir iş olarak görüyorlar.
1991-2015 arası dönemde Rusya, Ukrayna’nın en büyük
ticaret ortağı idi.[18] Bu ticaretin sömürüyle bir alakası yoktu. Her iki taraf
da yüksek değerli, yoğun bilginin eseri olan ürünleri değiş tokuş etti. Rusya
olağan bir gelişme dâhilinde, Ukrayna’yla yaptığı ticarette sattığı mallardan
epey kâr elde etti, bunun nedeni, Rusya’nın Ukrayna’ya yüksek miktarda doğal
gaz, hammadde ve yarı-mamul ürün satmasıydı. Bu alışveriş tarzının Harvey’nin
veya Callinicos’un tarif ettiği “altemperyalizm”de görülen tarza benzemediği
çok açık.
Rus kapitalizmi, gerçekte “altemperyalist” olarak
Ukrayna’yı ekonomik açıdan kendisine tabi kılmaya çalışsaydı, elimizde çok
farklı bir resim olurdu. Ukrayna pazarının Rus imalatçılarının eline geçmesi
için çabalar, Rus kapitalistleri, bilhassa “doğanın hediyeleri”ne denk düşen
doğal kaynakların çıkartılması gibi yollardan Ukrayna ekonomisinde üretilen
değerin ana kaynaklarını kontrol altına almak için uğraşırlardı. Oysa Rusya, ne
böylesi bir davranış içerisinde ne de bu tür adımlar atıyor. Ayrıca Rusya’nın
Ukrayna’ya yaptığı doğrudan yatırım, hâlen daha çok düşük seviyelerde.
Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı yatırımlar, Batı’dan
Ukrayna’ya giren sermayeyle kıyaslandığında devede kulak. 2012 sonunda Ukrayna
hükümetinin aktardığı rakamlar dikkate alındığında, “Rusya, kümülatif doğrudan
yabancı yatırım kaynağı olarak Almanya ve Hollanda’nın da gerisinde, toplam
yatırımın sadece yüzde 7’si Rusya’dan geliyor.”[19]
Ruslar, en çok da telekomünikasyon alanına yatırım
yaptılar. Bunu petrol, alüminyum arıtımı, demir metalurjisi ve Rus
işletmelerinin sınır ötesinde yürüttüğü faaliyetleri besleyen makine
mühendisliği çalışmaları takip ediyor.[20]
Bugüne dek Rus kapitalistleri, Ukrayna’daki “doğanın
hediyeleri”nin çıkartılması konusunda çok az istekli oldular. Sadece
Avrupa’daki topraklarında Rusya yüksek miktarlarda, henüz kullanmadığı, büyük
petrol, demir filizi, manganez, titanyum ve (Ukrayna’nın en önemli madeni)
lityum rezervlerine sahip. Bunun yanında, Ukrayna’nın ihracat gelirlerinde
geçmişten beri hep en önemli yere sahip olmuş olan tarımsal sanayii kompleksine
yapılacak dış yatırımlara yabancıların çiftlik arazilerini satın almasını
imkânsızlaştıran kanunlarla kısıtlama getirildi.
Ukrayna’nın Rusya’yla kurduğu ekonomik ilişki,
mantıklı ve kimi avantajlar sunan bir ilişki olmasına karşın, birçok Ukraynalı,
özellikle büyük şehirlerde yaşayan aydınlar, gelişmiş Batı ile bütünleşme
fikrini hararetli bir biçimde savunuyorlar. Bu projenin merkezinde, Avrupa
Birliği ile imza edilecek “birlik sözleşmesi” için yürütülecek pazarlıklar
duruyor. AB ve Ukrayna arasında kurulacak “derin ve kapsamlı serbest ticaret
ilişkileri”ne vurgu yapan bu sözleşme, Ukrayna’nın AB üyesi olacağı sürecin
başlangıcı olarak görülüyor.
Mart 2012’de hazırlanan bu birlik sözleşmesi,
Ukrayna’nın emperyalist bloğun nispeten yoksul ve gelişmemiş periferi ülkesi
olarak oynayacağı rol konusunda Ukraynalı liberallerin dillendirdikleri
yanılsamaları içeren bir metin.
Süreç içerisinde Moskova, Ukrayna’nın “Batı’ya yüzünü
çevirmesi”ne karşı sert ve düşmanca bir tavır geliştirdi. Belirli ölçüde bu
tavır, Rusya’nın yapmak zorunda kalacağı ekonomik ayarlamalara karşı duyduğu
korku ve kaygının yansımasıydı. Ama Rusların tepkilerinin şekillenmesinde en
çok da birlik sözleşmesinin açıktan Ukrayna’nın Avrupa’ya ait güvenlik
kurumlarıyla, yani NATO’yla bütünleşeceğini söylemekteydi.
AB’nin hazırladığı bu birlik sözleşmesi, aynı zamanda
Ukrayna’nın nüfusu hilâfına, borç batağındaki ülkeyi “istikrara kavuşturma”yı
amaçlayan, acımasız kemer sıkma tedbirlerinin şart olduğunu da söylüyordu.
Ukrayna cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, bu sözleşmedeki şartları kabul
etmelerinin imkânsız olduğunu söyledi. Kasım 2013’te sözleşmenin kabul
edileceği toplantı ertelendi ve tartışma sürecinin devam etmesine karar
verildi.
Bu sözleşmeye alternatif olarak, Putin yönetimi kredi
paketi önerisini sundu. Bu pakete Rus doğal gazının fiyatının düşürülmesi ve
Ukrayna’nın iç siyaseti için getirilen şartların dayatılmaması gibi adımlar da
dâhil edildi. Aralık 2013’te Yanukoviç, Putin’in teklifini kabul edince Kiev
merkezinde, Euromaidan eylemleriyle zirveye ulaşan ve “Onur Devrimi” olarak
adlandırılan olaylar patlak verdi. Şubat 2014’te Yanukoviç devrildi.
Bu noktada şu soru sorulabilir: Euromaidan merkezli yaşanan
olaylar, Moskova’daki devlet kurumlarının Ukrayna’yı Ruslara ait “nüfuz alanı”
olma vasfını muhafaza etme konusunda gösterdikleri kaygıyı, bunun sonucunda
onun kendisinden kopmaması için ortaya koyduğu çabayı haklı çıkartır mı?
Aslında bu soru sorunlu bir soru, çünkü soruyu soran, esasında birbiriyle
alakası olmayan iki kanaati bir arada dillendiriyor.
Stratejik açıdan Sovyet sonrası kurulan tüm Rus
hükümetleri Ukrayna’yla dost ve müttefik ülke olarak ilişki kurmayı, bu ilişki
kurulamıyorsa, en azından onun topraklarına Batılı askerlerin ayak basmasına
veya askeri üslerin kurulmasına mani olmayı öngören siyasete büyük önem
verdiler. Eskiden beri Ruslar, Ukrayna’yı NATO saldırıları için kullanılacak
bir tür askeri üs hâline gelmesine mani olma hedefini güttüler.
Buna karşılık, şu hep dillendirilen “nüfuz alanı”,
esasında nitelik olarak ekonomiyle alakalı bir tabir. Belirli bir emperyalist
gücün belirli bir bölgede üretilen değere el koymasına imkân sağlayan alanı
ifade ediyor. Oysa Ruslar, bağımsız Ukrayna ile ilgili olarak böylesi bir adımı
hiçbir vakit atmadılar.
Temel bir hususu bu noktada dillendirmek gerekiyor:
Rusya, üçüncü ülkelerin Ukrayna’ya yatırım yapmasına hiçbir zaman mani olmadı,
kimsenin önüne taş koymadı. Moskova’nın AB kaynaklı birlik sözleşmesine ekonomi
düzleminde dillendirdiği itirazlarsa, anlaşmanın güvenlikle ilgili hükümleri
yanında, sözleşmenin Rusya ile Ukrayna arasındaki ticari ilişkinin
sonlandırılması ve bunun sonucunda Rus sanayiinin ağır bir maliyetle yüzleşmesi
ile ilgiliydi.
Maidan olayları ardından Kiev’de başa sağcı, NATO
yanlısı hükümet geçince, Rusya-Ukrayna ilişkilerinin ekonomi ayağı kesildi.
Kırım ve Donbass’taki gelişmeler, bu sürecin birer sonucuydu. Aynı dönemde
Ukrayna, bir yandan da Avrupa merkezli ticaret bloğuyla bütünleşme yönünde
hızlı adımlar attı. 2013-2015 arası dönemde Ukrayna’nın Rusya ile yürüttüğü
ticaretin hacmi yüzde 68 oranında düştü[21]. 2016 sonuna gelindiğinde ise
Ukrayna’nın en büyük ticaret ortağı olan Rusya’nın yerini AB aldı.[22] 2011’de
Ukrayna, Rusya’dan 29 milyar dolarlık mal ithal ederken, bu tutar, 2021’de 5,8
milyar dolara geriledi.[23]
Açık konuşmak gerekirse Moskova, Ukrayna’nın ekonomide
ve diplomaside girdiği yeni yoldan pek memnun kalmadı. Ama bu noktada şu hususu
vurgulamak gerekiyor: Rusya, Ukrayna’nın Batı ile ekonomi düzleminde
bütünleşmek veya AB’ye girmek için çaba harcama hakkını hiçbir zaman inkâr etmedi.
Rusya, Ukrayna’nın yürüttüğü politikalara pratikte askeri-stratejik düzeyde
karşı koydu.
İki Yanlış Kavram
Görüldüğü üzere, “nüfuz alanları”, Orta Asya ve
Ukrayna’da uygulamada olan Rus politikalarını açıklamada pek işe yarayan bir
kavram değil. Tekrarlamakta fayda var: bu kavramın dayandığı anlayış, gerçeklerle
çelişen önermeler dile döküyor.
“Rus altemperyalizmi” ise yetersiz ve anlaşılması güç
bir kavram. Orta Asya’da Rusya, altemperyalist bir ülke olarak sahneye hâkim
değil. Çin, bu hâkimiyet konusunda daha ileride. Batı ekonomilerinin etkisi
altına girmiş olmaları, bölge ülkelerinin kendi iradelerinin ve
bağımsızlıklarının halel görmemesini sağlıyor. Dolayısıyla, Rusya bu hâkimiyeti
tesis etmekten uzak.
Ayrıca “Rus altemperyalizmi” denilen fikir, Ukrayna
örneğini hiçbir şekilde açıklamıyor. 2016’ya dek bağımsız Ukrayna, Rus
ekonomisinin yörüngesinde hareket etti ve faaliyet yürüttü, bu dönem boyunca
ülke çok az gelişti.[24] Öte yandan eldeki kanıtlar, Ukrayna’nın ekonomik
açıdan gerilemesinin sebebinin ülkedeki, IMF gibi borç veren kurumların neoliberal
talimatları ve Batı’nın tavsiyeleri temelinde teşkil edilmiş olan kapitalizm
olduğunu ortaya koyuyor.[25] Bu gerileme, Rusya’nın yapıp ettiklerinin neticesi
değil.
Onlarca yıl boyunca Rusya, Ukrayna’nın gelişmiş teknolojiyle
imal ettiği ürünlerini satın almak suretiyle, ülkedeki sanayinin ilgili
sektörlerinin çökmemesini sağladı. Meraklısı, bu gelişmeyi “emperyalizm veya
altemperyalizm” olarak nitelendirebilir elbette. Dahası, bu dönemin önemli bir
bölümünde Rusya, Ukrayna’ya gazını Batılı müşterilerine sattığından daha düşük
fiyata sattı ki bu da emperyalist olduğu iddia edilen bir ülkenin sergilemeyeceği
bir davranış.
Ukrayna, Rusya’yla yaptığı ticarette ciddi kayıplar
yaşadı, ama Maidan olaylarına dek uzanan dönem boyunca Rusya ile yapılan
ticaretteki azalma, Batı’yla yapılan ticaretteki azalmadan düşüktü.[26] bu
azalmanın ana nedeni ise Ukrayna’nın Rusya’dan düşük teknoloji ürünü sanayi
ürünleri satın almasıydı. Azalmanın emperyalist bir ülkenin gelişmekte olan bir
ülkeye yüksek değerli bitmiş ürün satmasıyla bir alakası yoktu.
2021’de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik ihracatı kömür
briketi, rafine petrol, petrol gazları ve amonyaktan oluşuyordu.[27] “Makineler”
kategorisi, toplam ihracatın yüzde 10’undan düşük bir paya sahipti ve dolar
cinsinden Ukrayna’nın Rusya’ya sattığı makinelerin tutarının çok az
üzerindeydi.[28]
Rusya’nın Ukrayna’yla kurduğu ekonomik ilişkileri daha
iyi anlamak için Ukrayna’nın Batı emperyalizmiyle bütünleşmeye başladığı günden
itibaren elde ettiği deneyime bakmak gerekiyor. Maidan olaylarını takip eden
yıllarda Ukrayna ekonomisi zerre canlanmadı. Ülke, ilk darbeyi Kırım’ın
kendisinden kopup Rusya’ya bağlanmasıyla yedi. Nisan 2014’te yeni Kiev hükümeti,
bunun üzerine, Ruslara askeriye ile bağlantılı ürünlerin satışına yasak
getirdi. Rusya’nın savunma sektörü için bileşenler üreten yüksek teknolojiye
dayalı birçok Ukraynalı şirketin bu süreçte beli kırıldı. Ukrayna’nın ürettiği
buğdaya, demir filizine ve çeliğe dünya piyasalarında verilen fiyatlar da
düşünce Rusya ile ticari ilişkilerin azalmasının yol açtığı tesir daha da ağır
oldu, bunun neticesinde Ukrayna hızla resesyona girdi. 2021’de ülkenin reel GSYİH’si
2013’te ulaşılan düzeyin yaklaşık yüzde 10 altındaydı.[29]
Birçok gümrük vergisi kaldırılmış olmasına rağmen Ukrayna
ürünlerini satın alan Avrupalı şirketler ve devletler, ülkenin son teknoloji
ürünü olmayan, pek aşina olmadıkları mamullerine pek ilgi göstermediler. Ülkenin
tarımsal ürün satışı da AB’nin getirdiği ithalat kotaları sebebiyle sınırlı
kaldı. Aynı dönemde Ukrayna’nın gümrük vergilerini düşürmesiyle birlikte ülke
pazarı, Avrupalı imalatçıların ürettiği, gelişkin ve cazip ürünlerle dolup
taştı. Birçok Ukraynalı şirket, rekabet koşullarına dayanamayıp iflas etti.
Herkes farklı öngörülerde bulunurken, Batılı yatırımcılar
tam ters yönde hareket ettiler. Bu yatırımcılar, Ukrayna’ya harap olmuş
işletmeleri satın almak, onları yenilemek, ucuz emeği ve hammaddeyi Batılı
tüketiciler için birer ürüne dönüştürmek için gelmediler. Ukrayna’da yolsuzluk
ve hükümet krizleri, esasında ortada güçlü engellerin olduğunun, dış
yatırımların ufak kaldığının kanıtıydı.
Doksanlarda ülkeye kapitalizmin tekrar geldiği günden
beri devrede olan ve radikal müdahalelerle işleyen yeniden sanayileşme süreci,
neticede “derin ve kapsamlı serbest ticaret” koşullarında hızlanabilecek bir
şeydi. Yıllar geçtikçe otomobil endüstrisi ve uçak üretimi gibi kimi sektörler
ortadan kayboldu. Avrupa kapitalizmi, Ukrayna’yı gelişmiş bir ülke değil, ucuz
teknolojiyle üretilmiş genel ürünleri, demir filizini, çelik kütüklerini, temel
kimyasal ürünlerini ve tavuk etini ucuza temin eden bir ülke olarak içine
alıyordu.
Görüldüğü üzere, bugün Ukrayna’yı çevre ülkeye
dönüştüren de onu yağmalayan da Batı’nın gelişkin kapitalizmi. Bu koşullarda,
Rusya’yı Ukrayna’nın yüzleştiği ekonomik açmazlar konusunda suçlamak için dile
pelesenk edilen argümanların yanıltıcı, dikkat dağıtıcı ve işe yaramaz
oldukları görülmeli.
Renfrey Clarke
1 Ağustos 2023
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Aktaran: Patrick Bond, Ana Garcia ve Miguel Borba, “Western
Imperialism and the Role of Sub-imperialism in the Global South”, 13 Ocak 2021,
Cadtm.
[2] A.g.e.
[3] Bkz.: Walter Daum, “Is Imperialism still
Imperialist? A Response to Patrick Bond”, 16 Mayıs 2018, Roape.
[4] A.g.e.
[5] Dünya Bankası Verileri. Bkz.: Wiki.
[6] Bu sonuca Rusya’nın yetişkin insan başına düşen
(banka mevduatları, hisseler, bonolar, para piyasası fonları gibi) finansal
servetleri üzerinden ulaşmak mümkün. Credit Suisse Küresel Servet Veri Kitabı’na
göre, 2021’in sonunda bu rakam 13.683 dolardı. ABD’de ise 468.295 dolar.
[7] Bkz.: “The Myth of ‘Russian Imperialism’: In
Defense of Lenin’s Analyses”, 7 Mart 2016, NCW.
[8] A.g.e.
[9] “List of Countries by GDP”, Wiki.
[10] “China, Kazakhstan Bilateral Trade Up 34% In
Twelve Months”, 15 Mart 2023, SRB; Emil
Avdaliani, “Russia and Kazakhstan: 2023-24 Trade and Investment Dynamics”, Briefing; “Uzbekistan Wants China Relations to Progress From
Trade to Investment”, 22 Mart 2023, SRB.
[11] Bkz.: Brian Wong ve Iskander Akylbayev, “What
Does Xi Jinping’s Visit Tell Us About China’s Relationship with Central Asia?”,
15 Eylül 2022, Diplomat.
[12] A.g.e.
[13] “Foreign Direct Investment in Kazakhstan”, Lloyds.
[14] “Russia and Kazakhstan: Drivers of Regional
Development”, 15 Haziran 2022, Ros.
[15] “Collective Security Treaty Organization”, Mfa.
[16] Oliver Heggin, “The CSTO and Its Deployment in
Kazakhstan”, 8 Şubat 2022, Hsc.
[17] Brian Wong ve Iskander Akylbayev, “What Does Xi
Jinping’s Visit Tell Us About China’s Relationship with Central Asia?”, 15
Eylül 2022, Diplomat.
[18] Bkz.: Renfrey Clarke, The Catastrophe of
Ukrainian Capitalism: How Privatisation Dispossessed and Impoverished the
Ukrainian People. Sidney, Resistance Books, 2022, s. 85.
[19] “The Myth of ‘Russian Imperialism’: In Defense of
Lenin’s Analyses”, 7 Mart 2016, NCW.
[20] A.g.e.
[21] Clarke, a.g.e., s. 80.
[22] A.g.e., s. 84.
[23] “Ukraine Imports from Russia”, Trading; “Ukraine Imports by Country, Trading.
[24] Dünya Bankası rakamları, 2021’de Ukrayna’nın reel
GSYİH’sinin hâlen daha bağımsızlık öncesi ulaştığı, 1989 yılında kayıt altına
alınmış olunan zirvenin altında olduğunu ortaya koyuyor. Bkz.: “GDP (constant
2015 US Dollar) Ukraine, WB.
[25] Bu, kitabın tezidir: Clarke, a.g.e.
[26] A.g.e., s. 56.
[27] “Bilateral Trade by Products”, Oec.
[28] “Russia-Ukraine”, Oec.
[29] “GDP (constant 2015 US Dollar) Ukraine, WB.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder